TÜRKİYE EKONOMİSİNİN
2002 YILI İLK YARISINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRME
İÇİNDEKİLER:
GİRİŞ
A) BÜYÜME
B) SANAYİ
C) İSTİHDAM
D) FİYATLAR
E) PARASAL GÖSTERGELER
F) KAMU MALİYESİ
G) DIŞ TİCARET
DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER
GİRİŞ:
1999 yılı
itibariyle belirginleşerek, bugünlere kadar zorlu bir süreç yaşamamıza sebep
olan ekonomik bir kriz yaşamaktayız. Söz konusu süreç, en şiddetli yüzünü
geçtiğimiz sene yani 2001’de göstermişti. 2001’de gerek reel ve gerekse mali
kesimde çok ciddi depremler yaşanmıştı. Reel kesim kapsamındaki birçok
işyerinin kapanmasına ilaveten, mali kesimde de birçok banka ve finansal
kuruluşun iflası veya faaliyetlerini başka çatılar altında sürdürmesi sürecini
adım adım yaşadık.
2001 gibi
çok zorlu geçen bir devreden sonra, hemen her kesimin beklentisi, müteakip
yılın yani 2002 yılının önceki yıla nazaran daha duru geçmesi idi. Nitekim bu
yıla büyük umutlarla başlandı. Veya ekonominin halen birçok olumsuzluğu içinde
barındırıyor olduğu bilinmesine rağmen, böyle bir yıl yaşanması ümit edildi.
Çünkü onca sıkıntıdan sonra böylesi bir ümide ihtiyaç hissetmekteydi Türkiye
insanları...
2002
yılına, söz konusu beklentiler karşılanırcasına birtakım nispeten olumlu
gelişmelerle başlandı. Başta üretimde olmak üzere ekonomide ufak bazı
kıpırdanmalar yaşanmaya başlandı. Önceki senenin rekor seviyede küçülmesinden
sonra, başta sanayi sektöründe olmak üzere tüm sektörlerde küçük de olsa üretim
artışları sağlandı. Bunun dış ticarete yansıması da olumlu bir nitelik arz
etti. Enflasyonda da –reel olmasa da- düşüşler yaşandı. Ayrıca, para ve sermaye
piyasalarında da –dönem dönem istikrarsızlıklar yaşansa da- olumlu gelişmeler
görüldü. Döviz kurunda düşüşe ve belli bir istikrar ortamına; faizde düşüşe ve
rahat ve uygun vadede borçlanmalara, borsada da yükselen endekse ve artan işlem
hacimlerine şahit olduk. Bu hava genel olarak ilk çeyrek boyunca devam etti.
Böylece geleceğe daha bir güvenle ve rahat bir açıyla bakılmaya başlandı,
Mayıs’a kadar... Söz konusu olumlu ortam, ikinci çeyrek itibariyle yerini
olumsuzluklara terk etmeye başladı.
Ekonomi,
tek başına başarı sağlanabilecek bir alan değildir. Sosyal bir alan olması
itibariyle, toplumun her yönü ekonomiyi etkileyici bir mahiyet arz eder. Yani,
siyaset de ekonomiyi etkiler, hukuk da ekonomiyi etkiler, kültür de... Uygun
bir siyasi zeminin olmadığı bir ülkede, sağlam bir ekonomik ortam, ancak bir
hayal olabilir. Aynı şekilde hukuka riayet edilmeyen bir ülkenin ekonomisi de
aykırılıklar ve düzensizliklerle doludur.
Ülkemizde,
ikinci çeyrek itibariyle, politik arenada başlayan “fetret devri”, ekonominin
de girmiş olduğu raydan çıkmasına sebep oldu. Tren hala ray üzerine gelemedi,
devrilmemesine şaşmak lazım!
Son birkaç
aydır yaşanan bu politik belirsizlik, ekonomiyi de bir belirsizlik ortamına
sürüklemiş haldedir. Bu çerçevede, ekonominin tüm alanlarında olumsuz gelimeler
görülmeye başlanmıştır. Döviz ve faiz piyasası istikrarsız bir niteliğe
bürünmüştür. Sermaye piyayası ise adeta “tehlikeli bi bölge” haline gelmiştir.
