SERBEST
PAZAR EKONOMİLERİNDE REKABET DÜZENLENMELERİ
İÇİNDEKİLER:
1. GİRİŞ
2. PAZAR EKONOMISI VE REKABET
3. TÜRKIYE’DE PAZAR EKONOMISI VE
REKABET KURALLARI
4. SONUÇ
1. GİRİŞ
Pazar
ekonomisi sistemini kabul eden tüm ülkelerde bu sistemin işleyişinin temel
kurallarını oluşturan ve adeta ekonominin anayasası sayılan rekabet
kurallarının bulunması gerekmektedir. Bu düzenlemeler 1980'lerden önce sadece
gelişmiş ülkelerde olan uygulamalar iken, dünyada küreselleşmenin hız kazandığı
ve aynı zamanda bölgesel blokların da giderek belirginleştiği bir ortamda, tüm
ülkeler için çok büyük önem kazanmış ve bu yönde gelişmekte olan bir çok ülke
rekabet mevzuatı oluşturmaya başlamıştır. Bu bağlamda, Türkiye'nin de pazar
ekonomisine geçiş sürecinde rekabet yasası çıkarması kritik bir adım olmuştur.
Rekabet yasamızda Türkiye'de piyasaların tam rekabete uygun bir şekilde
faaliyette bulunması öngörülmektedir. Dolayısıyla, bu makalede pazar ekonomisi
sisteminde rekabetin korunmasının iktisadî nedenleri gerekçeleriyle ortaya
konularak ana hatlarıyla Türkiye'deki rekabet uygulamasına yer verilmektedir.
2. PAZAR
EKONOMISI VE REKABET
Pazar
ekonomisi, savunma, adalet gibi "kamusal mallar" olarak kabul edilen
istisnaların dışında kalan tüm mal ve hizmetlerin üretiminde ve değişiminde tek
tek piyasaların egemen olduğu bir ekonomik sistemi ifade etmektedir (Gürsel,
1997: 54). Pazar ekonomisi ile "fiyat mekanizması" kavramları
çoğunlukla aynı anlamda kullanılmaktadır. Bunun nedeni üreticinin, fiyata göre
hangi malları ne kadar üreteceğine karar verirken, tüketicinin de fiyatlara
bakarak gelirini hangi mal ve hizmetlerin satın alınmasında kullanacağına karar
vermesidir. Fiyat bu bağlamda çok önemli bir gösterge olup, pazar ekonomisinin
iyi çalışması halinde nispi kıtlıkları belirlemektedir. Dolayısıyla, fiyat
mekanizması doğru işlemiyorsa doğru kaynak dağılımı da gerçekleşmez. Bu yüzden
fiyat mekanizmasını bozan unsurları gidermek gereklidir. Bu unsurlardan en önemlisi
firmaların aralarında yaptıkları rekabeti bozucu anlaşmalardır. Bu anlaşmalar
piyasaların yapısını bozmakta ve eksik rekabetçi piyasa yapılarına yol
açmaktadır. Dolayısıyla, pazar ekonomisinden söz edebilmek için tüm piyasalarda
rekabetin etkin bir biçimde işlemesi gereklidir. Serbest piyasalar, otomatik
bir biçimde rekabetçi ortam oluşturamamakta, hatta başıboş bir rekabet, kendi
kendini yok eden bir biçimde işlemektedir. İşte bu noktada rekabet kuralları,
eksik rekabet ortamında meydana gelebilecek toplumsal refah kayıplarını azaltma
amacına yönelik politikalar olarak ortaya çıkmaktadır.
