AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

HAYAT BOYU EĞİTİM VE İSTİHDAM İLİŞKİSİ; EĞİTİMİN İŞ GÜCÜNE ETKİSİ VE TÜRKİYE’DE DURUM

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

GİRİŞ

 

BİRİNCİ BÖLÜM:

1.1.EĞİTİM VE AMAÇLARI

1.1.1.EĞİTİM

1.1.2.EĞİTİMİN AMAÇLARI

 

1.2.KAVRAM OLARAK “HAYAT BOYU EĞİTİM”

 

1.3.EĞİTİM VE İŞ GÜCÜ

1.3.1.EĞİTİLMİŞ İŞ GÜCÜ: VASIFLI EMEK

1.3.2.EĞİTİMSİZ İŞ GÜCÜ: VASIFSIZ EMEK

 

İKİNCİ BÖLÜM

2.1.HAYAT BOYU EĞİTİM VE İSTİHDAM İLİŞKİSİ

 

2.2.İŞ GÜCÜNÜN EĞİTİMİ AÇISINDAN ÜLKELERİN GELİŞME SEVİYELERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ

2.2.1.GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER(GOÜ) AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

2.2.2.GELİŞMİŞ ÜLKELER(GÜ) AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1.TÜRKİYE’DE EĞİTİM ANLAYIŞI VE UYGULANAN POLİTİKALAR

 

3.2.TÜRKİYE’DE HAYAT BOYU EĞİTİM KAPSAMINDA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

 

SONUÇ

 

 

 

GİRİŞ

            Teknolojideki hızlı gelişmeler dolayısıyla nicelik itibariyle denilemezse de nitelikli iş gücü ile ekonomik büyüme arasında doğru orantılı bir ilişki olduğu muhakkaktır. Bu, iş gücündeki kalite artışının ekonomik büyümeyi de beraberinde getirdiği anlamına gelir.

 

            Günümüzde ülkelerin gelişme seviyelerine göre sınıflandırılmasında kullanılan temel kriter, “Fert başına düşen milli gelir”dir. Bu, temel bir kriter olmakla birlikte acaba bunun temelinde hangi faktör yatar? Acaba fertlerin ekonomiye olan katkı derecelerindeki farklılıklar ne şekilde oluşur? Bu ve benzeri sorulara “eğitim faktörü” şeklinde cevap vermek yanlış olmasa gerek... Çünkü bir insanın herhangi bir işe katkıda bulunabilmesi için belli bir bilgi birikimine sahip olması gerekmektedir. Söz konusu işle ilgili bilgi birikimi arttıkça katkı derecesi de artacaktır. Aynı şekilde bir ekonomide fertlerin sahip oldukları üretim bilgisi seviyesi arttıkça, üretime ve dolayısıyla milli gelire sağladıkları katkı oranı da artacaktır.

 

            Hızlı teknolojik gelişmeler, günümüz insanının gelişmelere daima açık olmasını gerektirmektedir. Yoğun bir bilgi bombardımanı(!)[1] altında olan insanoğlunun hayatını idame etmesi, söz konusu bombardımandan etkilenme oranı ile yakından ilişkilidir. Konuya üretim teknolojisi açısından bakıldığında şu söylenebilir: Bireyler, hayatlarını sürdürmek istiyorlarsa üretmelidirler. Bu da elbette ki bahsedilen bilgi üretiminden maksimum düzeyde faydalanabilmekle mümkündür.

 

            Çalışma, hayat boyu eğitim faaliyetini ve bununla istihdam arasındaki ilişkiyi konu edinmektedir. Öncelikle konu ile ilgili temel kavramlar ele alınmakta ve çalışma daha anlaşılır hale getirilmeye çalışılmaktadır. Müteakiben konu, ülkelerin gelişmişlik seviyesi dikkate alınarak incelemeye tabi tutulmaktadır. Daha sonra, Türkiye’deki “hayat boyu eğitim anlayışı” ele alınmakta ve bu yönde uygulanan politikalar sunulmaya çalışılmaktadır. Sonuç kısmında ise genel bir değerlendirme yapılmakta ve bazı teklifler ilave edilmektedir.

 

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM:

1.1.EĞİTİM VE AMAÇLARI

1.1.1.EĞİTİM

            Kişilerin belirli konularda bilgi, beceri ve tecrübe kazanmalarını sağlamak üzere yetiştirilmelerine ve geliştirilmelerine yönelik düzenli faaliyetlerin tümüne denir.[2] Genel olan bu tanım, özel hale de getirilebilir. Mesela bir işletme eğitimi, “herhangi bir işletmede faaliyette bulunacak kişilerin o işletmedeki gerekli teknolojiyi öğrenmeye yönelik çabaları” şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım diğer alanlara da uyarlanabilir.