Tüm bu yaşananlardan sonra, daha evvel bahsedilen olumlu hava, halihazırda yok
olmuştur. Geleceğe duyulan ümit, yerini kaygıya bırakmıştır. Ümit ederiz, en
başta yaşanan bu politik belirsizlik, yerini bir netlik ortamına bırakır ve
meydana gelen hasar giderilerek ekonomide kalınan yerder emin adımlarla devam
edilebilir.
Aşağıda, Türkiye ekonomisinin ilk altı ayına ilişkin
sektörel analizler yapılacaktır:
A) BÜYÜME:
Ekonomik büyümeye ilişkin veriler, Tablo 1’de verilmiştir.
TABLO 1: BÜYÜME ORANLARI (%)
YILLAR |
BÜYÜME ORANI |
1997 |
8,0 |
1998 |
3,8 |
1999 |
-6,4 |
2000 I.dönem |
6,1 4,2 |
2001 I.dönem |
-9,4 -3,1 |
2002 (hedef) I.dönem |
3,0 0,7 |
Kaynak:DİE
2001
yılında gerçekleşen %9,4 gibi rekor seviyede bir küçülme oranının, 2002 yılında
yerini büyümeye terk etmesi beklenmektedir. Nitekim program hedefi % 4 olarak
tespit edilmiş olmakla birlikte, 18 Ocak tarihli Niyet Mektubu’yla %3 şeklinde
revize edilmiştir. Bununla birlikte, söz konusu hedefe ulaşılsa bile, 2001
yılının %9,4 gibi yüksek oranlı küçülmesinin telafi edilebilmesi imkansızdır.
Çünkü önceki senenin tahribatının giderilebilmesi ancak %9,4 üstü oranlarda
sağlanan büyüme ile mümkün olabilecektir.
Görüleceği üzere, 2000 yılı ilk
çeyreği itibariyle büyüme oranı %4,2’dir. 2001’deki oran ise %-3,1’dir. Bu yıl
aynı dönemde elde edilen büyüme oranı ise pozitif olup %0,7’dir. Yani önceki
dönemle kıyaslandığında, belirgin bir büyümeden bahsedilebilir. Ancak, son dönemde
meydana gelen belirsizliklerin büyüme üzerinde olumsuz etkide bulunacağı
belirtilebilir. Yani eğer halihazırdaki belirsizlik giderilmez ve ekonomide
denge sağlanmazsa, ikinci çeyrekte %0,7’lik büyüme oranı bile
sağlanamayacaktır. (Bkz. Tablo 1)
B) SANAYİ:
İmalat sanayiindeki üretim artışı oranları, alt sektörler
itibariyle aşağıda yer almaktadır.
TABLO 2: ÜRETİM ARTIŞI
İKTİSADİ FAALİYET KOLLARI |
BEŞ AYLIK ORTALAMA (OCAK-MAYIS) |
|
2001 |
2002 |
|
TOPLAM SANAYİ |
-5,2 |
7,2 |
MADENCİLİK SEKTÖRÜ |
-3,2 |
-5,5 |
İMALAT SANAYİ SEKTÖRÜ |
-5,6 |
8,3 |
ELEKTRİK, GAZ VE SU SEKTÖRÜ |
-2,6 |
4,5 |
Kaynak:DİE
2001 yılına
nazaran 2002 yılında sektörlerin tamamına yakınında belirgin bir üretim artışı göze
çarpmaktadır. 2001 yılında tüm faaliyet kollarında ciddi bir üretim düşüşü
yaşanmış olmasına karşılık, 2002’de bu eğilimini devam ettiren tek sektör
madencilik’tir. Nitekim madencilik sektöründeki üretim düşüşü %5,5 şeklinde
gerçekleşmiştir. Bu oran, 2001’deki %-3,2’yi neredeyse ikiye katlayacak
seviyededir. Artış oranları açısından ise en yüksek pay, %8,3 ile imalat
sanayiine aittir. (Bkz. Tablo 2)
TABLO 3: KAPASİTE KULLANIM ORANLARI (%)
|
2000 |
2001 |
2002 |
Ocak |
73,0 |
70,5 |
74,0 |
Şubat |
74,0 |
70,9 |
