AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

TÜRKİYE EKONOMİSİNİN 2003 YILI İLK YARISINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

HAVADİS

 

1) REEL KESİM

1-A) BÜYÜME

1-B) SANAYİ

1-C) İSTİHDAM

 

2) FİNANSAL KESİM

2-A) FİYATLAR

2-B) PARASAL GÖSTERGELER

2-C) FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARI

 

3) KAMU MALİYESİ KESİMİ

 

4) DIŞ TİCARET KESİMİ

 

BAZI DEĞERLENDİRMELER VE TEKLİFLER

 

 

 

HAVADİS:

            Ağırlıklı olarak 1999 yılından beri yaşadığımız ekonomik krizin dördüncü yılındayız. Bugüne kadarki süreçte olumlu ve olumsuz birçok gelişme meydana gelmiştir. Tabii krizde olmamız dolayısıyla daha çok olumsuz nitelik arz etmiştir bunlar…

 

            2003 yılının ilk altı ayına ilişkin ekonomik fotoğrafın çekilebilmesi için hem 2002 hem de 2003 yılında meydana gelen ekonomik-politik kaynaklı önemli bazı gelişmelere değinmekte fayda vardır. Neler olmuştur 2002 yılında? Birçok hadise meydana gelmekle beraber, bunların ön plana çıkanları iki ana başlıkta toplanabilir: Seçim ve Ortadoğu Operasyonu. 2003 yılına gelindiğinde ise yine aynı şekilde bu iki hadisenin ağırlıklı olarak etkilerini hissettirmekte olduğu görülmektedir.

 

            Türkiye, 2003 yılının ilk altı ayında yine önemli siyasi gelişmeler yaşamıştır. 3 Kasım 2002 seçimleriyle iş başına gelen 58.Hükûmet, dört ay gibi bir süre iktidar koltuğunda kalabilmiştir. Siirt seçimlerinin yenilenmesi sonrasında meydana gelen değişikliklerle mevcut Hükûmet, kabinede fazla değişikliğle gidilmeksizin 23 Mart 2003 itibariyle yerini 59.Hükûmet’e bırakmıştır.

 

            2003 yılının hem Türkiye hem de Dünya ölçeğinde önem arz eden diğer bir gelişmesi ise muhtelif ülkelerce gerçekleştirilen Ortadoğu Operasyonu’dur. 2002 yılında çokça dile getirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan Ortadoğu Operasyonu’na, 2003’ün ilk çeyreği sonuna doğru başlanmıştır. Orta Doğu’ya “demokrasi, barış ve özgürlük” getirme amacıyla gerçekleştirilmesi planlanan Operasyon, 20 Mart 2003 itibariyle Amerikan deniz piyadelerinin Kuveyt sınırından Irak topraklarına kara harekatı düzenlenmesiyle başlatılmıştır. Operasyon, Bağdat’ın 9 Nisan 2003’te düşmesi ile belirli bir kısmı itibariyle tamamlanmıştır. Bununla beraber, bölgede yer yer çatışmalar devam etmekte ve Operasyon’un ne kadar devam edeceği ve boyutunun ne olacağı hakkında kesin bir yargıya varılamamaktadır. Bu kapsamda meydana gelen tüm gelişmeler de birçok yönü itibariyle Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. İnşallah etkileri olumsuz nitelikte olmaz.

 

            Bu yıl içinde meydana gelen diğer bir gelişme ise yolsuzluklarla mücadele alanında olmuştur. Bu kapsamda, 12 Haziran 2003 tarihinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik’e el konulmuştur. (4 Temmuz 2003 itibariyle de İmar Bankası’nın yönetim ve denetimi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmiştir. Bu, 2003’ün TMSF’ye devredilen ilk bankası olmuştur.) Bu tarih itibariyle ise söz konusu şirketlerin mevcut sahiplerine daha evvel özelleştirme kapsamında tanınan imtiyaz haklarına son verildiği ifade edilmiştir. Yargı aşamasındaki bu gelişme bir tarafa bırakılarak konu ile ilgili genel nitelikte birtakım değerlendirmeler yapmak mümkündür. Yaşanan bu hadise, Türkiye’de yolsuzluk ve benzeri suistimallerin giderilmesine yönelik çalışmaların ne ilkidir ne de sonuncusu olacaktır. Önemli olan söz konusu çalışmaların başarılı bir şekilde nihayete erdirilebilmesidir. Ümit ediyoruz -eğer yolsuzluk varsa- yaşanan bu son gelişme, “yolsuzluk ve suistimallerin” üzerine başarı ile gidilenlerin ilki olacaktır.

 

            Türkiye ekonomisi, mevcut şartlarda belirli bir düzene girme sürecindedir. Önceki yıllarla kıyaslandığında nispeten iyi durumda olduğumuz ifade edilebilir. Ancak ekonomimiz halihazırda birçok olumsuzluğu da içinde barındırmaktadır. “Krizi kısa sürede atlatabiliriz” şeklindeki bir iddiada bulunmak için henüz erkendir. Aynı şekilde “Bu krizden çıkmamız mümkün değil” şeklindeki bir iddia da bir o kadar doğru olmayacaktır.

 

            Maalesef, Türkiye’de ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde genel itibariyle “siyah-beyaz” anlayışı sürdürülmektedir. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunanların bir kısmı “iyimser” iken, bir kısmı ise “kötümser”dir. Dahası, ya “aşırı iyimser” ya da “aşırı kötümser” bir tavır takınılmaktadır. Her iki tarzın da sağlıklı olmadığı aşikardır. Halbuki “temkinli ve tedbirli” bir tavır takınılması daha makul görünmektedir. Uç noktalarda bulunarak; “hayalperest ve karamsar” tavır takınılması yerine daha makul bir tarz izlenmesi, ekonominin hem mevcut hem de istikbaldeki durumuna ilişkin sağlıklı değerlendirmeler yapılmasına imkan sağlayacaktır. Böylece iktisadi unsurların rastgele kararlarla hareket ederek oluşturdukları ekonomik bir yapı yerine, faaliyetlerini daha sağlam zeminde icra ettikleri ekonomik bir yapıya kavuşulmuş olacaktır.