 

 

1.1.2.EĞİTİMİN AMAÇLARI

            Genel anlamda belirli konularda bilgi, beceri ve tecrübe kazanılmasını sağlayan eğitim faaliyeti ile bazı hedeflere ulaşılmak istenir. Bunları sıralayalım:[3]

1.      Genç iş gücünün ekonomideki çeşitli istihdam alanları arasında dağılımını yönlendirmek.

2.      Toplam iş gücü içerisindeki oranı sürekli yükselen genç nüfusu, kazançlı iş imkanlarına hazırlamak.

 

            Eğitim sadece “örgün eğitim” anlamında dikkate alındığı zaman, bu iki madde ile ilgili olarak şunlar söylenebilir: Eğitim kurumları birer istihdam kapısıdır. Onların olmadığı bir ülkede işsiz sayısı, söz konusu kurumlarda tutulan öğrenci sayısı kadar artar. Fakat bu kurumlarla geçici de olsa işsiz sayısındaki artış ertelenebilmektedir. Dolayısıyla bu iki madde sadece örgün eğitimle ilgili olarak bir yargıya varılmasını sağlayabilir. Fakat aşağıda sıralayacağımız maddeler eğitimin amaçlarını daha geniş ve uygun bir şekilde ifade etmektedir:[4]

1.      Teknolojinin artan bir hızla geliştiği dünyada, bu hızlı gidişe ayak uydurabilecek eğitim düzeyi ve niteliğine sahip insan gücünün yetiştirilmesi.

2.      Yetiştirilmiş olan insan gücünün zaman içinde değişen ve gelişen teknolojilere ve yeni istihdam imkanlarına uyum sağlayacak şekilde yeniden eğitilmesi.

 

            Dikkat edilirse, birinci madde örgün eğitimi ifade ederken; ikinci madde örgün eğitim sonrasını, yani iş hayatı süresince gerçekleştirilen eğitim faaliyetini ifade etmektedir. Eğitim faaliyetiyle güdülen amaçları daha kapsamlı ifade etmeleri itibariyle bu maddeleri tercih ediyoruz. Bu konuyla ilgili daha geniş değerlendirmeleri bir sonraki konuda yapmaya çalışacağız.

 

 

1.2.KAVRAM OLARAK “HAYAT BOYU EĞİTİM”

            Eğitim faaliyeti, farklı sınıflandırmalar olmakla birlikte, temelde iki dönem şeklinde değerlendirilebilir:

·         Örgün eğitim dönemi,

·         Yaygın eğitim dönemi.

 

            İlki, normal bir şekilde öğrenciliğin devam ettiği ve eğitim faaliyetlerinin eğitim kurumlarında gerçekleştirildiği bir dönemdir. Aslında bu dönem de kendi içinde iki kısımda incelenebilir:

1.      Seçme hakkının olmadığı mecburi eğitim dönemi (ülkemizde ilkokul ve ortaokul dönemini kapsayan ilköğretim),

2.      Temel eğitim sonrası dönemdir ki gerek dersler gerekse ilgi alanı olarak seçme hakkı verilir (ülkemizde lise ve sonrası).

 

            Yaygın eğitim dönemi ise kişinin sahip olduğu mesleği veya meslekleri ile ilgili eğitim faaliyetlerini icra ettiği bir dönemdir. “Meslekleri” dedik, çünkü hızlı teknolojik değişimin yaşandığı günümüzde sadece bir meslekte kalıp hayatını hep bu şekilde sürdürme anlayışı yani tabir-i caizse “memuriyet anlayışı”[5] giderek ortadan kalkmaktadır. Bu konuya ileride değineceğimizden, burada fazla girmeyeceğiz. Fakat şunu da ilave etmeden geçemeyiz. Günümüzde fertler, meslekleri ile ilgili bilgileri muhafaza etmek durumunda oldukları gibi yeni gelişmeleri de yakından takip etmek ve bu yolla bilgi birikimlerini artırmak durumundadırlar. Söz konusu gelişmeler, kendi meslek sahalarının dışına taşıyor olsa da...

 

            Hayat Boyu Eğitim, ülkelerce önemi kavranmış bir anlayıştır. Bu anlayışın, dünya çapında toplantılarda dahi söz konusu olduğu dikkate alınacak olursa, ne derecede önem taşıdığı anlaşılabilecektir. Buna geçmişten bir örnek vermek daha anlamlı olacaktır. Hayat Boyu Eğitim, UNESCO’nun 1976 yılındaki Genel Konferansı’nda ele alınmış ve buna yönelik şu açıklama yapılmıştır:[6]

“Hayat Boyu Eğitim, mevcut eğitim sistemini yeniden yapılandırmayı ve eğitimle ilgili olup da eğitim sisteminin dışında kalan potansiyeli geliştirmeyi amaçlayan genel bir düzenlemedir.  Bu tür bir düzenlemede fertler, kendi eğitimlerini bizzat gerçekleştirir.”

