TÜRKİYE'DE
1970-2005 DÖNEMİNDE BÜTÇE AÇIKLARI
İÇİNDEKİLER:
1.Giriş
2. Malî Açıklarının Ölçümü
3.Bütçe Açıkları ve Nedenleri
4. Türkiye'de Bütçe Açıklarının
Nedenleri
4.1. Devletin Yapısı ve Faaliyet
Alanının Genişlemesi
4.2. Kamu Harcamalarının Kamu
Gelirlerinden Daha Yüksek Nispette Artması
4.3 Malî Disiplinsizlik
4.4. Kamu Bürokrasisi
4.5. Kayıt dışı Ekonomi
4.6. Sübvansiyonlar
4.7. Savurganlık ve Yolsuzluklar
5. Türkiye'de Bütçe Açıklarının Gelişim
Süreci
5.1. 1970 - 1979 Dönemi
5.2. 1980 - 1989 Dönemi
5.3. 1990 - 2005 Dönemi
6. Sonuç
1.Giriş
Devlet
bütçesi, insanların toplum halinde yaşamalarının tabiî bir sonucu olarak ortaya
çıkan toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yönelik, belirli bir dönemdeki kamu
mal ve hizmet üretiminin finansmanını gösteren malî bir dokümandır.
Günümüzde
ekonomik büyüme ve kalkınma, sosyal gelişme, toplum ihtiyaçlarının en iyi
şekilde giderilmesi gibi iktisat politikaları bütçelerin daha iyi
hazırlanmasını ve uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Bu zorunluluk 1929 Dünya
Ekonomik Krizinden sonra iktisadî ve malî düşüncelerde meydana gelen köklü
değişimlerle ortaya çıkarmaya başlamıştır. Bu değişimlerle bütçeler sürekli
olarak açık verme öngörüsü üzerine kurulmaktadır. Bütçe Politikası olgusu bu
süreçte yükselen dal olarak Maliye Politikaları içerisinde yer almıştır. Bunun
yanında bütçelerin sürekli açık vermesi ülke ekonomisinde ciddi sorunlara neden
olmaktadır. Ancak bu bilindiği halde kamu maliyesi ciddi oranda açık vermeye,
diğer bir ifadeyle gelirlerinden fazla gider yapmaya yönelik planlarla ve
programlarla yönetilmektedir.
Türkiye’de
bütçe açıkları uzun yıllardan beri süregelmiştir ve ekonomik sorunların
temelini oluşturmaktadır. Bütçe açığı sonucu borçlanma ihtiyacı ve bunun hızlı
bir şekilde artması ciddi ekonomik sorunlara neden olmaktadır. Dolayısıyla
bütçe açıkları, Türkiye’de üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.
Bu
bağlamda, çalışmada malî açıkların ölçümü kavramı kısaca açıklandıktan sonra
genel olarak bütçe açıklarının nedenleri belirtilecektir. Daha sonra Türkiye
özelinde bütçe açıklarının nedenleri incelenecektir. Son olarak da dönemler
itibariyle Türkiye’de bütçe açıklarına ve bunların sebeplerine yer
verilecektir.
2.
Malî Açıklarının Ölçümü
Kamu
açıklarının tespitinde ideal bir ölçüye ulaşmak oldukça güçtür. Çünkü
birbirinden farklı özelliklere sahip çeşitli açık ölçüleri, kullanıldıklarında
değişik avantajlar sağlamakla beraber, uygulamada dezavantajlı yönleri de
mevcuttur. Bu açıdan bütçe açıklarının ölçümünde farklı yöntemler
kullanılmaktadır.
Maliye
politikasının önemli amaçlarından biri, kamu ve özel kesimin kaynak
kullanımlarını dengelemek, böylece enflasyon ve ödemeler dengesi baskılarına
fırsat vermemektir. Bu nedenle kamu seçiminin net kaynak kullanımının, yani
malî açığın, doğru olarak ölçülmesi makro-ekonomik yönetim için önemli bir ön
koşuldur[1].
· Geleneksel açık: Malî açığın standart tanımı,
geleneksel açık olarak ifade edilmektedir. Geleneksel açık, borçlardaki
değişmeler dahil edilmeksizin toplam giderlerle gelirler arasındaki farkı
ölçer. Geleneksel açık net nakit bazında ölçüldüğünde, ‘kamu kesimi net
borçlanma gereği (KKBG)’ne karşılık gelir. “Kamu kesimi net borçlanma gereği”,
genel olarak, denk bütçelerin gerekliliğini vurgulayan kanunlardaki açık ölçüm
yönetiminden daha kısıtlayıcıdır ve olağan kamu geliri olarak devlet
tahvillerinin satışını içine alarak tipik bir biçimde bütçeyi dengelemektedir
(örneğin, kamu harcama ve gelirlerinin sunuluş şekli, açığı belirleyen
kalemleri açığı belirleyen kalemleri açığı finanse eden kalemlerden ayırt
etmektedir)[2].
Geleneksel açık
= Harcamalar – Gelirler / Finansman şeklinde gösterilebilir.
· Birincil Açık: Birincil açık, faiz dışı kamu
harcamaları kamu gelirlerinden farkı olarak tanımlanır. Bütçe harcamaları içine
faiz ödemeleri de dahil edildiği zaman ortaya çıkan bütçe açıkları kamu
otoritesini takdirine bağlı olan açıklar değil, daha önceki bütçe açıkları
tarafından belirlenen açıklardır. Bu nedenle bütçe açıklarından faiz ödemeleri
çıkartıldıktan sonra kalan ‘‘Birincil Açık’’ hükümetin bütçenin kontrol
edebileceği kısmını gösterir.
Birincil açık =
Kamu Gelirleri – (Kamu harcamaları – Faiz Ödemeleri) şeklinde formüle edilebilir.
· İşlemsel Açık: İşlemsel açık, bütçe
açığından, birincil açıkta olduğu gibi faiz ödemelerinin çıkartılması ile
değil, sadece enflasyon etkisi ile aşınmaya uğrayan kısmının çıkartılması ile bulunur.
Diğer bir değişle, işlemsel açık, birincil açık ile faiz ödemelerinin reel
toplamı olarak tanımlanabilir. İşlemsel açık, borcun amortizasyon ödemesini
hesaba katmamakla faiz ödemelerini sadece bir gelir aktarımı olarak yani yeni
talep oluşturucu bir unsur olarak ele almaktadır. ‘‘Birincil açık’’ yerine
‘‘işlemsel açık’’ ölçümü kullanılırsa kamu açıklarının oranı daha yüksek olarak
bulunacaktır[3].
· Cari Açık: Cari açık, sermaye oluşumuna veya
finansal aktiflerde bir artışa neden olmayan cari harcamalar cari gelirlerden
çıkarılarak elde edilir. Yani cari açık geleneksel açıktan yatırım harcamaları
ile sermaye gelirlerinin çıkarılması sonucu bulunur. Bu ölçüm şekli, kamu
tasarruflarını teşhis etmeye çalışır. Net değer bütçe açığı olarak da bilinen
cari açığın, devletin ekonomideki toplam tasarruflara ve büyümeye katkısını
ölçtüğü ileri sürülmektedir. Buna göre; kamunun, kaynakları harekete geçirerek
büyümeye katkıda buluna bilmesi, toplam yatırımlar üzerindeki etkisiyle
ölçülmektedir.
3.Bütçe
Açıkları ve Nedenleri
Devlet bütçesi, başlangıçta denk
olarak hazırlanır. Bütçe denklik ilkesinin bir sonucu olarak giderler ve
gelirler birbirine denktir. Ancak bu denklik görünüştedir. Gelirler, bütçe
uygulama içinde yapılması öngörülen borçlanmalarla, giderlere uygun bir
büyüklüğe ulaşmaktadır. Bütçe uygulama dönemi sonunda gelir ve gider
gerçekleşmelerine göre bütçe ya açık verecektir ya da fazla verecektir.