 

 

Burada, mevcut veriler ışığında Türkiye ekonomisinin 2003 yılı ilk yarısına ilişkin sektörel analizler yapılacaktır:

 

 

1)REEL KESİM

A)BÜYÜME:

            Türkiye ekonomisi, ağırlıklı olarak 1999 yılı itibariyle yaşamaya başladığı kriz sürecinde büyüme oranları açısından dalgalı bir trend sergilemiştir. 1999-2002 dönemi büyüme oranları incelendiğinde bu durumun görülmesi mümkündür. Ancak 2002 itibariyle ekonominin tedrici olarak rayına oturmaya başladığına şahit olunmaktadır. Ekonomi, birçok olumsuzluğu içinde barındırıyor olmakla beraber, dinamiklerini harekete geçirerek belli bir büyüme trendi de yakalamıştır.

 

Ekonomik büyümeye ilişkin veriler, aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

 

TABLO 1: BÜYÜME (GSMH) ORANLARI (%)

YILLAR

BÜYÜME ORANI

1997

8,0

1998

3,8

1999

-6,4

2000

6,3

2001

-9,5

2002

I.çeyrek

II.çeyrek

III.çeyrek

IV.çeyrek

7,8

0,4

10,7

7,9

11,5

2003 (hedef)

I.çeyrek

5,0

7,4

Kaynak:DİE

 

 

            2001 yılında %9,5 oranında daralan ekonomide, 2002 yılında hedeflenenin de üstünde büyüme sağlanmıştı. Nitekim, özellikle son çeyrek itibariyle kaydedilen yüksek performans ile %4 olarak tespit edilen büyüme hedefinin neredeyse iki katı civarında bir büyüme oranına ulaşılmıştır. 2003 yılı için tespit edilen büyüme hedefi ise, evvelki yılın rekor seviyesindeki büyüme hızına rağmen mütevazi bir oranda olup %5’tir. İlk çeyrekler itibariyle değerlendirildiğinde ise 2002 yılıyla kıyaslandığında 2003 yılındaki büyüme oranı çok yüksek seviyede gerçekleşmiştir. Söz konusu oranlar sırasıyla %0,4 ve %7,4’tür. (Bkz. Tablo 1) GSYİH büyüme hızı ise %8,1 oranında gerçekleşmiştir.

 

            DİE’den yapılan açıklamaya göre, 2003 yılı ilk çeyreği itibariyle GSMH, cari fiyatlarla 66 katrilyon 147 trilyon 465 milyar TL’dir. Bazı alt sektörler itibariyle büyüme oranları ise şöyle olmuştur:Tarım %7; Sanayi %7,8; İnşaat %-17; Ticaret %10,8; Ulaştırma ve Haberleşme %13,7; Finansal Kuruluşlar %-8,1; Serbest Meslekler ve Hizmetler %7,9.

 

            2003 yılının ilk çeyreğinde sağlanan %7,4’lük büyüme oranının aynı şekilde ikinci çeyrekte de sağlanabileceğini söylemek kolay değildir. “Ortadoğu Operasyonu”nun sebep olduğu sektörel maliyetler ve dövizdeki gerilemenin dış ticarette sebep olduğu olumsuz etkiler dolayısıyla aynı büyüme trendinin sürdürülebileceği ifade edilemese de çok büyük bir gerileme olacağı da belirtilemez. Yıl geneli dikkate alındığında %5’lik büyüme hedefinin tutturulmaması için hiçbir sebep yoktur. Normal şartlarda bunun aşılabilmesi de mümkün görünmektedir. OECD’nin Mart 2003’te yayımladığı tahmin raporunda da Türkiye’nin 2003-2007 döneminde ortalama %5,7 oranında büyüyeceği ifade edilmektedir. Bu da gerek cari yılda ve gerekse müteakip yıllarda Türkiye’nin önemli bir büyüme potansiyeline sahip olduğuna işaret etmektedir.

 

 

B)SANAYİ:

İmalat sanayiindeki üretim artış oranları, alt sektörler itibariyle aşağıda yer almaktadır.

 

TABLO 2: ÜRETİM ARTIŞI

İKTİSADİ FAALİYET KOLLARI

I. Çeyrek İtibariyle 2002 Yılına Göre 2003 Yılında Üretim Değişimi (%)

Kamu

Özel

Toplam

TOPLAM SANAYİ

-5,6

13,6

8,3

Madencilik Sektörü

-18,8

11,8

-13,1

İmalat Sanayii Sektörü

2,9

11,1

9,4

Elektrik, Gaz ve Su Sektörü

-18,7

65,1

8,2

Kaynak:DİE

 

 

            Sanayi sektörü, ilk çeyrek itibariyle 2002 yılına göre 2003’te toplamda %8,3 oranında bir artış kaydetmiştir. Ancak bunun tamamı özel sektör üretiminden kaynaklanmıştır. Çünkü kamu sektöründe üretim gerilemesi söz konusudur. Yine toplam oranlar açısından değerlendirildiğinde, madencilik sektörü dışındaki sektörlerde üretim artışı yaşanmıştır. En yüksek üretim artışı ise %9,4 oranı ile imalat sanayiinde gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 2)

 

 

TABLO 3: KAPASİTE KULLANIM ORANLARI (%)

 

2001

2002

2003

Ocak

70,5

73,9

74,9

Şubat

70,9

71,0

71,9

Mart

70,7

75,3

78,3

Nisan

68,5

73,8

75,9

Mayıs

70,4

75,7

78,6

Haziran

71,3

76,4

 

Temmuz

71,1

77,5

 

Ağustos

71,7

76,4

 

Eylül

72,9

79,7

 

Ekim

74,0

80,4

 

Kasım

74,0

77,2

 

Aralık

73,3

76,5

 

Kaynak:DİE

 

 

            2002 yılı ile kıyaslandığında, 2003 yılı aylarında kullanılan kapasite oranları daha yüksek seviyededir. En düşük oran %71,9 ile Şubat’ta iken en yüksek oran ise %78,6 ile Mayıs ayındadır. (Bkz. Tablo 3) Ocak-Mayıs dönemi ortalama kapasite kullanım oranı 2002 yılı ortalama KKO’su ile aynı olup %76 civarındadır.

