DÖVİZ KURU POLİTİKASI;
KAVRAMLAR VE UYGULAMALAR
İÇİNDEKİLER:
1. DÖVİZ VE EFEKTİF AYIRIMI
1.1. EFEKTİF
1.2. DÖVİZ
2. DÖVİZ PİYASASI
2.1. DÖVİZ TALEBİ
2.2. DÖVİZ ARZI
2.3. PİYASA DENGESİ
3. DÜZ KUR VE ÇAPRAZ KUR
4. DÖVİZ KURU POLİTİKASI
5. KUR SİSTEMLERİ
5.1. SABİT KUR SİSTEMİ
5.2. DALGALI KUR SİSTEMİ
5.2.1. SİSTEMİN LEHİNDEKİ GÖRÜŞLER
5.2.2. SİSTEMİN ALEYHİNDEKİ GÖRÜŞLER
6. DÖVİZ POZİSYONU VE POZİSYON YÖNETİMİ
6.1. DÖVİZ POZİSYONU
6.2. POZİSYON YÖNETİMİ
6.3. LİKİDİTE ORANI (L.O.)
6.4. KUR RİSKİ ORANI (K.R.O.)
7. KONVERTİBİLİTE
7.1. TANIM
7.2. KONVERTİBİLİTEYE GEÇİŞ ŞARTLARI
8. DEVALÜASYON VE ETKİLERİ
8.1. TANIM
8.2. DEVALÜASYONUN ETKİLERİ
Burada,
döviz kuru politikasına ilişkin kavramlara ve uygulamalara yer verilmektedir.
Bu çerçevede döviz-efektif ayırımı yapılmakta; döviz piyasası hakkında bilgi
verilmekte; düz-çapraz kur ayırımıyla ilgili bilgiler sunulmaktadır. Daha sonra
döviz kuru politikası, kur sistemleri ve döviz pozisyonu yönetimi konularında
bilgilere yer verilmektedir. Ayrıca konvertibiliteye ve devalüasyona ilişkin
bilgiler aktarılmaktadır.
1. DÖVİZ VE EFEKTİF
AYIRIMI
Bu ayırım,
ekonomik analiz açısından pek önemli değildir. Bununla birlikte bankacılık
uygulamalarında böyle bir ayırıma gidilmektedir. Bu ayırımı yapmadan önce genel
olarak böyle bir tanımlama yapılabilir. Yabancı ülke paralarına veya para
yerine geçen her türlü ödeme araçlarına döviz (foreign exchange) denir.
1.1. EFEKTİF
Bankacılık
uygulamalarında nakit yabancı paralara verilen addır. Aslında, uygulamada
toplam döviz işlemleri içinde nakit olarak yapılanların payı oldukça düşüktür.
Asıl ağırlığı oluşturan, dışarıda bir bankada yabancı para ile tutulan fonların
devrini sağlayan araçlardır.[1]
1.2. DÖVİZ
Bankacılık
uygulamalarında, nakit yabancı paralara karşılık, para yerine geçen ödeme
araçlarına “döviz” denir. Likiditesi çok yüksek olan bu araçlar arasında banka
transferleri, döviz poliçeleri, ödeme emirleri, yabancı mevduat sertifikaları,
seyahat çekleri vs. yer alır.[2]
2. DÖVİZ PİYASASI
Bir
ekonomik varlıkla ilgili arz, talep ve fiyat gibi özellikler, piyasa kavramını
oluşturur. Dövizin de diğer iktisâdi varlıklar gibi bir piyasası yani, arzı
talebi ve fiyatı vardır. Döviz fiyatlarına döviz kuru (foreign exchange rate)
dendiğini hemen ilave edelim.
Piyasalar,
niteliklerine göre ikiye ayrılabilirler. Birinci tip piyasalar, alıcı ve
satıcıların karşılaştıkları, fiyat üzerinde anlaşarak alım ve satımı gerçekleştirdikleri
kapalı veya açık yerlerdir. Mesela bazı mal piyasalarının veya menkul kıymet
borsalarının bu şekilde belirli yerleri ve çalışma yöntemleri vardır. Oysa
ikinci tip piyasalar belirli bir fiziki alanda kurulan, alıcı ve satıcıların
yüz yüze ilişkide bulundukları yerler durumunda değildir. Bu piyasalar,
birincisinde olduğu gibi biçimsel bir yapıya da sahip bulunmamaktadır.[3] Döviz
piyasaları, bu ikinci gruba girerler. Alıcı ve satıcılar arasında doğrudan bir
ilişki olmayıp işlemler, kişi veya kurumlar aracılığıyla gerçekleştirilir.
Döviz
piyasası, döviz arz edenlerle döviz talep edenlerin karşılaştıkları, ulusal
paraların birbirine çevrildiği piyasadır.[4] Döviz
piyasasının üç unsuru vardır:
a) Döviz talep edenler
b) Döviz arz edenler
c) Aracı kişi ve kurumlar
Döviz arz
ve talep edenlerden ileride bahsedeceğiz. Arz ve talep edenler arasında
faaliyette bulunan kişi ve kurumlar ise Ticarî bankalar, Ticarî firmalar ve
Komisyoncular(broker)dır. Ticarî bankalar, normal faaliyetleri yanında döviz alım
ve satım işlemleriyle de uğraşırlar. Hatta bu işlemler için oluşturdukları ayrı
birimleri vardır. Ticarî firmalar ise özellikle döviz alım-satım işlemleriyle
uğraşan kurumlardır. Ülkemizdeki “döviz büfeleri” bunlara en iyi örnektir.
Komisyoncular alım-satım yapmazlar fakat yapılmasına aracılık ederler.
alım-satım yapmak isteyenleri karşılaştırıp işlemlerini gerçekleştirmelerini
sağlarlar ve bu faaliyetleri dolayısıyla “komisyon” niteliğinde bir gelir elde
ederler.
