TÜRKİYE EKONOMİSİNİN
2003 YILI İLK YARISINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
İÇİNDEKİLER:
HAVADİS
1) REEL KESİM
1-A) BÜYÜME
1-B) SANAYİ
1-C) İSTİHDAM
2) FİNANSAL KESİM
2-A) FİYATLAR
2-B) PARASAL GÖSTERGELER
2-C) FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARI
3) KAMU MALİYESİ KESİMİ
4) DIŞ TİCARET KESİMİ
BAZI DEĞERLENDİRMELER VE TEKLİFLER
HAVADİS:
Ağırlıklı
olarak 1999 yılından beri yaşadığımız ekonomik krizin dördüncü yılındayız.
Bugüne kadarki süreçte olumlu ve olumsuz birçok gelişme meydana gelmiştir.
Tabii krizde olmamız dolayısıyla daha çok olumsuz nitelik arz etmiştir bunlar…
2003
yılının ilk altı ayına ilişkin ekonomik fotoğrafın çekilebilmesi için hem 2002
hem de 2003 yılında meydana gelen ekonomik-politik kaynaklı önemli bazı
gelişmelere değinmekte fayda vardır. Neler olmuştur 2002 yılında? Birçok hadise
meydana gelmekle beraber, bunların ön plana çıkanları iki ana başlıkta
toplanabilir: Seçim ve Ortadoğu Operasyonu. 2003 yılına gelindiğinde ise yine
aynı şekilde bu iki hadisenin ağırlıklı olarak etkilerini hissettirmekte olduğu
görülmektedir.
Türkiye,
2003 yılının ilk altı ayında yine önemli siyasi gelişmeler yaşamıştır. 3 Kasım
2002 seçimleriyle iş başına gelen 58.Hükûmet, dört ay gibi bir süre iktidar
koltuğunda kalabilmiştir. Siirt seçimlerinin yenilenmesi sonrasında meydana gelen
değişikliklerle mevcut Hükûmet, kabinede fazla değişikliğle gidilmeksizin 23
Mart 2003 itibariyle yerini 59.Hükûmet’e bırakmıştır.
2003
yılının hem Türkiye hem de Dünya ölçeğinde önem arz eden diğer bir gelişmesi
ise muhtelif ülkelerce gerçekleştirilen Ortadoğu Operasyonu’dur. 2002 yılında
çokça dile getirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan Ortadoğu Operasyonu’na,
2003’ün ilk çeyreği sonuna doğru başlanmıştır. Orta Doğu’ya “demokrasi, barış
ve özgürlük” getirme amacıyla gerçekleştirilmesi planlanan Operasyon, 20 Mart
2003 itibariyle Amerikan deniz piyadelerinin Kuveyt sınırından Irak
topraklarına kara harekatı düzenlenmesiyle başlatılmıştır. Operasyon, Bağdat’ın
9 Nisan 2003’te düşmesi ile belirli bir kısmı itibariyle tamamlanmıştır.
Bununla beraber, bölgede yer yer çatışmalar devam etmekte ve Operasyon’un ne
kadar devam edeceği ve boyutunun ne olacağı hakkında kesin bir yargıya
varılamamaktadır. Bu kapsamda meydana gelen tüm gelişmeler de birçok yönü
itibariyle Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. İnşallah etkileri olumsuz
nitelikte olmaz.
Bu yıl
içinde meydana gelen diğer bir gelişme ise yolsuzluklarla mücadele alanında
olmuştur. Bu kapsamda, 12 Haziran 2003 tarihinde yolsuzluk yapıldığı iddiasıyla
Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik’e el konulmuştur. (4 Temmuz 2003 itibariyle
de İmar Bankası’nın yönetim ve
denetimi, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmiştir. Bu, 2003’ün TMSF’ye
devredilen ilk bankası olmuştur.) Bu tarih itibariyle ise söz konusu
şirketlerin mevcut sahiplerine daha evvel özelleştirme kapsamında tanınan
imtiyaz haklarına son verildiği ifade edilmiştir. Yargı aşamasındaki bu gelişme
bir tarafa bırakılarak konu ile ilgili genel nitelikte birtakım
değerlendirmeler yapmak mümkündür. Yaşanan bu hadise, Türkiye’de yolsuzluk ve benzeri
suistimallerin giderilmesine yönelik çalışmaların ne ilkidir ne de sonuncusu
olacaktır. Önemli olan söz konusu çalışmaların başarılı bir şekilde nihayete
erdirilebilmesidir. Ümit ediyoruz -eğer yolsuzluk varsa- yaşanan bu son
gelişme, “yolsuzluk ve suistimallerin” üzerine başarı ile gidilenlerin ilki
olacaktır.
Türkiye
ekonomisi, mevcut şartlarda belirli bir düzene girme sürecindedir. Önceki
yıllarla kıyaslandığında nispeten iyi durumda olduğumuz ifade edilebilir. Ancak
ekonomimiz halihazırda birçok olumsuzluğu da içinde barındırmaktadır. “Krizi
kısa sürede atlatabiliriz” şeklindeki bir iddiada bulunmak için henüz erkendir.
Aynı şekilde “Bu krizden çıkmamız mümkün değil” şeklindeki bir iddia da bir o
kadar doğru olmayacaktır.
Maalesef,
Türkiye’de ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde genel itibariyle “siyah-beyaz”
anlayışı sürdürülmektedir. Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunanların bir
kısmı “iyimser” iken, bir kısmı ise “kötümser”dir. Dahası, ya “aşırı iyimser”
ya da “aşırı kötümser” bir tavır takınılmaktadır. Her iki tarzın da sağlıklı
olmadığı aşikardır. Halbuki “temkinli ve tedbirli” bir tavır takınılması daha
makul görünmektedir. Uç noktalarda bulunarak; “hayalperest ve karamsar” tavır
takınılması yerine daha makul bir tarz izlenmesi, ekonominin hem mevcut hem de
istikbaldeki durumuna ilişkin sağlıklı değerlendirmeler yapılmasına imkan
sağlayacaktır. Böylece iktisadi unsurların rastgele kararlarla hareket ederek
oluşturdukları ekonomik bir yapı yerine, faaliyetlerini daha sağlam zeminde icra
ettikleri ekonomik bir yapıya kavuşulmuş olacaktır.
Burada, mevcut veriler ışığında Türkiye ekonomisinin 2003
yılı ilk yarısına ilişkin sektörel analizler yapılacaktır:
1)REEL KESİM
A)BÜYÜME:
Türkiye ekonomisi,
ağırlıklı olarak 1999 yılı itibariyle yaşamaya başladığı kriz sürecinde büyüme
oranları açısından dalgalı bir trend sergilemiştir. 1999-2002 dönemi büyüme
oranları incelendiğinde bu durumun görülmesi mümkündür. Ancak 2002 itibariyle
ekonominin tedrici olarak rayına oturmaya başladığına şahit olunmaktadır.
