AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER (ÇUŞ) VE BU ŞİRKETLERİN DIŞA AÇILMADAKİ ROLLERİNİN TEORİK / ELEŞTİREL BİR DEĞERLENDİRMESİ

 

 

 

İÇİNDEKİLER

 

1. GİRİŞ

 

2. ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER (ÇUŞ): GENEL BİR BAKIŞ

2.1. Çok Uluslu Şirket (ÇUŞ) Nedir?

2.2. Çok Uluslu Şirketlerin Özellikleri

2.3. Çok Uluslu Şirketlerin Örgütlenme Yapısı ve Stratejileri

2.4. Ülkelerin ÇUŞ’lara Yönelik Yaklaşımları

2.5. Çok Uluslu Şirketlerin Dışa Açılmadaki Rolleri

 

3. SONUÇ

 

 

 

“Onları çentikli tellerle, şimşekten altın tellerle

tutturmayı özlediğim oldu sık sık,

o kazan karınları üstünde davul çalayım diye

gümbür gümbür”

(F. Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt)

 

1. GİRİŞ

            1980 sonrası dünya ekonomisinde yaşanan temel dönüşümlerle birlikte küresel anlamda yeni bir ekonomik sistemin inşa edildiğini görmekteyiz. Yaşanan gelişmelerin ve uygulanan politikaların karakteristiğindeki küresel dönüşüm mevcut sürecin bu temelde yorumlanmasına olanak sağlamıştır. Ekonomik bir çerçeveden bakıldığında liberal politikaların hız kazanarak uygulama alanı bulması, bu alandaki bir çok engelin kaldırılmasını zorunlu kılmıştır. Sürecin gereği olarak mal, hizmet, ticaret, ve özellikle sermaye gibi alanlarda her türlü engelin kaldırılmasına yönelik politikalar hayata geçirilmiştir. Uygulanan politikaların liberal nitelik taşıması özellikle az gelişmiş ülkeler bağlamında çokça tartışılmasına ve hatta protesto edilmesine yol açmıştır.

 

            Bu süreçte küresel ticaretin gelişmesine paralel olarak özellikle gelişmekte olan ülkelere doğru yabancı kaynaklı yatırımların miktarında artış görülmektedir. Bu yatırımlar bazen gittikleri ülkelerin gelişmesine katkı sağlarken bazen de büyük krizlere yol açmaktadırlar. Dolayısıyla özellikle son on yıl içinde yaşanan ve birbirini izleyen büyük ekonomik krizler, söz konusu yabancı yatırımların bir ülkenin kalkınmasına yardımcı olup olmadıkları konusunda çeşitli tartışmaların yaşanmasına yol açmıştır. Bu bağlamda, sermeyenin merkezden çevreye yayılması veya akması hızlı bir seyir izledi ve sürecin bu yerinde Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) dediğimiz ulus ötesi sermaye niteliğindeki kurumlar giderek ön plana çıkmaya başladılar. Bu şirketler, üretimlerinin emek yoğun aşamasını düşük emekten bolca faydalanmak için çevre ülkelere kaydırmaktadırlar. Dolayısıyla küreselleşmenin itici gücü olarak değerlendirilen Doğrudan Yabancı Yatırımlar (DYY) işte bu şekilde ortaya çıkmaktadırlar.

 

            Bu çalışmanın amacı, küreselleşme sürecinde hız kazanan ve küreselleşmenin dinamizmini oluşturan Çok Uluslu Şirketleri (ÇUŞ) ve bu şirketlerin ülkelerin dışa açılmalarında oynadıkları rolleri irdelemektir. Bu amaç doğrultusunda söz konusu konuya yönelik olarak teorik ve eleştirel bir değerlendirmenin yapılması uygun görülmüştür.

 

 

2. ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER (ÇUŞ): GENEL BİR BAKIŞ

2.1. Çok Uluslu Şirket (ÇUŞ) Nedir?

            Küreselleşme sürecinde, sermayenin adeta ana motoru olan çok uluslu şirketler (multinational corporations) veya ulus ötesi şirketler doğrudan yabancı yatırım açısından hayli önemli görevler üstlenmişlerdir. ÇUŞ’ların tarihsel arka planına baktığımızda bu tür şirketlerin İkinci Dünya Savaşından sonra, özellikle de 1960’lardan sonra hızla yaygınlaştıklarını görmekteyiz. Bu çok uluslaşma furyasının öncüleri ABD şirketleri olurken onları Batı Avrupa, Japonya ve Güney Kore firmaları izlemişlerdir. Peki ÇUŞ tanım olarak neyi ifade ediyor.