Bütçe
açığı, dar anlamda, bütçe gelirleri ile giderleri arasındaki eşitsizlik olarak
tanımlanabildiğine göre; kamu finansman kaynaklarındaki yetersizlik sonucu
ortaya çıkabileceği gibi (malî açığın kaynak yönü), kamusal harcamalarda
gelirleri aşan artışların (malî açığın harcama yönü) bir sonucu da olabilir.
Vito Tanzi, uygulamada, bütçe açığının
sebeplerini beş madde halinde özetlemiştir[4]:
1.
Geleneksel ürün ithalatçısı ülkelerin bu ürünlerin
ihracatındaki geçici artışların kamu harcamalarını arttıracak yönde baskı
yapması,
2.
Vergi sisteminin fiyat esnekliğinin zayıf olması,
3.
KİT'lerin ürün fiyatları üzerindeki devlet kontrolü
sonucunda ortaya çıkardığı zararlar
4.
Kamu harcamalarında, politik ve sosyal hedeflerin yanı
sıra, savaş gibi olağan üstü durumlarına neden olduğu genişleme,
5.
Dış ticaret hadlerinin, önemli ithal ürünlerinin
fiyatlarındaki artışların tüketicilere yansıtılmaması için sübvansiyon
verilmesi ya da bu amaçla vergi oranlarının düşürülmesi sonucunda
kötüleşmesinin sebep olduğu bütçe açıkları.
Teorik
görüşlere de bakılırsa; Klasik maliyeciler bütçe denkliğini daha çok ön planda
tutarlarken, Keynesyenler dönemsel olarak ortaya çıkabilecek olan bütçe
açıklarında herhangi bir sakınca görmezler.
Klasik
iktisat ve yeni yorumları, kişilerin tüketimini zamanlar arası optimizasyon
problemi olarak kabul eder. Sürekli gelir hipotezine göre; bireyler ellerinde
bulunan harcanabilir gelir ile değil uzun dönemde ellerine geçecek harcanabilir
gelir ile harcama yaparlar. Ayrıca ekonomi her zaman tam istihdamda dengededir
ve devlet müdahalesine gerek yoktur. Bütçe açığı daha çok harcama yapılması ve
daha az vergi alınması demektir. Devlet harcama yaptığı zaman kolay vazgeçemez
ve alışkanlık haline getirir. İnsan ömrü ise sınırlıdır ve bütçe açıklarının
yükünü gelecek nesiller çeker[5].
Keynesyen
yaklaşımda ise ekonomi tam istihdamın altında dengede olabilir. Dönemsel olarak
kamu kesimi açık verebilir ve bu açık her zaman özel sektörü dışlamaz. Bütçe
açığı talebi arttırır, yatırımların karlılığı artar veya en azından
yatırımlarda azalma olmaz. Bu şekilde talep yetersizliği devlet eliyle
desteklenmiş olur. Ekonomi canlandıktan sonra gelir artacağından ve devlet daha
fazla vergi alabileceğinden önceki denemde oluşan bütçe açıkları kolayca
kapatılabilecektir[6].
4.
Türkiye'de Bütçe Açıklarının Nedenleri
Ülkemizde
bütçe açıkları son yıllarda kamu harcamalarındaki sürekli artışlar karşısında
gelir kaynaklarının yeterli büyüklüğe ulaşamamasının yanı sıra etkin
kullanılamamasından dolayı önemli ölçüde artarak gerek bütçe gerekse kamu
finansman dengeleri üzerinde yük olmaya başlamıştır. Esasen Türkiye de diğer
gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, yapısal faktörlerin iktisadî konjonktüre
bağlı olarak ekonominin iç dinamiklerini bozması karşısında, malî dengesizlik
sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır.
Bütçe
açığı, kaynak yetersizliği veya kamu harcamalarının gelirlerden fazla olması
hallerinde ortaya çıkması durumunda bu açığın sağlam ve güvenilir finansman
kaynaklarından karşılanması gereklidir. Malî açığın giderilmesinde hangi
finansman biçimine ağırlık verileceği, her bir finansman kaynağının alternatif
kullanım maliyetine göre belirlenecektir. Bütçe açığını gidermek amacıyla gelir
vergisi ve dolaylı vergilerde yapılacak bir artış belli ölçülerde enflasyonist
olabilir. Bütçe açıklarının borçlanma yoluyla karşılanması, kamusal harcamaları
arttırıcı yönde olacağından ve gelecekteki vergi yükünü arttıracağından, kısa
dönemde harcanabilir gelirlerden, tüketime ayrılan payı da arttırabilir. Yani
sonuçta, borçlanmanın finansman biçimine bağlı olarak, enflasyonist eğilimler
güçlenebilir[7].
Bilindiği
gibi Türkiye'de bütçeler genellikle açık vermektedir. Türkiye'de bütçe
açıklarının nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1.
Devletin Yapısı ve Faaliyet Alanının Genişlemesi
2.
Kamu Harcamalarının Kamu Gelirlerinden Daha Yüksek
Nispette Artması
3.
Malî Disiplinsizlik
4.
Kamu Bürokrasisi
5.
Kayıt Dışı Ekonomi
6.
Sübvansiyonlar
7.
Savurganlık ve Yolsuzluklar
4.1.
Devletin Yapısı ve Faaliyet Alanının Genişlemesi
Ekonomik
ve sosyal faaliyetlerdeki gelişmelere bağlı olarak bir ekonomide devletin
faaliyet alanı sürekli genişlemektedir. Kamu maliyesi teorisinde bu olguya
Wagner Kanunu denmektedir. Wagner Kanunu’na göre, kamu harcamaları artışının
nedeni, toplumsal gelişme ihtiyacıdır. Toplumda önlenmesi mümkün olmayan sosyal
gelişme arzusu kamu harcamaları artışını zorunlu kılmaktadır.
Toplum
zamanla daha çeşitli, daha çok ve daha kaliteli kamu hizmeti istemektedir.
Devlet, kamu hizmetlerine yönelik artan talebe cevap verebilmek için daha çok
harcama yapmak zorunda kalmaktadır[8].
Türkiye'de
de ekonomik ve sosyal gelişme, kalkınma çabası içinde devletin yüklendiği
görevler, bütçe yapısının gelişimini etkilemiştir. Örneğin 1963 yılından
itibaren, ekonomin kalkınmasının sağlanması doğrultusunda hazırlanan beş yıllık
kalkınma planları sonucu, kamu kesiminin millî ekonomideki payı ciddi artışlar
göstermiş ve bu da bütçe dengeleri üzerine olumsuz etkilerde bulunmuştur. Çünkü
bütçeler kalkınma plan ve programlarında öngörülen hedeflere ulaşmada zorunlu
bir harcama baskısı altında kalmıştır[9]
4.2.
Kamu Harcamalarının Kamu Gelirlerinden Daha Yüksek Nispette Artması
Kamu
açıklarında büyümenin temel nedeni, kamu harcamalarının kamu gelirlerinden daha
yüksek nispette artmasıdır. Kamu gelirlerinin kamu harcamalarının artış hızına
yetişmemesi kamu açıklarının büyümesine neden olmuştur. Kamu harcamalarındaki
büyümenin temel nedeni ise ücret ve maaş ödemelerindeki hızlı artışlar ile iç
ve dış borç faizi ödemeleridir.
Türkiye'de
borç faiz ödemeleri 1980'li yılların ikinci yarısından itibaren önemli bir
bütçe kalemi olma özelliğini sürdürmektedir. Bu durum, bütçenin finansmanında
vergiler verine borçlanmaya ağırlık verilmesinin bir sonucu olarak ortaya
çıkmıştır. Aşağıdaki tabloda 2005 bütçe harcama kalemlerini görebiliriz.