Ekonomi, birçok olumsuzluğu içinde barındırıyor olmakla beraber, dinamiklerini
harekete geçirerek belli bir büyüme trendi de yakalamıştır.
Ekonomik büyümeye ilişkin veriler, aşağıdaki tabloda yer
almaktadır.
TABLO 1: BÜYÜME (GSMH)
ORANLARI (%)
YILLAR |
BÜYÜME ORANI |
1997 |
8,0 |
1998 |
3,8 |
1999 |
-6,4 |
2000 |
6,3 |
2001 |
-9,5 |
2002 I.çeyrek II.çeyrek III.çeyrek IV.çeyrek |
7,8 0,4 10,7 7,9 11,5 |
2003 (hedef) I.çeyrek |
5,0 7,4 |
Kaynak:DİE
2001
yılında %9,5 oranında daralan ekonomide, 2002 yılında hedeflenenin de üstünde
büyüme sağlanmıştı. Nitekim, özellikle son çeyrek itibariyle kaydedilen yüksek performans
ile %4 olarak tespit edilen büyüme hedefinin neredeyse iki katı civarında bir
büyüme oranına ulaşılmıştır. 2003 yılı için tespit edilen büyüme hedefi ise,
evvelki yılın rekor seviyesindeki büyüme hızına rağmen mütevazi bir oranda olup
%5’tir. İlk çeyrekler itibariyle değerlendirildiğinde ise 2002 yılıyla
kıyaslandığında 2003 yılındaki büyüme oranı çok yüksek seviyede
gerçekleşmiştir. Söz konusu oranlar sırasıyla %0,4 ve %7,4’tür. (Bkz. Tablo 1)
GSYİH büyüme hızı ise %8,1 oranında gerçekleşmiştir.
DİE’den
yapılan açıklamaya göre, 2003 yılı ilk çeyreği itibariyle GSMH, cari fiyatlarla
66 katrilyon 147 trilyon 465 milyar TL’dir. Bazı alt sektörler itibariyle
büyüme oranları ise şöyle olmuştur:Tarım %7; Sanayi %7,8; İnşaat %-17; Ticaret
%10,8; Ulaştırma ve Haberleşme %13,7; Finansal Kuruluşlar %-8,1; Serbest
Meslekler ve Hizmetler %7,9.
2003
yılının ilk çeyreğinde sağlanan %7,4’lük büyüme oranının aynı şekilde ikinci
çeyrekte de sağlanabileceğini söylemek kolay değildir. “Ortadoğu Operasyonu”nun
sebep olduğu sektörel maliyetler ve dövizdeki gerilemenin dış ticarette sebep
olduğu olumsuz etkiler dolayısıyla aynı büyüme trendinin sürdürülebileceği
ifade edilemese de çok büyük bir gerileme olacağı da belirtilemez. Yıl geneli
dikkate alındığında %5’lik büyüme hedefinin tutturulmaması için hiçbir sebep
yoktur. Normal şartlarda bunun aşılabilmesi de mümkün görünmektedir. OECD’nin
Mart 2003’te yayımladığı tahmin raporunda da Türkiye’nin 2003-2007 döneminde
ortalama %5,7 oranında büyüyeceği ifade edilmektedir. Bu da gerek cari yılda ve
gerekse müteakip yıllarda Türkiye’nin önemli bir büyüme potansiyeline sahip
olduğuna işaret etmektedir.
B)SANAYİ:
İmalat sanayiindeki üretim artış oranları, alt sektörler
itibariyle aşağıda yer almaktadır.
TABLO 2: ÜRETİM ARTIŞI
İKTİSADİ FAALİYET KOLLARI |
I. Çeyrek İtibariyle 2002 Yılına Göre 2003 Yılında Üretim
Değişimi (%) |
||
Kamu |
Özel |
Toplam |
|
TOPLAM SANAYİ |
-5,6 |
13,6 |
8,3 |
Madencilik Sektörü |
-18,8 |
11,8 |
-13,1 |
İmalat Sanayii Sektörü |
2,9 |
11,1 |
9,4 |
Elektrik, Gaz ve Su Sektörü |
-18,7 |
65,1 |
8,2 |
Kaynak:DİE
Sanayi
sektörü, ilk çeyrek itibariyle 2002 yılına göre 2003’te toplamda %8,3 oranında
bir artış kaydetmiştir. Ancak bunun tamamı özel sektör üretiminden
kaynaklanmıştır. Çünkü kamu sektöründe üretim gerilemesi söz konusudur. Yine
toplam oranlar açısından değerlendirildiğinde, madencilik sektörü dışındaki
sektörlerde üretim artışı yaşanmıştır. En yüksek üretim artışı ise %9,4 oranı
ile imalat sanayiinde gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 2)
TABLO 3: KAPASİTE
KULLANIM ORANLARI (%)
|
2001 |
2002 |
2003 |
Ocak |
70,5 |
73,9 |
74,9 |
Şubat |
70,9 |
71,0 |
71,9 |
Mart |
70,7 |
75,3 |
78,3 |
Nisan |
68,5 |
73,8 |
75,9 |
Mayıs |
70,4 |
75,7 |
78,6 |
Haziran |
71,3 |
76,4 |
|
Temmuz |
71,1 |
77,5 |
|
Ağustos |
71,7 |
76,4 |
|
Eylül |
72,9 |
79,7 |
|
Ekim |
74,0 |
80,4 |
|
Kasım |
74,0 |
77,2 |
|
Aralık |
73,3 |
76,5 |
|
Kaynak:DİE
2002 yılı
ile kıyaslandığında, 2003 yılı aylarında kullanılan kapasite oranları daha
yüksek seviyededir. En düşük oran %71,9 ile Şubat’ta iken en yüksek oran ise
%78,6 ile Mayıs ayındadır. (Bkz. Tablo 3) Ocak-Mayıs dönemi ortalama kapasite
kullanım oranı 2002 yılı ortalama KKO’su ile aynı olup %76 civarındadır.