 

            Teoride çok uluslu şirketler (ÇUŞ) çeşitli yönlerden ele alınıp değişik şekillerde tanımlanmıştır. Bir tanım yapmamız gerekirse “Çok uluslu şirket doğrudan yabancı sermaye yatırımı yaparak birden fazla ülkede gelir getiren aktif değerlere sahip olan veya bunları kontrol eden, dolayısıyla kaynak ülke dışında mal ve hizmet üreten özetle uluslararası üretim yapan firmadır”. [1] Başka bir tanım “Çok uluslu şirket bir ana merkez ile ona bağlı çeşitli ülkelerde üretimde bulunan ve ana merkezin denetimi altındaki şubelerin oluşturdukları bir bütündür.” [2] Bu tanımları artırmak mümkündür, fakat hepsinde genel olarak iki ölçüt vardır; sahiplik ve yönetici kadronun milliyet karışımı ölçütü. Birinci ölçütte, ana şirketin sahipliliğinin en az iki ülkeye ait olduğunu, ikinci ölçütte çok uluslu şirketin yönetim kadrosunun çeşitli ülke yöneticilerinden oluşmuş olduğu belirtilmektedir.

 

 

2.2. Çok Uluslu Şirketlerin Özellikleri

            Çok uluslu şirketler bir ülkeye yatırım yapmadan önce o ülkenin çok kaynaklılık ve çok değerlilik düzeylerine bakarlar. Bir ülkedeki fırsatları ve riskleri göz önünde bulundurarak o ülkeye girip girmeyeceklerine karar verirler. [3] Bu firmaların diğer ülkelerde yatırım yapmasının sebebi yatırımın kendi ülkelerine göre daha kârlı olmasıdır. Ancak bu yatırım kararında sadece kârlılık değil yatırımın riski de dikkate alınmaktadır. Bu riskler yatırımın yapılacağı ülkeye ve zamana bağlı olarak değişmekle beraber, ekonomik ve siyasî nitelikte olabilmektedir .[4]

 

            Bu çok uluslu şirketler, üretimlerinin özellikle emek yoğun aşamalarını çevre ülkeler dediğimiz az gelişmiş ülkelerde gerçekleştirmek için bu ülkelere doğrudan yatırım temelinde fabrikalar ve üretim tesisleri kurmaktadırlar. Çünkü az gelişmiş ülkelerde (AGÜ) emek bol ve ucuzken aynı zamanda sermaye çekme politikalarına kurban edilen çevre standartları da maliyetlerini düşürecek seviyededir.

 

            Önemli bir olgu da daha önceleri faaliyet alanları madenler ve plantasyonlar olan daha sonraki dönemde imalat sanayine yönelen çok uluslu şirketler, son dönemde hizmetler (finans, turizm vb.) sektöründe faaliyet göstermeye başladılar.[5]

 

            Çok uluslu şirketler, küresel finansın gelişmesinde önemli rol üstlenmiştir. Dünya ticaretinin 2/3’ü dünya gelirinin 1/3’ü bu kuruluşlara aittir. Çok uluslu girişimlerin %55’i ABD; %11’i Japonya, %9’u İngiltere, %4,5’i ise Almanya kökenlidir. Reel sektördeki ve dünya ticaretindeki gelişmeler, çok uluslu şirketlerin doğrudan yatırımlarının bir sonucudur. Çok uluslu şirketler çağdaş kapitalizmin dinamiğini oluşturmaktadır. ÇUŞ’lar ihracat artışında, teknoloji transferinde, istihdam artışında, iş verimliliği gibi gelişmiş yönetim tekniklerinin yayılmasında önemli misyon üstlenmektedirler. ÇUŞ yatırımları, 1960’lardan beri euro piyasaları ve bankacılık sektörünün gelişiminde önemli katkı sağlamıştır. ÇUŞ’lar gerek işletme sermayesi, gerek dış ticaret, gerekse sabit sermaye yatırımlarının finansmanında euro piyasalarından artan ölçüde yararlanmıştır. [6]

 

            Aşağıdaki grafikte Çok Uluslu Şirketlerin ülkeler açısından sayısal dağılımı verilmiştir. Grafikten hareketle 500 şirketin yarısından fazlasının ABD ve AB kökenli olduğunu söylemek mümkündür. Bunları Japonya 126 şirket ile takip etmektedir.

