PARACI MAKRO TEORİ :
MONETARİZM
İÇİNDEKİLER:
GİRİŞ
BİRİNCİ
BÖLÜM:MONETARİZMİN GENEL ÇERÇEVESİ
1.1. Monetarist Görüş Nasıl Ortaya Çıktı?
1.2. Monetarizmin Temsilcileri
1.3. Monetaristlerin Temel Görüşleri
İKİNCİ
BÖLÜM: MONETARİST GÖRÜŞÜN TEZLERİ
2.1.Miktar Teorisi ve Monetarist Yaklaşım
2.2.Özel Kesimin İstikrarlılığı
2.3.Sürekli Gelir Hipotezi
2.4. Para Talebinin İstikrarlılığı Tezi
2.5. Fiyatların Oluşumu ile İlgili Yaklaşımları
2.6. Tabii İşsizlik Oranı ve Beklentiler ile Genişletilmiş
Phillips Eğrisi
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: PARACI MAKRO TEORİ’DE İKTİSAT POLİTİKASI
3.1. Monetaristlerin İktisat Politikası ile İlgili Görüşleri
3.2.Para Politikaları
3.3.Yapı Politikaları
SONUÇ: UYGULAMALARI AÇISINDAN MONETARİZM İLE İLGİLİ GENEL
DEĞERLENDİRME
GİRİŞ
1950’lerde
para teorisi üzerine yalnızca birkaç makale yazmış bir akademisyenken, 1960’lı
yıllarda Chicago Okulunun önde gelen ismi olarak adını duyuran Milton
Friedman’ın öncülük ettiği Paracı makro teori (Monetarizm) 1970’li yıllarda
karşılaşılan stagflasyon (enflasyon ile birlikte işsizliğin artışı) durumuna
karşı Keynesyen İktisat Teorisi’nin bir açıklama getirememesiyle önem
kazanmıştır.
Monetarist
görüşün önde gelen ismi Friedman’ın ekonomi bilimine yaptığı en büyük katkı,
tamamen yeni bir ekonomik model oluşturmasıdır. Friedman’a göre iyi bir
teorinin en belirgin özelliği. Onun öngörü gücüdür. Teoriler, insanın
gelecekteki olayları görmeleri ve onları kontrolü için oluşturulur ve
kullanılır.
Friedman’a
göre Keynesgiller ve diğerleri, bir ekonomik modelin tabiatını anlamışlardır. Bir model , ekonominin
basitleştirilerek sunulmasıdır ve reel nesnelerin nasıl davranacaklarıyla
ilgili öngörülerde bulunmak için test edilir. Halbuki Keynesgil yaklaşım, her
aşamada reel olgular kadar karmaşık ve geniş bir model oluşturmaya yönelmiştir.
Friedman’ın ekonomik yönteme yaklaşımı, başlangıç eğitimi alan bir
matematikçinin bakış açısını ortaya koymaktadır. Ekonomi, gelecekte ne olacağının
öngörülmesine izin veren ya da geçmişte ne olduğunu basitçe açıklayan teori ve
hipotezler ortaya koymalıdır. Böylece ekonomi
tıpkı herhangi bir doğal bilim gibi objektif olacaktır. Friedman’a göre
ekonomide değer yargıları yoktur.
Çalışmamızda,
Friedman’cı Makro Teoriyi sunmayı hedeflemiş bulunmaktayız. Bu amaçla çok
detaylı olmasa da belli başlı yönleriyle bu teoriyi aktarmaya çalıştık.
Çalışma,
çeşitli kaynaklardan yapılan derlemeler ile vücuda getirilmiştir. Söz konusu
kaynaklar, “Bibliyografya” başlığı altında toplu halde gösterilmiştir.
Çalışmanın işleniş şekline gelince; 3 bölüm halinde
düzenleme yapılmıştır:
·
Birinci
Bölümde, Teorinin genel çerçevesi verilmiştir.
·
İkinci
Bölümde, Monetarizm’in tezleri sunulmuştur.