TABLO 4: TAM KAPASİTE
İLE ÇALIŞAMAMA SEBEPLERİ (MAYIS) (%)
|
2002 |
2003 |
İç Pazarda Talep Yetersizliği |
64,9 |
43,9 |
Dış Pazarda Talep Yetersizliği |
14,3 |
23,2 |
Mali İmkansızlık |
3,5 |
5,9 |
Yerli Mallarda Hammadde Yetersizliği |
2,5 |
2,6 |
İşçilerle İlgili Meseleler |
1,9 |
2,0 |
İthal Mallarda Hammadde Yetersizliği |
1,0 |
1,2 |
Kaynak:DİE
2003 yılı Mayıs
ayı itibariyle “tam kapasite ile çalışamama” için belirtilen sebepler, 2002
yılı için belirtilen sebeplerle benzerlik göstermekte olup sadece nispi
değişiklikler söz konusudur. Bunlar içinde dikkat çekenler; “iç ve dış pazarda
talep yetersizliği”ne ilişkin belirtilenlerdir. “İç pazarda talep yetersizliği”
şeklinde belirtilen sebep, %64,9’dan %43,9’a inmiştir. Bu da göstermektedir ki
iç piyasada, önceki döneme kıyasla bir canlanma yaşanmaktadır. Ancak “dış
pazarda talep yetersizliği” şeklinde belirtilen sebep, %14,3’ten %23,2’ye
yükselmiştir. (Bkz. Tablo 4) Bu, dış ticaret açısından olumsuz bir durumun
habercisidir.
Dış
talepteki yetersizlik, “Ortadoğu Operasyonu” vb. elde olmayan gelişmelerden
kaynaklanıyorsa, bu sorunun aşılması mümkündür. Ancak eğer bizzat ekonomik
yapıdan kaynaklanıyorsa, konu ile ilgili daha dikkatli olunması gerektiği
açıktır. Bu çerçevede dış ticaret alanında daha sıkı tedbirlerin alınması ve
teşvik edici mekanizmaların hayata geçirilmesi gerekmektedir. Doğrusu, kurların
da düşük olduğu bir döneme rağmen, dış talebin yetersiz seviyede olması
düşündürücüdür.
TABLO 5: YENİ KURULAN ŞİRKETLER,
KOOPERATİFLER VE FİRMALAR (OCAK-MAYIS)
|
2002 |
2003 |
Değişim(%) |
Yeni açılan şirketler ve koop. |
14.221 |
13.585 |
-4,47 |
Kapanan şirketler ve koop. |
1.238 |
2.224 |
79,64 |
Yeni açılan firmalar |
10.169 |
15.275 |
50,21 |
Kapanan firmalar |
7.904 |
5.900 |
-25,35 |
Kaynak:DİE
Ocak-Mayıs
dönemi itibariyle 2002 yılına göre 2003 yılında şirket ve kooperatif açılışlarında
%4,47 oranında azalma meydana gelmiştir. Kapanan şirket ve kooperatif sayısında
ise %79,64 oranında artış olmuştur. Firmalar açısından değerlendirildiğinde ise
şirket ve kooperatiflerin tersine bir gelişim görülmektedir. Nitekim firma
açılışlarında %50,21 oranında artma; kapanışlarında ise %25,35 oranında azalma
olmuştur. (Bkz. Tablo 5)
C)İSTİHDAM:
DİE, Hane
Halkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre, 2003 yılının ilk çeyreği itibariyle
kurumsal olmayan nüfusa ilişkin istihdam durumu aşağıda yer almaktadır.
TABLO 6: KURUMSAL OLMAYAN NÜFUSUN İŞ
GÜCÜ DURUMU
(000 kişi) |
2002 |
2003 |
|
I. ÇEYREK |
I. ÇEYREK |
KURUMSAL OLMAYAN SİVİL
NÜFUS |
|
|
(15 VE ÜSTÜ YAŞ) |
47.711 |
48.587 |
|
|
|
İŞGÜCÜ DURUMU |
21.917 |
23.088 |
İstihdam Edilenler |
19.387 |
20.244 |
İşsiz |
2.531 |
2.844 |
|
|
|
İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI
(%) |
45,9 |
47,5 |
|
|
|
İSTİHDAM ORANI (%) |
40,6 |
41,7 |
İŞSİZLİK ORANI (%) |
11,5 |
12,3 |
Eğitimli Genç Oranı |
29,2 |
27,9 |
|
|
|
EKSİK İSTİHDAMDA
OLANLARIN İŞGÜCÜNE ORANI (%) |
5,9 |
5,0 |
Eğitimli Genç Oranı |
5,5 |
8,9 |
Kaynak:DİE
2002’nin
I.çeyreğine nazaran 2003 yılının aynı döneminde “15 ve üstü yaştaki nüfusta”
artış meydana gelmiştir. Bu çerçevede 47.711.000 olan nüfus, 48.587.000’e
yükselmiştir. İstihdam edilenlerde artış olmakla beraber, işsizlerde de artış
yaşanmıştır. İşgücüne katılım oranında ise bir yükselme görülmekte olup 2002’de
%45,9 olan oran, %47,5’e çıkmıştır.(Bkz. Tablo 6)
2002’nin
ilk çeyreğinde %40,6 olan istihdam oranı, 2003’ün aynı döneminde %41,7’ye
yükselmiştir. İşsizlik oranı da %11,5’ten %12,3’e çıkmıştır. İşsizlik oranı
artmakla beraber, işsiz eğitimli genç oranında düşüş gerçekleşmiştir. Önceki
dönemde %29,2 olan bu oran, %27,9’a gerilemiştir. (Bkz. Tablo 6) Demek ki
eğitimli gençler, ekonomide meydana gelen nispi iyileşmeye paralel olarak iş
bulabilme imkanına sahip olmuştur.
2)FİNANSAL KESİM
A)FİYATLAR:
İktisat
politikasının temel amaçlarından biri olan “fiyat istikrarının sağlanması”na
yönelik olarak birkaç yıldır yürütülen çalışmalar, meyvelerini vermektedir.
Merkez Bankası’nın ısrarla öncelik verdiği bu hedef, artık ulaşılamaz olmaktan
çıkmıştır. Bununla beraber, belirtilmelidir ki enflasyonun kontrol altına
alınması konusundaki başarı, sadece izlenen politikalarla sağlanabilmiş
değildir. Konjonktürün uygun oluşu da bu başarıda katkı sahibidir. Çünkü
ekonomide zaten bir durgunluk mevcuttur. Dolayısıyla durgun bir ekonomide
enflasyon oranının düşmesi kadar doğal bir süreç olamaz. Yine de izlenen
stratejilerin başarısız olduğu şeklindeki bir değerlendirme, “hakkın sahibine
teslim edilmemesi” manasına gelecektir.
Fiyatlarda meydana gelen değişmeler, Tablo 7 ve 8’de yer
almaktadır.
