AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

PAUL M. ROMER VE ENDOJEN BÜYÜME MODELİ

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

GİRİŞ

 

1. PAUL M. ROMER KİMDİR?

 

2. KEYNESYEN BÜYÜME TEORİSİ (HARROD-DOMAR BÜYÜME MODELİ)

 

3. NEO-KLASİK BÜYÜME TEORİSİ (SOLOW BÜYÜME MODELİ)

 

4. ENDOJEN BÜYÜME MODELİ

4.1. Endojen Büyüme Modeli ile İlgili Uygulamalı Kanıtlar

4.1.1. Şartlı Yakınlaşma

4.1.2. Fiziki Sermayeye Yatırım, Makine-Teçhizat Yatırımı ve Alt Yapı Yatırımları

4.1.3. Beşerî Sermaye

4.1.4. Verimlilik Artışı

 

 

 

GİRİŞ

            Büyüme teorilerinin amacı, bir ülke içindeki büyüme oranını belirleyen faktörleri ve ülkeler arasındaki kişi başına gelir ve büyüme oranı farklılıklarının sebeplerini açıklamaktır.

 

            Büyüme konusu, çeşitli bilim adamlarınca ele alınmış ve bu sürecin açıklanmasına yönelik birtakım çalışmalar yapılmıştır. Büyüme süreci ile ilgili ilk sistematik teorik çalışmanın Keynesyen iktisatçılar olan olan Sir Roy Harrod ile Evsey D. Domar tarafından yapıldığı belirtilmektedir. Bunun dışında büyüme üzerinde yoğun çalışmaların yapıldığı iki dönem vardır. Birinci dönem 1950’lerin sonu ve 1960’lar; ikinci dönem ise bundan otuz yıl sonra 1980’lerin sonu ve 1990’lardır. Birinci dönemdeki araştırmalar Neo-klasik büyüme teorisini ortaya çıkarmıştır. Bu dönem büyüme teorilerine en büyük katkı, Robert Solow trafından yapılmıştır. En yeni araştırmalar ise Endojen büyüme teorisi olarak bilinmektedir. Bu teoriye ilk katkılar; Berkeley Üniversitesi(Stanford Üniversitesi)’nden Paul M. Romer ve Chicago Üniversitesi’nden Robert Lucas tarafından yapılmıştır.

 

            Bu çalışmada, önce Keynesyen büyüme teorisi olarak Harrod-Domar büyüme modeli sonra Neo-klasik büyüme teorisi çerçevesinde Solow büyüme modeli genel hatlarıyla aktarılmaktadır. Amaç, konu ile ilgili bütünlük sağlamaktır. Daha sonra Endojen büyüme modeli ele alınmaktadır. Teorik çerçeve verildikten sonra bu konuda yapılmış birtakım uygulamalı çalışmalar da aktarılmaya çalışılmaktadır.

 

            Konuya geçmeden önce Endojen büyüme teorisine en büyük katkıda bulunan bilim adamı olan Paul M. Romer’i tanıtıcı bilgilere yer verilmiştir. Çalışmanın sonuna başvurulan kaynaklar ve konu ile ilgili birtakım eserler ilave edilmiştir.

 

 

1. PAUL M. ROMER KİMDİR?

            Paul M. Romer, Stanford Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Ekonomi profesörüdür ve Hoover Enstitüsü akademi üyesidir. Romer, “Yeni Gelişme Teorisi”nin önde gelen oluşturucusudur.

 

            Romer’in doktora tezinden oluşan bu çalışmanın ana kısmı, servet oluşturmanın dinamikleri hakkında yönetim düşüncesi ve işletme ile ilgili iyi bir temel sağlar. Çalışma, ekonomideki en eski sorulardan birini yöneltir:

“Kıtlığın ve getirinin azaltılmasıyla karakterize edilen fiziki dünyadaki ekonomik büyümeyi sürdüren nedir?”

 

            O, aynı zamanda mevcut ekonomik meselelere de ışık tutar. Bunlar arasında, Romer halihazırda, hükûmet politikalarının yenilikleri nasıl etkilediği ve daha hızlı teknolojik değişmelerin servet fiyatlarını nasıl etkileyebileceği ile ilgili çalışmalarda bulunmaktadır.