 

 

TABLO 4: TAM KAPASİTE İLE ÇALIŞAMAMA SEBEPLERİ (MAYIS) (%)

 

2002

2003

İç Pazarda Talep Yetersizliği

64,9

43,9

Dış Pazarda Talep Yetersizliği

14,3

23,2

Mali İmkansızlık

3,5

5,9

Yerli Mallarda Hammadde Yetersizliği

2,5

2,6

İşçilerle İlgili Meseleler

1,9

2,0

İthal Mallarda Hammadde Yetersizliği

1,0

1,2

Kaynak:DİE

 

 

            2003 yılı Mayıs ayı itibariyle “tam kapasite ile çalışamama” için belirtilen sebepler, 2002 yılı için belirtilen sebeplerle benzerlik göstermekte olup sadece nispi değişiklikler söz konusudur. Bunlar içinde dikkat çekenler; “iç ve dış pazarda talep yetersizliği”ne ilişkin belirtilenlerdir. “İç pazarda talep yetersizliği” şeklinde belirtilen sebep, %64,9’dan %43,9’a inmiştir. Bu da göstermektedir ki iç piyasada, önceki döneme kıyasla bir canlanma yaşanmaktadır. Ancak “dış pazarda talep yetersizliği” şeklinde belirtilen sebep, %14,3’ten %23,2’ye yükselmiştir. (Bkz. Tablo 4) Bu, dış ticaret açısından olumsuz bir durumun habercisidir.

 

            Dış talepteki yetersizlik, “Ortadoğu Operasyonu” vb. elde olmayan gelişmelerden kaynaklanıyorsa, bu sorunun aşılması mümkündür. Ancak eğer bizzat ekonomik yapıdan kaynaklanıyorsa, konu ile ilgili daha dikkatli olunması gerektiği açıktır. Bu çerçevede dış ticaret alanında daha sıkı tedbirlerin alınması ve teşvik edici mekanizmaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Doğrusu, kurların da düşük olduğu bir döneme rağmen, dış talebin yetersiz seviyede olması düşündürücüdür.

 

 

TABLO 5: YENİ KURULAN ŞİRKETLER, KOOPERATİFLER VE FİRMALAR (OCAK-MAYIS)

 

2002

2003

Değişim(%)

Yeni açılan şirketler ve koop.

14.221

13.585

-4,47

Kapanan şirketler ve koop.

1.238

2.224

79,64

Yeni açılan firmalar

10.169

15.275

50,21

Kapanan firmalar

7.904

5.900

-25,35

Kaynak:DİE

 

 

            Ocak-Mayıs dönemi itibariyle 2002 yılına göre 2003 yılında şirket ve kooperatif açılışlarında %4,47 oranında azalma meydana gelmiştir. Kapanan şirket ve kooperatif sayısında ise %79,64 oranında artış olmuştur. Firmalar açısından değerlendirildiğinde ise şirket ve kooperatiflerin tersine bir gelişim görülmektedir. Nitekim firma açılışlarında %50,21 oranında artma; kapanışlarında ise %25,35 oranında azalma olmuştur. (Bkz. Tablo 5)

 

 

C)İSTİHDAM:

            DİE, Hane Halkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre, 2003 yılının ilk çeyreği itibariyle kurumsal olmayan nüfusa ilişkin istihdam durumu aşağıda yer almaktadır.

 

TABLO 6: KURUMSAL OLMAYAN NÜFUSUN İŞ GÜCÜ DURUMU

(000 kişi)

2002

2003

 

I. ÇEYREK

I. ÇEYREK

KURUMSAL OLMAYAN SİVİL NÜFUS

 

 

(15 VE ÜSTÜ YAŞ)

47.711

48.587

 

 

 

İŞGÜCÜ DURUMU

21.917

23.088

   İstihdam Edilenler

19.387

20.244

   İşsiz

2.531

2.844

 

 

 

İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI (%)

45,9

47,5

 

 

 

İSTİHDAM ORANI (%)

40,6

41,7

İŞSİZLİK ORANI (%)

11,5

12,3

   Eğitimli Genç Oranı

29,2

27,9

 

 

 

EKSİK İSTİHDAMDA OLANLARIN İŞGÜCÜNE ORANI (%)

 

5,9

 

5,0

   Eğitimli Genç Oranı

5,5

8,9

Kaynak:DİE

 

 

            2002’nin I.çeyreğine nazaran 2003 yılının aynı döneminde “15 ve üstü yaştaki nüfusta” artış meydana gelmiştir. Bu çerçevede 47.711.000 olan nüfus, 48.587.000’e yükselmiştir. İstihdam edilenlerde artış olmakla beraber, işsizlerde de artış yaşanmıştır. İşgücüne katılım oranında ise bir yükselme görülmekte olup 2002’de %45,9 olan oran, %47,5’e çıkmıştır.(Bkz. Tablo 6)

 

            2002’nin ilk çeyreğinde %40,6 olan istihdam oranı, 2003’ün aynı döneminde %41,7’ye yükselmiştir. İşsizlik oranı da %11,5’ten %12,3’e çıkmıştır. İşsizlik oranı artmakla beraber, işsiz eğitimli genç oranında düşüş gerçekleşmiştir. Önceki dönemde %29,2 olan bu oran, %27,9’a gerilemiştir. (Bkz. Tablo 6) Demek ki eğitimli gençler, ekonomide meydana gelen nispi iyileşmeye paralel olarak iş bulabilme imkanına sahip olmuştur.

 

 

2)FİNANSAL KESİM

A)FİYATLAR:

            İktisat politikasının temel amaçlarından biri olan “fiyat istikrarının sağlanması”na yönelik olarak birkaç yıldır yürütülen çalışmalar, meyvelerini vermektedir. Merkez Bankası’nın ısrarla öncelik verdiği bu hedef, artık ulaşılamaz olmaktan çıkmıştır. Bununla beraber, belirtilmelidir ki enflasyonun kontrol altına alınması konusundaki başarı, sadece izlenen politikalarla sağlanabilmiş değildir. Konjonktürün uygun oluşu da bu başarıda katkı sahibidir. Çünkü ekonomide zaten bir durgunluk mevcuttur. Dolayısıyla durgun bir ekonomide enflasyon oranının düşmesi kadar doğal bir süreç olamaz. Yine de izlenen stratejilerin başarısız olduğu şeklindeki bir değerlendirme, “hakkın sahibine teslim edilmemesi” manasına gelecektir.

 

Fiyatlarda meydana gelen değişmeler, Tablo 7 ve 8’de yer almaktadır.