Tablo
1: 2005 Bütçe Harcamalarının Dağılımı
2005 BÜTÇE HARCAMALARININ DAĞILIMI |
||
|
(1.000 YTL) |
|
|
|
(Yüzde) % |
HARCAMALAR |
144.562.290 |
100 |
FAİZ DIŞI
HARCAMALAR |
98.882.758 |
68,4 |
Personel Giderleri |
31.855.812 |
22,04 |
Sosyal Güvenlik Kurumları Devlet Primi |
4.532.998 |
3,14 |
Mal ve Hizmet Alımları |
14.289.862 |
9,88 |
Faiz Harcamaları |
45.679.532 |
31,6 |
-
İç Borç Faizi |
39.269.565 |
27,16 |
- Dış Borç
Faizi |
6.223.475 |
4,31 |
- Iskonto ve Kısa
Vadeli İşlemlere Ait Faiz |
186.482 |
0,13 |
Cari Transferler |
35.190.444 |
24,34 |
Sermaye Giderleri |
9.683.664 |
6,7 |
Sermaye Transferleri |
1.545.598 |
1,07 |
Borç Verme |
1.784.380 |
1,23 |
Yedek Ödenekler |
0 |
0 |
Kaynak. Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü, http://www.bumko.gov.tr/istatistik/bgider.htm
(Erişim Tarihi : 25.05.06)
Tablodan
da görüleceği gibi faiz harcamaları bütçe harcamaları içinde %31,6 ile en büyük
harcama kalemini oluşturmaktadır. Faiz harcamaları içerisinde de iç borç faizi
ödemeleri % 27,16 ile en yüksek paya sahiptir.
Gelir
açısından da, Türkiye'de kamu gelirleri içinde vergi gelirlerinin yetersizliği
ve etkin kullanılamaması, bütçedeki harcama baskılarının daha da yoğunlaşmasına
neden olmaktadır. Ülkemizde vergi gelirlerinin azlığı, ekonomik yapıdaki
bozuklukların yanı sıra parasal faaliyetlerin yetersizliği ile birlikte vergi
sistemimizin dar kapsamlı ve adaletsiz bir yapı göstermesine bağlanabilir[10].
Demokratik
rejimlerde kamu hizmeti kararları, bireylerin isteklerini yansıtmak zorundadır.
Kamu ekonomisinde talep, yani bütçe, siyasal süreç içerisinde oylama
mekanizması aracılığıyla belirlenir. Toplumsal ihtiyaçlar ancak seçim yolu ile
duyurulur ve buna göre toplumsal harcamalar yani kamu harcamaları belirlenir.
Oy verme işlemi, aynı zamanda kamu harcamalarının finansmanına katılma payları
yani vergileri de belirlemektedir. Bu açıdan kamu harcamalarının belirlenmesine
ve finansmanının sağlanmasında seçmen ve vergi mükellefi ilişkilerin
incelenmesi gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda bu ilişkileri görebiliriz.
Tablo
2: Türkiye’de Vergi Mükellefleri ve Seçmen Arasındaki İlişki
Ø
Seçmen Sayısı
(2002 Genel Seçimleri) |
41.407.015 |
Ø
Mükellef
Sayısı (1999) |
9.924.598 |
Gelir Vergisi |
2.727.646 |
Kurumlar Vergisi |
560.411 |
Katma Değer Vergisi |
2.730.891 |
Stopaj |
1.854.208 |
Diğer Vergiler |
2.051.442 |
Ø
Vergi
Mükellefi / Seçmen Oranı |
% 24 |
Kaynak: http://www.gelirler.gov.tr/gelir2.nsf/faalrap1999uyg6?OpenPage
(Erişim Tarihi : 25.05.06)
Tablodan
görüleceği gibi 2002 seçimlerine göre seçmen sayısı 41,5 milyon civarındadır.
Buna karşılık 1999 yılı verilerine göre toplam mükellef sayısı yaklaşık 10
milyondur. Sonuç olarak mükellef sayısından kurumlar vergisi mükellef sayısını
çıkardığımızda, seçmenlerin ancak %22'si, vergi mükellefidir.
Buna
göre Türk Vergi Sistemi seçmenlerin 1/4'ünü kapsamaktadır. Yani Türkiye'de
seçmenlerin 3/4'ü de bedavacı (Free Rider) niteliğindedir. Sonuç olarak kamu harcamaları
tüm seçmenlere hitap etmesine karşılık finansmanının ancak küçük bir kısmı
karşılanmaktadır. Bu açıdan vergi sisteminin dar kapsamlı ve adaletsiz olması,
vergi gelirlerinin harcamaları karşılayamaması ve sonuç olarak bütçe açıkları
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda mükellef tabanının darlığı, bütçe
gelirlerinin arttırılmasında önemli bir
engel teşkil etmektedir ve gelir ve harcama arasındaki farkın kapanması
güçleşmektedir.
4.3
Malî Disiplinsizlik
Malî disiplin kavramı, kamu
gelirleri ve kamu giderlerinin birbirine denk olmasını ifade etmektedir. Burada
kastedilen sadece konsolide (Genel) bütçe denkliği değildir. Bütçe gelir ve
giderlerinin birbirine denk olması dışında sosyal güvenlik kuruluşları, yerel
yönetimler, fonlar, döner sermaye ve KİT’lerin bütçelerini[11] de
içine alan tüm kamu gelir ve giderlerinin denkliğidir[12].
Dolayısıyla malî disiplinsizlik, kamu gelirlerinin, kamu harcamalarına eşit
olamamasıdır.
Ülkemizde
kamu maliyesinde yaşanan temel sorunlar; kısaca kamu kesimi borçlanma gereğinin
yüksekliği, kamu harcamaları ve kamu gelirleri cephesinde yaşanan
disiplinsizlik, 1970’li yıllardan beri yaşanan kronik enflasyon ve bütçe
açıkları, sosyal güvenlik kuruluşları ve KİT’lerin bütçe üzerindeki ağır yükü,
özellikle 1990 yılından sonra iç borç stokunda yaşanan artışlar olarak
özetlenebilir. Sonuç olarak, kamu maliyesinde yaşanan sorunların temelinde malî
disiplinsizlik yatmaktadır [13].
4.4.
Kamu Bürokrasisi
Demokrasilerde,
bütçeler üzerindeki temel kararları seçilen politikacılar verir. Fakat bu
kararlar, atanmış bürokratlar tarafından uygulanır. Bürokratlar da bir fayda
maksimizasyonu içerisindedirler ve karşı karşıya oldukları sınırlamalar
dahilinde, kendileri için en iyi avantajı korumaya çalışırlar. Onlara konulan
sınırlar içinde, bürokratlar kamu harcamalarını genişletmeye çalışacaklardır.
Kariyerlerinde ilerleme, kamu harcamalarının büyüklüğüne bağlıdır ve bu durum,
devlet bürokrasisini cezbeder[14].
Dolayısıyla Türkiye'de de kamu bürokrasisi kamu harcamalarını arttırıcı etkilere
yol açmaktadır[15].
4.5.
Kayıt dışı Ekonomi
Vergi
kaçırmaya yönelik her türlü eylem olarak belirlenen kayıt dışı ekonomi, bir
ülkede ekonomik faaliyet göstermenin vergi maliyetinden kurtulmak amacıyla
ekonomik yaşama, yapılan faaliyet dalında, belgesiz ve kayıtsız katılma
anlamına gelmektedir.
2000
yılı itibariyle kayıt dışı ekonomi Gayri Safi Millî Hasılanın yüzdesi cinsinden
gelişmekte olan ülkelerde % 41, geçiş ülkelerinde % 38 ve OECD ülkelerinde % 18
Türkiye’de ise bu oran % 32.1’dir[16].