·
Üçüncü
Bölümde, İktisat politikası önerileri ele alınmıştır.
·
Sonuç
kısmında ise uygulamaları açısından genel bir değerlendirme yapılıp,
eleştirilerin ilavesiyle çalışma tamamlanmıştır.
BİRİNCİ
BÖLÜM:MONETARİZMİN GENEL ÇERÇEVESİ
1.1. Monetarist Görüş
Nasıl Ortaya Çıktı?
Para miktarı
ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki ilişkin varlığını ileri süren miktar
teorisi görüşünü paylaşanların soyu, 16. Yüzyılda Merkantilist bir iktisatçı
olan Jean Bodin’e kadar uzanır. Bu teorinin daha geliştirilmiş versiyonunu
yeniden formüle etmiş olan Milton Friedman ise bu eski geleneğin günümüzdeki
temsilcisidir.
1970’li
yıllara kadar varlığını sürdüren Keynesyen görüş, maliye politikalarını temel
alıyor ve para politikasına önem vermiyordu. Söz konusu yıllarda meydana gelen
stagflasyon, Keynesyen görüşün -bu duruma açıklama getirememesi dolayısıyla-
yerini başka bir teoriye bırakması sonucunu doğurmuştur. Keynesyen
iktisatçıların yerini alan, para politikasını temel bir iktisat politikası
aracı olarak kabul eden bu iktisatçılar, Monetarist (Paracı) olarak
adlandırılmaktadırlar.
1.2. Monetarizmin
Temsilcileri
Günümüzde
tek ve homojen bir monetarist görüşten söz etmek mümkün değildir. Tarihi açıdan
yaklaşıldığında belli başlı dört monetarist aşama gözlenebilir. Birincisi,
Chicago Okulunun oluşumuna kadar uzanmaktadır. Henry Simon, Lloyd Mints, Paul
Douglas, Aaron Director, Jacob Viner “sözlü Chicago okulu” geleneğinin
temsilcisidirler. İkinci Monetarist Okul, Milton Friedman’ın adıyla
özdeşleşmiştir. Anna Schwartz, Phillip Cagan, Richard Selden vb. iktisatçılar,
Friedman’ın paralelinde olan iktisatçılardır. Üçüncü Okulun temsilcileri olan
Karl Brunner, Allan Meltzer vb. iktisatçılarla Milton Friedman’ın izleyicileri
arasında bazı önemli görüş ayrılıkları vardır. Günümüzde başını Robert Lucas,
Thomas Sargent, Robert Barro, Brian Kantor, Stanley Fischer gibi iktisatçıların
çektiği ve adına “Rasyonel Beklentiler Teorisi” de denilen bir dördüncü
monetarist akım ön plana çıkmıştır ve 1970’li yıllarda ekonomi teorisi
politikası alanında çok önemli aşamaların kaydedilmesine imkân sağlamıştır.
1.3. Monetaristlerin
Temel Görüşleri
Milton
Friedman’ın önderliğinde doğup gelişen Monetarizm’in görüşleri esas olarak dört
noktada toplanabilir:
1) Parasal GSMH, parasal fiyat, parasal
ücret gibi parasal değişkenlerin belirlenmesinde sadece para önemlidir. Bunun
aksine, maliye politikaları, vergileme, işçi sendikalarının davranışları vs.
diğer etkenler, önemli olmaktan uzaktır.
2) Para, reel değişkenleri ancak geçici
bir süre için etkileyebilmektedir. Çünkü, sadece, bir tek reel faiz dengesi,tek
bir gerçek işsizlik dengesi ve nihayet bir tek reel ücret dengesi mevcuttur.
Söz konusu reel değişkenler ancak geçici bir süre, para ile etkilenebilmekte,
fakat en sonunda yine eski dengelerine dönmektedirler.
3) Parasal harcamaları, gelirleri ve
fiyatları sadece para arzı etkileyebilmektedir. Ancak para arzının söz konusu
değişkenleri etkilemesi belli bir süre gecikme ile gerçekleşmektedir. Bu süre
bilinmeyen sebeplerle olup 6-24 ay arasında değişmektedir.