71,9 |
Mart |
74,0 |
70,7 |
76,0 |
Nisan |
77,2 |
68,5 |
74,2 |
Mayıs |
77,1 |
70,4 |
75,7 |
Haziran |
76,7 |
71.3 |
|
Temmuz |
76,4 |
71.5 |
|
Ağustos |
75,8 |
71.7 |
|
Eylül |
73,9 |
72.9 |
|
Ekim |
81,3 |
73.9 |
|
Kasım |
79,6 |
74.1 |
|
Aralık |
74,5 |
73.6 |
|
Kaynak:DİE
2002 yılı
kapasite kullanım oranları (KKO), ekonomide meydana nispi büyüme ile ilgili
önemli ipuçları vermektedir. Nitekim oranlar açısından tam olarak istikrarlı
bir artış trendinden bahsedilemese bile, ortalamada, önceki yıla nazaran daha
yüksek bir kapasite kullanımından bahsedilebilir. 2001 yılının ortalama (KKO)
kullanım oranı %72 civarında idi. Bu yılın mevcut ortalama KKO’ı ise %74,5
civarındadır. Bu açıdan üretimde, 2001 yılının aynı dönemine kıyasla 2002
yılında bir artış söz konusudur. (Bkz.Tablo 3)
TABLO 4: TAM KAPASİTE İLE ÇALIŞAMAMA SEBEPLERİ (MAYIS) (%) :
|
2001 |
2002 |
İç Pazarda Talep Yetersizliği |
58,3 |
43,9 |
Dış Pazarda Talep Yetersizliği |
10,6 |
23,2 |
Mali İmkansızlık |
3,1 |
5,7 |
Yerli Mallarda Hammadde Yetersizliği |
2,6 |
2,3 |
İşçilerle İlgili Meseleler |
2,4 |
1,9 |
İthal Mallarda Hammadde Yetersizliği |
1,8 |
1,2 |
Kaynak:DİE
2002 yılında,
tam kapasite ile çalışamama için belirtilen sebeplerin nispi sıralamasında,
2001 yılına göre herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Yani en yüksek
oran %43,9’la “iç pazarda talep yetersizliği”ne, en düşük oran ise %1,2 ile
“ithal mallarda hammadde yetersizliği”ne aittir. Ancak dikkati çeken şu ki; iç
ve dış pazarlardaki talep oranlarında ilginç bazı gelişmeler kaydedilmiştir.
Mesela iç pazardaki talep yetersizliği oranı 2001’de %58,3 iken; bu oran
2002’in aynı döneminde %43,9’a düşmüştür. Dış pazardaki talep yetersizliği
oranı ise 2001’de %58,3 iken; 2002’de %23,2’ye yükselmiştir. Buradan çıkan
sonuç, iç piyasada canlanma olduğu, dış piyasada ise tam tersine bir durgunluğa
girildiğidir. (Bkz. Tablo 4)
TABLO 5: YENİ KURULAN ŞİRKETLER, KOOPERATİFLER VE FİRMALAR
(OCAK-MAYIS):
|
2001 |
2002 |
Değişim(%) |
Yeni açılan şirket ve koop. |
14.071 |
14.221 |
1,07 |
Kapanan şirketler ve koop. |
1.115 |
1.238 |
11,04 |
Yeni açılan firmalar |
7.317 |
10.169 |
38,98 |
Kapanan firmalar |
6.359 |
7.904 |
24,30 |
Kaynak:DİE
Ocak-Mayıs
2002 döneminde kapanan firma sayısında, 2001’e göre %24,3’lük bir artış vardır.
buna karşılık, yeni açılan firma sayısında da gözle görülür bir artış vardır. 2001’in
aynı dönemine göre 2002’de yeni açılan firma sayısındaki artış oranı %39
civarındadır. (Bkz. Tablo 5)
C) İSTİHDAM:
DİE, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçlarına göre, 2002 yılının
ilk çeyreği itibariyle kurumsal olmayan nüfusa ilişkin istihdam durumu aşağıda
yer almaktadır.