2.1. DÖVİZ TALEBİ
Bir ülkede
döviz talebini oluşturan faktörler arasında yabancı mal ve hizmet ithali,
yabancı menkul kıymet satın alımı, döviz cinsinden mevduat açtırılması,
spekülasyon, arbitraj v.b. yer almaktadır.[5]
Gelir elde
etmek amacıyla dövizin kuru düşük iken satın alınıp yükseldiğinde satılması
şeklindeki faaliyete spekülasyon denir. Aynı anda kurlar arasındaki farklardan
faydalanarak ve yine gelir elde etmek amacıyla yapılan işleme de arbitraj
denir. Fakat haberleşmenin çok kolay ve süratli olduğu günümüzde kurlar
arasındaki farkın az olması dolayısıyla arbitrajın tercih edilen bir işlem
olmadığını söyleyebiliriz.
Döviz
talebini oluşturan faktörler içinde çoğu ülkede en önemli yeri tutan işlemler,
yabancı mal ve hizmet ithaliyle ilgili olanlardır.[6]
Dolayısıyla döviz talebi yabancılara ödemede bulunmak amacıyla talep edilen
toplam yabancı para miktarı şeklinde tanımlanabilir.[7]
İthalâtçıların
mal ve hizmet ithal etmek için talep ettikleri döviz miktarı ile döviz kurları
arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Yani döviz kuru yükseldikçe döviz talebi
azalır, döviz kuru düştükçe de döviz talebi artar. Bunun nedeni kur
değişmelerine bağlı olarak yabancı malların ulusal para fiyatlarındaki
değişmelerle ilgilidir. Döviz kurları yükseldikçe ithal malların ülkedeki
ulusal para cinsinden fiyatları da yükselir. dolayısıyla yabancı malların
talebi azalır. Bu ise döviz talebinin düşmesi demektir.[8] “Fiyat-Talep
miktarı arasındaki klasik bir ilişki” şeklinde özetleyebileceğimiz yukarıdaki
ilişkiyi grafik üzerinde görelim.
Grafik 1: Döviz Talep
Eğrisi
Döviz Fiyatı T
50.000 C
40.000 B
A
30.000
T
0 100 250 600 Döviz
Miktarı
Görüldüğü gibi döviz kuru artarken talep edilen miktarı da
azalmaktadır. Yani her ikisi arasında negatif yönlü bir ilişki söz konusudur.
2.2. DÖVİZ ARZI
Herhangi
bir biçimde elde edilen ve ulusal paraya dönüştürülmek üzere döviz piyasasına
arz edilen yabancı paralar, döviz arzını oluşturur.[9]
Normal şartlar altında döviz kuru ile döviz arzı arasında pozitif bir ilişki
beklenebilir. Dış ticaret açısından düşündüğümüzde döviz kuru yükseldikçe
ihracat gelirleri artacak, döviz kuru düştükçe de döviz gelirleri azalacaktır.
Döviz
kurundaki bir yükselme, ihraç malının yabancı para cinsinden fiyatının düşmesi
demektir. Bu da söz konusu malın yabancı talebinin artmasına ve dolayısıyla da
ihracatçı ülkenin döviz arzının genişlemesine neden olur.
Döviz kurundaki bir düşme karşısında bu etkilerin tersi
ortaya çıkar.[10]
Grafik 2: Döviz Arz
Eğrisi
Döviz Fiyatı A
F
50.000
E
40.000
D
30.000
A
0 100 300 450 Döviz miktarı
Fiyat arttıkça arz edilen miktarın arttığı grafikte de
görülmektedir.
2.3. PİYASA DENGESİ
Döviz piyasası
üzerinde devlet müdahalesi gibi hiçbir yapay engelin bulunmaması durumunda
denge, döviz arz ve talebinin birbirine eşitlenmesiyle gerçekleşir. Arz ve
talep eşitliğini sağlayan döviz kuruna denge kuru, bunun gerçekleştiği miktara
da denge döviz hacmi adı verilir.[11]
Grafik 3: Piyasa
Dengesi
Döviz Fiyatı T A
Ro E
A
T
0 Q Döviz
miktarı
Serbest
piyasa şartları altında döviz piyasası dengesi, negatif eğimli talep eğrisi ile
pozitif eğimli arz eğrisinin kesiştiği E noktasına rastlayan ORo döviz kuru
düzeyinde sağlanmaktadır. Denge döviz miktarı ise 0Q’ye eşittir.
3. DÜZ KUR VE ÇAPRAZ
KUR
Döviz kuru,
genelde yabancı para birimi esas alınarak ifade edilir. Buna göre döviz kuru,
bir birim yabancı paranın değiştirilebildiği ulusal para miktarı şeklinde
tanımlanır. 1 DM =60.000 TL gibi. Bu yönteme direkt kotasyon adı verilir. Ancak
bunun tersine, döviz kuru bir birim ulusal para ile değiştirilebilen yabancı
para miktarı şeklinde de tanımlanabilir. Ulusal para biriminin esas alındığı bu
yönteme indirekt kotasyon denmektedir. Mesela : 1 TL = 1/60.000 DM gibi.[12]
Döviz
kurunun artması, bir birim yabancı paraya karşılık daha fazla ulusal para
verilmesi yani ulusal paranın değerinin düşmesi demektir. Tersi bir durumda ise
ulusal paranın değerinin artması söz konusudur.
İki ulusal
paranın direk olarak birbirleri cinsinden ifade ettikleri kur, düz kurdur.
(direct exchange rate)[13]
Mesela: 1 DM=60.000 TL, düz bir kurdur. buna göre bir Mark alabilmek için
60.000 TL vermek lazımdır.
Düz kurun
tersi ise çapraz kurdur. Mesela:TL ile önce Sterlin; Sterin ile Dolar; Dolar
ile de Mark satın alınırsa bu işlemler sonunda TL ile DM arasında çapraz kur
oluşur. 150.000 TL ile 1 Sterlin; 1 Sterlin ile 2 Dolar; 2 Dolar ile 3 Mark
alınabildiğini farz edelim. Düz kur kullanıldığı takdirde 3 Mark için 180.000
TL vermek gerekirken, bu durumda 150.000 TL ile söz konusu satın alma sırası
izlenerek aynı miktarda Mark alınabilmektedir. Böylelikle düz kurdan 60.000 TL
olan 1 DM, çapraz kurdan 50.000 TL olmaktadır.