TABLO 7: FİYATLARDAKİ
GELİŞMELER (AYLIK ORTALAMA)
|
TEFE |
|
TÜFE |
||||
|
2001 |
2002 |
2003 |
|
2001 |
2002 |
2003 |
Ocak |
2,3 |
4,2 |
5,6 |
|
2,5 |
5,3 |
2,6 |
Şubat |
2,6 |
2,6 |
3,1 |
|
1,8 |
1,8 |
2,3 |
Mart |
10,1 |
1,9 |
3,2 |
|
6,1 |
1,2 |
3,1 |
Nisan |
14,4 |
1,8 |
1,8 |
|
10,3 |
2,1 |
2,1 |
Mayıs |
6,3 |
0,4 |
-0,6 |
|
5,1 |
0,6 |
1,6 |
Haziran |
2,9 |
1,2 |
-1,9 |
|
3,1 |
0,6 |
-0,2 |
Temmuz |
3,3 |
2,7 |
|
|
2,4 |
1,4 |
|
Ağustos |
3,5 |
2,1 |
|
|
2,9 |
2,2 |
|
Eylül |
5.4 |
3,1 |
|
|
5,9 |
3,5 |
|
Ekim |
6.7 |
3,1 |
|
|
6,1 |
3,3 |
|
Kasım |
4.2 |
1,6 |
|
|
4,2 |
2,9 |
|
Aralık |
4,1 |
2,6 |
|
|
3,2 |
1,6 |
|
Kaynak:DİE
Aylık ortalamalar
itibariyle 2003 yılında gerçekleşen TEFE ve TÜFE oranlarında düzenli bir düşüş
süreci görülmektedir. Ancak Mart ayı bir istisna teşkil etmektedir. Mayıs ve
Haziran aylarında kaydedilen oranlar ise çok dikkat çekicidir. Bu aylarda
sırasıyla, TEFE %-0,6 ve %-1,9; TÜFE ise %1,6 ve %-0,2’dir. (Bkz. Tablo 7)
Burada dikkat çeken ve bir o kadar da sevindirici olan, son iki ayda kaydedilen
düşüşlerdir. Mayıs ayında TEFE’de gerçekleşen düşüş ise, son 15 yılda ilk defa
meydana geliyor olması dolayısıyla anlamlıdır. Söz konusu düşüşler, “fiyat
istikrarının sağlanması”na yönelik hedefe ulaşma açısından büyük önem arz
etmektedir.
TABLO 8: FİYATLARDAKİ
GELİŞMELER (1987=100) (YILLIK ORTALAMA)
|
TEFE |
|
TÜFE |
||||
|
2001 |
2002 |
2003 |
|
2001 |
2002 |
2003 |
Ocak |
28,3 |
92,0 |
32,6 |
|
35,9 |
73,2 |
26,4 |
Şubat |
26,5 |
91,8 |
33,4 |
|
33,4 |
73,1 |
27,0 |
Mart |
35,1 |
77,5 |
35,2 |
|
37,5 |
65,1 |
29,4 |
Nisan |
50,9 |
58,0 |
35,1 |
|
48,3 |
52,7 |
29,5 |
Mayıs |
57,7 |
49,3 |
33,7 |
|
52,4 |
46,2 |
30,7 |
Haziran |
61,8 |
46,8 |
29,6 |
|
56,1 |
42,6 |
29,8 |
Temmuz |
65,4 |
45,9 |
|
|
56,3 |
41,3 |
|
Ağustos |
69,6 |
43,9 |
|
|
57,5 |
40,2 |
|
Eylül |
74,7 |
40,9 |
|
|
61,8 |
37,0 |
|
Ekim |
81,4 |
36,1 |
|
|
66,5 |
33,4 |
|
Kasım |
84,5 |
32,8 |
|
|
67,3 |
31,8 |
|
Aralık |
88,6 |
30,8 |
|
|
68,5 |
29,7 |
|
Kaynak:DİE
Yıllık
ortalamalar itibariyle gerek TEFE’de ve gerekse TÜFE’de aylık ortalamaların
tersine –Haziran ayı hariç- artışlar görülmektedir. Bununla beraber sevindirici
olan; söz konusu artışların genel itibariyle düşük oranlarda gerçekleşmiş
olmasıdır. Ayrıca, 2002 yılıyla kıyaslandığında her bir oran, 2002
yılındakilere nazaran son derece düşüktür.(Bkz. Tablo 8)
2002 yılı
hedef enflasyon oranları sırasıyla TEFE’de %31 ve TÜFE’de %35 idi. Yıl sonu
itibariyle her iki hedefe de ulaşılabilmiş ve bu çerçevede, birtakım olumsuz
gelişmelere rağmen dikkat çekici nitelikte başarı elde edilebilmişti. 2003 yılı
TEFE ve TÜFE hedef oranları ise sırasıyla %17,4 ve %20’dir. İlk altı ay
itibariyle gerçekleşen enflasyon oranları dikkate alındığında, evvelki yılda
olduğu gibi 2003 yılında da hedef oranlara ulaşılabilmesi mümkün görünmektedir.
“Kronik”
şekilde tabir edilen enflasyon, çalışmalar istikrarlı bir şekilde sürdürüldüğü
takdirde önümüzdeki yıllarda “öncelikli” olarak ele alınan hedef olmaktan
çıkabilecektir. Böylece ekonomideki diğer önemli meselelerle meşgul olunma
imkanına kavuşulmuş olacaktır. Gelişmiş Ülkeler(GÜ), istihdam konusuna öncelik
vererek bu konudaki sorunları gidermekle meşgul olmakta iken, Gelişmekte Olan
Bir Ülke(GOÜ) olarak bizim halen enflasyonla uğraşmakta olmamız manidardır.
Halbuki istihdam meselesi bizim için de son derece önemli olup, bir an önce
meşgul olunması ve çözüm getirilmesi gereken bir iktisat politikası hedefidir.
B)PARASAL GÖSTERGELER:
2002 yılı
sonu ve 2003 yılı ilk yarısı itibariyle parasal göstergeler ve bunlar
arasındaki değişim oranları, aşağıda verilmiştir.
TABLO 9: PARASAL GÖSTERGELER
(Milyar TL) |
27 Aralık 2002 |
13 Haziran 2003 |
DEĞİŞİM (%) |
Dolaşımdaki Para |
7.208.863 |
8.064.781 |
11,9 |
Vadesiz Mevduat |
7.049.996 |
7.612.672 |
8,0 |
M1 |
14.258.860 |
15.677.452 |
9,9 |
Vadeli Mevduat |
46.936.415 |
50.939.719 |
8,5 |
M2 |
61.195.275 |
66.617.171 |
8,9 |
Döviz Tevdiatı |
72.254.998 |
62.724.816 |
-13,2 |
Döviz Tevdiatı (Milyon Dolar) |
44.301 |
44.690 |
0,9 |
M2Y |
133.450.273 |
129.341.987 |
-3,1 |
Mevduat Bankaları Kredileri |
31.845.411 |
36.602.800 |
14,9 |
Kaynak:TCMB
13 Haziran
2003 itibariyle 27 Aralık 2002’ye göre M1(Dolaşımdaki Para+Vadesiz Mevduat)’de
meydana gelen artış %10 civarındadır. Bu, piyasada nispi hareketlenmenin
varlığına işaret etmektedir. Aynı tarihler itibariyle vadeli mevduatta da 4
katrilyon TL civarında yükselme meydana gelmiş olup, artış oranı %8,5’e tekabül
etmektedir. (Bkz. Tablo 9)
Döviz
tevdiatında ise önemli ölçüde azalma söz konusudur. Bu gelişme, belki 2003’ün
ikinci çeyreği itibariyle dövizde meydana gelen gerileme ve durgunluk
dolayısıyla “dolarizasyon” sürecinden vazgeçildiği şeklinde bir görüntü arz
etse de durum tam olarak böyle değildir. Çünkü DTH’ta azalma yoktur. Tam
tersine %1 civarında bir artış bile olmuştur. Bu durumda, DTH’ta TL bazında
meydana gelen azalmanın, kurdaki düşmeden kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır.