TABLO 6: KURUMSAL OLMAYAN NÜFUSUN İŞGÜCÜ DURUMU
(000 kişi) |
2001 |
2002 |
|
I. ÇEYREK |
I. ÇEYREK |
KURUMSAL OLMAYAN SİVİL
NÜFUS |
|
|
(15 VE ÜSTÜ YAŞ) |
45.354 |
46.298 |
|
|
|
İŞGÜCÜ DURUMU |
21.031 |
20.929 |
İstihdam Edilenler |
19.222 |
18.467 |
İşsiz |
1.809 |
2.462 |
|
|
|
İŞGÜCÜNE KATILMA ORANI
(%) |
46,4 |
45,2 |
|
|
|
İSTİHDAM ORANI (%) |
42,4 |
39,9 |
İŞSİZLİK ORANI (%) |
8,6 |
11,8 |
Eğitimli genç oranı |
23,7 |
29,4 |
|
|
|
EKSİK İSTİHDAMDA
OLANLARIN İŞGÜCÜNE ORANI (%) |
6,0 |
5,9 |
Eğitimli genç oranı |
5,1 |
5,4 |
Kaynak:DİE
15 ve üstü
yaştaki kurumsal olmayan sivil nüfusta bir artış söz konusudur. Bu nüfus 2001’de
45.354.000 iken; 2002’de 46.298.000’e yükselmiştir. İşgücüne dahil olan insan
sayısında düşüş olup, bu sayı 21.031.000’den 20.929.000’e inmiştir. Çünkü
istihdam edilebilen işgücünde düşüş olmuştur. Buna karşılık işsiz sayısı
1,809.000’den 2.462.000’e yükselmiştir. Böylece 2001 yılının ilk çeyreğinde
%8,6 olan işsizlik oranı, 2002’nin aynı döneminde % 11,8’e çıkmıştır. Eğitimli
işgücünün işsizlik oranındaki payı ise sırasıyla %23,7’den %29,4’e
yükselmiştir. Bu işsizler ordusu, çare bulunamadığı takdirde, gelecekte adeta
bir felaketin habercisi durumundadır. (Bkz. Tablo 6)
D) FİYATLAR:
Merkez
Bankası, 2002 yılı itibariyle öncelikli hedefinin “fiyat istikrarını sağlamak”
olduğunu deklare etmiştir. Bu hedefe ulaşılabilmesi için gerekirse büyümeden
bile taviz verilebileceği gibi iddialı bazı ifadeler kullanılmıştır. Enflasyon
konusunda önemli ölçüde başarı elde edildiği belirtilmelidir. Ancak, bu
başarının %100 oranında reel bir başarı olduğunu söylemek zordur. Çünkü satın
alma gücünde meydana gelen düşüşün de fiyatların aşağı doğru dönmesinde büyük
etkisi vardır. Dolayısıyla halkın alım gücünün büyük ölçüde düştüğü bir
ortamda, enflasyonun aşağılara çekilmesi ekonomi açısından tek başına büyük bir
başarı sağlandığı manasına asla gelmez.
TABLO 7: FİYATLARDAKİ GELİŞMELER (AYLIK ORTALAMA)
|
TEFE |
|
|
TÜFE |
|
|
2001 |
2002 |
|
2001 |
2002 |
Ocak |
2,3 |
4,2 |
|
2,5 |
5,3 |
Şubat |
2,6 |
2,6 |
|
1,8 |
1,8 |
Mart |
10,1 |
1,9 |
|
6,1 |
1,2 |
Nisan |
14,4 |
1,8 |
|
10,3 |
2,1 |
Mayıs |
6,3 |
0,4 |
|
5,1 |
0,6 |
Haziran |
2,9 |
1,2 |
|
3,1 |
0,6 |
Temmuz |
3,3 |
|
|
2,4 |
|
Ağustos |
3,5 |
|
|
2,9 |
|
Eylül |
5.4 |
|
|
5,9 |
|
Ekim |
6.7 |
|
|
6,1 |
|
Kasım |
4.2 |
|
|
4,2 |
|
Aralık |
4,1 |
|
|
3,2 |
|
Kaynak:DİE
Aylık
ortalamalar açısından, gerek TEFE’de ve gerekse TÜFE’de düşüş eğilimine
girilmiştir. Sadece Haziran ayı itibariyle TEFE’de artış ve TÜFE’de sabit kalma
durumu söz konusu olmuştur. Bunun da sebebi, son dönemde meydana gelen politik belirsizliğin
başta faiz ve döviz cephesinde olmak üzere ekonomide sebep olduğu olumsuz
etkidir. (Bkz. Tablo 7)
TABLO 8: FİYATLARDAKİ GELİŞMELER (YILLIK ORTALAMA)