 

            Buradan hareketle, hayat boyu eğitim faaliyetini şu şekilde tanımlayabiliriz: “Fertlerin, hayatlarının her safhasında karşı karşıya bulundukları bilgi üretiminden en yüksek seviyede faydalanmaya çalışmalarıdır.” Bu genel tanım, ekonomi bilimi açısından şu şekilde özetlenebilir: “Fertlerin, hayatlarını idame etmek için ekonomik faaliyet alanları ile ilgili her türlü bilgi ve beceriyi elde etme yönünde göstermeleri gereken sürekli çabadır.” Bu tanımlamalar sonrasında, hayat boyu eğitim sürecinin, yukarıda bahsedilen her iki eğitim dönemini(örgün+yaygın) de kapsadığı ortaya çıkmaktadır.

 

 

1.3.EĞİTİM VE İŞ GÜCÜ

            Bu ilişkide etkileyen faktör “eğitim”; etkilenen ise “iş gücü”dür. Eğitim, kişiye belli bir meslek kazandırdığı gibi, devam edilmesi durumunda yani “hayat boyu eğitim” felsefesine uyularak hareket edildiğinde devamlı kazançlı çıkılmasını sağlar. Çünkü kazanmak için öğrenmek esastır. Aşağıda, bilen ve bilmeyen arasındaki farkı göstermek açısından, “vasıflı ve vasıfsız emek” alt başlıklarını incelemeye çalışacağız.

 

 

1.3.1.EĞİTİLMİŞ İŞ GÜCÜ: VASIFLI EMEK

            Vasıflı emek deyince akla gelen, mesleki veya teknik eğitim ya da kazanılan tecrübeler sonucunda bir işte bilgi, beceri ve el alışkanlığı edinmiş çalışanlardır. Bunların üretimde verimliliği düz işçiye ya da vasıfsız işçiye göre daha yüksektir. Yetiştirilmesi, önemli bir sermaye yatırımı ve zaman gerektiren vasıflı işçi, gelişmekte olan ülkelerin(GOÜ) en önemli eksikliklerinden biridir. Çünkü üretimi ve dolayısıyla kalkınma hızını sınırlandıran faktörlerden birisi de yeterli nitelik ve nicelikte vasıflı emek bulunmamasıdır.[7] Bir etkileşim zinciri halinde ifade edecek olursak: Vasıflı işçi, kaliteli üretim; kaliteli üretim de ekonomik kalkınma demektir.

 

 

1.3.2.EĞİTİMSİZ İŞ GÜCÜ: VASIFSIZ EMEK

            Mesleki ve teknik bakımdan eğitimsiz, tecrübe sahibi olmayan iş gücüdür. Daha çok kol ve beden ile çalışan işçileri ifade eder. Üretimde vasıflı işçi kadar verimli değildir. GOÜ’ler, vasıfsız emeğe bol olarak sahip olmakla birlikte, bu ülkelerin kalkınmaları için esas ihtiyaç duydukları faktör, vasıflı emektir.[8] Ekonomilerde hedef, büyüme ve kalkınma olduğuna göre bunlar için gerekli seviyede üretim sağlanmalıdır. Üretim artışı ise verimlilik artışını ve dolayısıyla eğitimli iş gücünü gerektirir.

 

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

2.1.HAYAT BOYU EĞİTİM VE İSTİHDAM İLİŞKİSİ

            Kelime manası itibariyle “hizmete almak” demek olan istihdam için ilk aranan şart, elbette kişinin alınacağı hizmetle ilgili bilgiye sahip olmasıdır. Acaba söz konusu meslekle ilgili bilgi birikiminin alt ve üst limitleri nedir? Şimdi de bu konuya değinmeye çalışacağız.

 

            Sanayileşme ve beraberinde teknolojik gelişme, eğitimin biçiminde ve içeriğinde değişikliğe yol açmıştır. Bu sürekli değişim, meslek sahiplerinin de kendilerini bu değişime ayak uydurmasını zorunlu hale getirmiştir. Artık günümüzde herhangi bir meslek sahibi şunu söyleyemez:

“-Sahip olduğum mesleki bilgim bana yeter, başka bir şey öğrenmeme gerek yoktur.”

Bunu demesi, sadece zamanın belli bir noktasında kalması ve bir süre sonra eskimesi, böylece kendi kendini o meslekten elimine etmesi sonucunu beraberinde getirir. Dolayısıyla şu nettir: Hiçbir meslekte bilgi birikiminin üst limiti yoktur. Meydana gelen gelişmeler daima yenilenmeyi gerektirir. İşte bu şekilde kendini yenileme çalışmalarının süreklilik kazanması, hayat boyu eğitim anlayışının benimsendiğini ve bu yönde harekette bulunulduğunu gösterir.