 

            Paul Romer, 1997’de Time Dergisi’nce Amerika’nın en nüfuzlu 25 insanından biri olarak seçilmiştir. O, geçen dönemde (2000) Amerikan Sanat ve Bilim Akademisi’nin üyesi seçilmiştir.

İlgili olduğu diğer kuruluşlar ve pozisyonları şöyledir:

·         Ekonometri Topluluğu Üyesi.

·         Ulusal Ekonomik Araştırma Bürosu Araştırma Yardımcılığı.

·         Ar-Ge’ye Federal Destek Kriteri ile İlgili Ulusal Araştırma Kurulu Paneli Üyesi. (1995)

·         Amerikan Ekonomi Derneği İcra Kurulu Üyesi.

·         Davranış Bilimleri ile İlgili Gelişmiş Çalışmalar Merkezi Üyesi.

 

            Romer, Stanford Üniversitesi’ne gelmeden önce Chicago Üniversitesi’nde ve Berkeley’de California Üniversitesi’nde Ekonomi profesörüydü.

Çalışmalarından bazıları şöyledir:

·         Hükûmet, Bilim Adamları ve Mühendisler İçin Piyasadaki Arz ve Talebi Sübvanse Etmeli midir?”

(NBER Çalışma Makalesi, 7723, Mayıs 2000)

·         “Gelişme Devreleri”

(George Evans ve Seppo Honkapojha ile beraber)

(American Economic Review, Haziran 1998.)

·         Endojen Teknolojik Değişme”

(Journal of Political Economy, Ekim 1990.)

Ayrıca, teknoloji ve gelişme ile ilgili çok sayıda makale de yazmıştır.

 

            Romer, doktora ünvanını 1983 yılında Chicago Üniversitesi’nden, Ekonomi dalında almıştır. Ayrıca, aynı üniversitede ve MIT’te ekonomi, matematik ve fizik de çalışmıştır. İki çocuk sahibi olup eşi (Virginia Langmair) ile Kaliforniya’da Portola Valley’de ikamet etmektedir.

 

 

2. KEYNESYEN BÜYÜME TEORİSİ (HARROD-DOMAR BÜYÜME MODELİ)

            İki İngiliz iktisatçısı olan Sir Roy Harrod ile Evsey D. Domar tarafından birbirinden bağımsız olarak geliştirilen büyüme modelidir. Büyüme süreci ilk defa bu model yardımıyla sistematik bir biçimde incelenmiştir.

 

            Model esas olarak Keynes’in gelir oluşumu teorisinin dinamik hale getirilmiş şeklidir. Keynes, yatırımların kapasite artırıcı etkisini dikkate almamıştı. Halbuki Harrod-Domar modeli, yatırımların gelir ve talep etkisi ile birlikte, kapasite oluşturucu etkisini de analize katarak ekonominin dengeli büyümesi için gerekli olan şartları ortaya koymuştur.

 

Model, en basit şekliyle şöyle formüle edilebilir:

 

dY = 1/k . I

 

dY=reel gelirdeki artış hızı (büyüme hızı)

k=sermaye/hasıla katsayısı

I=GSMH’dan yatırıma ayrılan payı ifade etmektedir.

 

Bunu bir örnekle açık hale getirelim.

 

Mesela, %7’lik bir büyüme hızını gerçekleştirmek için, sermaye/hasıla katsayısı 3 ise, GSMH’nın %21’ini tasarruf edip yatırıma ayırmak gerekir. Eğer iç tasarruf oranı bu orandan daha düşük, örneğin %19 ise, aradaki %2’lik fark dış kaynak ihtiyacı olduğunu ifade etmektedir.

 

            Modele göre, yatırım miktarının tasarruf hacmine eşit olması durumunda ekonomi, marjinal tasarruf eğilimi sermaye/hasıla katsayısı tarafından belirlenen bir oranda büyüyecektir. Oldukça basit varsayımlara dayanmakla birlikte model, dinamik büyüme sürecini açıklıkla ortaya koymaktadır.

 

 

3. NEO-KLASİK BÜYÜME TEORİSİ (SOLOW BÜYÜME MODELİ)

            Bu model, Robert Solow tarafından 1950’li yıllarda geliştirilmiştir. Bu modelde; tasarruf, sermaye birikimi ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiler ele alınmaktadır.