Ülkelerin
rekabet kurallarını hayata geçirmesinin arkasında rekabetin kısıtlanmasının
toplumsal refahı azaltacağı, rekabeti sınırlayıcı davranışları engellemenin ise
toplumsal refahı arttıracağı inancı vardır. Bu inancın iktisadî alt yapısını
ise, Adam Smith'den bu yana, iktisatçıların rekabeti, ekonomik yaşamın
düzenleyicisi olarak görmeleri ve ekonomik analizlerinin temel ilkesi olarak
almaları oluşturmaktadır. Klasik İktisadın kurucusu Adam Smith, "Ulusların
Zenginliği" adlı kitabının "Malların Doğal ve Piyasa Fiyatları"
isimli bölümünde, piyasaya ilişkin bilgilerin herkese açık olduğu, piyasaya
girişin serbest olduğu ve firmaların aralarında anlaşmalar yapmadığı bir
ortamda gerçekleşebilecek bir serbest rekabet kavramını ortaya koymaktadır. İlk
olarak Smith tarafından sistematik bir biçimde ortaya konulan serbest rekabet,
malın fiyatının arz ve talebe göre belirlendiği ve faaliyet gösterenlerin
kişiliklerinden bağımsız bir piyasa şeklidir. Smith'e göre, serbest rekabet
fiyatı uzun dönemde elde edilebilecek en düşük fiyattır. Bunun anlamı, serbest
rekabet fiyatının her durumda alıcıdan alınabilecek ya da vermeye razı olduğu
düşünülen en yüksek, satıcıların ise genel olarak kabul edebilecekleri ve aynı
zamanda işlerini sürdürebilecekleri en düşük fiyat olmasıdır (Smith, 1997: 61).
Ancak,
Adam Smith "Ulusların Zenginliği" kitabında malların doğal ve piyasa
fiyatlarını incelediği bölümde, her malın piyasa fiyatının serbest rekabet
fiyatına çekilmesini engelleyecek bazı faktörlerin de ortaya çıkabileceğini
vurgulamaktadır. Bunlardan başlıcası olarak da satıcılar arasında
gerçekleşebilecek işbirliğine dikkati çekmiştir. Smith, iş çevrelerinin tümüyle
özgür bırakılmalarını savunmamaktadır. Çünkü, işadamlarının kamu aleyhine kendi
çıkarlarını kollamak eğiliminde olduğunun farkındadır (Fusfeld, 1998: 37).
Smith, aynı ticaret kolunda çalışan esnafın seyrek de olsa, zaman zaman bir
araya gelebileceğini ve böyle bir toplantının ise çoğunlukla kamu aleyhine bir
komplo veya aralarında anlaşarak fiyatları yükseltmek için bir düzenle son
bulacağını vurgulayarak bu konuda devletin sorumluluğuna işaret etmektedir.
Görüldüğü gibi, Smith, işadamlarının aslında rekabeti sevmediklerini dolayısıyla
rekabeti önlemenin yollarını aradıklarını ileri sürerek, çözümü, devletin
fırsat eşitliğini güvence altına alarak rekabet ortamını geliştirmesinde
görmüştür (Alada, 2000: 162).
Smith'in
serbest rekabet kavramı zaman içinde geliştirilmiş ve Neoklasik İktisadın
"tam rekabet" kavramını mükemmel bir biçimde formüle etmesiyle
sonuçlanmıştır. Tam rekabet kavramının en önemli varsayımlarından biri piyasada
bulunan firmaların malın fiyatını etkileyemeyecek kadar çok olmalarıdır.