 

TABLO 7: FİYATLARDAKİ GELİŞMELER (AYLIK ORTALAMA)

 

TEFE

 

TÜFE

 

2001

2002

2003

 

2001

2002

2003

Ocak

2,3

4,2

5,6

 

2,5

5,3

2,6

Şubat

2,6

2,6

3,1

 

1,8

1,8

2,3

Mart

10,1

1,9

3,2

 

6,1

1,2

3,1

Nisan

14,4

1,8

1,8

 

10,3

2,1

2,1

Mayıs

6,3

0,4

-0,6

 

5,1

0,6

1,6

Haziran

2,9

1,2

-1,9

 

3,1

0,6

-0,2

Temmuz

3,3

2,7

 

 

2,4

1,4

 

Ağustos

3,5

2,1

 

 

2,9

2,2

 

Eylül

5.4

3,1

 

 

5,9

3,5

 

Ekim

6.7

3,1

 

 

6,1

3,3

 

Kasım

4.2

1,6

 

 

4,2

2,9

 

Aralık

4,1

2,6

 

 

3,2

1,6

 

Kaynak:DİE

 

 

            Aylık ortalamalar itibariyle 2003 yılında gerçekleşen TEFE ve TÜFE oranlarında düzenli bir düşüş süreci görülmektedir. Ancak Mart ayı bir istisna teşkil etmektedir. Mayıs ve Haziran aylarında kaydedilen oranlar ise çok dikkat çekicidir. Bu aylarda sırasıyla, TEFE %-0,6 ve %-1,9; TÜFE ise %1,6 ve %-0,2’dir. (Bkz. Tablo 7) Burada dikkat çeken ve bir o kadar da sevindirici olan, son iki ayda kaydedilen düşüşlerdir. Mayıs ayında TEFE’de gerçekleşen düşüş ise, son 15 yılda ilk defa meydana geliyor olması dolayısıyla anlamlıdır. Söz konusu düşüşler, “fiyat istikrarının sağlanması”na yönelik hedefe ulaşma açısından büyük önem arz etmektedir.

 

 

TABLO 8: FİYATLARDAKİ GELİŞMELER (1987=100) (YILLIK ORTALAMA)

 

TEFE

 

TÜFE

 

2001

2002

2003

 

2001

2002

2003

Ocak

28,3

92,0

32,6

 

35,9

73,2

26,4

Şubat

26,5

91,8

33,4

 

33,4

73,1

27,0

Mart

35,1

77,5

35,2

 

37,5

65,1

29,4

Nisan

50,9

58,0

35,1

 

48,3

52,7

29,5

Mayıs

57,7

49,3

33,7

 

52,4

46,2

30,7

Haziran

61,8

46,8

29,6

 

56,1

42,6

29,8

Temmuz

65,4

45,9

 

 

56,3

41,3

 

Ağustos

69,6

43,9

 

 

57,5

40,2

 

Eylül

74,7

40,9

 

 

61,8

37,0

 

Ekim

81,4

36,1

 

 

66,5

33,4

 

Kasım

84,5

32,8

 

 

67,3

31,8

 

Aralık

88,6

30,8

 

 

68,5

29,7

 

Kaynak:DİE

 

 

            Yıllık ortalamalar itibariyle gerek TEFE’de ve gerekse TÜFE’de aylık ortalamaların tersine –Haziran ayı hariç- artışlar görülmektedir. Bununla beraber sevindirici olan; söz konusu artışların genel itibariyle düşük oranlarda gerçekleşmiş olmasıdır. Ayrıca, 2002 yılıyla kıyaslandığında her bir oran, 2002 yılındakilere nazaran son derece düşüktür.(Bkz. Tablo 8)

 

            2002 yılı hedef enflasyon oranları sırasıyla TEFE’de %31 ve TÜFE’de %35 idi. Yıl sonu itibariyle her iki hedefe de ulaşılabilmiş ve bu çerçevede, birtakım olumsuz gelişmelere rağmen dikkat çekici nitelikte başarı elde edilebilmişti. 2003 yılı TEFE ve TÜFE hedef oranları ise sırasıyla %17,4 ve %20’dir. İlk altı ay itibariyle gerçekleşen enflasyon oranları dikkate alındığında, evvelki yılda olduğu gibi 2003 yılında da hedef oranlara ulaşılabilmesi mümkün görünmektedir.

 

            “Kronik” şekilde tabir edilen enflasyon, çalışmalar istikrarlı bir şekilde sürdürüldüğü takdirde önümüzdeki yıllarda “öncelikli” olarak ele alınan hedef olmaktan çıkabilecektir. Böylece ekonomideki diğer önemli meselelerle meşgul olunma imkanına kavuşulmuş olacaktır. Gelişmiş Ülkeler(GÜ), istihdam konusuna öncelik vererek bu konudaki sorunları gidermekle meşgul olmakta iken, Gelişmekte Olan Bir Ülke(GOÜ) olarak bizim halen enflasyonla uğraşmakta olmamız manidardır. Halbuki istihdam meselesi bizim için de son derece önemli olup, bir an önce meşgul olunması ve çözüm getirilmesi gereken bir iktisat politikası hedefidir.

 

 

B)PARASAL GÖSTERGELER:

            2002 yılı sonu ve 2003 yılı ilk yarısı itibariyle parasal göstergeler ve bunlar arasındaki değişim oranları, aşağıda verilmiştir.

 

TABLO 9: PARASAL GÖSTERGELER

(Milyar TL)

27 Aralık 2002

13 Haziran 2003

DEĞİŞİM (%)

Dolaşımdaki Para

7.208.863

8.064.781

11,9

Vadesiz Mevduat

7.049.996

7.612.672

8,0

M1

14.258.860

15.677.452

9,9

Vadeli Mevduat

46.936.415

50.939.719

8,5

M2

61.195.275

66.617.171

8,9

Döviz Tevdiatı

72.254.998

62.724.816

-13,2

Döviz Tevdiatı (Milyon Dolar)

44.301

44.690

0,9

M2Y

133.450.273

129.341.987

-3,1

Mevduat Bankaları Kredileri

31.845.411

36.602.800

14,9

Kaynak:TCMB

 

 

            13 Haziran 2003 itibariyle 27 Aralık 2002’ye göre M1(Dolaşımdaki Para+Vadesiz Mevduat)’de meydana gelen artış %10 civarındadır. Bu, piyasada nispi hareketlenmenin varlığına işaret etmektedir. Aynı tarihler itibariyle vadeli mevduatta da 4 katrilyon TL civarında yükselme meydana gelmiş olup, artış oranı %8,5’e tekabül etmektedir. (Bkz. Tablo 9)

 

            Döviz tevdiatında ise önemli ölçüde azalma söz konusudur. Bu gelişme, belki 2003’ün ikinci çeyreği itibariyle dövizde meydana gelen gerileme ve durgunluk dolayısıyla “dolarizasyon” sürecinden vazgeçildiği şeklinde bir görüntü arz etse de durum tam olarak böyle değildir. Çünkü DTH’ta azalma yoktur. Tam tersine %1 civarında bir artış bile olmuştur. Bu durumda, DTH’ta TL bazında meydana gelen azalmanın, kurdaki düşmeden kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. Fakat yine belirtilmelidir ki önceki dönemlerle kıyaslandığında, %1 civarında cüzi bir artış meydana gelmiş olmasını, Türkiye ölçeğinde “dolarizasyon” sürecinin akamete uğradığı şeklinde yorumlamak çok da yanlış bir değerlendirme olmayacaktır.