Kayıt
dışılığın var olduğu Türkiye ekonomisinde GSMH'nin hesaplanması tam olarak
doğru çıkmamaktadır. Bütçe büyüklükleri GSMH'ye göre belirlenirken, hizmet
talebi, gerçek ekonomik büyüklüğe göre olunca, ister istemez bu durum kamu
finansman açıklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
4.6.
Sübvansiyonlar
Kamu
harcamaları arasında yer alan sübvansiyonlar, hükümetlerce çeşitli hedefler
için geniş bir şekilde kullanılan ekonomik amaçlı malî yardımdan ibarettir.
Günümüzde daha geniş bir uygulama ile gerek özel sektöre, gerekse kamu
sektörüne tahsis edilerek tamamen üretici ve tüketicinin yararına
sunulmaktadır. Bunun en son örneği “Zirai Ürünlerin Desteklenmesi için
Yapılacak Ödemeler”in bütçe kapsamına alınmasıdır.
4.7.
Savurganlık ve Yolsuzluklar
Savurganlık,
olması gerekenden çok harcama veya fırsat maliyeti kendisini aşan harcama diye
tanımlanabilir. Savurganlığın sebepleri; başkasının kazancını harcama, kolay
kazanma, modaya uyma, gösteriş, yararsız adetler ve eğitimsizlik olabilir. Kamu
kesiminde çalışanların kamu kaynaklarının kullanıyor olmaları ve başarıya
yönelik teşviklerin zayıflığı kamu çalışanlarını savurganlığa ve verimsizliğe
itmektedir[17].
Yerel
yönetim ve KİT'ler dahil olduğunda 2000 yılında devletin taşıt aracı sayısı,
yaklaşık 35 bini makam aracı olmak üzere toplam 125 bindir. Oysa Japonya,
Fransa ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerde, resmi araç sayısı 10 ile 20 bin
arasında değişmektedir[18].
Kamu
kesiminde sokak lambaları bazen erken açılıp, geç söndürülmekte, lüks otomobiller
satın alınmakta, lüks bürolar döşenmekte, gösterişli binalar yapılmakta, tatil
beldeleri kurulmakta, aşırı istihdama gidilmekte, bazı yıllarda satın alınan
tonlarca tütün ve çay imha edilmektedir. Partiler arasındaki iktidar olma
yarışı, kamu olanaklarını ele geçirme, seçim kampanyaları da hesapsız vaatler
yarışına dönüşmekte, kamusal kaynak kullanımında rasyonellikten
uzaklaşılmaktadır. Kamusal teşviklerin amacına uygun kullanılıp kullanılmadığı
yeterince denetlenememektedir. Kamu açıklarının yüksek faizli kısa vadeli
borçlanmayla finansmanı yüzünden açıklar daha çok artmakta ve devlet yatırım
yapamaz hale gelmektedir. Artan faiz oranları bir andan reel yatırımı
azaltmakta (crowding-out), bankaları ve girişimcileri devletin finansörü haline
getirmektedir[19].
5.
Türkiye'de Bütçe Açıklarının Gelişim Süreci
Türkiye'de
bütçe açıkları uzun yıllardan beri süregelmektedir. Bu açıklarının nedenlerini
kısaca inceledikten sonra aşağıda yılar itibariyle bütçe açıklarının tablolar
halinde gösterimi ve süreç içerisinde nedenlerine kısaca değinilecektir.
Gelişim süreci 1970-1979, 1980-1989, 1990-2005 olmak üzere üç dönem itibariyle
ele alınacaktır.
5.1.
1970 – 1979 Dönemi
1970'li
yıllar dünya için olduğu kadar Türkiye için de büyük dönüşümleri hazırlayan politik,
toplumsal, ekonomik ve teknolojik değişimlerin ortaya çıktığı yıllar olmuştur.
Bu dönemde dünyadaki dönüşümlere ek olarak salt Türkiye'ye özgü, ama etkileri
süreklileşen dönüşümler de gündeme geldi; öyle ki 21.yy'ın Türkiye'sini
çözümlemek ancak bu dönüşümlerin nereye gidebileceğini gerçekçi biçimde
öngörmekle olabilir[20].
Türkiye
1963 yılından itibaren planlı kalkınma dönemine girmiştir. Bu açıdan 70'li
yıllar kalkınma planlarının uygulandığı yıllardır. Ayrıca 1973 yılından
itibaren bütçe uygulamalarında önemli bir değişiklik yapılarak program bütçe
uygulamasına geçilmiştir. Program bütçe ile, bütçenin kalkınma planları göz
önünde tutularak hazırlanıp uygulanması gereği ortaya çıkmıştır[21].
Aşağıdaki tabloda 1970 – 1980 arası bütçe harcama, gelir ve dengesinin GSMH'ye
oranını görebiliriz.
Tablo
3: 1970 - 1979 Konsolide Bütçe Açıkları ve GSMH'ye Oranı
Yıllar |
Harcamalar |
Gelirler |
GSMH |
Bütçe Açığı |
Bütçe Açığı / GSMH (%) |
1970 |
34.708 |
34.918 |
147.776 |
210 |
+ 0.14 |
1971 |
49.081 |
42.738 |
192.602 |
- 6.343 |
3.29 |
1972 |
54.373 |
54.010 |
240.840 |
-362 |
0.15 |
1973 |
67.254 |
65.308 |
309.829 |
-2.216 |
0.70 |
1974 |
82.270 |
78.366 |
427.098 |
-3.914 |
0.92 |
1975 |
120.364 |
119.155 |
535.771 |
-1.208 |
0.23 |
1976 |
162.357 |
158.402 |
624.986 |
-3.955 |
0.59 |
1977 |
248.904 |
208.556 |
872.864 |
-40.348 |
4.62 |
1978 |
362.000 |
338.000 |
1.290.700 |
-24.000 |
1.7 |
1979 |
633.000 |
573.000 |
2.200.000 |
-60.000 |
2.7 |
Kaynak: Maliye ve Gümrük Bakanlığı, Bütçe
Gider ve Gelir Gerçekleşmeleri (1924-1991), BÜMKO Genel Müdürlüğü, Sayı:
1992/3, Ankara, 1992, s. 69-73.
Yıllar
itibariyle en fazla sapma 1971, 1977 ve 1979 yıllarında yaşanmıştır. Bütçe açıklarının
GSMH'ye oranı dönemin en yüksek seviyesine 1977 yılında ulaşmıştır.
Türkiye'de
1960'larda % 5'ler seviyesinde devam eden enflasyon 1970'li yılların başında
%20'lere, bundan % 40'lara ve dönemin sonunda ise % 100 ü aşmıştır. Türkiye
1970'den, birinci petrol krizinin patlak verdiği 1973 sonu - 1974 başına kadar
geçen yılları bütün göstergelerin olumlu seyrettiği gidişin iyimserliğiyle
yaşadı[22].
Ancak 1974' de dünya petrol kriziyle birlikte dünyada yaşanan ekonomik
durgunluk ve işsizliğin artışı karşısında ortaya çıkan etkiler, ülkemizde de
hissedilmeye başlanmış ve Türkiye'nin döviz rezervleri çok kısa sürede erimiş
ve bütçe açıkları büyümüştür. Ekonomik konjonktürün günden güne kötüleşmesi
sonucunda 1978 ve 1979 yıllarında çok yükselen borçlar dolayısıyla IMF ile
anlaşarak borç ertelemesi yoluna gidilmiştir.