 

            Hayat boyu eğitim anlayışını bir örnekle somutlaştırmaya çalışalım: Cam bardak üretimi yapılan  bir işletmedeki işçileri ele alalım. Önceleri, camlara “nefes uygulanmasıyla” şekil verme tekniği kullanılırken, daha sonra “kalıplara yerleştirilmesi” yoluyla üretiminin gerçekleştirildiği bir teknik geliştirildiğini düşünelim. Bu işçilerin izleyeceği iki yol vardır. Eski tekniği kullanmaya devam etmek ya da yeni teknikten faydalanmak. Birinci yolu tercih etmeleri, üretimin az ve maliyetin yüksek olması demektir ki firma olarak piyasadan çekilmek zorunda kalacakları zaman pek de uzak olmayacaktır. İkincisini tercih etmeleri ise yeniliğe ayak uydurdukları anlamına gelir ki seri üretim ve düşük maliyetle firma olarak pazar paylarını artırma imkanı da elde etmiş olurlar. Tabii bu yeni tekniği alıp kullanmaları, belli bir eğitimi gerektirecektir. Bu eğitimi almaları ve çıkacak olan yeni tekniklerle ilgili eğitimi de almaya hazır olmaları, hayat boyu eğitim anlayışına uygun hareket edildiğini gösterir. İşte işçiler ve firma, bu anlayışa sahip olduğu müddetçe, daha fazla kazanmaya adaydır.

 

 

2.2.İŞ GÜCÜNÜN EĞİTİMİ AÇISINDAN ÜLKELERİN GELİŞME SEVİYELERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ

2.2.1.GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER(GOÜ) AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

            GOÜ’lerde öncelikle, gelir dağılımındaki eşitsizlik, eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldırmaktadır. Bundan dolayı isteyen istediği alanda eğitim göremeyebilmektedir.

 

            Eğitimin sınıf değiştirme ve dikey hareketlilik kazanmadaki rolünün gerçekleşebilmesi için, uygun istihdam alanı mevcut olmalıdır. Fakat GOÜ’lerde bireyler, eğitimlerine uygun işlerde çalışamadıklarından, eğitilmiş işsizler ordusuna katılmak durumunda kalmaktadır.[9]

 

            Ayrıca, GOÜ’lerde “işe göre adam yerine, adama göre iş” bulunması söz konusu olabilmektedir. Bu da kişinin, ilgi alanına girmeyen işlerde çalışmak durumunda kalmasına sebep olmaktadır. Bir insanın sevmeden yaptığı bir işte verimli olması elbette beklenemez. Böyle olunca, söz konusu ortamda hayat boyu eğitime ve bu çerçevede Ar-Ge faaliyetlerine önem verilmeyecektir. Zaten verimliliğin olmadığı bir yerde bu faaliyetlere de rastlanmayacaktır.

 

            GOÜ’lerde hayat boyu eğitim anlayışı yoktur veya çok zayıftır. Sebebine gelince: bir kere o ülkelerin insanlarında genelde “memuriyet zihniyeti” mevcuttur. Bu zihniyet, insanlarda hayatları boyunca tek meslek sahibi olmaktan başka bir mesleki tercihleri bulunmadığını ve ilaveten, kendilerini geliştirme ve yenilemeye önem vermediklerini ifade eder. Zaten taşıdıkları mana itibariyle “memuriyet zihniyeti” ile “hayat boyu eğitim anlayışı”, birbirlerine zıt olan kavramlardır.

 

 

2.2.2.GELİŞMİŞ ÜLKELER(GÜ) AÇISINDAN DEĞERLENDİRME

            GÜ’lerde gelir seviyesinin yüksek oluşu, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. Ayrıca nüfus artışının düşük olması ve eğitimlerinin belli bir düzene sahip olması dolayısıyla “işe uygun adam yetiştirme” imkanları daha geniştir. Ancak bu ülkelerin hemen hemen hepsinde, geniş istihdam alanlarına oranla nüfus artışının düşük olmasının bir de mahzuru vardır. O da şöyle ifade edilebilir: Nüfus artışının düşüklüğü, kabiliyetleri düşük olan kişilere doğru bir talep yönelmesine yol açar. Bu ülkelerdeki belli mesleklere mensup fertlerin hizmetlerine duyulan talebin fazla olması durumunda, kapasiteleri yeterli olmayan kimselerin de mesleğe girmelerinden kaynaklanan marjinal prodüktivite düşüşü, bir sakıncayı ifade eder.

 

            Tabii ki GÜ’ler bu sakıncayı[10] GOÜ’lerden iş gücü ithal ederek gidermeye çalışmaktadırlar.[11] İthal edilen iş gücü, GOÜ’ler için bir gelir kaynağı olması itibariyle faydalıyken; öte taraftan beyin göçü durumuyla karşı karşıya kalınması dolayısıyla da bir kayıptır. Fakat GÜ’ler bu süreçte kazançlı çıkmaktadır.