Fakat yine belirtilmelidir ki önceki dönemlerle kıyaslandığında, %1 civarında
cüzi bir artış meydana gelmiş olmasını, Türkiye ölçeğinde “dolarizasyon”
sürecinin akamete uğradığı şeklinde yorumlamak çok da yanlış bir değerlendirme
olmayacaktır.
Parasal
göstergelerde meydana gelen diğer dikkat çekici gelişme ise mevduat bankaları
kredilerinde olmuştur. 27 Aralık 2002 itibariyle 31,8 katrilyon TL olan kredi
hacmi, 13 Haziran 2003 itibariyle 36,6 katrilyon TL’ye yükselmiş olup artış
oranı %15’e tekabül etmektedir. (Bkz. Tablo 9) Belirtilmelidir ki kredi
hacminin artmasında, Merkez Bankası’nın yapmış olduğu faiz indiriminin önemli
etkisi olmuştur.
Yetkililerce
yapılan açıklamalara göre; 5 Nisan 2003 tarihli Niyet Mektubu’nda Haziran 2003
sonu için tespit edilen Para Tabanı ve Net Uluslararası Rezervler’e ilişkin
performans kriterleri ve Net İç Varlıklar’a ilişkin gösterge niteliğindeki
hedefler tutturulmuştur. Benzer trendin devam etmesi halinde, Temmuz-Eylül
dönemi hedeflerinin de tutturulabileceği ifade edilmektedir.
C)FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARI:
Finansal yatırım araçlarının nominal ve reel getirileri de
şu şekilde gerçekleşmiştir.
TABLO 10: SEÇİLMİŞ
FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARININ NOMİNAL VE REEL GETİRİLERİ (MAYIS)
|
NOMİNAL GETİRİ (%) |
REEL GETİRİ |
||
TEFE (%) |
TÜFE (%) |
|||
3 AYLIK |
MEVDUAT FAİZİ (BRÜT) BORSA ENDEKSİ (İMKB 100) DOLAR EURO ALTIN (KÜLÇE) |
11,0 -3,6 -8,4 -1,9 -8,4 |
6,3 -7,7 -12,3 -6,0 -12,3 |
3,8 -9,8 -14,3 -8,2 -14,3 |
6 AYLIK |
MEVDUAT FAİZİ (BRÜT) BORSA ENDEKSİ (İMKB 100) DOLAR EURO ALTIN (KÜLÇE) |
22,9 -15,0 -7,5 6,7 4,1 |
5,4 -27,1 -20,7 -8,5 -10,7 |
7,8 -25,4 -18,9 -6,4 -8,7 |
YILLIK ORT. |
MEVDUAT FAİZİ (BRÜT) BORSA İNDEKSİ (İMKB 100) DOLAR EURO ALTIN (KÜLÇE) |
48,1 -3,7 15,6 34,2 34,8 |
8,4 -29,6 -15,4 -1,9 -1,4 |
11,7 -27,4 -12,8 1,1 1,6 |
Kaynak:DİE
DİE tarafından
yapılan açıklamaya göre; 1994=100 temel yıllı TEFE karşısında son üç aylık
dönemde seçilmiş yatırım araçlarının tamamına yakını zarara sebep olmuştur.
Burada sadece mevduat faizi %6,3 oranında getiriye imkan sağlamıştır. En fazla
zarar ise %12,3 oranında olmak üzere dolar ve külçe altınla gerçekleşmiştir.
(Bkz. Tablo 10)
Son altı
aylık dönemde de benzer bir durum söz konusudur. Yine sadece mevduat faiziyle
kâr elde edilmiş, diğer finansal enstrümanlar ise zarara sebep olmuştur. En
fazla zarar %27,1 ile borsadadır. Yıllık ortalamalar dikkate alındığında,
eğilimde değişme olmadığı görülmektedir. Burada mevduat faizinin getiri oranı
%8,4’tür. En fazla zarar ise %29,6 ile yine borsada gerçekleşmiştir. (Bkz.
Tablo 10)
Türkiye’de,
Temmuz 2003 itibariyle banka sayısı 55’tir. 4 Temmuz 2003 tarihinde İmar
Bankası’nın yönetim ve denetiminin
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilmesi sonrası bankaların
dağılımı şöyledir: Kamu-3; Özel-19; TMSF-4; Kalkınma-Yatırım-14; Yabancı-15.
Özel finans kurumu sayısı ise aynı tarihte 5’tir.
Haziran
2003 başı itibariyle, faiz cephesinde önemli bir gelişme meydana gelmiştir.
Merkez Bankası, kendi bünyesindeki Bankalararası Para Piyasası ve İstanbul
Menkul Kıymetler Borsası(İMKB) Repo-Ters Repo Pazarı'nda uygulamakta olduğu
kısa vadeli faiz oranlarını 5 Haziran itibariyle geçerli olmak üzere 3 puan
düşürmüştür. Gecelik borçlanma faiz oranı %41'den %38'e düşürülürken, borç
verme faiz oranı %48'den %45'e indirilmiştir. Bir haftalık borçlanma faiz oranı
ise %41'den %38'e düşürülmüştür. Meydana gelen bu faiz indiriminin, kredi
hacminde de artışa yol açarak neticede ekonomide çarkların daha sağlam bir
şekilde işlemesine imkan sağlayacağı hedeflenmektedir. Bu konuda olumlu bazı
gelişmeler meydana geldiği de belirtilmelidir. Söz konusu gelişmelere “parasal
göstergeler” başlığı altında da kısmen değinilmiştir.
3)KAMU MALİYESİ KESİMİ
2001 ve
2002 yılları itibariyle bütçe gelişmeleri, kıyaslamalı bir şekilde Tablo 11’de
yer almaktadır.