4. DÖVİZ KURU
POLİTİKASI
Bir ulusal
ekonomide, dış ekonomik ilişkiler yönünden bakıldığında, bir yandan mal ve
hizmet çıkışının (ihracat), diğer yandan mal ve hizmet girişinin (ithalât)
mevcut olduğu görülür. Mal ve hizmet giriş ve çıkışı yani ithali ve ihracı,
ilişkinin “reçel yönünü” ifade ederken; söz konusu faaliyetler için yapılan
ödemeler ise ilişkinin “parasal boyutu”nu ifade eder. Dolayısıyla mal ve hizmet
akımlarının gerek ulusal gerekse uluslararası alanda parasal bir çerçevede
oluştuğu sonucuna varılır.
Bir ülkenin
uluslararası ekonomik işlemlerini aralıksız biçimde sürdürebilmesi, ancak
ödemeler bilançosunun devamlı olarak denge hâlinde bulunmasıyla mümkündür.
Başka bir deyişle bir ekonominin dış denge hâlinde bulunması, ödemeler
bilançosunun açık vermemesi demektir. Bilindiği gibi en genel tanımıyla bir
ülkenin ödemeler bilançosu, belirli bir süre içinde (genellikle bir yıl) o
ülkenin bireyleri ve kurumları ile yabancı ülke birey ve kurumları arasında
yapılan tüm ekonomik işlemlerin sistematik bir şekilde tutulan kaydı olarak
tanımlanabilir.[14]
Uluslararası
ekonomik işlemler ödemeler bilançosuna “çift kayıtlı muhasebe sistemi”ne göre
kaydedilir. bu sisteme göre aynı işlem, bir hesabın alacaklı, başka bir hesabın
da borçlu kısmına kaydedileceğinden, ödemeler bilançosunun alacaklı yanının
toplamı daima borçlu yanının toplamına eşit çıkmak zorundadır. dolayısıyla
ödemeler bilançosu, muhasebe kayıtları anlamında her zaman denktir. Bu nedenle
ödemeler bilançosundaki ekonomik anlamda mevcut bir dış açık veya fazlayı
bulabilmek için tüm ödemeler bilançosu kayıtlarını “otonom” ve “denkleştirici”
işlemler diye iki gruba ayırmamız lazımdır. Otonom işlemler ithalât, ihracat,
dolaysız yabancı sermaye yatırımları gibi piyasanın normal işleyişiyle
kendiliğinden oluşan işlemlerdir. Buna göre ödemeler bilançosunun dengede
olması, açık veya fazla vermesi böyle tanımlanır: Eğer bir ülkenin otonom dış
âlem gelir ve giderleri birbirine eşitse, ödemeler bilançosu dengede; eşit
değilse, ödemeler bilançosunda açık veya fazla vardır. Denkleştirici işlemler
ise ödemeler bilançosundaki açığı veya fazlayı karşılamak, yani dengeyi
sağlamak üzere yapılan işlemlerdir. Başka bir deyişle bunların ortaya çıkış
nedenleri otonom kalemler arasındaki dengesizliktir. Bunlara örnek olarak resmî
döviz işlemleri, kısa süreli borçlanma ile ithalâtın finanse edilmesi v.s.
gösterilebilir.[15]
Yüksek
ekonomik gelişmeye sahip olan ülkeler ile petrol zengini ülkelerin dış
ödemeleri fazlalıkla kapanmakta ve bunların paraları uluslararası piyasalarda
ödeme aracı olarak aranmakta bu da söz konusu ülkelerin paralarının değerini
yükseltmektedir. Ekonomik yönden gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkelerde ise
tersi bir durumdan bahsedebiliriz. Bu ülkeler, dış ödemeler yönünden açık
verdikleri gibi paraları da uluslararası piyasalarda ödeme aracı olarak aranmaz
ve bu durum, paralarının değerini düşürür.
Ödemeler
dengesinin lehte ve aleyhte bozulmasının, o ülke parasının dış değerinin
yükselmesine veya düşmesine sebep olduğu anlaşılmaktadır. Neticede, ödemeler
bilançosunun dengesinde ortaya çıkan bir sapma karşısında alınacak ve
uygulanacak tedbirlerin, o ekonomide uygulanan döviz kuru sistemi ile ilişkisi
açıktır.[16]
Dışa açık
bir piyasa ekonomisinde döviz kuru, millî gelirin yıl içinde üretilmesinden ve
onun belirli bir kısmının başka ülkelerle mübadele edilmesinden, yani
ekonominin normal işleyişinden doğan döviz arz ve talebini dengeye getiren ve
ekonominin dış ticaret konusu olabilen mal ve hizmetlerinde iç fiyat seviyesi
ile dış alem fiyat seviyesi arasındaki bağlantısı, ya da muâdeleti kuran bir
mekanizmadır. Kısaca döviz kuru dışa satılan mal ve hizmetlerin fiyatını
belirleyen temel unsurdur. Bu, bir piyasa ekonomisi için fiyat sistemi ve mekanizması
kadar önemlidir. Dış ekonomik ilişkilerde onunla aynı görevleri görür.[17]
Dolayısıyla döviz fiyatlarının belirleniş biçimi ve ekonominin dış dengesinin
sağlanmasında döviz kurlarından faydalanma yol ve yöntemleri, Döviz Kuru
Politikası olarak adlandırılmaktadır.[18]
5. KUR SİSTEMLERİ
Döviz kuru
sistemleri, Sabit Kur Sistemi ve Dalgalı Kur Sistemi olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır. Bunları sırasıyla inceleyeceğiz.
5.1. SABİT KUR SİSTEMİ
Bretton
Woods sistemi veya Ayarlanabilir Sabit Kur politika Sistemi de denilen bu
sistemi açıklamadan evvel Bretton Woods Konferansı ve ilkelerinden bahsetmeyi
gerekli görüyorum.
Bretton
Woods Konferansı, Temmuz 1944’te ABD’nin New Hampshire Eyaletinin Bretton Woods
kasabasında uluslararası parasal sorunların çözümü amacıyla IMF üyesi 44
ülkenin katılımıyla gerçekleştirilmiş olan Uluslararası bir konferanstır.