 

            Ayrıca, GÜ’lerde özel sektör ve sanayi kuruluşları arasında da sıkı bir işbirliği sağlanmıştır. Uygulamaya konan burs sistemi de buna dahil edildiğinde, eğitime verdikleri önem anlaşılmaktadır. Bunların olduğu yerde hizmet-içi eğitimlere de önem verildiği ve Ar-Ge faaliyetlerine de büyük paylar ayrıldığını söylemeye ,herhalde, gerek yoktur.

 

            GÜ insanları, hayatları boyunca tek meslekte kalmak yerine zihniyet olarak farklı hayat tarzına sahip olmanın bir gereği sayılan farklı işlerde çalışmayı benimsemişlerdir. Bundan hareketle çok fonksiyonlu (multi-functional) olmayı kendileri için bir tarz olarak belirlemişlerdir. Zaten böyle oldukları, belirli periyotlarla farklı işlerde çalışmalarından veya mevcut işlerinde meydana gelen değişikliklere kısa sürede adapte olabilmelerinden ve genelde bu her iki durumda da başarılı olmalarından anlaşılmaktadır.

 

 

 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.1.TÜRKİYE’DE EĞİTİM ANLAYIŞI VE UYGULANAN POLİTİKALAR

            GOÜ’lerin karakteristiklerinden biri olan düşük eğitim seviyesi, bu ülkelerden biri olması dolayısıyla Türkiye için de geçerlidir. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Her ne kadar bazı bilim adamları kabul etmese de gelir dengesizliği, eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir.[12] Çünkü bu durumda herkesin eğitim açısından eş fırsatlara sahip olma şansı aynı olmayacaktır. Bu da eğitim seviyeleri arasında farklılığa sebep olmaktadır.

 

            2001 yılı gelir istatistiklerine göre; fert başına düşen geliri en yüksek olan ilimiz Kocaeli, en düşük ilimiz ise Ağrı’dır. Gelir meblağları, sırasıyla 4.109$ ve 730$’dır. Aradaki fark ise uçurum seviyesinde olup 3.379$’a tekabül etmektedir. Buradan hareketle, her iki il insanlarının eğitimde sahip olacağı fırsatların ve imkanların tahmin edilebilmesi hiç de zor değildir.

 

            Eğitim sisteminin istenen düzene kavuşmaması da ülkemiz açısından aleyhte bir durumu ifade etmektedir. Sistem, bir türlü rayına oturtulamamıştır. Gerçi beş yıllık kalkınma planlarında bu konuda hedefler belirlenmiştir. Özellikle 8.BYKP’de bu konuya özel bir önem verilmektedir. Ancak, önemli olan bu tedbirlerin hayata geçirilmesidir. Bu konuda çok ciddi bir kararlılık ve uygun stratejik hareket mevcut değildir. Ne yazık ki hükûmetler seviyesinde uzun vadeli politikaların izlenmemiş olması, sistemde dönemler arasında kopukluğa sebep olmuştur. Tabii ki tek sebep sistemden kaynaklanan aksaklıklar değildir. Öğretim elemanlarının yetersizliği, öğrenci pozisyonunda olanların ilgisizliği ve sistemi istismar edici nitelikteki hareketleri de ilave edilmesi gereken aleyhte faktörlerdir.

 

            Buraya kadar aktardıklarımız, kamu sektörünün eğitim faaliyeti ile ilgili eksiklikleri idi. Acaba özel sektörde durum nasıldır? Mesela, hayat boyu eğitim anlayışı sektöre hakim midir? Maalesef özel sektörde de eğitime, gerekli ölçüde hassasiyet söz konusu olmamıştır. Konuya iki yönü itibariyle yaklaşılabilir:

a)Özel sektörün eğitime olması gereken seviyede önem vermediği, “üniversite-sanayi işbirliği” çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetler dikkate alınarak anlaşılabilir. Bu işbirliğinin henüz kuvvetli bağlantılarla sağlanamadığı bilinen bir gerçektir.

 

b)Özel sektörün eğitim kurumlarıyla olan ilişkisinin zayıflığı bir yana kendi içinde bile hizmet-içi eğitim programlarına yeterli seviyede rağbet etmediği, Ar-Ge faaliyetlerine gerekli payı ayırmadığı ve bu yönde teşebbüste bulunmaktan uzak olduğu, acı bir gerçektir.[13] Yani hayat boyu eğitim anlayışının ülkemizde yeterli seviyede benimsenememiş olduğunu görmekteyiz.