|
TEFE |
|
|
TÜFE |
|
|
2001 |
2002 |
|
2001 |
2002 |
Ocak |
28,3 |
92,0 |
|
35,9 |
73,2 |
Şubat |
26,5 |
91,8 |
|
33,4 |
73,1 |
Mart |
35,1 |
77,5 |
|
37,5 |
65,1 |
Nisan |
50,9 |
58,0 |
|
48,3 |
52,7 |
Mayıs |
57,7 |
49,3 |
|
52,4 |
46,2 |
Haziran |
61,8 |
46,8 |
|
56,1 |
42,6 |
Temmuz |
65,4 |
|
|
56,3 |
|
Ağustos |
69,6 |
|
|
57,5 |
|
Eylül |
74,7 |
|
|
61,8 |
|
Ekim |
81,4 |
|
|
66,5 |
|
Kasım |
84,5 |
|
|
67,3 |
|
Aralık |
88,6 |
|
|
68,5 |
|
Kaynak:DİE
Yıllık enflasyon
ortalamalarında da gözle görülür bir düşüş trendine girilmiştir. Ocak ayında
%92 olan TEFE, Haziran ayında %46,8’e kadar düşmüştür. TÜFE’de ise Ocak oranı
%73,2 iken Haziran’da bu oran %42,6 olarak gerçekleşmiştir. (Bkz. Tablo 8)
Yıllardır
“kronik” bir hal alan ve kesimler arasında adeta bir adaletsiz bir gelir
dağılımı aracı haline dönüşen enflasyon sorununun çözülmesi elbetteki diğer
bazı ekonomi-politik hedeflere ulaşılmasını kolaylaştıracaktır. Ancak,
unutulmaması gereken bir gerçek daha vardır: ekonomide büyümeden de taviz
verilemez, verilmemelidir. Çünkü büyümeden fedakarlık demek, üretimin düşmesi
demektir. Üretimin düştüğü ve satın alma gücünün olmadığı bir ortamda
enflasyonun düşürülmesi veya tamamen ortadan kaldırılması tek başına bir şey
ifade etmeyecektir. O halde, her iki hedef arasında, yani enflasyon ve büyüme
arasında uygun bir kombinasyondan hareketle ekonomi politikası
oluşturulmalıdır.
E) PARASAL
GÖSTERGELER:
Merkez
Bankası, yukarıda da kısmen değinildiği gibi, para politikasını, “enflasyon
hedeflemesi” çerçevesinde uygulanmaktadır. Hedef, bu çerçevede uygulanacak
politikalarla piyasada oluşan belirsizlikleri azaltmaktır. 2001 sonu itibariyle
özerk bir kuruluş haline gelen Merkez Bankası, öncelikli hedeflerine ulaşmak
amacıyla gerekirse ısrarlı olabilecek bir yapıya bürünmüştür. Ülkelerin ihtiyaç
duyduğu da zaten bu şekilde politikanın etkisinden arınmış, özerk ve ciddi
adımlar atabilen bir kuruma sahip olabilmektir. Dolayısıyla bu şekilde
özerkleşmiş bir Merkez Bankası, ülkemiz açısından da büyük bir önem ifade
etmektedir.
Ancak,
piyasalarda meydana gelen keskin dalgalanmalar, kimi noktalarda Merkez
Bankası’nın da yetersiz kalmasına sebep olmaktadır. Özellikle spekülatör kişi
ve kurumların piyasa bozucu hareketleri karşısında pek yapılabilecek bir şey
bulunmamaktadır. Bu durumda ihtiyaç duyulan, söz konusu vurguncu kişi ve
kuruluşların hareket alanını sınırlayacak hukuki ve kurumsal altyapıya sahip ve
derinlik seviyesi yüksek olan para ve sermaye piyasalarına sahip olabilmektir.
Böyle olması halinde ekonomi politikalarının uygulanması daha da
kolaylaşacaktır.
Geçen yıl ile bu yılın Haziran ayı itibariyle parasal
göstergeleri ve bunlar arasındaki değişim oranları, aşağıdaki tablo ile
verilmiştir.