Böylece, rekabet kavramında ortaya çıkan değişmenin en önemli sonucu üretilen
malların fiyatlarının, firmalar açısından parametre durumuna gelmesi ve
firmaların ürettikleri malın piyasa fiyatını veri olarak almak zorunda kalan
fiyat-alıcıları olmalarıdır. Piyasada tam rekabetin geçerli olduğundan söz
edebilmek için beş koşul sağlanmış olmalıdır (Stigler, 1966: 87-88): i) Çok
sayıda alıcı ve satıcı bulunmalıdır; ii) ilgili herkes piyasa hakkında tam
bilgi sahibi olmalıdır; iii) ürünler homojen olmalıdır; iv) mallar bölünebilir
niteliğe sahip olmalıdır; v) giriş-çıkış serbestliği olmalıdır. Şu halde, tam
rekabet piyasası bu beş koşulun aynı anda sağlandığı bir piyasa şekli olarak
tanımlanabilir. Ancak, böylesine mükemmel bir duruma gerçek hayatta rastlamak
pek olanaklı değildir. Ancak tam rekabet modeli, klasik iktisatta, arz ve talep
yasasının özü olarak görülür ve tam rekabet idealinden uzaklaşmasına engel
olmak için devleti rekabeti koruma gayreti içine yönlendirir. Tam rekabet
koşullarının işlemediği günümüzün pazar ekonomilerinde ortaya çıkan
etkinsizlikler önemli sorunlara yol açmaktadır. Tekel konumundaki özel
firmaların az üretip yüksek fiyattan satma politikaları, düşük gelir grubundaki
çok sayıdaki tüketicinin ihtiyaçlarının giderilmesini önlemektedir. Rekabet
kurallarının da konusunu , böylelikle, rekabet koşullarının gerçekleştirilmesi
için gerekli tedbirlerin alınması ve bu koşulların gerçekleşmediği piyasalarda
faaliyet gösteren teşebbüslerin tam rekabet piyasasında faaliyet gösteriyormuş
gibi davranmalarının sağlanması oluşturmaktadır. Rekabet kurallarının temel
hedefi, rekabetin etkin bir şekilde işleyebilmesi için ülke içinde gerekli
koşulları oluşturmaktadır.
Rekabetin
etkin ve adil bir şekilde işlemesi ise kendisinden beklenen fonksiyonları
yerine getirip getiremediği ile değerlendirilebilecek bir konudur. Rekabetin
fonksiyonlarından söz edildiği zaman, rekabet sayesinde elde edilebilecek
kazanımlar anlaşılır. Rekabetin fonksiyonel işlemesi aşağıdaki işlevlerin
yerine gelmesine bağlıdır (Clark, 1961: 63-65):
Bu
fonksiyonların gerçekleştiği bir rekabet süreci "fonksiyonel rekabet"
olarak adlandırılabilir. Bu bağlamda, bir ülkedeki rekabet kurallarının
başarısının bu fonksiyonların ne derecede yerine geldiği ile ilişkili olduğu
rahatlıkla söylenebilir. Gerçek durumda tam rekabet koşullarının
gerçekleşmemesi, yani eksik rekabet şartlarının varlığı, piyasa mekanizmasının
devlet tarafından düzenlenmesi gereğinin iktisat teorisinde kabul görmesine
neden olmuştur (Kazgan, 1991: 236). Neo-klasik iktisatçılar, özünde
"bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" anlayışını kabul etmekle
birlikte, rekabetin sağlanabilmesine yönelik olarak devletin piyasayı
düzenlemesine karşı çıkmamışlardır. Neo-klasik teoriye göre, piyasa mekanizması
kendiliğinden dengeyi sağlayacaktır. Öyleyse, dengenin gerçekleşmemesinin
nedeni tekelleşmenin ağırlıklı etken olduğu, piyasalardaki aksaklıklardır.
Dolayısıyla, devletin bu tür aksaklıkların olduğu piyasalarda sorunu giderici
yönde düzenlemeler yapması gerekir (Stone, 1982: 93-94). Pigou'ya göre,
devletin piyasayı düzenlemesini gerektiren nedenler arasında tekelleşme önemli
bir yer tutmaktadır (Pigou, 1955: 62-63). Pigou, tekelleşme neticesinde söz
konusu teşebbüse bir gelir transferinin gerçekleşeceğini vurgulayarak, tekelde
tam rekabete oranla fiyatın daha yüksek, üretilen miktarın ise daha az olduğunu
belirtmiş ve devletin bu duruma kayıtsız kalmaması gerektiğini savunmuştur.
Dolayısıyla, rekabet kurallarını oluşturmak ve uygulamak, piyasalarda rekabetin
etkin bir biçimde işleyişini sağlamak devletin bir görevidir.
Rekabet
kurallarının hedef aldığı rekabet kısıtlamaları başlıca üç biçimde oluşmaktadır.