 

            Ülkemizdeki işletmelerin eğitime verdiği önemi tespit etmek maksadıyla, muhtelif illerimizde (İstanbul, İzmit, Bursa, Balıkesir, Konya, Adana, Elazığ, Malatya, Kayseri) bir anket çalışması düzenlemiştik.[14] Bu çalışma ile elde ettiğimiz sonuçlar da işletmelerimizin eğitime gereken önemi vermediğini ortaya koymaktadır. Nitekim konumuzla ilgisi olanlar arasında en dikkat çekici niteliğe sahip soru ve cevaplar şöyledir:

·         İşletme içinde eğitim programları düzenliyor musunuz?

*Evet: %48                       *Hayır: %52

·         İşletme personelinin dil, bilgisayar vb. eğitim programlarına katılımını (maddi-manevi) teşvik ediyor musunuz?

*Evet: %49                       *Hayır: %51

 

            Bu sonuçların daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi maksadıyla şu hususu da belirtmemiz gerekmektedir. Anket kapsamında, her iki soruya da yaklaşık olarak %80 oranında cevap verilmiştir. Dolayısıyla %20’lik kayıp da dikkate alındığında, bunların büyük kısmının da olumsuz olabileceği göz önünde bulundurularak, işletmelerin eğitime verdikleri önemin, ortaya çıkan sonuçlardan daha düşük olduğu ifade edilebilir.

 

            Tüm bu olumsuzluklarla birlikte, eğitime katılımı yüksek seviyelere çıkarmak maksadıyla kurumsal temelde birtakım adımlar da atılmamış değildir. Bu çerçevede özellikle

mesleki ve teknik eğitimle ilgili bazı gelişmeler meydana gelmiştir. Meslek Liseleri, Teknik Eğitim Okulları ve Ticaret Liseleri bunlar arasındadır. Bunlardan sonra ilk akla gelen, 15 Ekim 1990 tarihinde başlayan ve üç dönemden oluşan LİMME (Lise Mezunlarına Meslek Edindirme) projesidir. Bir diğeri de yine Milli Eğitim Bakanlığı’nca kurulan ÇEM (Çıraklık Eğitim Merkezi)dir ki hedef, endüstriye kalifiye elemanlar yetiştirmektir. Fakat ne yazık ki her eğitim kurumunda olduğu gibi bunlara da yeterli rağbetin olmadığı ve istenen seviyede eğitim verilemediği belirtilmektedir.

 

            Ülkemizde gerek Kamu eğitim kurumları faaliyetlerinin ve gerekse özel sektörce gerçekleştirilen eğitim faaliyetlerinin artışına ihtiyaç vardır. Tabii bu ihtiyacın günü kurtarma amacına yönelik olarak değil; fakat uzun vadeli getirilerinin düşünülerek karşılanmaya çalışılması gerekmektedir.

 

 

3.2.TÜRKİYE’DE HAYAT BOYU EĞİTİM KAPSAMINDA MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİMİN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ALINMASI GEREKEN TEDBİRLER

            Bu başlık altında, temel eğitim değil de sadece mesleki ve teknik eğitimin geliştirilmesine yönelik tedbirleri ele alacağız. Bu, temel eğitimin önemsiz olduğu manasına gelmez. Aksine, sağlam bir temel eğitim olmaksızın, tek başına mesleki ve teknik eğitime önem vermek, fazla bir şey ifade etmeyecektir. Fakat esas konumuz olan hayat boyu eğitimin daha çok temel eğitim üzerine inşa edilen mesleki ve teknik eğitimle ilgili olması itibariyle bu yolu tercih etmiş bulunuyoruz.

 

            Ülkemizde herkesçe kabul edilen bir gerçek vardır ki o da, mesleki eğitime gereken önem verilmeden ekonomik gelişmenin ve kalkınmanın sağlanması mümkün değildir. Toplam iş gücünün %77,8’inin, istihdamın da %79,1’inin ortaokul veya daha alt seviyede eğitim seviyesine sahip olanlar ile okuma-yazma bilmeyen kişilerden oluştuğu bir ülkenin uluslararası pazarlarda rekabet etmesi son derece zordur.[15]

 

Ülkemizde söz konusu eğitimin geliştirilmesi ile ilgili alınması gereken tedbirler şunlardır:[16]

·         Genç bir nüfusa sahip olması dolayısıyla işsizlikten en çok etkilenen kesimin yine gençler olduğu ülkemizde klasik sistem terk edilip mesleğe yöneltme ilkesi yerleştirilmelidir. Bu amaçla meslekler ve çalışma şartları hakkında rehberlik hizmetleri geliştirilmelidir.

·         Mevcut ve gelecekteki insan gücünün nicelik ve nitelik yönünden belirlenmesindeki eksiklikler, mesleki eğitimin etkinliğini önemli ölçüde etkilediğinden, bu eksiklikleri gidermeye yönelik bir iş gücü piyasası bilgi sistemi kurulmalı ve işler hale getirilmelidir.

·         İhtiyaçlar doğrultusunda oluşturulacak eğitim programları, kişinin işteki başarısı dikkate alınarak verimlilik açısından zaman zaman değerlendirilmeli ve daha uygun hale getirilmelidir.