 

            Model, tam rekabet ve tam istihdam varsayımlarını içermektedir. Aynı şekilde, üretim faktörlerinin, marjinal maliyetlerine göre fiyatlandırıldığı kabul edilmektedir. Solow modelinde, üretim faktörleri arasında ikame söz konusu olabilir; sermaye/hasıla oranı değişebilir. Modelde, azalan verimler kanunu kabul edilmektedir.

 

Model çerçevesinde büyümenin nasıl sağlandığına dair formülasyon şu şekildedir:

 

dY/Y = Q.dK/K + (1-Q) . dN/N

 

Bu formüle göre, milli gelirin büyüme oranı (dY/Y), sermaye ve emek gücü yani istihdam şeklindeki üretim faktörlerindeki artışın ağırlıklı ortalaması olmaktadır.

 

            Ancak, ekonomik büyümenin sadece üretimde kullanılan emek ve sermaye stokundaki ağırlıklı artışlarla açıklanamayacağı açıktır. Gerçek hayatta, doğrudan gözlenmesi mümkün olmayan unsurların ekonomik büyümeyi önemli ölçüde etkilediği söylenebilir. Bunların başında teknolojik gelişme gelmektedir. Teknolojik gelişme, aynı emek miktarı ve sermaye stoku ile daha fazla üretim yapılmasını sağlar. Bu açıdan, yukarıda verilen üretim fonksiyonunu teknolojik gelişmeyi içerecek şekilde genişletmek gerekmektedir. Bu durumda milli gelirdeki büyüme şu şekilde formüle edilebilir:

 

dY/Y = Q . dK/K + (1-Q) . dN/N + dT/T

 

Burada dT/T, teknolojik gelişmeyi temsil etmektedir.

 

            Bu çerçevede Solow’un tezi, uzun dönemde ekonominin kararlı büyüme sergileyeceğidir. Kararlı büyüme, kişi başına sermaye donanımının uzun dönemde erişeceği denge konumunu ifade etmektedir. Buna göre, teknolojinin değişmediği varsayımı altında, ekonomik dinamikler kişi başına sermaye donanımını önce belirli bir noktaya çekecek, sonra da bu seviyede kalmasını sağlayacaktır. Bu durumda, kişi başına sermaye donanımı değişmediği takdirde, kişi başına üretimin de sabit kalması gerekecektir. Diğer taraftan, büyüyen nüfusa karşılık kişi başına sermaye donanımının sabit kalması için, sermaye miktarının nüfus hızı ile aynı oranda artması gerekmektedir.

 

Neo-Klasik Büyüme Teorisi, şu şekilde özetlenebilir:

·         Teknik değişikliğin bulunmadığı teoride, durağan durum denge kavramı, kişi başına hasılanın sabit olması için gereken şartlara dikkat çeker. Artan nüfusla birlikte; tasarruflar, nüfusun yeni üyelerine ekonominin tümünde geçerli olan kişi başına sermaye miktarını sağlamaya tam yetecek kadar olmalıdır.

·         Durağan durum gelir seviyesini, tasarruf oranı ve nüfus artışı belirler. Teknik değişikliğin bulunmaması durumunda; toplam hasılanın durağan durum büyüme hızı, nüfus artış hızına eşittir.

·         Tasarruf oranındaki bir artış, hasılanın büyüme hızını geçici olarak artırır. Yeni durağan durumda büyüme hızı değişmeden kalır, fakat kişi başına hasıla seviyesi artar.

·         Teknik değişiklik durumunda, durağan durumdaki kişi başına hasıla, teknik gelişme hızında büyür. Toplam hasıla, teknik gelişme ve nüfus artış hızlarının toplamı kadar büyür. Bundan dolayı, Neo-klasik büyüme teorisinde büyümenin durağan durumu egzojen niteliktedir.

 

 

4. ENDOJEN BÜYÜME MODELİ

            Neo-klasik büyüme teorisine göre durağan durum büyüme oranı egzojen niteliktedir ve aynı teknoloji ve nüfus artış oranına sahip ülkeler, durağan durum gelir seviyeleri farklı olsa bile aynı durağan büyüme hızına ulaşmaktadırlar.