 

            Parasal göstergelerde meydana gelen diğer dikkat çekici gelişme ise mevduat bankaları kredilerinde olmuştur. 27 Aralık 2002 itibariyle 31,8 katrilyon TL olan kredi hacmi, 13 Haziran 2003 itibariyle 36,6 katrilyon TL’ye yükselmiş olup artış oranı %15’e tekabül etmektedir. (Bkz. Tablo 9) Belirtilmelidir ki kredi hacminin artmasında, Merkez Bankası’nın yapmış olduğu faiz indiriminin önemli etkisi olmuştur.

 

            Yetkililerce yapılan açıklamalara göre; 5 Nisan 2003 tarihli Niyet Mektubu’nda Haziran 2003 sonu için tespit edilen Para Tabanı ve Net Uluslararası Rezervler’e ilişkin performans kriterleri ve Net İç Varlıklar’a ilişkin gösterge niteliğindeki hedefler tutturulmuştur. Benzer trendin devam etmesi halinde, Temmuz-Eylül dönemi hedeflerinin de tutturulabileceği ifade edilmektedir.

 

 

C)FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARI:

Finansal yatırım araçlarının nominal ve reel getirileri de şu şekilde gerçekleşmiştir.

 

TABLO 10: SEÇİLMİŞ FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARININ NOMİNAL VE REEL GETİRİLERİ (MAYIS)

 

NOMİNAL

GETİRİ (%)

REEL GETİRİ

TEFE (%)

TÜFE (%)

3 AYLIK

MEVDUAT FAİZİ (BRÜT)

BORSA ENDEKSİ (İMKB 100)

DOLAR

EURO

ALTIN (KÜLÇE)

11,0

-3,6

-8,4

-1,9

-8,4

6,3

-7,7

-12,3

-6,0

-12,3

3,8

-9,8

-14,3

-8,2

-14,3

6 AYLIK

MEVDUAT FAİZİ (BRÜT)

BORSA ENDEKSİ (İMKB 100)

DOLAR

EURO

ALTIN (KÜLÇE)

22,9

-15,0

-7,5

6,7

4,1

5,4

-27,1

-20,7

-8,5

-10,7

7,8

-25,4

-18,9

-6,4

-8,7

YILLIK

ORT.

MEVDUAT FAİZİ (BRÜT)

BORSA İNDEKSİ (İMKB 100)

DOLAR

EURO

ALTIN (KÜLÇE)

48,1

-3,7

15,6

34,2

34,8

8,4

-29,6

-15,4

-1,9

-1,4

11,7

-27,4

-12,8

1,1

1,6

Kaynak:DİE

 

 

            DİE tarafından yapılan açıklamaya göre; 1994=100 temel yıllı TEFE karşısında son üç aylık dönemde seçilmiş yatırım araçlarının tamamına yakını zarara sebep olmuştur. Burada sadece mevduat faizi %6,3 oranında getiriye imkan sağlamıştır. En fazla zarar ise %12,3 oranında olmak üzere dolar ve külçe altınla gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 10)

 

            Son altı aylık dönemde de benzer bir durum söz konusudur. Yine sadece mevduat faiziyle kâr elde edilmiş, diğer finansal enstrümanlar ise zarara sebep olmuştur. En fazla zarar %27,1 ile borsadadır. Yıllık ortalamalar dikkate alındığında, eğilimde değişme olmadığı görülmektedir. Burada mevduat faizinin getiri oranı %8,4’tür. En fazla zarar ise %29,6 ile yine borsada gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 10)

 

            Türkiye’de, Temmuz 2003 itibariyle banka sayısı 55’tir. 4 Temmuz 2003 tarihinde İmar Bankası’nın yönetim ve denetiminin Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesi sonrası bankaların dağılımı şöyledir: Kamu-3; Özel-19; TMSF-4; Kalkınma-Yatırım-14; Yabancı-15. Özel finans kurumu sayısı ise aynı tarihte 5’tir.

 

            Haziran 2003 başı itibariyle, faiz cephesinde önemli bir gelişme meydana gelmiştir. Merkez Bankası, kendi bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası(İMKB) Repo-Ters Repo Pazarı'nda uygulamakta olduğu kısa vadeli faiz oranlarını 5 Haziran itibariyle geçerli olmak üzere 3 puan düşürmüştür. Gecelik borçlanma faiz oranı %41'den %38'e düşürülürken, borç verme faiz oranı %48'den %45'e indirilmiştir. Bir haftalık borçlanma faiz oranı ise %41'den %38'e düşürülmüştür. Meydana gelen bu faiz indiriminin, kredi hacminde de artışa yol açarak neticede ekonomide çarkların daha sağlam bir şekilde işlemesine imkan sağlayacağı hedeflenmektedir. Bu konuda olumlu bazı gelişmeler meydana geldiği de belirtilmelidir. Söz konusu gelişmelere “parasal göstergeler” başlığı altında da kısmen değinilmiştir.

 

 

3)KAMU MALİYESİ KESİMİ

            2001 ve 2002 yılları itibariyle bütçe gelişmeleri, kıyaslamalı bir şekilde Tablo 11’de yer almaktadır.