Bundan dolayı para arzını anti-konjonktürel bir tarzda
değiştirmek suretiyle başarılı bir istikrar politikası izlemek fazla ümit
verici değildir. Nitekim Merkez bankalarının bu amaçla para arzını
değiştirmeleri, önlemeye çalıştıkları ekonomik istikrarsızlıklarının asıl sebebi
olmuştur. Bu durumda yapılacak en iyi şey, para arzını daima %4-5 civarında
muhafaza etmektir. Bu sağlandığında enflasyonsuz bir ekonomik büyüme devam
ettirilebilecektir.
İKİNCİ BÖLÜM:
MONETARİST GÖRÜŞÜN TEZLERİ
2.1.Miktar Teorisi ve
Monetarist Yaklaşım
Ekonomide
para miktarı ile fiyat seviyesi arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere klasik
iktisatçılar tarafından ortaya atılan bir teori olan Miktar Teorisini
açıklayarak Monetaristlerin yaklaşımını aktaracağız. Miktar Teorisinin Mübadele
denklemi ve Cambridge denklemi diye iki versiyonu vardır. Şöyle bir temel
özdeşlikten hareket edilir:
M*V=P*Y
ABD’li iktisatçı Irving Fischer tarafından ortaya atılan bu
ifadeye “Fischer Denklemi” de denir. Burada:
M, Para stokunu,
V, Paranın gelir dolaşım hızını,
P, Ortalama fiyatlar seviyesini,
Y, Reel mal ve hizmet akımlarını gösterir.
Miktar
Teorisinin temel önerisi, fiyat artışlarının para arzındaki artışlara bağlı
olduğu şeklinde bir ifadedir.
Bu teori,
yakın zamanlarda Milton Friedman’ın çalışmalarıyla yeniden gündeme gelmiştir.
Friedman, bireysel bir tüketicinin para talebi analizine dayanarak, paranın
genel dolaşım hızının (Y) diğer
faktörler arasında, faiz oranı ve servetin reel değeri gibi faktörlere bağlı
olduğunu belirtmiştir. Paranın gelir dolaşım hızı (V) değişebilir, ancak bu
değişme tesadüfi olmayıp bir ekonometrik model içinde tahmin edilebilir ve
açıklaması yapılabilir. Ayrıca, Friedman birçok sanayileşmiş ülkede V’nin
değerinin istikrarlı olduğuna işaret etmiştir. Buradan da para politikasının,
fiyat istikrarının sağlanmasında önemli bir rol oynayacağı sonucuna ulaşmıştır.
2.2.Özel Kesimin
İstikrarlılığı
Monetaristlerden
K. Brunner, kapitalist sistemde iki istikrarsızlık kaynağı olabileceğine işaret
ederek bunların sistemden kaynaklanan iç şoklar ve dış şoklar olduğunu ifade
eder. İç şokların sistemce dengeye yöneltilebileceğini fakat devletin ekonomiye
para ve maliye politikaları şeklinde müdahalesi sonucu oluşan dış şokların
dengeye kanalize edilemediğini ifade eder.
Keynesci
yaklaşımda ekonomik kriz, yatırım talebinde bir gerileme ile başlamakta,
tüketim harcamalarındaki bir gerileme ile hızlanmaktadır. Yatırım talebindeki
daralma, tüketim harcamalarına sirayet etmediği takdirde, fiyatların düşürülmemesi
şeklinde direnç zamanla kırılmakta, sistemin dengeye dönmesi mümkün
gözükmektedir. Demek ki özel kesimin iç istikrarsızlığı, bu anlamda, tüketim
fonksiyonu ile ilgilidir. Friedman, Keynes’ten farklı bir tüketim ilişkisi
geliştirirken, piyasa ekonomisinin istikrarlılığı görüşünü pekiştirmektedir.