 


Kaynak: The Fortune Global 500, August 4, 1997’den Adapte eden Rugman, Alan; Global Business, s.14.

* Grafik tarafımızdan oluşturulmuştur.

 

            En başta, rakamlara yansıyan bu durumun altı çizilmelidir. Bugün dünyanın en büyük 500 şirket sıralamasına hem de azımsanmayacak devletleri arkada bırakarak giren pek çok şirketin varlığını daha önce de dile getirmiştik. Öyle ki bu gün bu sıralamada mesela birinci sırada yer tutan General Motors (ABD) şirketinin yıllık toplama cirosu Türkiye Devletinin yıllık dış ticaret hacmini ikiye, üçe katlamaktadır! Ülkelerin GSMH rakamları ile şirketlerin toplam satış rakamları açısından yapılan bir sıralamada 1995’te ilk 100 şirket içerisinde 37 küresel şirket bulunmaktaydı. Bunun gibi örnekler daha çoğaltılabilir. Ama asıl sorun rakamlarda değil. Çünkü önemli olan bu muazzam gücün nasıl kullanıldığı, ne tür bir güce dönüştüğüdür. [7]

 

            Öte yandan küreselleşmeye itici güç olarak katkı sağlayan Doğrudan Yabancı Yatırımlarda (DYY) son yıllarda büyük bir yoğunlaşma gözlenmektedir. 1990’da en büyük 100 çok uluslu şirket, toplam doğrudan yabancı yatırım stokunun üçte birini ve toplam akışının %14’ünü oluşturmuştur. Doğrudan yabancı yatırımların önünün açılmasında şüphesiz Çok Taraflı Yatırım Anlaşması(MAI: Multilateral Agreement on Investment)’nin katkısı göz ardı edilemez. MAI yatırım konularında ÇUŞ’ları ulusal hükûmetler karşısında koruyarak bir üst konuma oturtmaktadırlar. Yani hükûmetler, şirketlerin maliyetlerini arttıracak ve kârlarını düşürecek her türlü çevre koruma, halk sağlığı ve bu nitelikteki politikaları uygulama yetkisinden mahrum bırakılmak istenmektedir. Son tahlilde MAI Anlaşması, hükûmetleri, yabancı yatırımcıları birçok konuda korumakla yükümlü uluslar arası bir anlaşmadır. Üretim alanları satın alma, tesis kurma, hisse, gayrimenkul ve hammadde satın alma bunların başında gelmektedir. [8] Liberal ideologlar tarafından küreselleşmenin anayasası olarak da adlandırılan MAI, bir yandan sermaye sahiplerinin ellerini güçlendirirken diğer taraftan da her türlü çevre koruma girişimlerini, çalışma koşullarının iyileştirilmesini amaçlayan millî politikaları ve kamu çıkarına hizmet eden yatırımları engellemektedir. Bu öngörüden hareketle MAI’den güç alarak ülkelere giren yabancı yatırımların ve onların bu olumsuz etkilerinin -eğer önlem alınmazsa- önümüzdeki süreçte hızlanacağını söylemek mümkündür.

 

            Sonuç olarak bakıldığında yabancı doğrudan yatırımlar, kapitalist ekonomilerin doğasında olan dalgalanmaları barındırmakla birlikte, özellikle 1986 sonrasında, bir önceki 1970-86 dönemine kıyasla hızlı bir artış göstermiştir. [9]

 

 

2.3. Çok Uluslu Şirketlerin Örgütlenme Yapısı ve Stratejileri

            Bu konudaki en popüler tanım ve strateji belirlemesini gösteren bir çalışma Sundaram ve Black (1992) tarafından gerçekleştirilmiştir. Sundram ve Black’e göre çok uluslu şirketlerin stratejisi iki ana tanımla belirlenir. Birincisi, dış otoritenin çok kaynaklılığı ikincisi de değerlerin çok belirleyiciliği. Çok uluslu şirketler bir ülkeye yatırım yapmadan önce o ülkenin çok kaynaklılık ve çok değerlilik düzeylerine bakarlar. Bir ülkedeki fırsatları ve riskleri göz önünde bulundurarak o ülkeye girip girmeyeceklerine karar verirler. [10]