Birincisi, rekabeti kısıtlayıcı anlaşmalardır. Girişimcilerin birbirleriyle
anlaşarak kendi iradeleriyle rekabeti kısıtlamaları olan kartel anlaşmalarıyla,
hukukî ve iktisadî varlıklarını koruyan teşebbüs veya teşebbüs birlikleri,
belirli bir malın üretimi, pazarlanması ve fiyatı ile ilgili ortak bir tutum
içine girerler (Özsunay, 1985: 7). Örneğin, aynı malı üreten iki üreticinin
gelecek yıl için fiyatları belirli bir oranda arttıracaklarına veya mallarını
aynı fiyattan satacaklarına ilişkin yapacakları bir anlaşma rekabeti bozar ve
böyle bir sözleşme bu işletmelerin aralarında bir "fiyat karteli"
kurdukları anlamına gelir.
Diğer
bir durum ise tekellerdir. Ancak, burada rekabet kuralları açısından, tekelin
kendisinin, sırf tekel olduğu için rekabet kurallarını ihlal ettiği anlamı
çıkarılmamalıdır. Rekabet kuralları tekeli tekel olduğu için değil, tekel
gücünü kötüye kullanması halinde cezalandırmaktadır. Tekel gücüne sahip bir
firmanın anti-rekabetçi bir biçimde, piyasaya yeni firmaların girişine veya
rakip işletmeleri piyasa dışı bırakmaya yönelik faaliyetleri bu kapsamda
değerlendirilebilmektedir. Bir firmanın tekel gücüne ulaştığına dair en önemli
gösterge ise, piyasada sadece tek bir satıcının faaliyet göstermesi değil; bir
firmanın piyasanın önemli bir kısmını kontrol etme yeteneğine ulaşarak,
piyasadaki fiyat veya miktar ikilisinden herhangi birini, tek başına
belirleyebilmesidir (Bağrıaçık, 1983: 12-13). İşte bu noktada, şirket
birleşmelerinin izne tabi olmasının en önemli nedeninin tekel gücüne sahip
firmaların ortaya çıkmasına engel olmak olduğu görülmektedir.
Dolayısıyla,
rekabet kurallarının üzerine odaklandığı ve bunlara karşı çeşitli standartlar
geliştirdiği üç temel firma davranış tipi şu şekilde ortaya çıkmaktadır:
·
Piyasada rakip firmalar arasındaki,
üretimi veya fiyatları belirlemeye ya da pazarları paylaşmaya yönelik rekabeti
kısıtlayıcı anlaşmalar (kartel anlaşmaları)
·
Şirket evlilikleri (yatay şirket
birleşmeleri)
·
Tekel gücünün kötüye kullanılması.
Görüldüğü
gibi, rekabet kuraları hem rekabeti kısıtlayan firmalar arasındaki anlaşmalara
hem de piyasa hakimiyetinin kötüye kullanılmasına karşı hükümetler tarafından
konulan kurallar bütünüdür.
3.
TÜRKIYE’DE PAZAR EKONOMISI VE REKABET KURALLARI
Pazar
ekonomisinin tam adı "Serbest Pazar Ekonomisi"'dir. Ancak, buradaki
"serbest" sözcüğü tam bir başı boşluk anlamında kullanılmamaktadır.
Gerçekte pazar ekonomisi modelinin gelenekleri, kurumları, kuralları,
disiplini, piyasa mekanizmasının uygun işleyişi, iş ve çalışma ahlakı gibi
unsurları vardır. Bu unsurların eksikliği Türkiye'de serbest pazar ekonomisinin
uygun biçimde işleyip olumlu sonuçlara yol açmasını önlemiştir (Kılıçbay, 1999:
116). Ülkemizdeki ekonomik sistemin pazar ekonomisine ve rekabet ilkesine
dayandığı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un Genel Gerekçesinin ilk
paragrafında da açık bir şekilde belirtilmiştir:
“Temel
yapı ve unsurları itibariyle bugün ülkemizde varolan ekonomik sistem, piyasa ya
da pazar ekonomisidir... Buna göre; ekonomik birimlerin yönlendirilmesi ve
koordinasyonu, arz ve talep miktarının belirlenmesi, malların fiyatlarının
oluşumu, fiyat, miktar, kalite ve diğer şartlara ilişkin bilginin elde edilmesi
gibi temel ekonomik fonksiyonlar piyasalarda gerçekleşmekte ve piyasalar
tarafından belirlenmektedir”.