 

            Endojen büyüme modeli, büyüme hızını içselleştirmeye, yani modelin içinde belirlemeye çalışmaktadır. Modelin taraftarları, hükûmet politikaları ve iktisadi davranışın genellikle uzun dönemde büyüme hızını etkileme yeteneğine sahip olması gerektiği görüşüyle hareket etmekte ve bu oluşuma izin verecek teorileri araştırmaktadırlar.

 

            Durağan durum büyüme hızını içselleştirmenin iki temel yolu vardır. Birincisi, teknik gelişmenin hızı (dT/T) içselleştirilebilmesidir. Bu hız, örneğin ekonominin araştırma ve geliştirmeye ayrılan kaynaklarının payıyla etkilenebilir.

 

            İkincisi, eğer biriktirilebilen üretim faktörlerinde sabit getiri söz konusuysa, o zaman durağan durum büyüme hızı bu faktörlerin biriktirilme hızı tarafından etkilenecektir. Bu, sadece sermayenin söz konusu olduğu ve ölçeğe göre sabit getirinin varsayıldığı en basit muhtemel üretim fonksiyonu kullanılarak gösterilebilir.

Özellikle;

 

Y = aK

 

olduğunu, yani hasılanın sermaye stokuyla orantılı olduğunu farz edelim. Tasarruf oranının da (s) oranında sabit olduğunu düşünelim. Basitlik sağlama açısından, nüfus artışı olmadığını ve sermayede aşınma olmadığını (amortisman olmadığını) varsayalım. Bu durumda tasarrufun hepsi sermaye stoku artışına gidecektir. Dolayısıyla;

 

dK = sY = saK

 

ya da

 

dK/K = sa

 

olur. Bu durumda, sermayenin artış hızı tasarruf hızından etkilenir. Ayrıca, hasıla sermayeyle orantılı olduğundan, hasılanın büyüme hızının,

 

dY/Y = sa

 

olacağı da doğrudur.

 

            Bu örnekte, tasarruf oranı ne kadar yüksekse çıktı büyüme hızı da o kadar yüksektir. Genel sonuç, durağan durum büyüme oranının birikim yapılabilecek üretim faktörlerinin getirisi sabitse, üretim faktörlerinin biriktirilme hızı tarafından etkilenebileceğidir.

 

Endojen büyüme modelini kısaca özetlemeye çalışalım:

·         Model, durağan büyüme hızını kendi içinde belirlemeye çalışır. Bunu, teknik gelişme hızını içselleştirilerek, ya da biriktirilebilecek üretim faktörlerinde ölçeğe göre sabit getirinin söz konusu olduğunu farz ederek yapar.

·         Endojen büyüme modeli ilişkili uygulamalı çalışmalar, Neo-klasik büyüme teorisini destekleme eğilimindedir. Bu çalışmalarda, kısa dönemde hasılanın büyüme hızı ve uzun dönemde gelirin durağan durum düzeyinin belirleyicisi olarak yatırım hızı, özelikle de makine yatırımı, alt yapı ve beşerî sermayeye yapılan yatırım üzerinde durulur.

 

            Şimdi de söz konusu uygulamalı çalışmalardan bir kısmını aktarmaya çalışacağız. Ancak bundan önce, Endojen büyüme modellerinde, sermaye yatırımlarının oluşturduğu dışsallıklara büyük önem verildiğinden, söz konusu dışsallıkları açıklayan iki modele değineceğiz. Bunlar, “Yatırımlar ve bilginin yayılması” ve “Sermaye stoku ve uzmanlaşma” ile ilgilidir.

 

            Yatırımlar ve bilginin yayılması ile ilgili modelde, bilgi birikimi ve sermaye stoku arasında sıkı bir ilişki kurulmaktadır. Buna göre sermaye stokundaki artış, bilgi yayılmasına yol açmaktadır. İnsana ve/veya makineye yapılan yatırımlar sadece yatırımı yapan firmaya değil; aynı zamanda ilişkili sektörlerde çalışan firma ve işgücüne de katkılar sağlamaktadır. Çünkü, yeni teknolojik gelişmeleri içeren yatırımların tesis edilmesi ile birlikte, bunların taklit edilmesi imkanı doğmaktadır. Böylece, yeni teknoloji adeta kamu malı olmaktadır. Dolayısıyla her yeni yatırım, bilgi yayılmasına yol açacağı için, sermaye stoku ile bilgi stoku arasında pozitif bir ilişki bulunacaktır.