 

            Çok uluslu şirketler riski yüksek olsa da yeni fırsatlar nedeniyle dış piyasalara girerler. Küreselleşme çok değerlilik ve çok kaynaklılık düzeylerinde düşürücü bir etki yapmaktadır. Bu nedenle de çok uluslu şirketlerin yabancı aktiviteleri piyasa yapılarındaki, uluslardaki, etnik yapılardaki, dillerdeki, gümrüklerdeki ve hukuk sistemlerindeki farklılıklar kalkıncaya kadar devam edecektir. Bunların kalkması da ulus devletlerin sonunu getirecektir. Yani tam küreselleşme düzeyi, bu şirketlerin giriş-çıkış kavramlarının olmadığı her şeyin homo economicus haline geldiği bir düzey olacaktır. Çok uluslu şirketleri irdelerken onların tekelci rekabete yatkın özellikleri olduğunu bilmemizde fayda vardır. Bu tür şirketler veya işletmeler ölçek ekonominin motor güçleridirler. Dolayısıyla üretim düzeylerini arttırmak ve böylece yüksek kârlar elde etmek için piyasalarını genişletmeleri gerekecektir. Buradan hareketle onların yayılmacı bir özellik taşıdığını da söylemek mümkündür. [11] Çok uluslu şirketlerin izledikleri politikaları ve stratejileri, girdikleri ülkeler açısından sonuç itibariyle farklılık göstermekte ve bunları hızla büyümeleri ulus devletleri tehdit etmektedir.

 

 

2.4. Ülkelerin ÇUŞ’lara Yönelik Yaklaşımları

            1960’lı ve 1970’li yıllarda çok uluslu şirketler önem kazanırken, az gelişmiş ülkelerin yöneticileri bu şirketlere kuşkuyla bakıyorlardı. Yabancı sermayenin millileştirildiği yıllardı. Fakat, çok uluslu şirketler büyümelerini ve yayılmalarını sürdürdü. Sayıları, 1970’te 7000’den, 1992’de 37.000’e yükseldi ve dünyadaki üretici gücün yaklaşık üçte birini denetler duruma geldiler. Çok uluslu şirketlerin yayılma ve büyüme gerekleriyle, yeni bağımsızlık kazanmış ülkelerin bağımsızlıklarını koruma gerekleri çelişik görünüyordu. Zira, çok ulusluların egemenliklerini arttırdığı koşullarda, ulusal, bağımsızlığın tehlikeye gireceği düşüncesi egemendi. [12] Az gelişmiş ülkelerin bu süreçte çok uluslu şirketlere yönelik yaklaşımlarının temlinde söz konusu şirketlerin politikaları yatmaktadır. Çünkü bu şirketler özellikle MAI anlaşmasıyla güç kazanarak ülkelerin politikalarını etkileme gücüne ulaşmışlardır. Gelinen noktada bu ülkelerin aşılması genelde kapitalist sermayenin özelde ise ÇUŞ’ların hareket alanını genişletmek için zorunlu görülmüştür. Bu amaçla uygulamaya konulan politikalarla ulus devletlerin tasfiyesi amaçlanmış ve sermayeye daha fazla hareket serbestisi sağlanmıştır.

 

            Az gelişmiş ülkelerde çok uluslu şirketlere karşı yaklaşımın değişmesi, bu ülkelerin yönetimlerinin kalkınma sorununa yaklaşımlarındaki değişimin bir sonucudur ve onunla uyumludur. [13]

 

 

2.5. Çok Uluslu Şirketlerin Dışa Açılmadaki Rolleri

            Gelişmiş batı ülkeleri kaynaklı (Başta ABD kökenli) ÇUŞ’un geldikleri YGÜ’nün dışa açılma derecesini arttırmaları iki nedenle ilgilidir. Birincisi, ÇUŞ faaliyetleri bir ülkede hızlandığında dışa açılma yönünde o ülke üzerinde baskıların ortaya çıkmasıdır. İkincisi de YGÜ’lerin özellikle dışa açık büyüme stratejisini seçenlerin, ÇUŞ’u kendilerine daha fazla çekebilmek için, ekonominin dışa daha çok açılmasını sağlayacak politika uygulamaları getirmeleridir. Buna belki bir üçüncüsü de eklenebilir. Bu da içinde yaşadığımız son durgunluğa kadar gelişmiş Batı ülkelerinin çeşitli gümrük tavizlerini YGÜ’ye ve burada yerleşen ÇUŞ’un kendi pazarlarına yaptıkları ihracata tanımış olmalarıdır. ÇUŞ yalnız ihracata dönük değil, ama ithal-ikameci sanayilerine dönük yatırımlar yaptıkları zaman da (bunların olmadıkları duruma oranla) ekonominin dışa açıklık derecesini arttırma yolunda bir baskı oluştururlar. [14]