1978
yılına uygulanan istikrar programıyla kısa vadeli borçların ertelenmesi
sağlanmış, döviz kuru ve petrol dışındaki KİT ürünlerinin fiyatları
ayarlanmıştır. 1978 istikrar programının yapısal uyum öngörmemesi, bazı KİT
ürünleri fiyatlarında yapılan ayarlamaya rağmen sübvansiyon politikasının
sürdürülmesi ve 1979 yılında yaşanan ikinci petrol şoku ekonomide kaynakların
kıtlık derecelerini yansıtacak bir göreli fiyat yapısının gerçekleştirilememesine
yol açmıştır. Bu durum ödemeler dengesi krizine, üretimde gerilemelere, toplam
talebin kontrol edilememesine, kamu açıklarının artmasına ve dolayısıyla fiyat
artışlarının hızlanmasına neden olmuştur[23].
5.2.
1980 – 1989 Dönemi
1979
ve 1980'de OPEC üyeleri petrol fiyatını % 150 oranında ikinci kez arttırdı. Bu
artış oranı 1974'de ki fiyat artış oranından daha düşüktü ama çok daha yüksek
bir fiyat düzeyinden yapıldığı için ithalatçı ülkelerin ekonomilerini zora
sokmuştur. Bu şok Türkiye'yi yoğun ekonomik kriz yaşarken yakaladı. Yaşanan
krizlerin çözümüne yönelik olarak 24 Ocak 1980'de yapısal uyumu öngören bir
istikrar programı uygulamaya konulmuştur.
1980
yılından itibaren, enflasyonu kontrol altına almak, dış kaynak açığını
kapatmak, kıtlıkları önlemek ve ekonomiyi yeniden işler hale getirmek için,
ekonomik istikrar programı uygulanmaya başlanmıştır. 24 Ocak kararları ve
sonrasında uygulanan politikalar özünde geniş kapsamlı bir istikrar programı
olmanın ötesinde; serbest piyasa mekanizmasının daha güçlenmesi için devletin
ekonomik hayata olan müdahalesinin asgariye indirilmesini, rekabeti engelleyici
uygulamaların önlenmesini, ayrıca kaynak dağılımını bozucu kısıtlamaların
ortadan kaldırarak yatırımların etkinliğinin arttırılmasını ve ekonominin uluslararası
piyasalara entegrasyonunu amaçlamıştır.
Tablo4: 1980 –
1989 Dönemi Konsolide Bütçe Açıkları ve GSMH'ye Oranları (Milyar TL)
Yıllar |
Harcamalar |
Harc. /GSMH |
Gelirler |
Gelir/ GSMH |
Bütçe Açığı |
Bütçe Açığı / GSMH (%) |
1980 |
1.078 |
20.3 |
912 |
17.2 |
-166 |
-3.13 |
1981 |
1.516 |
18.9 |
1.392 |
17.4 |
-124 |
-1.54 |
1982 |
1.602 |
15.1 |
1.444 |
13.6 |
-157 |
-1.48 |
1983 |
2.613 |
18.7 |
2.300 |
16.5 |
-313 |
-2.24 |
1984 |
3.784 |
17.1 |
2.805 |
12.7 |
-979 |
-4.42 |
1985 |
5.313 |
15.3 |
4.514 |
13.0 |
-798 |
-2.26 |
1986 |
8.165 |
16.7 |
6.754 |
14.0 |
-1.411 |
-2.76 |
1987 |
12.696 |
17.4 |
10.089 |
13.9 |
-2.607 |
-3.48 |
1988 |
21.006 |
16.6 |
17.016 |
13.6 |
-3.990 |
-3.09 |
1989 |
38.051 |
16.9 |
30.379 |
13.6 |
-7.673 |
-3.33 |
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr/stat/e-gosterge.htm'den
geliştirilmiştir.
Tablodan
anlaşıldığı gibi 1984 yılında Bütçe açığının GSMH'ye oranı % 4.4'e
yükselmiştir. Bu dönemde iç ve dış borçlardaki aşırı büyüme faiz ödemelerinin
bütçeye yük olmasına neden olmuştur. Bütçe açıklarının GSMH'ye oranı, kamu
harcamalarındaki artışa bağlı olarak yükselme göstermiştir. 24 Ocak Kararları
doğrultusunda, 1983-1990 yılları arasında bütçe açıklarının finansmanında
TCMB'nin rolü azaltılarak, önemli ölçüde kamu ve özel bankalara borçlanılarak
bankalara yüksek faiz ödemeleri gerçekleşmiştir.
24
Ocak kararları doğrultusunda, sermaye üzerindeki vergilerin hafifletilmesi
dönemin gözde Laffer kuramından kaynaklanmıştır. Bu kurama göre vergiler
hafifleyince üretim artar ve sonuç olarak uzun dönemde vergi gelirleri de
artışa geçer. Bu politika, vergi kaçakçılığını ve vergiden kaçınmayı
kolaylaştıran uygulamalarla bütçe açıkları süreğenleşti. Para miktarı da IMF
tarafından denetlenince kamu kesimi (dış borçlanma dışında) ancak iç
borçlanmayla gelir sağlayabildi. 1985'ten itibaren ağırlık kazanan iç borçlanma
politikası içeride reel faizlerin giderek yükselmeye geçişine ve devlet bütçesi
harcama kaleminde giderek artan faiz ödemelerine kaynaklık etti[24].
İncelenen
dönemde, Türk Vergi Sistemindeki yapısal değişiklik, vergi gelirleri içinde
zaten büyük olan dolaylı vergilerin payının daha da büyümesi biçiminde
gerçekleşmiştir. Vergi sistemindeki ilk önemli değişiklik 1 Ocak 1985 tarihinde
Katma Değer Vergisinin yürürlüğe girmesidir. Bu vergi, birkaç yıl içinde
sağladığı gelir açısından vergi gelirleri içinde önemli bir yer almıştır.
İkinci önemli değişiklik, yatırımların ve ihracatın teşvik edilmesi
gerekçesiyle Kurumlar vergisine getirilen istisna ve muaflıkların
arttırılmasıdır. Öyle ki, uzun yıllar devlete önemli gelir sağlayan bu vergi
zamanla malî işlevini yerine getiremeyen bir “istisnalar” vergisi halini
almıştır[25].
5.3.
1990-2005 Dönemi
1989
yılının ikinci yarısından başlayarak Türk Ekonomisi 1990 yılında yeniden büyüme
sürecine girerken, fiyatlar genel seviyesinde, Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nın hesaplarına
göre, 1989 ekim ayında başlayan gerileme eğilimi 1990 yılının ilk dokuz aylık
dönemi boyunca da sürmüştür. 1990 yılı Ağustos ayında başlayan Körfez Krizinin
yol açtığı siyasi bunalım ve beraberinde getirdiği yeni bir petrol şoku
nedeniyle ekonomik konjonktürdeki 1990 yılı öngörülerini istikrarsız bekleyiş
içine sokmuştur.
Tablo 5: 1990 -
2005 Bütçe Harcama, Gelir ve Açıklarının GSMH'ye Oranı ve Hedefler
Yıllar |
Harc. /GSMH |
Gelir/ GSMH |
BA/GSMH (%) |
1990 |
17,3 |
13,9 |
-3.01 |
1991 |
20,5 |
15,2 |
-5.28 |
1992 |
20,1 |
15,8 |
-4.30 |
1993 |
24,3 |
17,6 |
-6.70 |
1994 |
23,1 |
19,2 |
-3.91 |
1995 |
21,8 |
17,7 |
-4.03 |
1996 |
26,3 |
18,0 |
-8.27 |
1997 |
27,2 |
19,6 |
-7.63 |
1998 |
29,1 |
22,2 |
-7.28 |
1999 |
35,8 |
24,2 |
-11.86 |
2000 |
37,1 |
26,9 |
-10.93 |
2001 |
45,7 |
29,2 |
-16.91 |
2002 |
40,2 |
25,6 |
-15.25 |
2003 |
37,2 |
26,0 |
-11.42 |
2004 |
32,9 |
25,8 |
-7.1 |
2005 |
32,4 |
26,3 |
-2.1 |
2006* |
33.7 |
32.5 |
-2.5 |
2007* |
31.7 |
31.1 |
-2.0 |
2008* |
29.4 |
30.1 |
-0,8 |
*Tahmin
Kaynak: Maliye Bakanlığı; 2006 Bütçe
Gerekçesi, Aralık 2005; Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr/stat/e-gosterge.htm'den
geliştirilmiştir.