TABLO 9: PARASAL GÖSTERGELER
(milyar TL) |
09 HAZİRAN 2001 |
09 HAZİRAN 2002 |
DEĞİŞİM (%) |
Dolaşımdaki Para |
2.294.102 |
5.701.427 |
148,5 |
Vadesiz Mevduat |
3.080.231 |
5.480.659 |
77,9 |
M1 |
5.374.333 |
11.182.086 |
108,1 |
Vadeli Mevduat |
17.679.652 |
39.438.400 |
123,1 |
M2 |
23.053.985 |
50.620.486 |
119,6 |
DTH |
22.524.607 |
58.443.020 |
159,5 |
M2Y |
45.578.592 |
109.063.506 |
139,3 |
M2YR |
53.629.964 |
114.513.584 |
113,5 |
Kaynak:TCMB
Dolaşımdaki
para ve vadesiz mevduattan oluşan M1, 9 Haziran 2002 itibariyle 11.182.086
milyar TL’ye yükselmiştir. 2001 yılının aynı tarihine oranla artış %108,1’dir.
Bu, piyasada dolaşan para hacminde artış olduğu anlamına gelmektedir. Aynı
tarihte M2 (M1+vadeli mevduat) artış oranı ise %119,6 seviyesindedir.
DTH (döviz
tevdiatı) artış oranı da çarpıcı bir nitelik arz etmektedir. Artış oranı %159,6
olup, vadeli mevduatın artış oranından (%123,1) yüksektir. Yani döviz,
cazibesini kaybetmemiştir. Yerli paraya güven sağlanmadığı müddetçe, ekonomide
bu “dolarizasyon” süreci devam edecektir. Belirsizliğin yüksek seviyede olduğu
bir ekonomide, insanlar en sağlam yatırımın “dövize yapılan yatırım” olduğunu
düşünmektedirler. Böyle bir anlayışın hakim olduğu bir ülkede “dolarizasyon”
süreci neden yaşanmasın ki? (Bkz. Tablo 9)
Finansal yatırım araçlarının nominal ve reel getirileri de
şu şekilde gerçekleşmiştir.
TABLO 10: SEÇİLMİŞ FİNANSAL YATIRIM ARAÇLARININ NOMİNAL VE
REEL GETİRİLERİ (HAZİRAN)
|
NOMİNAL GETİRİ (%) |
REEL GETİRİ |
||
TEFE (%) |
TÜFE (%) |
|||
3 AYLIK |
MEVDUAT FAİZİ (BRÜT) BORSA ENDEKSİ (İMKB 100) DOLAR MARK ALTIN (KÜLÇE) |
13,1 -15,2 13,0 23,4 23,7 |
9,4 -18,0 9,3 19,3 19,6 |
9,6 -17,8 9,5 19,6 19,9 |
6 AYLIK |
MEVDUAT FAİZİ (BRÜT) BORSA İNDEKSİ (İMKB 100) DOLAR MARK ALTIN (KÜLÇE) |
28,9 -24,0 5,5 13,4 22,4 |
14,6 -32,4 -6,2 0,8 8,8 |
15,1 -32,1 -5,8 1,3 9,3 |
Kaynak:DİE
Seçilmiş
finansal yatırım araçlarının, altı aylık nominal getiri açısından en yüksek pay
%23,7 ile Külçe altın’a; en düşük pay ise %15,2 ile Borsa’ya aittir.
Enflasyondan (TEFE) arınmış getiriler dikkate alındığında ise, altı aylık
dönemde en yüksek getiriyi sağlayan yatırım aracı Mevduat faizi; en düşük
getiriye (zarar) sebep olan araç ise yine Borsa’dır. TÜFE’den arındırılmış
olmaları açısından da aynı durum söz konusudur. (Bkz. Tablo 10)
F) KAMU MALİYESİ
Bütçe ile ilgili büyüklükler, aşağıda tablo ile verilmiştir.