·         Mesleki ve teknik eğitim okullarının sayısı artırılmalıdır. Bu yapılırken söz konusu kurumların ihtiyaca göre kurulması, özellikle sanayi bölgeleri dikkate alınarak inşasına çalışılmalıdır.

·         Nitelikli iş gücünün eğitilmesi için nitelikli eğiticilerin varlığının şart olduğunun bilinmesi ve söz konusu eğiticilerin nicelik açısından yeterli seviyeye çıkarılması gereklidir.

·         Kamu ve özel kesim kurum ve kuruluşlarınca sürdürülen yaygın eğitim programları arasındaki koordinasyon eksikliği giderilmeli ve mesleki teknik eğitim kursları teşvik edilmelidir.

 

            Buraya ayrıca, 8.BYKP kapsamında, Özel İhtisas Komisyonu’nca hazırlanan raporda konu ile ilgili belirtilen tedbirlerden birkaçını da ilave ediyoruz:[17]

·         Mesleki eğitimde aşırı uzmanlaşmaya son verilmelidir. Uzun vadede iş konusunda kişinin ihtiyacı değişebilir, yeni iş alanları gelişebilir. Fertlere dar bir meslek anlayışıyla tek bir işi öğretmek yerine, işi ile ilgili sorunları çözebilecek, yeni gelişmeleri yakından takip edebilecek, beyin teknolojisini geliştirebilecek geniş tabanlı bir mesleki eğitim verilmelidir.

·         Bütün mesleklerde bilgi hızla yenilenmekte ve bu yenilenme süresi teknolojinin gelişimine göre giderek kısalmaktadır. Meslek sahibi kişilerin sürekli hizmet içi eğitimden geçirilmesi mecburiyet halini almaktadır. Bu mecburiyet, maddi imkanları yeterli olan büyük işletmelerde sorun haline dönüşmez iken; küçük işletmelerin en önemli sorunların biri haline gelmektedir. Ayrıca, küçük işletmeler çoğu kez eğitim ihtiyacının farkında değildir. İşletmelere bu konuda hizmet vermesi gereken kurumlar arasında bu işletmelerin bağlı olduğu meslek örgütleri de mevcut olmalıdır. Bu yöndeki sürekli eğitim faaliyetlerine toplumun her kesimi katkıda bulunmalıdır.

·         Kırsal kesim başta olmak üzere, mesleki eğitimden mahrum kişilere nitelikli meslek kazandırma kursları düzenlenmesi için yatılılık sistemi kurulmalıdır. İhtiyaç duyulan mesleki, sosyal ve kültürel amaçlı eğitim faaliyetlerinin, tüm yerleşim birimlerine ulaşamamasındaki zorluklar dikkate alınarak merkezi yerlerde “Hayat Boyu Eğitim” faaliyetlerine katılımı kolaylaştıracak “Yatılı Sistem” kurulmalı ve bu sistem, elverişli bölgelerde geliştirilmelidir.

 

 

 

SONUÇ

            Belli konularda bilgi, beceri ve tecrübe kazanmalarını sağlamak üzere yetiştirilme ve geliştirilmelerine yönelik düzenli faaliyetler manasına gelen eğitimle; kişilerin, teknolojinin hızla geliştiği günümüzde bu hızlı gidişe ayak uydurmalarının sağlanması ve yeni gelişmelerden faydalanabilmesi amacı güdülür.

 

            Her geçen gün yoğun bir bilgi üretimi ile karşı karşıya olan ferdin, hayatını idame etmek istemesi halinde, bundan en yüksek seviyede faydalanmaya çalışması gerekmektedir. “Hayat Boyu Eğitim” olarak niteleyebileceğimiz bu faaliyet, ferdin devamlı olarak öğrenme sürecinde olduğunu ve gelişmelere, yeniliklere ayak uydurmaya çalıştığını ifade eder.

 

            “Hizmete alma” manasına gelen istihdamın gerçekleşebilmesi için, ferdin yer almak istediği hizmetin gerektirdiği bilgi birikimine sahip olması bir yana yeni gelişmelere de açık olması “olmazsa olmaz” şarttır. Tabii ki bu durum, standartlara uygun yaşamayı hedefleyenler içindir. Aksi takdirde standartlar altında yaşanmaya mahkum kalınır. Standart-altı hayat tarzını tercih edenler için zaten yapılabilecek birşey yoktur.

 

            Hayat Boyu Eğitim Anlayışı, benzeri anlayışlarda olduğu gibi, GOÜ’lerde köklü bir şekilde yer edinememiştir. Buna karşılık, GÜ’lerde mevcut olan bu anlayış, daima kazançlı çıkılmasını sağlamaktadır.