1990-1994
yılları itibariyle ekonomik konjonktüre baktığımızda büyüme 1990'da % 9,4 iken
1994'de % - 6,1 olmuştur. Enflasyon oranı; 1990'da %9,4 iken 1994'de % 120,7 ye
yükselmiştir. 1993 yılı sonunda en büyük kamu geliri olan vergi gelirleri iç
borç ana para ve faiz ödemelerine yetmeyecek duruma gelmiştir. Bu doğrultuda
hiperenflasyonun ve durgunluğun birlikte yaşandığı bir konjonktüre girmemek,
enflasyonu hızla düşürmek, ekonomik ve sosyal kalkınmayı sosyal dengeleri de
gözeten bir temele oturtarak istikrarı sürekli kılacak yapısal reformları
gerçekleştirmek amacıyla 5 Nisan 1994 tarihinde “Ekonomik Önlemler Uygulama
Planı” açıklanmıştır. Bu çerçevede 5 Nisan kararları öncelikle kamu açıklarını
hızla düşürmeyi hedef almıştır.
Kamu
kesimi açıklarının süratle daraltılması programın kısa vadeli hedeflerine
ulaşmada ilk adımı oluşturmaktadır. Bu kapsamda, kamu harcamalarının kontrol
altına alınmasının yanında kamu gelirlerini arttırıcı yeni vergi
düzenlemelerine gidilmiştir.
Alınan
bu tedbirler sonucu bütçe açıklarında nispi azalmalar kaydedilmiştir. Örneğin
1994 Mayıs ayında 51.8 trilyon TL'lik bütçe giderine karşılık 51.8 trilyonluk
bütçe geliri elde edilmiş ve 6.3 TL'lik bir gelir fazlası ortaya çıkmıştır.
Ancak aynı ay içerisinde dış borç faizlerinin ödenmesi sonucun 200 milyar TL
bütçe açık vermiştir. Yine 1994 yılında bütçe açığı / GSMH oranı %3.9
seviyesine inerken, aynı oran 1995 yılında % 4.03 olarak gerçekleşmiştir. Ancak
buna rağmen bütçe açığı öngörülenin altında çıkmamıştır. Bunda
özelleştirmelerden beklenen gelirlerin sağlanamaması ve kısa vadeli borç faizi
ödemelerinin yapılmasının etkisi vardır.
Erken
seçim dolayısıyla 1996 yılı bütçe kanunu yürürlüğe girememiş ve Geçici Bütçe
Kanunu çıkarılmıştır. 1996 yılının ilk çeyreğinde transfer harcamalarındaki
ödenek yetersizliği nedeniyle gerçekleştirilemeyen ödemeler, bütçe avanslarında
gösterildiğinden bütçe harcamaları % 60.4 bütçe gelirleri ise %65.2 oranında
artmıştır.
5
Nisan kararlarıyla azalan bütçe açığı daha sonraki süreçte artış tekrar
eğilimine girmiştir. Tablo 5'ten görüldüğü üzere Bütçe Açığı/ GSHM oranı %
15.25 ile 2001 yılında en üst düzeye ulaşmıştır.
Özellikle
1998 yılına dünya ekonomisinde Asya krizinin beraberinde getirdiği durgunluk
süreci Türkiye Ekonomisini de olumsuz yönde etkilemiştir. 1999 yılında ardı
ardına yaşanan depremlerin beraberinde getirdiği ekonomik yük, bir yandan bütçe
açıklarının finansmanı için borçlanma politikasının ağırlıklı olarak
kullanılması iç ve dış borçlanma ihtiyacını önemli ölçüde arttırmıştır. Yurt
içinden kaynaklanan bu sorunların yanında dışsal bir faktör olarak Asya
krizinin ülke ekonomisine etkisi, TL’nin aşırı değerlenmesine ve dış
borçlanmanın artmasıyla birlikte ödemeler bilançosu açıklarının artmasına neden
olmuştur. Borçlanma politikasının etkin bir istikrar politikası aracı olarak
uygulanması sonucu, -bütçe açıklarının yanında- yatırımları azaltarak ülke
ekonomisinde durgunluğu körüklemiş ve ekonomik büyümeyi azaltmıştır[26].
1999
yılında konsolide bütçe rakamları itibariyle, harcamaların bütçe içindeki
payının 27.802 trilyon TL olduğu görülmektedir. Bu payın 1996 yılında sadece
3.940 trilyon TL olduğu dikkate alındığında, kamu maliyesinde krizin yüksek
kamu harcamaları ve dolayısıyla yüksek bütçe açığına yol açtığı görülebilir[27].
Tablo
5’ten de göreceğimiz gibi 1999 yılında kamu gelirlerinin GSMH’ye oranı %18
iken, krizin yaşandığı 1999 yılında %24,2’ye yükselmiştir. Görüldüğü gibi,
artan harcamalara yönelik finansman yetersizliği bütçe açığını daha da hızlı
arttırmış, borçlanma ihtiyacını körüklemiştir. Artan borçlanma ve bütçe
açıklarının yol açtığı malî dengesizliği ve finansman sorunu ile mücadele etmek
amacıyla IMF’ten destek istenmiş ve 9 Aralık 1999 tarihinde (17. Stand-by anlaşması)
“Döviz Kuruna Dayalı Enflasyon İle Mücadele Programı” adı altında bir istikrar
programı yürürlüğe konmuştur.
Programın
amacı büyük ölçüde malî disiplinin sağlanması doğrultusunda olmuştur. Malî
disiplinin başlıca dayanak noktası ise bütçe de % 6,5 faiz dışı fazla
oluşturulmasıdır. Bu amaçla harcamaların azaltılmasına ağırlık verilmiştir.
Nitekim bu daraltıcı politikanın 1 yıllık uygulaması sonucu başarılı olmuştur.
Bu yolla bütçe açıklarının GSMH içindeki payı % -11,7 iken, 2000 yılında %
-10,6’ya düşmüştür.
Ancak
uygulanan bu istikrar programından sapmalar yurt içi dengeleri olumsuz
etkilemiş ve Kasım 2000 itibariyle yeni bir kriz meydana gelmiştir. Bu krizin
temelinde istikrar programına uygun olarak faizlerin uzun süre suni olarak
düşük seviyede tutulması ve KKBG’nin artması ve ödemeler dengesinin hızla açık
vermesi yatmaktadır.
2000
yılında uygulamaya konulan enflasyonla mücadele programının Kasım 2000 krizine
yol açması sürpriz değildir. Bu program reel sektörün rekabet gücünü
arttıramamış, TL’nin aşırı değerlenmemsine yol açmış, düşen faiz oranlarının
tüketim eğilimini arttırması sonucu yıllardır devam eden ekonomik problemler
derinleşmiştir. Ayrıca 1999 istikrar programı finansal piyasadaki likidite
gereksiniminin yanı sıra ekonomik büyümenin birikim kaynaklarını da yurt içi
kaynaklardan ziyade uluslar arası sermaye akımlarının spekülatif girişlerine
dayandırmıştır. Dolayısıyla böyle bir ekonomik yapılanma krize yol açan
şartları körüklemiştir[28].