TABLO 11: BÜTÇE İLE İLGİLİ GELİŞMELER
(OCAK-MAYIS)
(Katrilyon TL) |
2002 |
2003 |
DEĞİŞİM (%) |
HARCAMALAR |
45,5 |
58,8 |
29,2 |
Faiz Dışı Harcama |
20,9 |
27,7 |
32,5 |
Personel |
8,9 |
11,9 |
33,7 |
Diğer Cari |
1,6 |
1,3 |
-18,8 |
Yatırım |
1,1 |
0,8 |
-27,3 |
Transfer |
33,8 |
44,6 |
32,0 |
Borç
Faizi |
24,6 |
31,1 |
26,4 |
Diğer |
9,2 |
13,5 |
46,7 |
|
|
|
|
GELİRLER |
29,8 |
37,0 |
24,2 |
Vergi Gelirleri |
21,0 |
30,7 |
46,2 |
Vergi Dışı Normal
Gelirler |
5,8 |
3,0 |
-48,3 |
Özel Gelirler +
Fonlar |
2,5 |
2,2 |
-12,0 |
Katma Bütçe
Gelirleri |
0,4 |
1,0 |
150 |
|
|
|
|
BÜTÇE DENGESİ |
-15,6 |
-21,8 |
39,7 |
Faiz Dışı Denge |
8,9 |
9,3 |
4,5 |
Kaynak: HM
2002 yılının
Ocak-Mayıs dönemi ile kıyaslandığında 2003 yılı aynı döneminde, bütçede
birtakım olumsuzluklar görülmektedir. Giderlerde meydana gelen artış oranı
%29,2 iken, gelirlerdeki artış %24,2 oranındadır. Bu çerçevede bütçe açığında
artış söz konusudur. 2002 Ocak-Mayıs döneminde 15,6 katrilyon TL olan bütçe
açığı, 2003’ün aynı döneminde %39,7 oranında artışla 21,8 katrilyon TL olarak
gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 11)
Harcama alt
kalemleri içinde 2002 Ocak-Mayıs döneminde yapılan yatırım harcamaları 1,1 katrilyon
TL iken 2003’ün aynı döneminde bu meblağ 800 trilyon TL’ye inmiştir. Düşüş
oranı %27,3’tür. Transfer harcamalarında önemli ölçüde artış kaydedilmiştir.
2003 Ocak-Mayıs dönemi transfer harcamalarının içinde ağırlıklı pay ise borç
faizine ait olup, ödenen faiz meblağı 31,1 katrilyon TL’dir. (Bkz. Tablo 11)
Bunun da büyük kısmını iç borç faiz ödemesi teşkil etmektedir.
Gelirlerde
de artış meydana gelmiştir. 2002 Ocak-Mayıs döneminde 29,8 katrilyon TL olan
gelir meblağı, 2003’ün aynı döneminde 37 katrilyon TL olarak gerçekleşmiş olup
artış oranı %24,2’dir. Gelirlerdeki artışın %83 civarındaki asıl kısmı ise
vergi yoluyla elde edilmiştir. Dikkat çeken diğer bir alt kalem ise katma bütçe
gelirleridir. 2002’nin aynı dönemine göre 2003’te söz konusu gelirlerde %150
oranında artış olmuştur. (Bkz. Tablo 11)
TABLO 12: İÇ BORÇ
DURUMU
(Trilyon TL) |
2001 |
2002 |
2003 (MAYIS) |
MEBLAĞ |
101.814 |
149.870 |
173.961 |
VADE (ay) |
23,9 |
32,1 |
28,4 |
Kaynak:HM
Mayıs 2003 itibariyle
iç borç stokunda önemli ölçüde artış olmuştur. 2002 yılı sonu baz alındığında
meydana gelen artış meblağı 24 katrilyon TL civarındadır. 2001-2002 dönemindeki
artış meblağı ise 48 katrilyon TL civarında idi. Bu da göstermektedir ki ilk
beş ay itibariyle 2001-2002 dönemindeki toplam borç meblağının yarısına
ulaşılmıştır. (Bkz. Tablo 12)
Ekonomide
çarkların işleyebilmesi, bu kapsamda özellikle sürdürülebilir bir maliye
politikası için borca ihtiyacımız olduğu bir vakıadır. Ancak bu durum ne zamana
kadar devam edecektir? İç borcun sebep olduğu ve olacağı tahribat dikkate
alınmalı ve bir şekilde bu kaynağa olan ihtiyaç minimum seviyeye
indirilmelidir. Esasında, halihazırda bu borcun döndürülebilir olup olmadığı
konusunda da ciddi şüpheler vardır ve bu haliyle çözümün ne olduğuna dair net
bir formül de ortaya konamamaktadır.
TABLO 13: DIŞ BORÇ DURUMU
(Milyon $) |
2001 |
2002 |
2003 (NİSAN) |
TOPLAM |
115.074 |
131.407 |
133.196 |
*Kısa Vadeli |
16.241 |
15.192 |
16.708 |
*Orta-Uzun Vadeli |
98.833 |
116.215 |
116.488 |
Kaynak:HM
Nisan 2003
itibariyle dış borç meblağı 133 milyar dolar civarındadır. 2002 sonuna göre
artış meblağı 1,8 milyar dolar olup bu artışın büyük kısmı kısa vadelidir.
Borcun kısa vadeli kısmı 1,5 milyar dolar, Orta-vadeli kısmı ise 273 milyon
dolar civarındadır. (Bkz. Tablo 13) Anlaşıldığı kadarıyla, Türkiye’nin
kredibilite sorunu halen devam etmektedir. Dolayısıyla buna bağlı olarak temin
edilen borçlar da, ağırlıklı olarak kısa vadeli olmaktadır.
TABLO 14: DIŞ BORÇ
KOMPOZİSYONU (%)
DÖVİZ CİNSİ |
2002 |
2003 (NİSAN) |
DOLAR |
47,08 |
47,12 |
EURO |
30,53 |
31,10 |
SDR |
16,76 |
16,50 |
YEN |
4,02 |
3,70 |
DİĞER |
1,61 |
1,58 |
Kaynak:HM
Nisan 2003 itibariyle
dış borç kompozisyonu incelendiğinde, önceki döneme kıyasla bir değişme
olmadığı görülmektedir. Dolar ve Euro, borçlarımız içinde yine en fazla paya
sahip olan para birimleridir. Her iki para cinsinden borçlarımız, toplamın
yaklaşık %80’ine tekabül etmektedir. (Bkz. Tablo 14)
Hazine
Müsteşarlığı verilerine göre; konsolide bütçe toplam borç stoku 2002 yılı
itibariyle 148,5 milyar dolar iken, bu meblağ Mayıs 2003 itibariyle 182,7
milyar dolara yükselmiştir. 2003 yılı Mayıs ayı itibariyle alacaklılarına göre
konsolide bütçe toplam borç meblağları şöyledir (milyar dolar): İç piyasa 62,2;
Kamu kesimi 53,7; Dış piyasa 25,3; Yabancı resmi kuruluşlar 13,6; IMF 21,8.