 

            Özellikle sermaye kıtlığı çeken az gelişmiş ülkelerde bu tür yatırımlara duyulan ihtiyaç ülkenin dışa açılmasında önemli bir etkendir. Söz konusu ülkeler daha fazla sermaye çekebilmek için yabancı şirketlere kapılarını açmakla kalmıyorlar aynı zamanda onların rahat hareket edebilmeleri için ve çıkışlarını engellemek için teşvik edici politikalar uygulamaktan da geri kalmıyorlar. ÇUŞ yatırımlarına istihdam oluşturma gibi olumlu etkilerinden dolayı da izin verilmektedir.

 

            Bu konudaki diğer bir zorunluluğun gereği olarak özellikle öz kaynakların yetersiz olduğu ve dış borçlarla yatırım yapmanın riskli ve pahalı olduğu durumlarda yabancı sermayeden faydalanmak önem arz etmektedir. [15]

 

            Çünkü Stiglitz’in belirttiği gibi yabancı şirketler teknik uzmanlığı ve yabancı piyasalara erişimi beraberinde getirirler ve yeni istihdam olanakları oluştururlar. Ayrıca yabancı şirketlerin finans kaynaklarına erişimi vardır; yerli finans kuruluşlarının zayıf olduğu gelişmekte olan ülkelerde bu, özellikle önemlidir.[16]

 

            YGÜ kökenli ÇUŞ’ta dışa dönük büyüyen ülkelerde dışa açıklık derecesini arttırıcı niteliktedir. Bir kere, bunlar, gelişmiş ülkelerin pazarlarına girişi sınırlayan etkenleri atlamak için (tıpkı gelişmiş ülke kökenliler gibi) ülkeden ülkeye sıçrayarak, ihracatı devam ettirmektedir. Örneğin Hong-Kong’daki dokuma firmaları “gönüllü ihracat kotaları” yoluyla ihracatlarını sınırlama durumunda kaldığında, önce Singapur’a göç etmiş; Singapur’a kota konduğunda Malezya’da ve Tayland’da yavru şirketler kurmuş; son olarak da AET’nin tavizlerinden yararlanmak için Mauritius Adasına yerleşmiştir. Benzer girişimler aynı nedenle, G.Kore’nin ve Tayvan’ın ayakkabı ve televizyon firmalarında gözlenmektedir. Ücret artışları da YGÜ kökenli ÇUŞ’un dış dünyaya çıkmalarının bir nedenidir. Çok uluslulaşma yoluyla, bunun yol açabileceği ihracat daralması atlatılırken, yavru şirketlerin sağladığı ithalât ve kâr transferleri bunun yerini almaktadır. Özellikle Uzak Doğu ülkelerinin, bir zamanlar “düşük ücret cenneti” sayılması, gelişmiş ülke kökenli ÇUŞ’ları buralara çekmiştir. [17] Amerikan Mc Donald’s şirketi de bu amaç doğrultusunda Çin’deki ucuz emeği sömürmekten geri kalmamıştır.

 

            Bu durum şirketlerin maliyetlerini azalttığı gibi yüksek kârların elde edilmesinde de temel rolü oynamaktadır. Son tahlilde bu tür ÇUŞ yatırımlarıyla az gelişmiş ülkeler sınırlarını dış yatırımlara açmakta ve onları özendirici politikaları hayata geçirmektedirler. Az gelişmiş ülkelerin dışa açılma pahasına uyguladıkları politikalara rağmen gelen şirketler pek de iyi niyetli gelmiyorlar. Bu durumu Nobel ödüllü iktisatçı J. Stiglitz şöyle açıklıyor:

 