2.3.Sürekli Gelir
Hipotezi
Keynesçi
yaklaşımda, yatırımların gerilemesi ile birlikte ekonomiyi dengeden
uzaklaştıran çarpan süreçleri ortaya çıkmaktadır. İşçi çıkartma, tüketimi
düşürüp toplam talebi daraltmakta, toplam talep ise yatırım harcamalarını
düşürmekte ve böylece sistem dengeden hızla uzaklaşmaktadır. Keynes’te bu
mekanizmayı işleten dinamik, cari gelire bağlı tüketim harcamalarıdır.
Friedman’ın
yaklaşımı portföy teorisi ile yakından ilişkilidir. Sürekli gelir, kişinin
kapitalize edilmiş toplam servetinin getirisi şeklinde algılanmaktadır. Şöyle
formüle edilmektedir:
Yp=r.W
Bu ilişkide:
Yp, sürekli geliri,
r, faizi,
W, servet düzeyini ifade etmektedir.
Friedman,
tüketimi sürekli gelirin bir fonksiyonu olarak görmektedir. Böyle olunca,
piyasada dengesizliğe sebep olan “yanlış ticaret” ekonomiyi dengeden
uzaklaştırıcı çarpan süreçlerine sebep olmamaktadır. Çünkü toplam talebin büyük
kısmını oluşturan tüketim harcamaları, sürekli gelire bağlı bir şekilde
düşünüldüğünde gerilemeden hemen hemen hiç etkilenmemektedir. Böylece sistemde
aksayan tek nokta, girişimcilerin fiyatları sabit tutmasından ibarettir. Fakat
bu davranış, Keynesçilerin de çoğunlukla kabul ettiği üzere zamanla değişir.
2.4. Para Talebinin
İstikrarlılığı Tezi
Paracılarla
Keynesçiler arasındaki tartışma, “para talebinin faiz elastikiyeti” ile
sınırlandırılabilir. Keynesyenler bunu “kuvvetli” olarak kabul etmekte iken;
Paracılar, söz konusu ilişkiyi kabul etmekle birlikte bunu “zayıf” olarak
değerlendirmektedirler. Keynesçiler, para talebindeki değişimin önceden tahmin
edilemeyeceğini iddia ederken; Paracılar, bunun izlenebilir nitelikte olduğunu
savunmaktadırlar.
2.5. Fiyatların
Oluşumu ile İlgili Yaklaşımları
Monetaristler,
fiyatların arz ve talepteki değişmelere son derece duyarlı olduğunu
düşünmektedirler. Herhangi bir malın fiyatındaki yükselmenin, diğer malların
fiyatlarında düşüşlere sebep olacağını; bu şekilde fiyat hareketlerinin
dengeleneceğini düşünmektedirler. Mesela; petrolün doğrudan ve dolaylı
kullanımı, ekonomide %102luk bir ağırlık oluşturuyorsa petrol fiyatlarında %10
civarında bir artış, fiyatlar genel seviyesinde ilk anda %1’lik bir yükselmeye
sebep olur. Para arzı genişlemediği takdirde reel para talebi, arzu edilen
seviyenin gerisinde kalır. Kişiler, reel ankeslerini takviye etmek üzere,
alımlarını daraltırlar. Neticede daralan taleple birlikte fiyatlar eski düzeye
geriler.
Fiyatların
rijitliğini vurgulayan Keynesçi yaklaşım ise aynı durumda fiyatlar genel
seviyesinin %1 civarında artacağını ve bu artışın kalıcı olabileceği yönünde
bir tahminde bulunur.
2.6. Tabii İşsizlik
Oranı ve Beklentiler ile Genişletilmiş Phillips Eğrisi
Friedman,
her ekonominin belirli bir denge üretim seviyesi bulunduğunu ifade eder. Bu
seviyeyi, “ekonominin normal performansı” olarak da tanımlayabiliriz.
Friedman’a göre ekonomi bu normal performans seviyesine ulaştığında yine de
belirli bir işsizlik oranı gözlenmektedir. Bu oranı “doğal işsizlik oranı”
olarak ifade etmiştir. Bu işsizlik türü, bir nevi “friksiyonel işsizlik” olarak
da algılanabilir.