 

            Sermaye stoku ve uzmanlaşma arasında ilişki kuran diğer modelde, Klasik iktisatçıların özellikle Adam Smith’in bir görüşünden hareket etmektedirler. Buna göre sermaye stokunun üretime katkısı, sermaye miktarının yanında sermayenin uzmanlaşması ile de ilişkilidir. Bu durumda artan sermaye stoku makinelerde uzmanlaşmayı uyaracaktır. Böylece, sermaye stokunun genişlemesi halinde artan verimler ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, azalan verimler yerine artan verimlerden hareket edildiğinde, ekonomik büyümenin Solow modelinde olduğu gibi durgunluğa girmesi gerekmemektedir. Görüldüğü gibi, Endojen modeller Solow bakiyesinde ifade edilen faktörleri büyük ölçüde sermaye yatırımlarının dışsallığına bağlamaktadır.

 

 

4.1. Endojen Büyüme Modeli ile İlgili Uygulamalı Kanıtlar

4.1.1. Şartlı Yakınlaşma

            Endojen büyüme modeli, farklı tasarruf ve yatırım oranlarına sahip ülkeler arasında büyüme oranlarında sürekli farklılık olabileceğini söylemektedir. Neo-klasik teori, bu farklılıkların hasılanın büyüme oranını sadece bir (oldukça uzun) geçiş döneminde etkileyebileceğini öngörmektedir.

 

            Kesin olmayan sonuçlar, kanıtların Neo-klasik görüşe destek verme eğiliminde olduğu şeklindedir. Sanayileşmiş ülkelerin gelir düzeylerinin, ICP (Uluslararası Karşılaştırma Projesi) gelir ölçütü kullanıldığında hala en zengin ülke olan ABD’ye yakınlaştığı görülmektedir.

 

            Bu konuda araştırma yapan bilim adamlarından Robert Barro, bir dizi makalesinde, daha çok yatırım yapan ülkeler daha hızlı büyürken, daha büyük yatırımların büyüme üzerindeki etkisinin geçici gibi göründüğünü, daha yüksek yatırım yapanların bir durağan duruma daha yüksek büyüme oranıyla değil, kişi başına daha yüksek bir gelirle ulaşacaklarını göstermiştir. Bu durum, Neo-klasik teorinin öngördüğü gibidir. Barro, bu sonuçtan şartlı yakınlaşma olarak bahsetmektedir. Yani ülkeler yatırımın GSYİH içindeki payına şartlı olarak durağan duruma yakınlaşmaktadır. Düzeyler, aynı zamanda, GSYİH’deki kamu harcamaları ve beşerî sermayeye yatırım oranı gibi diğer değişkenlere de bağlıdır.

 

            Barro’nun bulguları, şartlı yakınlaşmanın yılda %2’lik bir hızla gerçekleştiğini ileri sürmektedir. Örneğin Hindistan’ın gelir seviyesi, şimdi ABD’ninkinin %5’i ise, tasarruf oranı gibi geliri etkileyen diğer değişkenlerin iki ülkede aynı olması şartıyla, 35 yıl içinde ABD seviyesinin yaklaşık %10’una ulaşacaktır. Bu yakınlaşma, çok yavaştır; Hindistan’da şu an hayatta olan kişiler sadece yakınlaşmanın “doğal” Neo-klasik gücüne dayanarak ABD’ni yakalamayı bekleyemezler.

 

 

4.1.2. Fizikî Sermayeye Yatırım, Makine-Teçhizat Yatırımı ve Alt Yapı Yatırımları

            Geçici bir süre için bile olsa GSYİH’lerinin daha büyük bir oranını yatırıma ayıran ülkeler daha hızlı büyürler. Yatırım-büyüme ilişkisinin iki açıdan daha yakından incelenmesi gerekir. Birincisi Bradford De Long ve Lawrence Summers, özellikle de makineye yapılan yatırım ile hızlı büyümenin bir arada olduğunu göstermişlerdir. Çalışmalarının sonucuna göre, makineye yapılan yatırımın getiri oranı alışılmadık derecede yüksek olup yılda yaklaşık %20’dir.