Bretton Woods Sistemi, İngiltere ile Amerika arasında bir uzlaşmanın sonucunda
şekillenmiştir. Konferansa, birisi Keynes tarafından hazırlanan İngiliz Planı;
diğeri de White tarafından hazırlanan Amerikan Planı olmak üzere iki tasarı
sunulmuştur. Sonuçta White planının yakın benzeri bir sistem kabul edilmiştir.[19]
Konferans
sonrası yapılan anlaşmayla kurulan Uluslararası para sisteminin ilkeleri ana
çizgileriyle şunlardır:[20]
1.
IMF’nin
bütün üyeleri, paralarının değerini ABD Doları cinsinden tanımlayacaktır. ABD
Para otoritesi ise bu ülkelerin arz edeceği Dolarları “1 Ons Altın (31 gr)=35
ABD $” fiyatı üzerinden altına çevirecektir.
2.
Ulusal
paraların resmî Dolar karşılıkları, ya da Dolar paritesi, artı ve eksi olmak
üzere %1’lik bir marj içinde dalgalanabilir. Bu marjların dışına çıkılması
durumunda ilgili ülkenin para otoritesi kambiyo piyasasına müdahale ederek
belirtilen marj içinde kalınmasını sağlayacaktır. Piyasaya müdahalede ABD
Doları kullanılacaktır.
3.
Dış
ödeme güçlüğü ile karşılaşan ülkeler, devalüasyona en son çare olarak
başvuracaklardır. Devalüasyon yönteminin kullanılması öncesi dış ödeme güçlüğü;
ülkenin döviz rezervleri, IMF’den sağlanacak krediler ile yurt içi iktisat
politikalarının harcamaları kısıcı yönde kullanılmasıyla ortadan kaldırılmaya
çalışılacaktır. Bütün bunlara rağmen ödeme güçlüğü giderilememişse, %10’u
aşmamak şartıyla (Oranın üzeri için IMF’den onay almak gerekir.) devalüasyona
başvurulabilir.
4.
Dış
ödeme güçlüğü sorunu hâriç olmak üzere, bütün ülkeler ithalâtı sınırlandırıcı,
ihracatı özendirici her türlü önlemi kaldıracaklar, ikili anlaşmalar yerine çok
taraflı ticarete geçecekler ve zaman içinde dış ticaretin serbestleştirilmesine
katkıda bulunacaklardır.
Bretton
Woods Sistemi ile ilgili olarak verdiğimiz bilgilerden sonra sabit kur
sistemine geçebiliriz. Sabit kur sistemi, ülke parasının yabancı ülke paraları
karşısında değerinin hükûmetçe belirlendiği ve döviz kuru piyasasındaki arz ve
talep şartlarından bağımsız olarak, olabildiğince sabit tutulmaya çalışıldığı
bir kur sistemidir. Sistem Altın para sistemi ve Kontrollü kambiyo sistemi
olmak üzere sınıflandırılmaktadır.
Altın para
sistemi, dünyada altın para standardının uygulandığı dönemde geçerli olmuş olan
ve her ülkenin parasını sabit bir fiyattan altına bağladığı bir sabit kur
sistemidir. Altın standardında döviz kurları, altın paritesi etrafındaki dar
sınırlar içinde değişebilmektedir.[21]
Kontrollü kambiyo sisteminde ise döviz fiyatları hükûmet yetkilileri tarafından
belirlenerek,tüm döviz gelir ve giderleri devletin denetimi altına girer.
Sabit Kur
politika sistemi’nde her ülke, parasal değerini ABD Doları cinsinden tanımlar.
Bu kurlara parite adı verilir. Döviz piyasasında ulusal paraların değerinin
parite etrafında %1 oranında dalgalanmasına izin verilmektedir. Buna göre bir
paranın piyasada alabileceği en yüksek değere “Üst Destekleme Noktası” en düşük
değere de “Alt Destekleme Noktası” denir. Bu iki sınırı arasında döviz kurları
piyasadaki arz ve talep şartlarına bağlı olarak herhangi bir değer
alabilmektedir.
Bu sistemde
döviz kurlarının sabit tutulması, Merkez Bankası'nın piyasa işlemleri ile
gerçekleştirilmektedir. Merkez Bankası bu görevi yerine getirebilmek için her
şeyden önce kasasında yeteri kadar döviz rezervine sahip bulunmalıdır. Tabii,
Merkez Bankası'nın kurları sabit tutmak amacıyla piyasaya müdahalelerde
bulunması, serbest döviz piyasasına sahip ülkelere özgü bir özelliktir. Yasal
bir serbest döviz piyasası bulunmayan ülkelerde resmî döviz kurları, hükûmet
kararlarıyla mevcut düzeyde sürdürülmeye çalışılır. Yani resmî kurun dışındaki
bir fiyattan işlem yapılması söz konusu değildir.[22]
5.2. DALGALI KUR SİSTEMİ
Serbest
döviz kuru sistemi, Yüzen kur politika sistemi, Esnek kur politika sistemi de
denen bu sistemde Ulusal paranın değeri, serbest piyasada döviz arz ve talebine
göre belirlenir. Döviz kuru günlük olarak herhangi bir kamu müdahalesi olmadan
belirlenir. Döviz piyasasında denge ve ödemeler bilançosu düzeltmeleri, döviz
kurundaki değişmelerle gerçekleştirilir. Ekonomideki düzey veri iken, döviz
kurunun yükseltilmesi, ulusal paranın yabancı paralar cinsinden değer kaybı
anlamına geleceğinden, ithal mallarının ülke içi fiyatları yükselir; ihracat
teşvik edilmiş olur. Döviz kurunun düşmesinde ise bunun tersi olur. İthal
mallarının ülke içi fiyatları düşer; ihracat caydırılmış olur.
Dalgalı
döviz kuru sisteminin iki ana alt biçimi vardır. Bunlardan birincisi, hiç kamu
müdahalesinin söz konusu olmadığı ve yukarıda bahsettiğimiz biçimdir. Buna
“Serbest Dalgalanma” ismi verilir. İkincisi ise “Gözetimli Dalgalanma”dır. Bu
ikinci biçimde “gözetimin” amacına göre uygulamaya iki farklı isim verilir:
Buna göre, gözetim kısa süreli yapılıyorsa “Temiz Dalgalanma”; Ülkenin
uluslararası ticaretteki konumunu iyileştirmek amacıyla yapılıyorsa “Kirli
Dalgalanma” söz konusudur.[23]
5.2.1. SİSTEMİN LEHİNDEKİ GÖRÜŞLER
Bu sistemi
savunanlar, sistemin üstünlüklerini, temelde serbest piyasa mekanizmasının
yararları ile açıklamaktadırlar. Yani sistemin en düşük maliyetle en etkin
kaynak dağılımını sağlayacağı üzerinde dururlar. Sistemin bir nevi özellikleri
niteliğinde olan lehindeki görüşler bunlardır:[24]
1.