Doğal
işsizlik oranı yanında, iktisadi aktivite düzeyindeki değişmelerden
kaynaklanan, konjonktürel nitelikte işsizlik türü bulunmaktadır. Yani, Keynesçi
iktisatçıların, “kapitalist ülkelere özgün” olarak tanımladıkları ve önlemeye
çalıştıkları işsizlik...
Paracı
teorisyenlere göre piyasa ekonomisi bu konjonktürel nitelikteki işsizliği kendi
dinamikleri ile tasfiye edecek durumdadır. Bunun için para politikasına gerek yoktur.
Doğal işsizlik oranı ise kısa vadede geriletilebilmekte ancak uzun vadede eski
seviyesine geri dönmektedir. Paracıları bu sonuca ulaştıran tahlil,
“beklentiler ile genişletilmiş Phillips ilişkisi” olarak bilinmektedir.
Friedman, Keynesçilerin geliştirdiği “Phillips ilişkisini” işçi ve işverenlerin
beklentilerini dikkate alarak yeniden yorumlamıştır. Şu iddia edilmiştir.
Enflasyon seviyesinde bir yükselmenin göze alınması durumunda, aktif para
politikasının doğal işsizlik oranını geriletebilmesi mümkündür ancak kısa
vadede...
Beklentilerle genişletilmiş Phillips ilişkisinin iki temel
varsayımı bulunmaktadır:
1.
Doğal
işsizlik oranı, istikrarlı ve tahmin edilebilir niteliktedir.
2.
İşçi
ve işverenler, enflasyonist gelişmelere karşı çok duyarlıdır. Ancak, kendilerini
ilgilendiren unsurların farklılığından dolayı tepkilerini farklı sürelerde
göstermektedirler.
ŞEKİL: BEKLENTİLERLE GENİŞLETİLMİŞ PHILLIPS EĞRİSİ
FİYATLAR GENEL
SEVİYESİNDEKİ
DEĞİŞİM (%)
N1 N2
%2 %4
İŞSİZLİK
ORANINDAKİ
DEĞİŞİM
(%)
Şekilde
(Nn) doğrusu değişik enflasyon oranlarında meydana gelen doğal işsizlik
oranlarını göstermektedir. Bu nokta, kısa dönemde, hükümetlerin seçebilecekleri
tüm, enflasyon-işsizlik oranlarını yansıtan ve (Ph) ile ifade edilen Phillips
eğrisi üzerinde bulunmaktadır.
Bir an
için, para arzının genişletildiğini ve fiyatların yükseldiğini kabul edelim.
Böyle olunca karlı olması dolayısıyla işverenler, üretimlerini artıracaklardır.
Bu durumda istihdam %2’ye genişlemiş yani doğal işsizlik oranı %2’ye gerilemiş
olacaktır. Çünkü işçiler enflasyon oranının halen %3 olduğunu düşünmekte ve
ücret artışı talebinde bulunmamaktadırlar. Bu şekilde geçmiş tecrübeler
doğrultusunda belirlenen beklentilere “adaptif beklentiler” adı verilmektedir.
Fakat bu
%5’lik enflasyon oranı işçiler tarafından algılanıp daha yüksek ücret talebinde
bulunmaları, işsizliğin yine tabii seviyesine çıkmasına sebep olmaktadır. Fakat
bu para arzı henüz emilmemiş olduğundan işsizlik oranı %4’e çıksa da, enflasyon
oranı %5’te takılı kalmaktadır. Para arzının artışının hemen sonrasında yeni
denge noktası B’ de oluşmuş iken; bu durumda C’ ye kaymaktadır.
İşsizlik
oranının düşürülmesi, para arzının genişletilmesi ve fiyatların yükselmesi ile
tekrar mümkündür ancak yine aynı süreç işleyecektir. Neticede bu süreçler A-C-E
eğrisini vermektedir. Bu uzun dönem Phillips eğrisidir.