 

TABLO 11: BÜTÇE İLE İLGİLİ GELİŞMELER (OCAK-MAYIS)

(Katrilyon TL)

2002

2003

DEĞİŞİM (%)

HARCAMALAR

45,5

58,8

29,2

   Faiz Dışı Harcama

20,9

27,7

32,5

       Personel

8,9

11,9

33,7

       Diğer Cari

1,6

1,3

-18,8

       Yatırım

1,1

0,8

-27,3

       Transfer

33,8

44,6

32,0

            Borç Faizi

24,6

31,1

26,4

            Diğer

9,2

13,5

46,7

 

 

 

 

GELİRLER

29,8

37,0

24,2

   Vergi Gelirleri

21,0

30,7

46,2

   Vergi Dışı Normal Gelirler

5,8

3,0

-48,3

   Özel Gelirler + Fonlar

2,5

2,2

-12,0

   Katma Bütçe Gelirleri

0,4

1,0

150

 

 

 

 

BÜTÇE DENGESİ

-15,6

-21,8

39,7

   Faiz Dışı Denge

8,9

9,3

4,5

Kaynak: HM

 

 

            2002 yılının Ocak-Mayıs dönemi ile kıyaslandığında 2003 yılı aynı döneminde, bütçede birtakım olumsuzluklar görülmektedir. Giderlerde meydana gelen artış oranı %29,2 iken, gelirlerdeki artış %24,2 oranındadır. Bu çerçevede bütçe açığında artış söz konusudur. 2002 Ocak-Mayıs döneminde 15,6 katrilyon TL olan bütçe açığı, 2003’ün aynı döneminde %39,7 oranında artışla 21,8 katrilyon TL olarak gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 11)

 

            Harcama alt kalemleri içinde 2002 Ocak-Mayıs döneminde yapılan yatırım harcamaları 1,1 katrilyon TL iken 2003’ün aynı döneminde bu meblağ 800 trilyon TL’ye inmiştir. Düşüş oranı %27,3’tür. Transfer harcamalarında önemli ölçüde artış kaydedilmiştir. 2003 Ocak-Mayıs dönemi transfer harcamalarının içinde ağırlıklı pay ise borç faizine ait olup, ödenen faiz meblağı 31,1 katrilyon TL’dir. (Bkz. Tablo 11) Bunun da büyük kısmını iç borç faiz ödemesi teşkil etmektedir.

 

            Gelirlerde de artış meydana gelmiştir. 2002 Ocak-Mayıs döneminde 29,8 katrilyon TL olan gelir meblağı, 2003’ün aynı döneminde 37 katrilyon TL olarak gerçekleşmiş olup artış oranı %24,2’dir. Gelirlerdeki artışın %83 civarındaki asıl kısmı ise vergi yoluyla elde edilmiştir. Dikkat çeken diğer bir alt kalem ise katma bütçe gelirleridir. 2002’nin aynı dönemine göre 2003’te söz konusu gelirlerde %150 oranında artış olmuştur. (Bkz. Tablo 11)

 

 

TABLO 12: İÇ BORÇ DURUMU

(Trilyon TL)

2001

2002

2003 (MAYIS)

MEBLAĞ

101.814

149.870

173.961

VADE (ay)

23,9

32,1

28,4

Kaynak:HM

 

 

            Mayıs 2003 itibariyle iç borç stokunda önemli ölçüde artış olmuştur. 2002 yılı sonu baz alındığında meydana gelen artış meblağı 24 katrilyon TL civarındadır. 2001-2002 dönemindeki artış meblağı ise 48 katrilyon TL civarında idi. Bu da göstermektedir ki ilk beş ay itibariyle 2001-2002 dönemindeki toplam borç meblağının yarısına ulaşılmıştır. (Bkz. Tablo 12)

 

            Ekonomide çarkların işleyebilmesi, bu kapsamda özellikle sürdürülebilir bir maliye politikası için borca ihtiyacımız olduğu bir vakıadır. Ancak bu durum ne zamana kadar devam edecektir? İç borcun sebep olduğu ve olacağı tahribat dikkate alınmalı ve bir şekilde bu kaynağa olan ihtiyaç minimum seviyeye indirilmelidir. Esasında, halihazırda bu borcun döndürülebilir olup olmadığı konusunda da ciddi şüpheler vardır ve bu haliyle çözümün ne olduğuna dair net bir formül de ortaya konamamaktadır.

 

 

TABLO 13: DIŞ BORÇ DURUMU

(Milyon $)

2001

2002

2003 (NİSAN)

TOPLAM

115.074

131.407

133.196

 *Kısa Vadeli

16.241

15.192

16.708

 *Orta-Uzun Vadeli

98.833

116.215

116.488

Kaynak:HM

 

 

            Nisan 2003 itibariyle dış borç meblağı 133 milyar dolar civarındadır. 2002 sonuna göre artış meblağı 1,8 milyar dolar olup bu artışın büyük kısmı kısa vadelidir. Borcun kısa vadeli kısmı 1,5 milyar dolar, Orta-vadeli kısmı ise 273 milyon dolar civarındadır. (Bkz. Tablo 13) Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’nin kredibilite sorunu halen devam etmektedir. Dolayısıyla buna bağlı olarak temin edilen borçlar da, ağırlıklı olarak kısa vadeli olmaktadır.

 

 

TABLO 14: DIŞ BORÇ KOMPOZİSYONU (%)

DÖVİZ CİNSİ

2002

2003 (NİSAN)

DOLAR

47,08

47,12

EURO

30,53

31,10

SDR

16,76

16,50

YEN

4,02

3,70

DİĞER

1,61

1,58

Kaynak:HM

 

 

            Nisan 2003 itibariyle dış borç kompozisyonu incelendiğinde, önceki döneme kıyasla bir değişme olmadığı görülmektedir. Dolar ve Euro, borçlarımız içinde yine en fazla paya sahip olan para birimleridir. Her iki para cinsinden borçlarımız, toplamın yaklaşık %80’ine tekabül etmektedir. (Bkz. Tablo 14)

 

            Hazine Müsteşarlığı verilerine göre; konsolide bütçe toplam borç stoku 2002 yılı itibariyle 148,5 milyar dolar iken, bu meblağ Mayıs 2003 itibariyle 182,7 milyar dolara yükselmiştir. 2003 yılı Mayıs ayı itibariyle alacaklılarına göre konsolide bütçe toplam borç meblağları şöyledir (milyar dolar): İç piyasa 62,2; Kamu kesimi 53,7; Dış piyasa 25,3; Yabancı resmi kuruluşlar 13,6; IMF 21,8.