2003
yılının ikinci çeyreği itibariyle döviz kurlarında meydana gelen gerileme ve
bir süredir yaşanan durgunluk, ekonomiye kimi açılardan aleyhte etki ederken,
kimi açılardan da lehte etkilere sebep olmaktadır. Borçlar açısından
değerlendirildiğinde de ikinci durumun varlığından bahsetmek mümkündür. Toplam
borçlarımızın yaklaşık %80’inin Dolar ve Euro cinsinden olduğu dikkate
alındığında, düşük seyreden kurun olumlu etkilerine ilişkin ekonomik boyutun
tahmin edilebilmesi kolaylaşmaktadır.
Döviz
kurlarındaki gerileme, yetkililerin de ifade ettiği gibi, kamu maliyesi
üzerinde olumlu etkilere yol açmaktadır. Bu etkiler kısaca şöyle özetlenebilir:
·
Düşük
döviz kurları, dış kredili projelerin yatırım ödeneklerinde rahatlamaya sebep
olmaktadır.
·
Gelirler
açısından değerlendirildiğinde ithalde alınan vergilerin kurlardaki düşüşle bir
miktar azalmasına karşılık, söz konusu azalmanın ithalattaki artışla telafi
edilebilmesi mümkün olmaktadır.
·
Giderler
açısından ise özellikle dış borç ödemelerinin yurtiçinden karşılanması
durumunda düşük kurun olumlu etkisi olduğu ifade edilmektedir. Döviz cinsinden
iç borç ödemelerinde de bunun Hazine’yi rahatlatan bir unsur olduğu
belirtilmektedir.
·
Düşük
kur, Özel Tüketim Vergisi(ÖTV) üzerinde de olumlu etkiye sebep olmaktadır.
Çünkü otomatik fiyatlandırmada kur seviyesi ve ham petrol fiyatları önemli unsurlardır.
Kurun düşük olması halinde bunun fiyat üzerinde bir baskıya yol açmadığı ve
pompa fiyatında değişiklik yapılmadan vergi miktarının artırılabileceği ifade
edilmektedir.
4)DIŞ TİCARET KESİMİ
Dış ticaret bileşimi ve mal sınıflamasına göre
tasnif, Tablo 15 ve 16’da yer almaktadır.
TABLO 15: DIŞ
TİCARET BİLEŞİMİ (OCAK-NİSAN)
(000 $) |
2002 |
2003 |
Değişim (%) |
İHRACAT |
10.681.646 |
13.950.966 |
30,6 |
İTHALAT |
14.571.002 |
19.278.050 |
32,3 |
DIŞ TİCARET AÇIĞI |
-3.889.356 |
-5.327.084 |
37,0 |
KARŞILAMA ORANI (%) |
73,3 |
72,4 |
|
Kaynak:DTM
Ocak-Nisan
dönemi itibariyle 2002 yılına göre 2003 yılında dış ticaret alanında önemli
bazı gelişmeler görülmektedir. Bu dönemde hem ihracatta hem de ithalatta artış meydana
gelmiştir. Ancak ithalattaki artış, ihracata nazaran nispi olarak yüksektir.
Ocak-Nisan 2002’de 3,9 milyar dolar olan dış ticaret açığı, 2003’ün aynı
döneminde %37 oranında artış göstererek 5,3 milyar dolar seviyesine
yükselmiştir. %73,3 olan 2002 yılı “ihracatın ithalatı karşılama oranı” ise
2003’te %72,4’e düşmüştür. (Bkz. Tablo 15)
İhracatın
ithalatı karşılama oranındaki düşüşte, Mart 2003’ün yarısından sonra başlayıp
Nisan’ın yarısına kadar devam eden “Ortadoğu Operasyonu”nun kısmi etkisi olmuştur.
Bununla beraber, Çin başta olmak üzere Uzak Doğu’da meydana gelen SARS vakası,
özellikle tekstil sektörü üretimini tetiklemiş ve ihracatta meydana gelen
artışla bu etki minimize edilebilmiştir. Operasyon’un dış ticaret üzerindeki
asıl olumsuz etkisi ise ikinci çeyrekte görülecektir. Kurlardaki gerilemenin ve
düşüşün de etkisiyle ikinci çeyrekteki dış ticaret açığının daha yüksek olacağı
ifade edilebilir.
TABLO 16: MAL
SINIFLAMASINA (BEC) GÖRE DIŞ TİCARET BİLEŞİMİ (OCAK-NİSAN)
(000 $) |
2002 |
|
2003 |
||
|
DEĞER |
(%) |
|
DEĞER |
(%) |
İHRACAT |
|
|
|
|
|
Sermaye(Yatırım)
Malları |
781.226 |
7,3 |
|
1.337.014 |
9,6 |
Ara(Ham madde)
Malları |
4.601.651 |
43,1 |
|
5.731.500 |
41,1 |
Tüketim Malları |
5.287.010 |
49,5 |
|
6.826.043 |
48,9 |
Diğer |
11.759 |
0,1 |
|
56.409 |
0,4 |
|
|
|
|
|
|
İTHALAT |
|
|
|
|
|
Sermaye(Yatırım)
Malları |
2.126.595 |
14,6 |
|
2.594.880 |
13,5 |
Ara(Ham madde)
Malları |
11.050.564 |
75,8 |
|
14.681.409 |
76,2 |
Tüketim Malları |
1.304.759 |
9,0 |
|
1.881.133 |
9,8 |
Diğer |
89.085 |
0,6 |
|
120.628 |
0,6 |
Kaynak:DTM
Mal
sınıflamasına göre dış ticaret bileşimi, Ocak-Nisan itibariyle 2002’ye göre
2003’te de benzer karakteristiğini sürdürmektedir. İhracatta en fazla pay %48,9
ile tüketim mallarına ait olup, bunu sırasıyla ara malları ve sermaye malları
takip etmektedir. İthalattaki en yüksek pay ise yine %76,2 ile ara mallarına
ait olup, bunu sırasıyla sermaye malları ve tüketim malları takip etmektedir.
(Bkz. Tablo 16)
DİE
verilerine göre; 2002 yılı Ocak-Mayıs döneminde Türkiye’ye giriş yapan
ziyaretçi sayısı 5.286.392 iken, 2003 yılının aynı döneminde bu sayı
4.887.561’e inmiştir. Söz konusu dönem itibariyle “yabancı” ve “vatandaş” olmak
üzere ikili sınıflama dahilinde incelendiğinde, şu gelişmeler yaşandığı
görülmektedir: Giriş yapan yabancı ziyaretçi sayısı, 2002 yılında 3.582.222
iken 2003 yılında bu sayı 3.142.366’ya inmiştir. Vatandaş sayısı ise 2002
yılında 1.704.170 iken 2003 yılında 1.745.195’e yükselmiştir. Anlaşılacağı
üzere toplamda gerçekleşen düşüşün sebebi, yabancı ziyaretçilerde meydana gelen
azalmadan kaynaklanmaktadır. Bunun en önemli sebebinin ise “Ortadoğu
Operasyonu” olduğu ifade edilebilir.