“Çok uluslu şirketler, gelişmekte olan ülkelerde çalışma şartlarını geliştirmek için ellerinden geleni yapmıyorlar. Kendi ülkelerinde yavaş yavaş aldıkları dersleri yalnızca aşama aşama hatırlıyorlar. Çalışma şartlarını iyileştirmek, işi verimliliğini arttırabilir ve genel maliyetleri azaltabilir ya da en azından fazla arttırmaz.” [18]

 

            Çok uluslu şirketleri “dünyanın yeni efendileri” olarak nitelendiren Başkaya’ya göre 1800’lü yılların sonu ve 1900’lü yılların başında “kendi” devletlerini arkalarına alarak dünyayı yeniden paylaşma yarışına giren büyük firmaların yerini 1990’larda devletleri önlerine katıp kovalayacak güce ulaşmış çok uluslu dev firmalar almış bulunuyor. General Motors’un yıllık cirosu Danimarka’nın GSMH’sinden fazla. Exxon’un cirosu Norveç’in, Toyota’nın cirosu da Portekiz’in GSMH’sinden daha fazla... En büyük dört çok uluslu şirketin (transnasyonalin) yıllık cirosu Çin’in GSMH’sine eşit; ama, tüm Afrika Kıtasının GSMH’sinden daha da fazla... Böylesi bir dünyada devlet-sermaye ilişkisinin yeni bir “görüntü” alması kaçınılmazdır. [19]

 

 

3. SONUÇ

            Yapılan değerlendirmeler ışığında, Çok Uluslu Şirketlerin özellikle 1960’lardan itibaren gitgide ivme kazanan bir tempoda ve öncelikle Amerikan kökenli şirketlerin ABD dışında yayılmalarıyla 1945-1975 dönemine damgalarını vurduklarını ve küreselleşmenin zeminini, zihniyetini hazırlamakta, önünü açmakta belirli etkenlerden biri olduklarını söyleyebiliriz.

 

            Dolayısıyla küreselleşme sürecinde çok uluslu şirketlerin artarak büyüyen rolleri açık olarak ortadadır. Bu şirketlerin gelişmekte olan ülkeler açısından en pozitif tarafı yabancı yatırımdır. Ancak yabancı yatırımın ekonomik büyümeye katkısı konusundaki tartışmalar devam etmekle birlikte ekonomik büyümeyi olumlu ya da olumlusuz etkilediğini iddia eden bir çok çalışma bulunmaktadır. Kesin olarak ekonomistlerin çoğunun konumuzla ilgili olarak kabul ettiği temel bir nokta bulunmaktadır. Bu noktayı referans alarak ülkeler arasındaki kişi başına düşen gelir farkının, yoksul ülkeler aleyhine artarken zengin kulübün durumunun daha iyiye doğru gittiği şeklinde bir sonuca varabiliriz.

 

            Bu perspektiften hareketle genelde DYY’lerin özelde ise ÇUŞ’ların ülkelerin ekonomik büyümelerine katkı sağlayıp sağlamadıkları konusunda da çeşitli tartışmalar ve retorikler geliştirilmiştir. Dolayısıyla, hem küreselleşmenin hem de onun itici gücü olan DYY’lerın AGÜ’lerdeki gelir dağılımını olumsuz etkilediğini ve mevcut sürecin özellikle AGÜ’ler bağlamında pek çok sıkıntıyı beraberinde getirdiğini söylemek mümkündür. Çalışma boyunca bir doğrudan yatırım olarak ele alınıp irdelenen çok uluslu şirketlerin (ÇUŞ) ülkelerin dışa açılmalarında temel rol oynadıkları gibi söz konusu ülkelere yaptıkları yatırımlarla yerli üreticilere bir çok konuda sıkıntı yaşattıkları görülmüştür. Özellikle rekabet avantajı olduğu alanlarda yatırım yapan şirketler bir yandan pazar paylarını genişletirken diğer yandan da yerli rakiplerini pazardan silmeye çabalamışlardır. Öte yandan ÇUŞ’ların tehditleri sadece yerli şirketlere yönelik olmamış; tehditler, ulus devlet düzlemine de taşınmıştır. Yaşanan küresel ekonomik krizlerde ve az gelişmiş ülkeler bağlamında yaşanan emek sömürüsünde de aktif rol oynayan ÇUŞ’lar, mevcut konumları itibariyle süreci kendi lehlerine çevirmeyi başarmışlardır. Dolayısıyla mevcut küreselleşme süreci bu temelde gelişme göstermektedir.