 

            2003 yılının ikinci çeyreği itibariyle döviz kurlarında meydana gelen gerileme ve bir süredir yaşanan durgunluk, ekonomiye kimi açılardan aleyhte etki ederken, kimi açılardan da lehte etkilere sebep olmaktadır. Borçlar açısından değerlendirildiğinde de ikinci durumun varlığından bahsetmek mümkündür. Toplam borçlarımızın yaklaşık %80’inin Dolar ve Euro cinsinden olduğu dikkate alındığında, düşük seyreden kurun olumlu etkilerine ilişkin ekonomik boyutun tahmin edilebilmesi kolaylaşmaktadır.

 

            Döviz kurlarındaki gerileme, yetkililerin de ifade ettiği gibi, kamu maliyesi üzerinde olumlu etkilere yol açmaktadır. Bu etkiler kısaca şöyle özetlenebilir:

·         Düşük döviz kurları, dış kredili projelerin yatırım ödeneklerinde rahatlamaya sebep olmaktadır.

·         Gelirler açısından değerlendirildiğinde ithalde alınan vergilerin kurlardaki düşüşle bir miktar azalmasına karşılık, söz konusu azalmanın ithalattaki artışla telafi edilebilmesi mümkün olmaktadır.

·         Giderler açısından ise özellikle dış borç ödemelerinin yurtiçinden karşılanması durumunda düşük kurun olumlu etkisi olduğu ifade edilmektedir. Döviz cinsinden iç borç ödemelerinde de bunun Hazine’yi rahatlatan bir unsur olduğu belirtilmektedir.

·         Düşük kur, Özel Tüketim Vergisi(ÖTV) üzerinde de olumlu etkiye sebep olmaktadır. Çünkü otomatik fiyatlandırmada kur seviyesi ve ham petrol fiyatları önemli unsurlardır. Kurun düşük olması halinde bunun fiyat üzerinde bir baskıya yol açmadığı ve pompa fiyatında değişiklik yapılmadan vergi miktarının artırılabileceği ifade edilmektedir.

 

 

4)DIŞ TİCARET KESİMİ

Dış ticaret bileşimi ve mal sınıflamasına göre tasnif, Tablo 15 ve 16’da yer almaktadır.

 

TABLO 15: DIŞ TİCARET BİLEŞİMİ (OCAK-NİSAN)

(000 $)

2002

2003

Değişim (%)

İHRACAT

10.681.646

13.950.966

30,6

İTHALAT

14.571.002

19.278.050

32,3

DIŞ TİCARET AÇIĞI

-3.889.356

-5.327.084

37,0

KARŞILAMA ORANI (%)

73,3

72,4

 

Kaynak:DTM

 

 

            Ocak-Nisan dönemi itibariyle 2002 yılına göre 2003 yılında dış ticaret alanında önemli bazı gelişmeler görülmektedir. Bu dönemde hem ihracatta hem de ithalatta artış meydana gelmiştir. Ancak ithalattaki artış, ihracata nazaran nispi olarak yüksektir. Ocak-Nisan 2002’de 3,9 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2003’ün aynı döneminde %37 oranında artış göstererek 5,3 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. %73,3 olan 2002 yılı “ihracatın ithalatı karşılama oranı” ise 2003’te %72,4’e düşmüştür. (Bkz. Tablo 15)

 

            İhracatın ithalatı karşılama oranındaki düşüşte, Mart 2003’ün yarısından sonra başlayıp Nisan’ın yarısına kadar devam eden “Ortadoğu Operasyonu”nun kısmi etkisi olmuştur. Bununla beraber, Çin başta olmak üzere Uzak Doğu’da meydana gelen SARS vakası, özellikle tekstil sektörü üretimini tetiklemiş ve ihracatta meydana gelen artışla bu etki minimize edilebilmiştir. Operasyon’un dış ticaret üzerindeki asıl olumsuz etkisi ise ikinci çeyrekte görülecektir. Kurlardaki gerilemenin ve düşüşün de etkisiyle ikinci çeyrekteki dış ticaret açığının daha yüksek olacağı ifade edilebilir.

 

 

TABLO 16: MAL SINIFLAMASINA (BEC) GÖRE DIŞ TİCARET BİLEŞİMİ (OCAK-NİSAN)

(000 $)

2002

 

2003

 

DEĞER

(%)

 

DEĞER

(%)

İHRACAT

 

 

 

 

 

  Sermaye(Yatırım) Malları

781.226

7,3

 

1.337.014

9,6

  Ara(Ham madde) Malları

4.601.651

43,1

 

5.731.500

41,1

  Tüketim Malları

5.287.010

49,5

 

6.826.043

48,9

  Diğer

11.759

0,1

 

56.409

0,4

 

 

 

 

 

 

İTHALAT

 

 

 

 

 

  Sermaye(Yatırım) Malları

2.126.595

14,6

 

2.594.880

13,5

  Ara(Ham madde) Malları

11.050.564

75,8

 

14.681.409

76,2

  Tüketim Malları

1.304.759

9,0

 

1.881.133

9,8

  Diğer

89.085

0,6

 

120.628

0,6

Kaynak:DTM

 

 

            Mal sınıflamasına göre dış ticaret bileşimi, Ocak-Nisan itibariyle 2002’ye göre 2003’te de benzer karakteristiğini sürdürmektedir. İhracatta en fazla pay %48,9 ile tüketim mallarına ait olup, bunu sırasıyla ara malları ve sermaye malları takip etmektedir. İthalattaki en yüksek pay ise yine %76,2 ile ara mallarına ait olup, bunu sırasıyla sermaye malları ve tüketim malları takip etmektedir. (Bkz. Tablo 16)

 

            DİE verilerine göre; 2002 yılı Ocak-Mayıs döneminde Türkiye’ye giriş yapan ziyaretçi sayısı 5.286.392 iken, 2003 yılının aynı döneminde bu sayı 4.887.561’e inmiştir. Söz konusu dönem itibariyle “yabancı” ve “vatandaş” olmak üzere ikili sınıflama dahilinde incelendiğinde, şu gelişmeler yaşandığı görülmektedir: Giriş yapan yabancı ziyaretçi sayısı, 2002 yılında 3.582.222 iken 2003 yılında bu sayı 3.142.366’ya inmiştir. Vatandaş sayısı ise 2002 yılında 1.704.170 iken 2003 yılında 1.745.195’e yükselmiştir. Anlaşılacağı üzere toplamda gerçekleşen düşüşün sebebi, yabancı ziyaretçilerde meydana gelen azalmadan kaynaklanmaktadır. Bunun en önemli sebebinin ise “Ortadoğu Operasyonu” olduğu ifade edilebilir.