Döviz
piyasasına müdahalenin olmadığı sistemlerde döviz kurları, arz ve talep
dengesini sağlayacak seviyede oluşacak; dolayısıyla ulusal para gerçek değerini
bulacaktır.
2.
Bu
sistemde dış açık ve fazlalar, döviz kurlarındaki serbest değişmelerle
giderilir ve dış denge kendiliğinden sağlanır.
3.
Bu
sistemin sabit kur sistemine göre önemli bir üstünlüğü de hükûmetleri, iç
ekonomik dengeyi sağlayacak politikalar izlerken dış dengeyi bozma endişesinden
kurtarıp serbest davranma imkânına kavuşturmasıdır.
4.
Bu
sistemin dış rezervlere olan ihtiyacı en düşük seviyelere indirmesi ve böylece
ülkeleri, kıt kaynaklarını dış rezervlere bağlama gibi bir külfetten kurtarması
önemli özelliklerinden biridir.
5.
Sabit
kur sistemi, ulusal ekonomiyi dışarıdan kaynaklanan enflasyon ve depresyon gibi
ekonomik istikrarsızlıkların etkilerine karşı korumasız bırakırken; dalgalı kur
sistemi yabancı enflasyon ve konjonktür dalgalanması gibi olaylara karşı daha
yüksek bir koruyucu etki sağlar.
6.
Bu
sistem, basit ve uygulanması kolay bir sistemdir. Kur belirlenmesi için
bürokratik kararlara gerek olmaması ve piyasada bir serbestiyetin olması bunu
temin eden faktörlerdir.
7.
Döviz
kurlarının arz ve talep güçlerine tepkide bulunacak şekilde piyasaya
bırakılması kurların bu piyasadaki gelişmelere göre sık sık ve ufak oranlarla
değişme göstermesine imkân tanır.
8.
Dalgalı
kur sistemi döviz kurlarının uzun dönem denge seviyesine yönelmesine fırsat
vermekle dünya ekonomisinde aynı zamanda karşılaştırmalı üstünlük yapısına
uygun bir uluslararası uzmanlaşma modelinin oluşmasına katkıda bulunur.
5.2.2. SİSTEMİN ALEYHİNDEKİ GÖRÜŞLER
Dalgalı kur
sistemi akademik iktisatçılara çekici gözükürken özellikle uygulayıcılar
arasında büyük bir destek bulmamıştır. Böyle bir sisteme yöneltilen başlıca
eleştirileri özetleyelim:[25]
1.
Teorik
analizlerde döviz arz ve talebinin, kurlardaki bir değişmeye hızla tepkide
bulunacağı kabul edilebilir. O nedenle de dalgalı kur sistemlerinde kurlardaki
değişmenin istikrarlı olacağı belirtilir. Bu düşünceye karşılık esneklik
karamsarları, talep esnekliklerinin düşük olduğuna inanırlar. O bakımdan önceki
düşüncenin tam tersine bu sistemdeki kurların istikrarsız olacağını ileri
sürerler.
2.
Dalgalı
kur sistemi, kurların ilerideki değişmesi konusunda doğurduğu belirsizlik ve
istikrarsızlık dolayısıyla uluslararası ekonomik işlemlerdeki rizikoyu artırır.
3.
Bu
sisteme karşı olanlar, sistemin istikrar bozucu spekülasyona yol açarak, kur
dalgalanmalarını şiddetlendireceğini belirtirler.
4.
Sistemin
iç maliyetler üzerinde “Tek yönlü” etkiler doğurarak yurt içi enflasyonu
körükleyeceği belirtilir.
5.
Sabit
kur sistemini savunan kimi yazarlar, esnek kur sisteminin para politikası
üzerindeki denetimi kaldırarak ödemeler bilançosu “disiplini”ni bozduğunu iddia
ederler. Bu yazarlar, dalgalı kur sisteminin, hükûmetlere bağımsız para ve
maliye politikası izleme kolaylığı sağlayarak ulusal ekonomide enflasyonist
baskıların artmasına yol açacağına işaret ederler.
6. DÖVİZ POZİSYONU VE
POZİSYON YÖNETİMİ
Döviz
piyasasının iki yönü vardır. Birisi görünen yönüdür ve aracı kurumların
müşterileriyle olan ilişkilerini kapsar. Söz konusu iki taraf arasında bir arz
- talep ilişkisi doğar. Bu piyasaya perakende döviz piyasası (retail market) da
denir. Döviz piyasasının ikinci yönü, döviz ticareti yapan bankalar arasındaki
ilişkileri kapsar. Bankalar müşterileriyle yaptıkları döviz işlemleri sonucunda
döviz pozisyonlarında ortaya çıkan açık veya fazlayı birbirlerinden
karşılayarak denkleştirirler. Bu tür işlemlerin gerçekleştiği piyasaya da
İnterbank döviz piyasası veya Toptan döviz piyasası (wholesale market) adı
verilmektedir.[26]
Döviz
piyasasının görünmeyen yüzünü oluşturan bu işlemleri ayrıntılı olarak
incelemeye çalışacağız.
6.1. DÖVİZ POZİSYONU
Döviz
piyasasının önemli kuruluşlarından olan bankalar kurlarda meydana gelen
beklenmeyen değişmelerden dolayı bir risk ile karşı karşıya kalırlar. Mesela:
Kurlarda düşme şeklinde meydana gelen bir değişme, bankaların mevcut döviz
rezervleri değerinin düşmesine; dolayısıyla kayba uğramalarına sebep olur.
Tersi bir durumda da bankaların döviz borçlarının ulusal para cinsinden
değerinin yükselerek kayba uğramaları söz konusudur.