 

            ÇUŞ yatırımları ile ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin tamamında hemfikir olunan nokta; bu şirketlerin dışa açılmada temel rol oynadıkları fakat bu rollerini özellikle az gelişmiş ülkelerin aleyhine kullandıklarıdır. Bu noktada yapılacak olan sermaye çekmek uğruna bu şirketlerin dayatmalarına ve baskılarına boyun eğmemektir. Çünkü sermayenin sınırlarını genişletmeyi amaç edinen bu şirketler için önlerindeki engelin devlet olması pek fazla bir şey ifade etmemektedir. Gelinen noktada özellikle gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik büyüme ve kalkınma adına ve daha çok sermaye çekebilmek için bu ulus ötesi şirketlere ve faaliyetlerine boğun eğdiklerini görüyoruz.

 

 

Deniz Özyakışır

Kafkas, İktisat, Yüksek Lisans Programı.

dozyakisir@gmail.com

http://www.akademiktisat.net

 

 

 

DİPNOT - REFERANS

[1] Karluk,a.g.m ,s.184-259

[2] Seyidoğlu,H.; Ekonomik Terimler Sözlüğü, Güzem Yayınları, No:4, Ankara, Ocak 1992, ss.31-132

[3] Özdemir, a.g.m ,s.239

[4] Seyidoğlu, a.g.k ,s.570

[5] Başkaya, a.g.m, s.186

[6] Kar& Arıkan, a.g.k ,s.17

[7] Güvenç, a.g.k ,s.115

[8] Özyakışır, Deniz, “Küreselleşme”, Yayınlanmamış Lisans Tezi, 19 Mayıs Üniversitesi, Ü.İ.İ.B.F, Samsun, 2004, s.21

[9] Tonak, a.g.k. s.38

[10] Sundaram A.K.&Black J.S.,a.g.m. ss.729-757

[11] Özdemir, a.g.m. s,240

[12] Başkaya, a.g.k. s.183 (F. Başkaya’ya göre yabancı sermaye yeni bağımsızlığa kavuşan ülkeler için yeni bir şey değildi ama, çok uluslu şirketler yeniydi ve doğrudan sömürgeciliğin tasfiye edilmesiyle, nüfuz bölgelerinin ortadan kalkması, bu bölgeleri farklı ülkelerin firmalarının rekabet alanı haline getirdi. Aslında çelişik gibi görünse de, sömürgeciliğin tasfiyesi Batılı büyük firmaların hareket alanını genişletmişti. Başkaya, Fikret; Kalkınma İktisadının Yükselişi ve Düşüşü, İmge Kitabevi, Ankara, Aralık 2000.s.183-184)

[13] Başkaya, a.g.k. s.186

[14] Kazgan, a.g.k. s.97-98

[15] Zengin, a.g.m, s.52 (Bu konuyla ilgili olarak bakınız: Ahmet Ulusoy-Birol Karakurt, Türkiye’ye Yönelik Sermaye Hareketleri ve Ekonomik Etkileri, Banka-Ekonomik Yorumlar, Yıl : 38, Sayı: 1, Ocak 2001, s:45.)

[16] Stiglitz, a.g.k. s.89 ( “Bunların yanında bazı olumsuzluklar da var. Yabancı şirketler ülkeye geldiğinde genellikle yerli rakiplerini ortadan kaldırırlar, yerli sanayiyi geliştirmeyi ummuş olan küçük iş adamlarının hırslarını ezip geçerler. Bunun birçok örneği var. Dünyanın dört bir yayındaki meşrubat üreticileri, Coca-Cola ve Pepsi, ülkelerinin piyasasına girdiğinde ezildiler. Yerli dondurma üreticileri, Unilever’in dondurmalarıyla rekabet edemeyeceklerini fark ettiler.” Stiglitz, Joseph.E; Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, Plan B Yayıncılık, Çev: Arzu Taşçıoğlu & Deniz Vural, 3. Baskı, İstanbul, Kasım 2004.s.89 ; Pepsi-Cola ile ilgili olarak daha detaylı bilgi için bakınız: Rutherford Paul; “Amerikanın Üstünlüğü Üzerine Çalışmalar”,adlı makalenin içinde “Pepsi’nin Yeni Kuşağı (1984-1986)”, Yeni İkonalar Televizyonda Reklam Sanatı, Çev: Musatafa K. Gerçekler, Yapı Kredi Yayınları,İstanbul, Ekim 2000, s.73.)