TABLO 11: BÜTÇE İLE İLGİLİ GELİŞMELER (OCAK-MAYIS)
(katrilyon TL) |
2001 |
2002 |
DEĞİŞİM (%) |
HARCAMALAR |
24,1 |
45,5 |
89 |
Faiz Dışı Harcama |
12,1 |
20,9 |
73 |
Personel |
5,3 |
8,9 |
68 |
Diğer Cari |
0,9 |
1,6 |
78 |
Yatırım |
0,8 |
1,1 |
38 |
Transfer |
17,0 |
33,8 |
99 |
Borç Faizi |
11,9 |
24,6 |
107 |
Diğer |
5,1 |
9,2 |
80 |
|
|
|
|
GELİRLER |
19,3 |
29,8 |
54 |
Vergi Gelirleri |
13,4 |
21,0 |
57 |
Vergi Dışı Normal
Gelirler |
4,0 |
5,8 |
45 |
Özel Gelirler +
Fonlar |
1,5 |
2,5 |
67 |
Katma Bütçe
Gelirler |
0,2 |
0,4 |
100 |
|
|
|
|
BÜTÇE DENGESİ |
-4,8 |
-15,6 |
225 |
Faiz Dışı Denge |
7,1 |
8,9 |
87 |
Kaynak: HM
Bu yılın
Ocak-Mayıs döneminde harcama meblağı 45,5 katrilyon TL iken; gelir meblağı 29,8
katrilyon TL’dır. Bu durumda bütçe açığı 15,6 katrilyon TL’dır. Harcamalarda
esas pay 24,6 katrilyon TL ile borç faizine aittir. Bu haliyle borç faizi,
toplam harcama meblağının yarısından fazlasını teşkil etmektedir. Borç
faizindeki artış oranı, 2001 yılının aynı dönemine göre %107 iken; aynı dönemde
yatırım payındaki artış sadece %38’le sınırlı kalmıştır. (Bkz. Tablo 11)
TABLO 12: İÇ BORÇ DURUMU (HAZİRAN)
(trilyon TL) |
2001 |
2002 |
MEBLAĞ |
84.545 |
122.778 |
VADE (ay) |
14,3 |
39,5 |
Kaynak:HM
İç borç
stoku, 2001 yılı Haziran ayı başı itibariyle 84.545 trilyon TL iken; 2002
yılının aynı tarihinde 122.778 trilyon TL’dır. Yani iç borç stoğunda %50’ye
yakın bir artış gerçekleşmiştir. Ancak, konu ile ilgili olumlu bir gelişme
vardır ki o da vadesine ilişkindir. 2001 Haziran’ında ortalama vade 14,3 ay
iken; 2002’nin aynı tarihinde 39,5 aya yükselmiştir. Bununla birlikte, mevcut
belirsizliğin devam etmesi durumunda borç konusunda bir çıkmaza girilmemesi
işten bile değildir. (Bkz. Tablo 12)
TABLO 13: DIŞ BORÇ DURUMU
(milyon $) |
ARALIK 2001 |
HAZİRAN 2002 |
TOPLAM |
38.757 |
51.240 |
*Orta Vadeli |
5.961 |
6.277 |
*Uzun Vadeli |
32.796 |
44.963 |
Kaynak:HM
Dış borç stokunda
ise daha düşük bir artış söz konusudur. Aralık 2001 itibariyle 38.757 milyon
dolar olan dış borç stoku, Haziran 2002 itibariyle 51.240 milyon dolara
yükselmiştir. Artış oranı %33 civarındadır. Borç stoku artış oranının düşük
olmasındaki temel faktör, dış borca ihtiyaç hissedilmemesi değil; fakat rahat
bir borçlanma imkanının bulunamayışıdır. Vadeler açısından borç stoku
incelendiğinde ise çok korkutucu bir tablodan bahsedilemez. Çünkü borcun
yaklaşık %90’ı uzun, yani 5 yıldan daha fazla vadelidir. (Bkz. Tablo 13)
TABLO 14: DIŞ BORÇ KOMPOZİSYONU (HAZİRAN) (%)
DÖVİZ CİNSİ |
ORAN |
$ |
40,6 |
YEN |
7,8 |
DM |
1,7 |
EURO |
26,2 |
SDR |
21,6 |
DİĞER |
2,1 |
Kaynak:HM
Dış
borcumuzun %40,6’sı Amerikan Doları cinsindendir. Bunu %26,2 ile Euro cinsinden
borçlar takip etmektedir. Üçüncü sırada ise SDR cinsinden borçlar yer
almaktadır. Bunlar IMF’ye olan borçları kapsamaktadır. (Bkz. Tablo 14)
G) DIŞ
TİCARET
Dış ticaret bileşimi ve mal sınıflamasına göre
tasnif tablo 15 ve 16’da yer almaktadır.