Cari
işlemler açığının hızla artması, yapısal reformlar, özellikle özelleştirme
konusunda yeterli başarı düzenlemelerinin yapılamaması, kamu bankalarına
ilişkin düzenlemelerde yaşanan sorunlar, politik belirsizlikler, Kasım 2000
krizini önlenmesine ilişkin tüm çabalara rağmen ekonomide ve bütçe açıklarında
tam bir düzelmenin gerçekleşmesine yol açamamıştır. Hatta finansal
piyasalardaki riskler Şubat 2001’de yeni bir krizin yaşanmasına yol açmıştır.
Şubat
2001 krizinin en önemli, nedenlerinden biri, hazinenin kamu borcunu uzun süre
kamu bankalarına ödememesi, dolayısıyla kamu bankalarının da özel bankalara
karşı yükümlülüklerini yerine getirememeleridir[29]. Dış
borç stokunun ve ödemeler bilançosu açıklarının çok yüksek olması da Şubat 2001
krizini tetikleyen diğer faktörlerdir.
Yaşanan
bu istikrarsız süreç Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP) adı altında yeni bir
istikrar programının yürürlüğe girmesine zemin hazırlamıştır. İstikrar programı
döviz çapasından vazgeçmesi yanında bütçeye yönelik olarak kamu açıklarının ve
borçlanmanın azaltılmasını hedef almıştır. Bu doğrultuda bütçe açığı/GSMH
oranında kısmi bir azalma meydana gelmiştir. Ancak sürdürülebilir büyüme yine
sağlanamamıştır.
2002
yılında yeni hükümet ekonomide yaşanan istikrarsızlığın iyileştirilmesine
yönelik olarak Acil Eylem Planı (AEP) adıyla ekonomik önlemler paketi
düzenlemiştir. AEP vergi ve harcama reformları (bütçe reformu),
özelleştirilmelerin hızlandırılmasını öngörmüştür. 2002 bütçe açığı bir önceki
yıla göre azalmıştır.
Sonuç
olarak 2002-2005 döneminde GEGP’nin uygulanmasıyla bütçe açıkları azalış
yönünde bir seyir izlemiştir. 2005 yılı itibariyle bütçe açığı %67.8 oranında
azalması ve Faiz oranlarının hızla düşmesi sunucunda bütçe açığı %2.1oranında
gerçekleşmiştir. 2006 bütçesinde bu oranın %2,5 olacağı tahmin edilmektedir.
Ayrıca çok 5018 sayılı Yasa ile getirilen çok yıllı bütçe uygulamaları
sonucunda hedefler 2007’de % -2.0, 2008’de % - 0.8’dır.
6.
Sonuç
Türkiye’de
bütçe açıklarının gelişimi incelendiğinde, açıkların uzun süre devam etmesi
yüzünden devletin borç tuzağına düştüğü ve yatırım yapamaz hale geldiği
görülmektedir. Yüksek faiz oranında devlete borç verme olanağı bulan bankalar,
özel sektöre daha az kaynak aktarmışlardır. Devletin iç borç baskısıyla artan
faiz oranları, dışlama (crowding-out) etkisi meydana getirmiş ve enflasyon
beklentisini kuvvetlendirmiştir. Yüksek enflasyon, ister istemez, döviz
kurlarının artmasına neden olmuştur. Bu da önemli ekonomik sorunları
beraberinde getirmiştir.
Türkiye’de
bütçe açıkları nedeniyle borçlanmaya gidilmesi sonucu iç ve dış borçlar artmış
ve bu da kronik sorunlara neden olmuştur. Özellikle 1980 sonrasında yaşanan
krizlerin altında borç stokları ve finansal liberalizasyon sonucu oluşan
finansal istikrarsızlık yatmaktadır.
Ayrıca
yukarıda da açıklandığı gibi bütçe açıklarına neden olan yapısal sorunlar bütçe
ve bunların giderilememesi açıklarının oluşumunda etkili olmuştur.
Son
dönemde bütçede disiplini sağlamaya yönelik 5018 sayılı ‘Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’ çıkarılmıştır. Bunun kanunun amacı, “kalkınma planlarında ve
programlarında yer alan politika ve hedefler doğrultusunda kamu kaynaklarının
etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesi ve kullanılması, hesap
verilebilirliği ve malî saydamlığı sağlamak üzere, kamu malî yönetiminin
yapısını ve işleyişini, kamu bütçelerinin hazırlanmasını, uygulanmasını, tüm
malî işlemlerin muhasebeleştirilmesini, raporlanmasını ve malî kontrolü
gerçekleştirmektir” şeklinde belirtilmektedir. Böylece, kamu maliyesinde
savurganlıkların önlenmesi hedeflenmekte, bütçe açıklarının bu doğrultuda
azaltılabileceği öngörülmektedir.
Ayrıca
bu kanun ile bütçe sistemimize “çok yıllı bütçe” kavramı girmiştir. Çok yıllı
bütçe uygulaması sayesinde kamu harcama ve gelirlerinin orta vadede tahminleri yapılmış
ve bütçe açıklarının azalacağı öngörülmüştür. Çok yıllı harcama ve gelirlerin
bir öngörüsünün yapılması şüphesiz bütçe
açıklarının oluşmasında frenlenleyici bir etki oluşturacaktır. Ancak bu durum,
belirlenen hedeflerin gerçekçi, iyi öngörülü olması ve hedeflere sadık
kalınmasına bağlıdır.
* Ferit Yüzer,
Dokuz Eylül, Maliye, Lisans Programı.
[1] Mario I. BLEJER,
Andrienne CHEASTY; “Malî Açık Nasıl Ölçülür?”, Çeviren: Hüseyin ŞEN, Maliye Dergisi, Sayı:131, Ağustos-1999, ss.141.
[2] BLEJER, CHEASTY, a.g.m., s. 141.
[3] İsmail GÜNEŞ; Türkiye'de Bütçe
Açıkları ve Finansman Yöntemleri, Kaynak: http://idari.cu.edu.tr/igunes/butce/yontem.doc
(Erişim Tarihi: 25.05.2006).
[4] Vito TANZİ; “Fiscal
Disequilibrium in Devoloping”, World
Development, Vol: 10, No: 12, 1982 s. 1069.
[5] Abuzer PINAR; Maliye Politikası Teori ve Uygulama,
Natürel Yayınları, Ankara, 2006, s. 128.-129.
[6] PINAR; a.g.e., s. 129.
[7] Süreyya SAKINÇ; “Malî
Dengesizlik Sorununun Çözümünde 'Vergilendirilebilir Kapasite' Yaklaşımı”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi,
Sayı: 11, Kasım 1990, s. 52.
[8] Halil NADAROĞLU; Kamu Maliyesi Teorisi, 3. Baskı, Sermet
Matbaası, İstanbul, 1978, s. 134.
[9] Kamil TÜĞEN; Türkiye’de Bütçe
Açıkları, EGİAD Ekonomik Raporlar,
No:3, İzmir, 1993, s.17.
[10] Haluk EGELİ; Bütçe Politikası, Ders Notları, İzmir, 2006 s. 105.
[11] 5018 sayılı KMYKK göre Genel
Bütçe dışında kalan bütçeler; Özel Bütçeler, Düzenleyici ve Denetleyici Kurum
Bütçeleri, Sosyal Güvenlik Kurumları Bütçeleri, Mahalli İdare Bütçeleri, ve
Özerk Bütçeler olarak belirlenmiştir.
[12] Dilek DİLEYİCİ, Özlem ÖZKIVRAK;
Yeni Yüzyılda Malî ve Parasal Politikalarda Yeniden Yapılanma, DEÜ SBE Dergisi, Cilt 2, Sayı:2, 2000,
Kaynak: http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi05/ozkivrak.htm
(Erişim Tarihi: 25.05.06).
[13] DİLEYİCİ, ÖZKIVRAK; a.g.m., s. 3.