Türkiye'de
pazar ekonomisinin işlemesi ile ilgili en önemli sorun rekabettir. Rekabet ve
fiyat mekanizması şartı, alıcı-satıcı sayısının çokluğunu ve bunların hiç
birisinin fiyatlara etki yapacak güce sahip olmamasını da beraberinde
getirmektedir. 24 Ocak 1980 Kararlarına kadar olan dönemde, geniş ölçülerde
başvurulan uygulamalar olan korumacılık ve teşvikler, ülke genelinde
piyasaların tekelci özellikler taşımasına neden olmuştur. Pazara hakim olan
firmaların fiyatları, piyasa ya da talep koşullarından bağımsız olarak
belirleyebilmeleri, ülkemizdeki sınai üretim piyasalarının gelişmesini
engelleyici bir faktör olmuştur.
Türkiye'nin
Avrupa Birliği ile iktisadî bütünleşme hedefine yönelmiş olması ve bu süreçte
üstlendiği yükümlülükler, Avrupa Birliği ile uyumlu bir rekabet mevzuatı
oluşturulmasını gerektirmiştir. Türkiye'de rekabetin korunması meselesi aslında
bir anayasal zorunluluk olarak düzenlenmiştir. Anayasamızın 167. maddesinin bu
konuyla ilgili hüküm içerdiğini görüyoruz. Bu hükümde "Devlet;
para,kredi,sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli
işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır; piyasalarda fiili veya
anlaşma sonucu doğacak tekelleşme ve kartelleşmeyi önler" denilmektedir.
Bu anayasal hüküm ancak 1994 yılında çıkarılan 4054 Sayılı rekabetin Korunması
Hakkında Kanun ile aradan uzun bir süre geçtikten sonra hayata
geçirilebilmiştir.
Rekabetin
Korunması Hakkında Kanun'un 1. maddesinde yasanın amacı "mal ve hizmet
piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı karar ve
uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye
kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenlemeleri ve denetlemeleri
yaparak rekabetin korunmasını sağlamak" şeklinde belirtilmiştir. Burada,
esas korunması hedeflenen amacın ekonomik verimlilik olduğunu görüyoruz.
Ekonomik verimliliğe aykırı olan piyasa davranışları yasaklanmış ve iç
piyasalarda rekabetin sağlayacağı ekonomik verimlilikten toplumun azami fayda
elde etmesi hedeflenmiştir. Bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak yasa
kapsamındaki işlemleri üç ana grup altında toplamak mümkündür:
·
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet
piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü
teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı
anlaşma, uygulama ve kararlar;
·
Piyasada hakim durumda olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini
kötüye kullanması;
·
Hakim durum oluşturmaya veya mevcut bir hakim durumu
güçlendirmeye yönelik ve bunun sonucu olarak rekabeti önemli ölçüde azaltacak
birleşme niteliğindeki her türlü işlemler.
Yasanın
çatısını oluşturan ve yasaklayıcı hükümler içeren 4, 6 ve 7. maddelerin
getirdiği düzenlemeler teşebbüslere yöneliktir. Teşebbüs, yasanın üçüncü maddesinde,
"Piyasada mal veya hizmet üreten, pazarlayan, satan gerçek ve tüzel
kişilerle, bağımsız kararlar verebilen ve ekonomik bakımdan bir bütün teşkil
eden birimler" olarak tanımlanmıştır. Yasanın uygulamasında kamu
teşebbüsleri ya da özel teşebbüsler arasında herhangi bir fark gözetilmemiş
kamu teşebbüsleri için bir ayrıcalık getirilmemiştir. Rekabeti sınırlayıcı
anlaşma ve diğer uygulamaların kamu teşebbüslerince gerçekleştirilmesi
durumunda, bu teşebbüsler de yasanın hükümlerine muhatap olacaktır.