Eğer
çalışma gününün sonunda belli bir yabancı para, diyelim ki dolar üzerinden,
bankanın Müşterilerinden satın aldığı miktar onlara yaptığı satışa eşitse böyle
bir durumda bankanın söz konusu parayla ilgili döviz pozisyonunda bir değişme
olmaz. dolayısıyla bir döviz riski ile de karşılaşılmaz. Oysa eğer satın alınan
döviz miktarı satış miktarından fazla ise o takdirde döviz rezervlerinde bir
artışla karşılaşılır. Bu duruma bankanın ilgili döviz üzerinde “uzun pozisyon”
veya “fazla pozisyon” alması denir. Veya tersi de olabilir. Yani banka aynı
para üzerinden satın aldığından daha fazla döviz satışında bulunmuştur. Bu
duruma da “kısa pozisyon” veya “eksik pozisyon” denir.
6.2. POZİSYON YÖNETİMİ
Gerek fazla
gerekse eksik pozisyon durumlarında banka bir döviz kuru riski ile karşı
karşıyadır. Çünkü birinci durumda bir döviz rezervi fazlasına sahiptir. Eğer bu
fazlalığı elinden çıkarmazsa, o paranın kurundaki düşüşten dolayı bir zarara
uğrayacaktır. İkinci durumda ise yine bir risk söz konusudur. Çünkü elinde
gereğinden az döviz, ya da aynı şey olan gereğinden fazla ulusal para
bulunmaktadır. dolayısıyla eğer ulusal para döviz karşısında değer kaybedecek
olursa (kurun yükselmesi), banka yine bir zarara uğrayacaktır.[27]
Bankalar bu
riski ortadan kaldırmak için eksik veya fazlalarını denkleştirmeye çalışırlar.
Mesela bir bankanın Dolar üzerinden eksik pozisyon verdiğini farz edelim.
Denkliği sağlamak için bankanın iki tercihi vardır:[28]
1.
Doğrudan
doğruya öteki bankalara telefon ederek Dolar satmak isteyen birisini bulmak,
2.
Bir
komisyoncuya (broker) başvurmak ve onun aracılık hizmetlerinden faydalanmak.
Eğer banka
birinci yolu seçerse, piyasada faaliyet gösteren çok sayıda bankadan bazılarını
arar ve karşı tarafın fiyat teklifini uygun bulursa onunla doğrudan anlaşma
yapar. İkinci tercihte ise işlem yapacağı bankayı kendisi arayıp bulmak yerine,
bu işi bir brokere havale eder. Broker, yapacağı temaslarla tarafları
buluşturur ve pozisyonlarını denkleştirmelerini sağlar. Bu faaliyetinin
karşılığında da bir komisyon alır.[29]
Bankaların
ve özel finans kurumlarının döviz pozisyonu yönetimi sırasında uymak zorunda
oldukları oranlar Likidite oranı ve Kur riski oranıdır. Aşağıda bunları
incelemeye çalışacağız.
6.3. LİKİDİTE ORANI (L.O.)
Genel
anlamıyla bir işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeyebilme yeteneğini ifade
eden oranlardan biridir. Asit-test oran olarak da bilinen likidite oranı,
işletmenin kasa mevcudu, pazarlanabilir hisse senedi ve tahvillerle, alacakları
toplamının kısa vadeli borçlarına olan oranını ifade eder. Oranın 1’in üzerinde
olması, işletmenin kısa vadeli borç ödeyebilme yeteneğinin arttığını; 1’e eşit
veya 1’in altında olması ise, borç ödeyebilme yeteneğinin azaldığını gösterir.[30]
Likidite
oranının döviz yönünden hesaplanış şeklini de şöyle ifade edebiliriz.
Bankaların ve Özel Finans kurumlarının döviz mevcutlarının (M), döviz
taahhütlerine (T) bölünmesi...[31]
Formüle edersek:
M
L.O.
=
T
Oranın 1’e eşit olması kurumun döviz pozisyonu yönünden
dengede olduğu manasına gelir. Hâliyle 1’den küçük olması açık verdiği; 1’den
fazla olması fazla verdiği manalarına gelmektedir.
6.4. KUR RİSKİ ORANI (K.R.O.)
Bankalar ve
finans kurumlarının döviz mevcutları (M) ile döviz alacakları (A) toplamının,
döviz borçları (B) toplamına bölünmesi suretiyle bulunur.[32]
Formüle edelim:
M + A
K.R.O. =
B
7. KONVERTİBİLİTE
7.1. TANIM
Latince kökenli
olan konvertibilite (convertibility) sözcüğü, değiştirme veya dönüştürme gibi
anlamlara gelir. Ekonomideki anlamı da bununla ilgilidir. Şöyle ki bir ülke
parasının döviz piyasasında öteki ülke paralarına serbestçe
dönüştürülebilmesini ifade eder.[33]
Geniş
anlamıyla konvertibilite, serbest piyasa ekonomisinde ödemeler bilançosu
dengesini sağlayan sistem olarak tanımlanabilir. diğer bir ifade ile bir
paranın konvertibl olması için, ilgili para ülkesinin, uluslararası ticaretinde
(mal ve hizmet) sınırlamaların ve ayrımcılığın, uluslararası sermaye
hareketlerinde sınırlandırmaların ve iki taraflı ödeme anlaşmalarının
uygulanmaması gerekmektedir.[34] Bu
özelliğe sahip paralara “konvertibl para” adı verilir. Konvertibl paralar,
uluslararası ödemelerde geçerli olan paralardır.[35]
Bir ülkede
konvertibilite uygulaması, iki türlü olabilir. Tam ya da kısmi konvertibilite.
Tam konvertibilite uygulamasında ülkenin ulusal parası karşısında isteyen
herkes, her türlü amaç için ve arzu ettiği miktarda yabancı para satın alabilmektedir.
Kısmi konvertibilite uygulaması ise, paranın konvertibilitesi üzerine çeşitli
kısıtlamalar getirilmesi hâlinde söz konusu olur. Mesela bir paraya cari
işlemlerde (ithalât, ihracat, turizm v.b.) konvertibilite tanınması; sermaye
hareketlerinde tanınmaması, kısmi konvertibilite uygulamasıdır.