Görüldüğü
gibi paracılara göre, iktisat politikasının başarısı, ücretli kesimde para
yanılgısının oluşmasına bağlıdır. Ücretli kesim bu yanılgıya kapılınca,
fiyatlar yükselmesine rağmen ücret artışı talebinde bulunmamakta ve işverenler
bir süre , üretimi karlı bir şekilde yapabilmektedirler. Fakat bu kalıcı
olmayan uygulamanın bedeli, enflasyonun sürekli olarak yükselmesi şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: PARACI MAKRO TEORİ’DE İKTİSAT POLİTİKASI
3.1. Monetaristlerin
İktisat Politikası ile İlgili Görüşleri
Monetaristlerde istikrar arayışının iki ayağı vardır:
1.
Belirli
bir kurala bağlanmış, efektif talebi sistematik olarak etkilemekten kaçınan
para politikası, yani kurala bağlı para politikası,
2.
Etkin
üretimi teşvik eden yapılanmalar, yani yapı politikaları.
Şimdi de bu politikaları incelemeye çalışacağız
3.2.Para Politikaları
Paracı
yaklaşımda para politikası, orta vadeli bir perspektif çerçevesinde ele alınır.
Kısa vadeli sonuçlarının ise belirsizlikler içerdiğini öne sürmektedirler.
Çünkü para politikaları, iktisadi birimlerin davranışlarını ancak dolaylı bir
şekilde etkileyebilmektedir.
Paracı
iktisatçılar, orta vadede para arzı ile fiyatlar genel seviyesi arasındaki
ilişkilerin oldukça istikrarlı olduğunu düşünmektedirler. Eğer bir ülkede,
ortalama büyüme hızı %4 ; kaçınılması mümkün olmayan enflasyon seviyesi %2 ise,
para arzının yılda %6 oranında artırılması önerilmektedir. Fiyatları hızlı
artırmak isteyen müteşebbisler bu durumda, paranın yeterli olması nedeni ile
yüksek fiyatları piyasalara empoze edemeyecekler, fiyat politikalarını gözden
geçireceklerdir.
Paracı
yaklaşımlar, para politikasının istikrarlı bir çizgi izlemesi ile birlikte,
iktisadi birimlerin, ilerideki gelişmeleri daha sağlıklı bir şekilde
görebileceklerini savunmaktadır. Böylece, sürpriz gelişmelerle karşılaşmayan
iktisadi birimlerin davranışları da istikrar gösterecektir. Neticede ekonomik
konjonktür, daha istikrarlı bir görünüm arz edecektir.
3.3.Yapı Politikaları
Ekonomide
istikrarın sağlanması sonrası, etkin bir üretim ortamının sağlanması gündeme
gelir. Piyasa ekonomisinde etkinliği artıracak ve büyümeye yol açacak
politikaları şöyle sıralayabiliriz:
1)Deregülasyon
Bu, üretici ve tüketicilerin davranışlarını sınırlayan,
etkin rekabet ortamını kısıtlayan politikaların kaldırılmasını ifade eden bir
kavramdır.
2)Özelleştirme:
Paracı iktisatçılar, özel kesimin, daha etkin üretimde
bulunduğunu savunmaktadırlar. Tutarlı bir deregülasyon uygulaması ile
bütünleşecek özelleştirme uygulamalarının, rekabet ortamını geliştireceği,
üretimi teşvik edeceği savunulur.
3)Çalışmayı caydırıcı vergi politikalarının değiştirilmesi.
4)Tabii işsizlik oranını azaltıcı politikalar:
Bunlar, işgücünün mobilitesini artırmayı içeren politikaları
ifade etmektedir. İşçilerin yeniden eğitilmesi, çalışmak üzere başka yörelere
gitmeyi teşvik eden programlar veya iş arama ve iş bulma süreçlerini kısaltan
bütün uygulamalar bu kapsamda düşünülür.