Yasayı
uygulamakla ise, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'un 27. maddesi Rekabet
Kurulu'nu görevlendirmiştir. Bu maddeye göre, Rekabet Kurulu'nun rekabetin
korunmasıyla ilgili olarak dört ana görevi olduğu anlaşılmaktadır:
i)
Türkiye'de her türlü tekelleşmenin önlenmesi;
ii)
Mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu
veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaların, piyasaya hakim olan
teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarının önlenmesi;
iii)
Rekabetin korunmasını sağlamak üzere gerekli düzenlemelerin
ve denetlemelerin yapılarak öngörülen yaptırımların uygulanması;
iv)
Türkiye'de etkin bir rekabet düzeninin sağlanması. Rekabet
Kurulu, yukarıdaki görevler çerçevesinde, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun'da
yasaklanan faaliyetler ve hukuksal işlemler hakkında, başvuru üzerine ya da
kendiliğinden inceleme, araştırma ve soruşturma yapma ve bu soruşturma
sonucunda yasa hükümlerinin ihlal edildiğini saptarsa, bu ihlallere son
verilmesi için gerekli önlemleri alarak sorumlulara idarî para cezaları uygulama
hakkına sahiptir.
4. SONUÇ
Serbest
rekabetçi sistemi yani pazar ekonomisini benimseyen tüm ülkelerde bu sistemi
koruyucu nitelikte rekabet kurallarına ihtiyaç vardır. Rekabet alanındaki
hukukî düzenlemeler, rekabet özgürlüğü alanlarının belirlenerek teşebbüslere
eşit ve serbest bir şekilde rekabet edebilme fırsatını vermek için
yapılmaktadır. Bizim de rekabet yasamızda Türkiye'de piyasaların serbest
rekabete uygun bir şekilde faaliyette bulunması öngörülmektedir. Piyasa
mekanizmasının işlevini tam olarak yerine getirebilmesi için serbest rekabet
sisteminin tam çalışması gerekmekte, bunun gerçekleştirilmesi de devletin
görevleri arasında bulunmaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Hasan Sabır
İstanbul, S.B.F., İktisat A.B.D.
hasansbr@istanbul.edu.tr, hasansbr@hotmail.com
KAYNAKLAR
Alada, Dinç (2000). İktisat Felsefesi ve Belirsizlik, Bağlam Yayınları, İstanbul.
Bağrıaçık, Atilla (1983). Türkiye Sanayiinde Pazar Hakimiyeti, Dünya Yayınları, İstanbul.
Clark, John Maurice (1961). Competition As a Dynamic Process, The Brookings Institution,
Washington.
Fustfeld, Daniel R. (1988). Çağdaş İktisadî Düşüncenin Gelişimi, Çev: Orhan Sezgin, M.Ü. Nihad
Sayar Vakfı Yayınları, İstanbul.
Güran, Sevgi (1989). Makroekonomik Analize Giriş, Der Yayınları, İstanbul.
Gürsel, Seyfettin (1997). “Piyasa Ekonomisi”, Galatasaray Sosyal Bilimler Dergisi,
Bahar,s.54-56.
Kazgan, Gülten (1991). İktisadî Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, Remzi Kitabevi,
İstanbul.
Kılıçbay, Ahmet (1999). 21. Yüzyılın Türkiyesinde Çağdaşlaşma, Bilim Teknik Yayınevi,
İstanbul.
Özsunay, Ergun (1985). Kartel Hukuku, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Pigou, Arthur (1955). Gelir: İktisada Giriş, Çeviren: Gülten Kazgan ve Haydar Kazgan, Beksoy
Basımevi, İstanbul.
Sabır, Hasan (2002). Dünya Siyasetinde Küresel Rekabet Sistemi ve Politikaları, Derin
Yayınları, İstanbul.
Smith, Adam (1997). Ulusların Zenginliği, Çeviren: Ayşe Yunus-Mehmet Bakırcı, Alan
Yayıncılık, İstanbul.
Stigler, George J. (1966). The Theory of Price, The Macmillan Company, London.
Stone, Alan
(1982). “Regulation and Its Alternatives”, Washington:
Congressional Quarterly Press.