[17] Kazgan, a.g.k, s.103-104 (Çok uluslu bir şirket olan Mc Donald’s ucuz emek yoluyla özellikle Uzak Doğu’yu kendisine mesken edinmiştir. Bu konuda J.G. Allard şunları söylüyor: Mc Donald’s’ın dağıttığı oyuncaklar, günde 16 saat boyunca karın tokluğuna çalıştırılan Çinli çocuklar tarafından üretiliyor. Allard, Jean-Guy; “Mc Donald’s Kaderiyle Yüz Yüze”, Türkçesi: Cosmopolitik, Üç aylık Dünya Solu Dergisi, Sayı: 1, Ekim 2001, s.156.)

[18] Stiglitz, a.g.k. s.90.

[19] Başkaya, a.g.m. s.104. Başkaya, Fikret; “Sermayenin Küreselleşmesi veya Neo-Liberalizmin Vahşeti”, Avrupa-Merkezcilik ,Resmi İdeoloji, Bilim ve Sosyalizm, Özgür Üniversite Forumu Kitaplığı:45, Maki Basın Yayın, Ankara, Mart-2004 s.85-117.

 

 

 

KAYNAKLAR

Allard, Jean-Guy ; “Mc Donald’s Kaderiyle Yüz Yüze”, Türkçesi: Cosmopolitik, Üç Aylık Dünya Solu Dergisi, Yapım Matbaası, Sayı: 1, Ekim 2001

 

Başkaya, Fikret; Kalkınma İktisadının Yükselişi ve Düşüşü, İmge Kitabevi, Ankara, Aralık 2000.

 

Güvenç, Nazım; Globalizm, İZM’ler Dizisi 15, BDS Yayınları, İstanbul, 1998

 

Kar, Muhsin&Harun, Arıkan; Avrupa Birliği Ortak Politika ve Türkiye, Beta Yayınları, İstanbul, Ekim 2003.

 

Karluk, S. Rıdvan; “Çok Uluslu Şirket Üzerine Bir inceleme”, Eskişehir ITIA Dergisi, C.8, No:2, Haziran 1997.

 

Kazgan, Gülten; Ekonomide Dışa Açık Büyüme, Altın Kitaplar Yayınevi, 2.Basım, İstanbul, 1988.

 

Özdemir, Durmuş; “Küreselleşme, Ekonomik Büyüme ve Çok Uluslu Şirketler”, DOĞU BATI, Yıl:5, Sayı:18, Şubat, Mart Nisan, 2002.

 

Özyakışır, Deniz; “Küreselleşme”, Yayınlanmamış Lisans Tezi, 19 Mayıs Üniversitesi, Ü.İ.İ.B.F Samsun, 2004.

 

Rutherford Paul; “Amerikanın Üstünlüğü Üzerine Çalışmalar”, Yeni İkonalar, Televizyonda Reklam Sanatı, Çev: Mustafa K. Gerçekler, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Ekim 2000

 

Seyidoğlu, H.; Uluslararası İktisat: Teori Politika ve Uygulama, 9.B., Güzem Yayınları, İstanbul,1993.

 

Seyidoğlu,H.; Ekonomik Terimler Sözlüğü, Güzem Yayınları, No:4, Ankara, Ocak 1992.

 

Stiglitz, Joseph.E; Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı, Plan B Yayıncılık, Çev: Arzu Taşçıoğlu & Deniz Vural, 3. Baskı, İstanbul, Kasım 2004.

 

Sundaram, A.K.& Black.J. S.; “The Environment and Internal Organization of Multinational Enterprises”, Academy of Management Review, MIT Press Vol 17, No 4, 1992.

 

Tonak, E. Ahmet; Küreselleşme; Emperyalizm, Yerelcilik, İşçi Sınıfı, Derleyen: E. Ahmet Tonak, İmge Kitabevi Yayınları, 2. Baskı, Ankara, Ekim 2004.

 

Zengin, Ahmet; “Türkiye Ekonomisi Açısından Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarına İlişkin Bir Değerlendirme”, İktisat, İşletme ve Finans, Yıl:18, Sayı:203, 2003.

 

 

 

Sayfa Başı