Konvertibilite,
dış ticaretten doğan borç ve alacakların çok yanlı olarak denkleştirilmesi ve
uluslararası uzmanlaşmadan yararlanmaya imkân sağlaması nedeniyle, dünya
ticaretinin geliştirilmesinin temel koşullarından biridir.[36]
7.2. KONVERTİBİLİTEYE GEÇİŞ ŞARTLARI
Konvertibilite
uygulaması, ülke ekonomileri açısından belli şartları gerektirir. Bunların
başlıcaları, ulusal parasına konvertibilite tanıyacak ülkenin sağlam bir
ekonomik yapıya sahip olması, ihracat gelirlerinin yüksek olması ve yeterli
döviz rezervine sahip bulunmasıdır.[37]
Konvertibilitenin
ilk şartı, yasaların izin verdiği ve yasal güvence altında faaliyet gösteren
bir serbest döviz piyasasına sahip olmaktır. Bu piyasada bankalar ve öteki
aracı kurum ve kuruluşlar, dileyen herkese diledikleri miktarda döviz satarlar
veya bunların arz edecekleri dövizi satın alırlar. Böylece ulusal paranın
yabancı paralara dönüştürülmesi, dövizlerin ithali ve ihracı tamamen
serbesttir.
Konvertibilitenin
tersi kambiyo kontrolüdür. Bu durumda serbest döviz piyasasına hiç izin
verilmez. Tüm döviz alış-satış işlemleri devletin iznine bağlıdır. Kişilerin
izinsiz olarak yanlarında döviz bulundurmaları veya döviz alım-satım
işlemlerinde bulunmaları yasalarla aynı şekilde cezayı gerektirmektedir. Bu
şekilde konvertibiliteden yoksun paralara “inkonvertibl” paralar adı verilir.
Ulusal
parası konvertibl olan ülkelerin sağlam bir ekonomik yapıya sahip olması
gerekir. Bir ülkenin ulusal parasına konvertibilite tanıyabilmesi için gerek
iç, gerek dış malî çevrelerde o ülke ekonomisine belirli bir güvenin oluşması
gerekir. Bu da ancak ülkenin ihtiyaç duyduğu dövizi sağlayabilecek bir
kapasiteye sahip olmasına bağlıdır. En sağlam döviz kazanma yolları ise
gelişmiş bir sanayiye sahip olmak ve dünya piyasalarında ileri derecede
rekabetçi güç elde etmektir. Ancak ülke, döviz kazançlarını başka kaynaklarla
da destekleyebilir. Mesela dış turizm gelirleri, önemli ham madde ihracatçısı
olmak veya ülkeye sürekli olarak dışarıdan yabancı sermaye girmesi gibi.[38]
Şunu da
ilave etmek gerekir. Ülke, mevcut döviz rezervini belli seviyede tutmak
amacıyla dövizle yapılan işlemlerin bir kısmına serbestiyet tanırken; diğer bir
kısmına sınırlamalar getirebilir. Mesela mal ve hizmet ithalini yasaklarken
yabancı sermaye girişini özendirici politikalar izleyebilir. Böylece döviz
rezervlerini belli bir seviyede tutmuş olur. Bahsettiğimiz bu uygulamalar kısmi
konvertibilitenin hedeflendiği durumlarda söz konusu olan faaliyetlerdir.
8. DEVALÜASYON VE
ETKİLERİ
8.1. TANIM
Sabit kur
sisteminin uygulandığı veya kurların az çok istikrarlı tutulduğu sistemlerde,
kurlarda bir değişme (kur ayarlamaları) ancak hükûmet kararı ile yapılabilir.
Böyle bir sistemde döviz kurunun hükûmet kuruluşları tarafından yükseltilmesi
ya da ulusal paranın dış değerinin düşürülmesi kararına devalüasyon
(devaluation) adı verilir. Tersine, resmî döviz kurunun düşürülmesine
revalüasyon (revaluation) denmektedir.
Dalgalı kur
sistemlerinde döviz piyasası üzerinde hükûmet müdahalesi yoktur (veya en aza
indirilmiştir). Bu sistemlerde kurlar arz ve talep gelişmelerine göre
kendiliğinden değişir.[39] Bu
açıklamalar sonrasında devalüasyon ve revalüasyon kelimelerinin sadece sabit
kur sistemleri için kullanıldığını belirtmeliyiz.
Devalüasyon
sonrasında paranın dış değeri düşürülmüş olur. Böylece ülkeye ithal edilen
mallar, ulusal para cinsinden pahalılaşmış olur. İhraç ürünlerinin fiyatları
ise yabancı para cinsinden ucuzlar. Böylece devalüasyon ile bir taraftan ithalât
kısılıp döviz tasarrufu sağlanmaya çalışılırken; diğer taraftan da ihraç
gelirlerinin artmasıyla döviz gelirlerinin artırılması hedeflenir.
Devalüasyonun
sadece finansal nitelik taşıyan dış açıkların giderilmesinde etkili olduğu
görülür. Yapısal nedenlerden (mesela teknolojik gerilik, verim düşüklüğü,
sermaye stoku yetersizliği...) kaynaklanan dış açıklarda tek başına devalüasyon
yoluna başvurmak doğru bir yaklaşım sayılmaz.[40]
8.2. DEVALÜASYONUN ETKİLERİ
Devalüasyon,
sabit kur rejimlerinde dış ödemeler açıklarını gidermek için uygulanan bir
araçtır. Ancak dış denge durumundan ayrı olarak devalüasyonun ekonomi üzerinde
doğurduğu bir dizi etki daha vardır.[41]
Bunları gözden geçirelim:
a) Yurt içi gelir ve fiyatlar üzerine etki:
Devalüasyon, ülkenin millî gelirini ve iç fiyat seviyesini
etkiler. Devalüasyon sonucu ihracatın artması ve ithalâtın azalması (bu iki
etkiye “ters çeviren faktörler” de denmektedir.), ihracat ve ithalâta sahip
endüstrilerde toplam talebin yükselmesine neden olur. Bu ise çoğaltan mekanizması
ile tüm ekonomiye yayılarak tam istihdama ulaşılıncaya kadar reçel millî geliri
ondan sonra ise fiyatlar genel seviyesini yükseltir.
b)Kaynak dağılımı üzerine etki:
Devalüasyon, ihraç malları ve ithalâta rakip malların
üretimini artırdığı için kaynakların bu kesimlere kayması sonucunu doğurur.