 

            İkinci durum, devletin alt yapı yatırımlarının rolüdür. Devlet okullarına giden ya da kamuya ait karayollarında seyahat eden herhangi bir kişinin söyleyebileceği gibi, devlet yatırımları da ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Devlet sermayesinin verimliliği üzerine son zamanlarda yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi, David Aschauer’in orijinal katkısıdır. Aschauer burada, 1970’ler ve 1980’lerde devlet yatırımlarındaki azalmanın, ABD büyüme oranının düşüşünde önemli payı bulunduğunu ileri sürmektedir.

 

 

4.1.3. Beşerî Sermaye

            Bulgular, beşerî sermayenin, eğitim ve öğretime yapılan yatırımların büyüme hızını en azından geçici bir süre için artırdığı görüşünü destekler niteliktedir. Ayrıca, beşerî sermayenin Neo-klasik modele açıkça dahil edilmesi, olayın sadece bir kısmını açıklayabilmektedir. Büyüme oranlarındaki uzun dönem farklarının açıklanmasında Endojen büyüme modellerinin gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

 

4.1.4. Verimlilik Artışı

            Endojen büyüme modeli ile ilgili araştırmalar, verimlilik artışının neden yavaşladığı ve yeniden canlandırılması için ne yapılması gerektiği ile ilgili sorulara derli-toplu çözümler getirmemiştir. Bununla birlikte, dolaylı olarak serbest piyasa politikalarının genellikle daha hızlı verimlilik artışı getireceğini öngörmektedir: açık pazar politikasını uygulayan daha küçük hükûmetlere sahip ülkeler, ithalatta kısıtlamaya gitmemekte ve dış ticaretin hızlı büyümesini teşvik etmektedir.

 

            Bu konudaki dikkat çekici bir bulgu, Alwyn Young’ın iki kent-devletini, Singapur ve Hong-Kong’u karşılaştıran çalışmasında yer almaktadır. Her iki devlette, 1960’tan beri kişi başına büyüme oranı %6 civarındadır. Fakat Hong-Kong’da, yatırımın GSYİH’deki payı dönem boyunca yaklaşık ortalama %20’dir. Singapur’da yatırımın GSYİH’deki payı %9’dan 1985’te yaklaşık %40’a çıkmıştır. Young, yatırım paylarındaki bu büyük farklılıklara karşılık olmak üzere Hong-Kong’da verimlilik artışını son 20 yılda ortalama %3.5; Singapur’da ise sıfır olarak bulmuştur. Acaba, bu önemli farklılığın sebebi nedir?

 

            Young, Hong-Kong’da müdahaleci olmayan, serbest rekabetçi bir hükûmet bulunurken Singapur’daki hükûmetin ekonomiyi sıkı kontrol ettiğine ve ekonomideki yatırımların dolaylı olarak hükûmet tarafından yönetildiği gerçeğine dikkat çekmektedir. Ayrıca, Singapur hükûmetinin, yeni teknolojileri getirmek için yabancı yatırımlara dayanarak kalkınmanın gidişini hızlandırmaya çalıştığını, fakat yerli girişimci ve işçilerin bugünkü teknolojiyi özümsemesini beklemeden hızla daha sofistike malların üretimine geçtiğini ileri sürmüştür.

 

 

Derleyen: Mehmet Behzat Ekinci,

İstanbul, İktisat, Doktora.

mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

 

 

 

BİBLİYOGRAFYA

Dornbusch, Rodiger., Fischer, Stanley.   Makroekonomi (Çev.Ed.:Erhan Yıldırım), İstanbul: Akademi Yayınları, Mart 1998.

 

İlkin, Akın.   Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi, 5.baskı. İstanbul: Yön Ajans, 1988.

 

Paya, Merih.   Makro İktisat, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1997.

 

Savaş, Vural.   Kalkınma Ekonomisi, İstanbul: Beta Basın Yayım, 1973.

 

Seyidoğlu, Halil.   Ekonomik Terimler – Ansiklopedik Sözlük, İstanbul: Güzem Yayınları. No:4, 1992.

 

http://www.stanford.edu/promer

* Short Biography,

* Curriculum Vitae,

* Economic Growth (From the Fortune Encyclopedia of Economics),

* Interview with Paul. M. Romer (By Joel Kurtzman from Strategy Business)

 

 

 

Sayfa Başı