 

            Ülkemizde de, bir GOÜ olması itibariyle, yerleşik bir “Hayat Boyu Eğitim Anlayışı”nın mevcudiyetinden bahsedememekteyiz. Başka sebepler olmakla beraber, en başta gelenler, ekonomik açıdan devlet-halk ilişkisinin tam manasıyla sağlanamamış olması ve bu çarpık ilişkiye yönelik istismarların varlığıdır. İlk yapılması gerekenler, ifade ettiği mana itibariyle, “memuriyet zihniyeti”nden vazgeçilmesi ve kamu-özel kurum ve kuruluşlarında bu yönde reformların gerçekleştirilmesidir.

 

            Ayrıca, kamu-özel sektör ve eğitim kurumları arasındaki korelasyon, yüksek dereceye çıkarılarak gerek fertler ve gerekse kurumlar bazında “Hayat Boyu Eğitim”, bir prensip haline getirilmelidir.

 

 

* Mehmet Behzat Ekinci,

İstanbul, İktisat, Doktora.

mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

** MPM, Kalkınmada Verimlilik; Anahtar, “Hayat Boyu Eğitim ve İstihdam İlişkisi; Eğitimin İş Gücüne Etkisi ve Türkiye’de Durum”, Ağustos 2003, ss.18-19.

*** Ekonomistler Platformu, 4.Ekonomi Politikaları Zirvesi, 10-12 Ekim 2003, www.ekonomistler.com

 

 

 



DİPNOT - REFERANS

[1] Burada kullanılan “bilgi bombardımanı” tabiri ile yoğun bir bilgi üretimi kastedilmektedir. Gerçekten, “bilgi toplumu” safhasında olunan günümüzde, yoğun bir bilgi üretim süreci yaşanmaktadır. Yapılan bir araştırmayla, Dünya’da saniyede 20.000 kelime bilgi üretildiği ortaya konmuştur. Bu sebeple “bilgi üretimi” ifadesini karşılaması amacıyla “bilgi bombardımanı” şeklinde bir tabir kullanılması uygun görülmüştür.

[2] Halil Seyidoğlu, Ekonomik Terimler-Ansiklopedik Sözlük, Güzem Yayınları, Ankara, 1992, s.210.

[3] Ana Britannica, c.5, s.36.

[4] TİSK, Sorunlar ve Görüşler, TİSK İnceleme Yayınları, No:130, 1993, s.117.

[5] Bu tabir, sadece bir anlayış yanlışlığına dikkat çekilmek maksadıyla kullanılmaktadır. Herhangi bir hedef söz konusu değildir.

[6] UNESCO Genel Konferansı Bildirgesi, 1976. (DPT, 8.BYKP, Hayat Boyu Eğitim veya Örgün Olmayan Eğitim Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT:2568-ÖİK:584, 2001’den alıntı yapılmıştır.)

[7] Seyidoğlu, a.g.e., s.945.

[8] Seyidoğlu, a.g.e., s.945.

[9] Mustafa E. Erkal, Sosyoloji, İstanbul, 1987, s.109 (Sedat Yazıcı, “Sosyal Sınıf Farkları ve Eğitim” Y. L. Tezi’nden alıntı yapılmıştır.)

[10] Amiran K. Bilgiseven, Eğitim Sosyolojisi, s.135. (Sedat Yazıcı, “Sosyal Sınıf Farkları ve Eğitim” Y.L. Tezi’nden alıntı yapılmıştır.)

[11] Sedat Yazıcı, Sosyal Sınıf Farkları ve Eğitim, Y.L. Tezi, İst. Üniv., Sos. Bil.Enst., 1993, s.49.

[12] Ülkemizde ortalama eğitim seviyesi dört yıldır. Bu çerçevede bakıldığında ortalama eğitim seviyesi dört yıl olan ülkemizin, başta ekonomik olmak üzere, sosyal, siyasi, hukuki ve kültürel sorunlarının çözümünde çok ciddi başarılar elde edebilmesi de mümkün görünmemektedir. Eğitim, ne derecede önemi haiz bir faktör olduğunu burada da hissettirmektedir.

[13] TÜGİAD, 2000’li Yıllara Doğru Türkiye’nin Önde Gelen Sorunlarına Yaklaşım:VIII-İSTİHDAM, TÜGİAD Yayını, Şubat 1995, s.51.

[14] Mehmet Behzat Ekinci, Türkiye’de KOBİ’lerin Kurumsal Gelişimi ve Finansal Sorunları, ASKON, 2003, s.119-120.

[15] DPT, 8.BYKP, Hayat Boyu Eğitim veya Örgün Olmayan Eğitim Özel İhtisas Komisyonu Raporu, DPT:2568-ÖİK:584, Ankara 2001, s.8. (http://ekutup.dpt.gov.tr/egitim/oik584.pdf)

[16] TİSK, a.g.e., s.120-121.

[17] DPT, a.g.e., s.11.

 

 

 

Sayfa Başı