Üretim artışı, ya hâlen işsiz durumda bulunan ya da yurtiçi üretim
kesimlerinden çekilen kaynaklarla gerçekleştirilir. Demek oluyor ki
devalüasyon, ekonomide kaynak dağılımını yurt içi kesimlerden dış ticaret
kesimlerine doğru geliştirir.
c)Yabancı sermaye girişleri ve işçi dövizleri üzerine etki:
Devalüasyon, aşırı değerlenmiş kurun değiştirilip yerine
daha gerçekçi, yani denge seviyesi dolaylarında yüksek bir kurun benimsenmesi
olduğundan, yabancı sermaye girişlerini ve Türkiye gibi dışarıya işçi ihraç
eden ülkelerde ana ülkeye gönderilen işçi dövizlerini özendirici etkide
bulunabilir.
d)Dış borçlar üzerine etki:
Devalüasyon, ulusal para ile ödenecek dış borçları
etkilememekle beraber döviz üzerinden ödenecek dış borçların yükünü artırır.
Çünkü devalüasyon sonrasında ihraç mallarının yabancı para cinsinden ucuzlaması
dolayısıyla aynı miktarda döviz kazanmak için daha fazla mal ve hizmet ihraç
etmek gerekecektir. Bununla birlikte devalüasyonun ihracat hacmini genişleterek
döviz gelirlerini artırmakla dış borçların ödenmesini kolaylaştıracağını da
belirtmelidir.
e)Dış ticaret hadleri üzerindeki etki:
Dış ticaret haddi, en genel tanımıyla ihracat fiyatlarının
ithalât fiyatlarına oranıdır. Dış ticaret hadlerinin bozulması, ithal
mallarının pahalılaşması; ihraç mallarının da ucuzlaması demektir. Ticaret
hadlerindeki bozulma, belirli varsayımlar altında ülkenin refah seviyesinin
düşmesi demektir.
f)Devalüasyon ve spekülasyon:
Devalüasyon, gerek döviz; gerekse mal spekülasyonunu
hızlandırır. Döviz spekülatörleri devalüasyonun zamanını önceden biliyorsa
ellerindeki ulusal parayı dövize çevirip beklerler. Devalüasyon sonrası
zahmetsiz kazançlar elde ederler.
İhracatçılar da yapacakları ihracatı devalüasyon sonrasına
erteler. İthalâtçılar ise tersine, devalüasyondan önce ithalâtı hızlandırarak
mal stok eder. Tüm bu nedenlerden dolayı hükûmetin devalüasyon kararını gizli
tutması gerekmektedir.
g)Ticaret ortakları üzerindeki etki:
Devalüasyon yapan ülke ihracatını artırıp ithalâtını
caydırarak dış ticaret bilançosunu düzeltir ve buna bağlı olarak da önce dış
ticaret kesiminde sonra da tüm ekonomide ulusal gelir ve istihdam seviyesini
yükseltir. Hâliyle bu etkilerin tam tersi de ticaret ortaklarında ortaya çıkar.
Görüldüğü gibi sabit kur sisteminde bir ülke, ekonomisini düzeltmek için
devalüasyon yapınca, bundan zarar gören diğer ticaret ortaklarının da buna
misilleme yapması durumuyla karşı karşıyadır. Ticaret ortakları bu şekilde
ekonomilerini korumaktadır. Bundan dolayı bir ülke, devalüasyon yapmadan önce
ticaret ortaklarının da tepkisini göz önünde bulundurmalı ve ona göre hareket
etmelidir.
Mehmet Behzat Ekinci,
Erciyes, İktisat, Lisans Programı.
[1] Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat-Teori Politika ve Uygulama, Güzem Yayınları,
10. Baskı, İstanbul, 1994, s.103-104.
[2] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.104-105.
[3] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.104-106.
[4] M. Akyüz, Ansiklopedik
Ekonomi Sözlüğü, Dünya Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 1990, s.79.
[5] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.113.
[6] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.113.
[7] Akyüz, a.g.e.,
s.79.
[8] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.113.
[9] Akyüz, a.g.e.,
s.78.
[10] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.114-116.
[11] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.117.
[12] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.119.
[13] Akyüz, a.g.e.,
s.83.
[14] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.134.
[15] Emine Kılavuz, “Tarihi Gelişimi İçinde Türkiye’de
İzlenen Kur Politikası”, Yüksek Lisans
Tezi, Erciyes Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kayseri, 1989, s.13-14.
[16] Kılavuz, a.g.e.,
s.15.
[17] Kemal Kurdalp, “Türk Kambiyo Sisteminin Reformu”, Türk Ekonomisinin Dışa Açılmasında Kambiyo
Politikası, Meban Sermaye Piyasası Araştırma Merkezi Yayını, İstanbul,
1979, s.78.
[18] Kılavuz, a.g.e.,
s.15.
[19] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.642-648.
[20] Akyüz, a.g.e.,
s.50-51.
[21] N.Ertel, Ansiklopedik
Ekonomi Sözlüğü, Dünya Yayınları, 3.Baskı, İstanbul, 1990, s.300-301.
[22] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.648.
[23] Akyüz, a.g.e.,
s.62-63.
[24] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.657-659.
[25] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.659-662.
[26] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.107-113.
[27] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.111-112.
[28] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.112.
[29] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.112.
[30] Ertel, a.g.e.,
s.202-203.
[31] N.Hayat Bezgin, “Türk Kambiyo Mevzuatı”, T.C. Merkez Bankası İç Eğitim Notları,
Ankara, 1994, s.13.
[32] Bezgin, a.g.e.,
s.14.
[33] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.128.
[34] Rıfat Yıldız, Konvertibilite,
Atatürk Üniv. Yayınları No:639, Erzurum, 1987, s.13.
[35] Ertel, a.g.e.,
s.190.
[36] Ertel, a.g.e.,
s.190.
[37] Ertel, a.g.e.,
s.191.
[38] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.128-129.
[39] Seyidoğlu, a.g.e.,
s.210.
[40] Akyüz, a.g.e.,
s.70.