TABLO 15: DIŞ TİCARET BİLEŞİMİ (OCAK-NİSAN)
(000 $) |
2001 |
2002 |
Değişim (%) |
İHRACAT* |
9.914.327 |
10.498.919 |
5,9 |
İTHALAT |
13.813.020 |
13.828.253 |
0,1 |
DIŞ TİCARET AÇIĞI |
-3.898.693 |
-3.329.334 |
-14,6 |
KARŞILAMA ORANI (%) |
71,8 |
75,9 |
|
* Bavul Ticareti ve Transit Ticaret dahil.
Kaynak:DTM
2001
yılının Ocak-Nisan dönemine kıyasla 2002 yılının aynı döneminde, ihracat
açısından arzu edilir seviyede bir artış söz konusu değildir. Bununla birlikte
dış ticaret açığında meydana gelen %14,6’lık düşüş sevindirici niteliktedir. Bu
çerçevede, ihracatın ithalatı karşılama oranında %71,8’den %75,9’a doğru
meydana gelen yükselme olumlu bir nitelik arz etmektedir. (Bkz. Tablo 15)
TABLO 16: MAL SINIFLAMASINA (BEC) GÖRE DIŞ TİCARET
BİLEŞİMİ (OCAK-NİSAN)
(000 $) |
2001 |
|
|
2002 |
|
|
DEĞER |
(%) |
|
DEĞER |
(%) |
İHRACAT |
|
|
|
|
|
Sermaye Malları |
900.827 |
9,1 |
|
752.987 |
7,2 |
Ara Malları |
4.245.377 |
42,8 |
|
4.549.381 |
43,3 |
Tüketim Malları |
4.742.185 |
47,8 |
|
5.184.823 |
49,4 |
Diğer |
25.938 |
0,3 |
|
11.729 |
0,1 |
|
|
|
|
|
|
İTHALAT |
|
|
|
|
|
Sermaye Malları |
2.336.898 |
16,9 |
|
2.015.034 |
14,6 |
Ara Malları |
9.923.980 |
71,8 |
|
10.493.406 |
75,9 |
Tüketim Malları |
1.406.414 |
10,2 |
|
1.257.491 |
9,1 |
Diğer |
145.728 |
1,1 |
|
62.322 |
0,5 |
Kaynak:DİE
İhracat
içinde en yüksek paya sahip olan grup tüketim mallarıdır. Bunu sırasıyla ara
malları ve sermaye malları takip etmektedir. İthalat içinde en yüksek paya
sahip olan grup ise ara malları olup, bunu sırasıyla sermaye malları ve tüketim
malları takip etmektedir. (Bkz. Tablo 16)
DEĞERLENDİRME
VE TEKLİFLER:
·
Politik belirsizlik bir an evvel nihayete erdirilmelidir. Böylece bunun
ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi de ortadan kaldırılmış olacaktır.
·
Merkez Bankası’nın fiyat istikrarına önem vermesi anlamlı bir stratejidir.
Kronik bir hal alan enflasyonun kontrol altına alınarak düşürülmeye çalışılması
önemli bir politikadır. Ancak, büyümenin ihmal edilmesi yanlıştır. Büyümeden
taviz vermeksizin fiyat istikrarının sağlanması daha uygun bir politik
hedeftir.
·
Seçim sath-ı mailine girilmiştir. Mevcut politik ve ekonomik
belirsizliğin giderilmesi noktasında, erken bir seçimin yapılması elzemdir.
Ancak, “seçim ekonomisi” yanılgısına düşülmemelidir. Bu kapsamda bütçe
hedeflerinden sapılması gündeme bile getirilmemelidir. Seçim için gerekli
kaynak, başka kalemlerden temin yoluna gidilmelidir.
·
Bazı ülkelerin, ortak hareket ederek Ortadoğu’ya yönelik bir saldırı
düzenleyeceği aşikardır. Türkiye’nin bundan direkt olarak olumsuz bir şekilde etkileneceği
de açıktır. Böylesi bir saldırının olması halinde, komşusu bulunduğumuz
Ortadoğu ülkeleri ile olan ilişkilerimiz olumsuz yönde etkilenecektir. Benzer
durumu Körfez Krizinde de yaşamıştık. Konu ile ilgili strateji tespitinde, bu
hususun mutlaka göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Esasında, meselenin
ekonomik boyutu bir yana, en başta, sosyo-kültürel boyutu da göz ardı
edilmemelidir.
Mehmet Behzat Ekinci,
İstanbul, İktisat, Doktora.
Kaynaklar
DİE, DPT,
HM, DTM, TCMB, MB.