 

            Cari işlemler dengesinde birtakım olumsuzluklar meydana gelmiştir. 2002 Ocak-Nisan döneminde 1,2 milyar dolar olan cari işlemler açığı, 2003’ün aynı döneminde 2,9 milyar dolara yükselmiştir. Gerek dış ticaretteki açık ve gerekse turizm ve benzeri hizmetlerde meydana gelen gelir düşüklüğü dolayısıyla cari açığın giderek artacağı ifade edilebilir. Mal ve hizmet ticaretinde meydana gelen bu olumsuz gelişmeler sonrasında, yıl sonu ihracat ve ithalat rakamları ile beraber cari açık hedefi de revize edilmiştir. Yeni açık hedefi 3,5 milyar dolar civarında olup, 2003 sonu itibariyle bunun da aşılacağı anlaşılmaktadır.

 

            Kimi akademisyenlerce de dikkat çekildiği gibi, ekonomimiz halihazırda gerek dış ticaret açığı ve gerekse cari açık dolayısıyla kriz yılı olan 2000 yılına benzer bir durum sergilemektedir. Fakat 2003 yılı ekonomi dinamiklerinin 2000 yılıyla aynı olmadığı dikkate alınarak, aynı şekilde bir krizle karşı karşıya kalınmayacağı ifade edilebilir.

 

 

BAZI DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER:

·         Türkiye ekonomisi zor bir dönemden geçmektedir. Yaşanan kriz sürecinin çok kısa vadede nihayete ermeyeceği de aşikardır. Çünkü kısa vadede bu noktaya gelinmiş değildir. Bununla beraber, içinde bulunduğumuz an itibariyle Türkiye’nin söz konusu krizden asla çıkamayacağı şeklindeki kötümser iddialar, adil değildir. Dahası 2003 yılı içinde mutlaka bir tıkanma yaşanacağı ve yeni bir krizin kapıda olduğu şeklindeki senaryolar için ise söylenecek pek bir şey yoktur. Halihazırda ekonomide en fazla ihtiyaç duyulan olgu “güven”dir. Güvene ve istikrara İhtiyaç duyulan böylesi bir ortamda, “kriz tellallığı” yapmanın bizzat bunları yapanlar da dahil olmak üzere hiç kimseye faydası olmayacağının bilinmesi gerekmektedir. Elbette yeri gelince ekonominin gidişatına ilişkin endişeler dile getirilmelidir, ancak bu, “kasıtlı olarak” ekonomik unsurların moralini bozucu ve onları ümitsizliğe sevk edici nitelikte olmamalıdır.

·         Türkiye’de gelir dağılımı açısından ciddi birtakım dengesizlikler mevcuttur. Özellikle yaşanan kriz sürecinde bu dengesizlikler daha da belirginleşmiştir. Nitekim Mayıs 2003 sonunda açıklanan 2001 yılı il gelir istatistikleri ile bu durum net bir şekilde görülebilmektedir. İstatistiklere göre; en zengin il 4.109 dolar ile Kocaeli, en fakir il ise 730 dolar ile Ağrı olmuştur. En zengin ve en fakir il arasındaki fark, görüldüğü üzere 3.379 dolara tekabül etmektedir ki bu da durumun vehametini göstermesi açısından son derece manidardır. Uluslararası yatırım bankası Merril Lynch’in Haziran 2003’te açıkladığı raporunda; 2002 sonu itibariyle Türkiye’de 30 bin dolar milyoneri olduğu ifade edilmektedir. Gelir dilimleri dikkate alındığında, söz konusu kesimin en üst tabakada yer aldığı malumdur. Ancak acı olan, bu kesimin toplamda nüfusun %5’ine bile tekabül etmediği, fakat sadece bir azınlıktan müteşekkil olmasıdır. İktisat politikası tespitinde bu gelir dengesizliklerinin göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

·         Kamu bankalarının rehabilitasyonu çerçevesinde, geçtiğimiz dönemlerde, Ziraat Bankası ve Halkbank’ın birleşmesi gerektiği sık sık dile getirilmekteydi. Özel bankacılık kesimindeki rehabilitasyon çalışmalarının ardından kamu bankalarının da aynı şekilde ele alınması gerektiği ifade edilmekteydi. Söz konusu banka yetkililerince yapılan açıklamalara göre her iki bankanın birleşmesi gündemde değildir. Böylesi bir birleşmenin “bir ekonomik değer kaybı” anlamına geleceği ileri sürülmektedir. Bu görüş doğru olabilir. Ancak bir şekilde kamu bankalarının da ciddi bir rehabilitasyon sürecine tabi tutulması gerekmektedir. Nitekim yapılan açıklamalar, Halkbank’ın tek başına özelleştirileceği ve bu kapsamdaki çalışmalara başlandığı yönündedir. Türkiye’de Kamu’nun bankacılık piyasasındaki payının %30, AB’de ise %10 civarında olduğu belirilmektedir. Bu oranlar dikkate alınarak değerlendirme yapıldığı takdirde, kamu bankalarında rehabilitasyonun ne derecede gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır.

·         Dış ticaret hacminin artırılmasına yönelik çabalar devam etmektedir. Çünkü kriz sürecinde anlaşılmıştır ki, ekonomik anlamda ihtiyaç duyulan kaynak temininde “ihracat” en önemli faktör konumunda bulunmaktadır. Dolayısıyla bunun sağlanmasına yönelik birtakım arayışlar içine girilmiştir. Bu çerçevede, bazı ülkelerle anlaşmalar yapılmakta ve bağlantılar sağlanmaya çalışılmaktadır. Nitekim Mayıs 2003 başında Bosna-Hersek ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması da bunlardan biridir. Ayrıca, 13 ilde kurulması planlanan Sınır Ticaret Merkezleri’ne ilişkin kararın hayata geçirilmesi maksadıyla Dış Ticaret Müsteşarlığı, Haziran 2003 sonu itibariyle Suriye ve İran’la görüşmelere başlamıştır. Bu alanda hayata geçirilecek olan uygulamalar, dış ticaret hacminin artmasında önemli katkılar sağlayacaktır.

 

 

Mehmet Behzat Ekinci,

İstanbul, İktisat, Doktora.

mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

 

 

 

Kaynaklar

DİE, DPT, HM, DTM, TCMB, MB.

 

 

 

Sayfa Başı