SONUÇ: UYGULAMALARI AÇISINDAN MONETARİZM İLE İLGİLİ GENEL
DEĞERLENDİRME
Monetaristler,
ekonominin üretim seviyesinin, yani ekonominin performansının mikro-ekonomik
strüktür tarafından belirlendiğine inanmaktadırlar. Bu çerçevede,
insanların;bilgi ve becerileri, tasarruf arzuları, çalışkanlıkları,
hükümetlerin rekabet düzenini koruma ve kollamada gösterdikleri kararlılık,
yönetim seviyesi, üretimin geliştirilmesi açısından önem arz eden noktalardır.
Monetaristler, çağdaş parasal düzenlerin piyasa ekonomisi için bir tehdit
oluşturabileceğini görmektedirler. Fakat uygun bir para rejimi kurulduğu
takdirde, ekonomide paranın yansızlığının sağlanabileceğine inanmaktadırlar.
Gelişmiş
ülkelerin içinde bulunduğu şartlar çerçevesinde, paracı yaklaşımların öne
sürdüğü pek çok görüş, biri hariç, tümü ile ılımlı çizgidedir.
Paracı
iktisatçıların öne sürdüğü pek çok görüş günümüzün birçok Keynesçisi tarafından
da paylaşılmaktadır. Keynesçilerce benimsenmeyen nokta, para arzının orta
vadeli bir perspektif içinde ele alınıp, istikrarlı bir şekilde ve kural
çerçevesinde genişletilmesidir. Özellikle 1980’li yıllarda yaşanan gelişmeler;
para arzının tanımlanmasının, kontrol edilmesinin güçlüklerini göstermiş; para
arzı ile milli gelir arasındaki istikrarlı ilişkilerin varlığı noktasında ciddi
şüpheler uyandırmıştır.
Monetarist
yaklaşımlar, gelişmekte olan ülkeler açısından farklı bir durum ortaya çıkar.
Mesela; parasal genişleme sonucunda, yatırım harcamaları dahil bütün
harcamaların genişleyeceği şeklindeki iddiaları, az gelişmiş ülkeler açısından
son derece şüphelidir. Bu ülkelerde, parasal genişlemenin yatırımları
kavraması, oldukça güç gözükmektedir.
Az gelişmiş ülkelerde;
a) Başarısız ve gereksiz kamu kuruluşları,
b) Sağlam bir temeli olmayan finansal
sistem,
c) Emek piyasasına kalite ve kantite
açısından katkı yerine ücret sendikacılığı yapan sendikal yapı,
d) Harcamaları reel kaynaklara
dayandırmaktansa, merkez bankasının açık finansman imkânlarını zorlayan kamu
maliyesi,
e) Üretimin hızla gelişmesini
engelleyen, rekabetçi olmayan piyasalar, etkin üretimi, hızlı ve istikrarlı
büyümeyi engellemektedir. Bu nedenle GOÜ’lerde bir taraftan, sermaye stokunun
gelişmesini doğrudan etkileyecek aktif politika uygulamalarına; diğer taraftan
piyasa ekonomisinin hızlı büyümeyi teşvik edecek nitelikteki dinamiklerini
devreye sokacak yapı politikalarına, birlikte ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
bakımdan, gelişmeyi sağlayacak unsurların sadece bir bölümüne ağırlık veren
Monetarist yaklaşım GOÜ’ler açısından sadece belirli yönleri ile anlamlı
mesajlar içermektedir.
Derleyen: Mehmet Behzat Ekinci,
İstanbul, İktisat, Yüksek Lisans Programı.
BİBLİYOGRAFYA
Orhan,
Osman Z. Keynesyen ve Monetarist İstikrar Politikaları, İstanbul: Bilim ve
Teknik Yayınevi, 1989.
Paya,
M. Merih. Para Teorisi ve Para Politikası, İstanbul: Filiz Kitabevi, 1994.
Parasız,
M. İlker. Friedmancı Monetarizm, Bursa: Ezgi Kitabevi yayınları, 1991.
--------------------
. Para Politikası, Bursa: Haşet Kitabevi Yayınları, 1986.
Seyidoğlu, Halil. Ekonomik Terimler: Ansiklopedik Sözlük, Ankara: Güzem Yayınları, 1992.