[14] James M. BUCHANAN, Marilyn R.
FLOWERS; Public Choice and Budgetary
Size, Sixth Edition, Irvin Homewood, Illinois, 1987, p.138
[15] Bu konuda geniş bilgi için bkz.
AKTAN, Coşkun C.; Politik İktisat,
Anadolu Matbaacılık, İzmir, 2000
[16] Friedrich
SCHNEIDER, Dünyanin 110 ülkesinde Kayıt Dışı Ekonominin Büyüklüğü ve Ölçümü,
Çeviren: Hasan Kaymak, T.C. Maliye Bakanlığı APK Kurulu Başkanlığı, Rapor, No: 11, Haziran, 2005, s.1.
(Kaynak: http://www.sgb.gov.tr/calismalar/diger_raporlar/kayitdisiekonomininb%C3%BCy%C3%BCkl%C3%BCg%C3%BC.pdf)
(Erişim Tarihi: 27.05.06).
[17] Ömer DEMİR; “Türkiye'de Kamu
Açıkları ve Artış Sebepleri”, DEÜ
İ.İ.B.F. Dergisi, Cilt: 16, Sayı: 2, Yıl: 2001, s.17.
[18] TOBB, Savurganlık Ekonomisi Araştırması; Nisan 2001.
[19] DEMİR; a.g.m., s. 18.
[20] Gülten KAZGAN; Tanzimat'tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi,
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2004 s. 101.
[21] Erdoğan ÖNER; Cumhuriyet Dönemi Türk Bütçeleri (1924-1993),
Maliye Araştırma Merkezi Yayını, İstanbul, 1994, s. 71.
[22] KAZGAN; a.g.e., s.103.
[23] Serpil AĞCAKAYA; Türkiye'de
1980 Sonrası Konsolide Bütçe Açıklarının İç Finansman Yöntemleri ve Makro
Ekonomik Etkileri, Yayımlanmamış Doktora
Tezi, DEÜ, SBE, İzmir, 1999, s. 75.
[24] KAZGAN; a.g.e., s 129-130.
[25] Hikmet İYİDİKER; Küreselleşme
Sürecinin Ekonomi Üzerinde Etkileri ve Kamu Harcamaları (Türkiye 1980 2000),
Türkiye'de 1980 Sonrası Malî Politikalar, 16.
Türkiye Maliye Sempozyumu, Antalya, 2001.
[26] Aytaç EKER, Metin MERİÇ, Devlet Borçları (Kamu Kredisi), Ankara,
2005. s. 313.
[27] EKER, MERİÇ; a.g.e., s. 313
[28] Mert URAL; “Liberalizasyon
Dönemlerinde Malî Piyasalardaki Kırılganlığın Oluşturduğu Krizler, Yayımlanmamış Doktora Tezi, DEÜ, SBE,
İzmir, 2003, s. 214.-215.
[29] URAL; a.g.t., s. 216.
KAYNAKLAR
AĞCAKAYA Serpil; “Türkiye'de 1980
Sonrası Konsolide Bütçe Açıklarının İç Finansman Yöntemleri ve Makro Ekonomik
Etkileri”, Yayımlanmamış Doktora Tezi,
DEÜ, SBE, İzmir, 1999.
AKTAN Coşkun Can; Kamu Ekonomisi ve Kamu Politikaları, Ankara, 2005.
BLEJER Mario I., CHEASTY Andrienne;
“Malî Açık Nasıl Ölçülür?”, Çeviren: Hüseyin ŞEN, Maliye Dergisi, Sayı:131, Ağustos-1999.
BUCHANAN James M., FLOWERS Marilyn R.; Public Choice and Budgetary Size, Sixth
Edition, Irvin Homewood, Illinois, 1987.
DEMİR Ömer; “Türkiye'de Kamu Açıkları
ve Artış Sebepleri”, DEÜ İ.İ.B.F. Dergisi,
Cilt: 16, Sayı: 2, Yıl: 2001.
DİLEYİCİ Dilek, ÖZKIVRAK Özlem; “Yeni
Yüzyılda Malî ve Parasal Politikalarda Yeniden Yapılanma”, DEÜ SBE Dergisi, Cilt 2, Sayı:2, 2000, Kaynak: http://www.sbe.deu.edu.tr/Yayinlar/dergi/dergi05/ozkivrak.htm.
(Erişim Tarihi: 05.09.2006)
EGELİ Haluk; Bütçe Politikası, Ders Notları, İzmir, 2006.
EKER Aytaç, MERİÇ Metin; Devlet Borçları (Kamu Kredisi), Ankara,
2005.
GÜNEŞ İsmail; Türkiye'de Bütçe Açıkları ve Finansman Yöntemleri, Kaynak: http://idari.cu.edu.tr/igunes/butce/yontem.doc
(Erişim Tarihi: 25.05.2006).
Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr/stat/e-gosterge.htm
İYİDİKER Hikmet; “Küreselleşme
Sürecinin Ekonomi Üzerinde Etkileri ve Kamu Harcamaları (Türkiye 1980-2000),
Türkiye'de 1980 Sonrası Malî Politikalar”, 16.
Türkiye Maliye Sempozyumu, Antalya, 2001.
KAZGAN Gülten; Tanzimat'tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2004.
Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü, http://www.bumko.gov.tr/istatistik/bgider.htm
(Erişim Tarihi : 25.05.06)
Maliye ve Gümrük Bakanlığı, Bütçe Gider
ve Gelir Gerçekleşmeleri (1924-1991), BÜMKO Genel Müdürlüğü, Sayı: 1992/3,
Ankara, 1992, s. 69-73.
Maliye Bakanlığı; 2006 Bütçe Gerekçesi,
Aralık 2005.
NADAROĞLU Halil; Kamu Maliyesi Teorisi, 3. Baskı, Sermet Matbaası, İstanbul, 1978.
ÖNER Erdoğan; Cumhuriyet Dönemi Türk Bütçeleri (1924-1993), Maliye Araştırma
Merkezi Yayını, İstanbul, 1994.
PINAR Abuzer; Maliye Politikası Teori ve Uygulama, Natürel Yayınları, Ankara, 2006.
SAKINÇ Süreyya; Malî Dengesizlik
Sorununun Çözümünde 'Vergilendirilebilir Kapasite' Yaklaşımı, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi,
Sayı: 11, Kasım 1990.
SCHNEIDER Friedrich, “Dünyanın 110
ülkesinde Kayıt Dışı Ekonominin Büyüklüğü ve Ölçümü”, Çeviren: Hasan KAYMAK,
T.C. Maliye Bakanlığı APK Kurulu Başkanlığı, Rapor No: 11, Haziran, 2005, s.1. (Kaynak: http://www.sgb.gov.tr/calismalar/diger_raporlar/kayitdisiekonomininb%C3%BCy%C3%BCkl%C3%BCg%C3%BC.pdf)
(Erişim Tarihi: 25.05.2006)
ŞİMŞEK Ayça; “Evaluation of IMF
Supported Programs in Turkey (1980-2005): A Public Finance Perspective” Journal for Studies on Turkey, Turkish
– German Businessmen Association-Bremen University Publication, Bremen, 2005.
TANZI Vito; “Fiscal Disequilibrium in
Devoloping”, World Development, Vol:
10, No: 12, 1982.
TOBB, Savurganlık Ekonomisi Araştırması; Nisan 2001.
URAL Mert; “Liberalizasyon Dönemlerinde
Malî Piyasalardaki Kırılganlığın Oluşturduğu Krizler, Yayımlanmamış Doktora Tezi, DEÜ, SBE, İzmir, 2003.
http://www.gelirler.gov.tr/gelir2.nsf/faalrap1999uyg6?OpenPage
(Erişim Tarihi : 25.05.06)