Cari
işlemler dengesinde birtakım olumsuzluklar meydana gelmiştir. 2002 Ocak-Nisan
döneminde 1,2 milyar dolar olan cari işlemler açığı, 2003’ün aynı döneminde 2,9
milyar dolara yükselmiştir. Gerek dış ticaretteki açık ve gerekse turizm ve
benzeri hizmetlerde meydana gelen gelir düşüklüğü dolayısıyla cari açığın
giderek artacağı ifade edilebilir. Mal ve hizmet ticaretinde meydana gelen bu
olumsuz gelişmeler sonrasında, yıl sonu ihracat ve ithalat rakamları ile
beraber cari açık hedefi de revize edilmiştir. Yeni açık hedefi 3,5 milyar
dolar civarında olup, 2003 sonu itibariyle bunun da aşılacağı anlaşılmaktadır.
Kimi
akademisyenlerce de dikkat çekildiği gibi, ekonomimiz halihazırda gerek dış
ticaret açığı ve gerekse cari açık dolayısıyla kriz yılı olan 2000 yılına benzer
bir durum sergilemektedir. Fakat 2003 yılı ekonomi dinamiklerinin 2000 yılıyla
aynı olmadığı dikkate alınarak, aynı şekilde bir krizle karşı karşıya
kalınmayacağı ifade edilebilir.
BAZI
DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER:
·
Türkiye ekonomisi zor bir dönemden geçmektedir. Yaşanan kriz sürecinin
çok kısa vadede nihayete ermeyeceği de aşikardır. Çünkü kısa vadede bu noktaya
gelinmiş değildir. Bununla beraber, içinde bulunduğumuz an itibariyle
Türkiye’nin söz konusu krizden asla çıkamayacağı şeklindeki kötümser iddialar,
adil değildir. Dahası 2003 yılı içinde mutlaka bir tıkanma yaşanacağı ve yeni
bir krizin kapıda olduğu şeklindeki senaryolar için ise söylenecek pek bir şey
yoktur. Halihazırda ekonomide en fazla ihtiyaç duyulan olgu “güven”dir. Güvene
ve istikrara İhtiyaç duyulan böylesi bir ortamda, “kriz tellallığı” yapmanın
bizzat bunları yapanlar da dahil olmak üzere hiç kimseye faydası olmayacağının
bilinmesi gerekmektedir. Elbette yeri gelince ekonominin gidişatına ilişkin endişeler
dile getirilmelidir, ancak bu, “kasıtlı olarak” ekonomik unsurların moralini
bozucu ve onları ümitsizliğe sevk edici nitelikte olmamalıdır.
·
Türkiye’de gelir dağılımı açısından ciddi birtakım dengesizlikler
mevcuttur. Özellikle yaşanan kriz sürecinde bu dengesizlikler daha da
belirginleşmiştir. Nitekim Mayıs 2003 sonunda açıklanan 2001 yılı il gelir
istatistikleri ile bu durum net bir şekilde görülebilmektedir. İstatistiklere
göre; en zengin il 4.109 dolar ile Kocaeli, en fakir il ise 730 dolar ile Ağrı
olmuştur. En zengin ve en fakir il arasındaki fark, görüldüğü üzere 3.379
dolara tekabül etmektedir ki bu da durumun vehametini göstermesi açısından son
derece manidardır. Uluslararası yatırım bankası Merril Lynch’in Haziran 2003’te
açıkladığı raporunda; 2002 sonu itibariyle Türkiye’de 30 bin dolar milyoneri
olduğu ifade edilmektedir. Gelir dilimleri dikkate alındığında, söz konusu
kesimin en üst tabakada yer aldığı malumdur. Ancak acı olan, bu kesimin
toplamda nüfusun %5’ine bile tekabül etmediği, fakat sadece bir azınlıktan
müteşekkil olmasıdır. İktisat politikası tespitinde bu gelir dengesizliklerinin
göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
·
Kamu bankalarının rehabilitasyonu çerçevesinde, geçtiğimiz dönemlerde,
Ziraat Bankası ve Halkbank’ın birleşmesi gerektiği sık sık dile
getirilmekteydi. Özel bankacılık kesimindeki rehabilitasyon çalışmalarının
ardından kamu bankalarının da aynı şekilde ele alınması gerektiği ifade
edilmekteydi. Söz konusu banka yetkililerince yapılan açıklamalara göre her iki
bankanın birleşmesi gündemde değildir. Böylesi bir birleşmenin “bir ekonomik
değer kaybı” anlamına geleceği ileri sürülmektedir. Bu görüş doğru olabilir.
Ancak bir şekilde kamu bankalarının da ciddi bir rehabilitasyon sürecine tabi
tutulması gerekmektedir. Nitekim yapılan açıklamalar, Halkbank’ın tek başına
özelleştirileceği ve bu kapsamdaki çalışmalara başlandığı yönündedir.
Türkiye’de Kamu’nun bankacılık piyasasındaki payının %30, AB’de ise %10
civarında olduğu belirilmektedir. Bu oranlar dikkate alınarak değerlendirme
yapıldığı takdirde, kamu bankalarında rehabilitasyonun ne derecede gerekli
olduğu ortaya çıkmaktadır.
·
Dış ticaret hacminin artırılmasına yönelik çabalar devam etmektedir.
Çünkü kriz sürecinde anlaşılmıştır ki, ekonomik anlamda ihtiyaç duyulan kaynak
temininde “ihracat” en önemli faktör konumunda bulunmaktadır. Dolayısıyla bunun
sağlanmasına yönelik birtakım arayışlar içine girilmiştir. Bu çerçevede, bazı
ülkelerle anlaşmalar yapılmakta ve bağlantılar sağlanmaya çalışılmaktadır.
Nitekim Mayıs 2003 başında Bosna-Hersek ile imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması
da bunlardan biridir. Ayrıca, 13 ilde kurulması planlanan Sınır Ticaret
Merkezleri’ne ilişkin kararın hayata geçirilmesi maksadıyla Dış Ticaret
Müsteşarlığı, Haziran 2003 sonu itibariyle Suriye ve İran’la görüşmelere
başlamıştır. Bu alanda hayata geçirilecek olan uygulamalar, dış ticaret
hacminin artmasında önemli katkılar sağlayacaktır.
Mehmet Behzat Ekinci,
İstanbul, İktisat, Doktora.
Kaynaklar
DİE, DPT,
HM, DTM, TCMB, MB.