AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

METODOLOJİYE YÖNELİK OLUMLU VE OLUMSUZ YAKLAŞIMLAR; METODOLOJİ NİÇİN GEREKLİDİR?

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

GİRİŞ

 

I. METODOLOJİ İLGİLİ OLUMSUZ YAKLAŞIMLAR

1. Pratik İtirazlar

2. Tarihçilerin İtirazları

3. Post-Modernist İtiraz

 

II. METODOLOJİ İLE İLGİLİ OLUMLU YAKLAŞIMLAR

1. Metodoloji Kaçınılmazdır

2. Metodoloji Önemlidir

2. a) Makroekonomide Durum

2. b) Sanayi Ekonomisi ile İlgili Gelişmeler

3. Metodoloji Karşıtlığı, Mevcut Durumun Devamını İstemektir (Muhafazakârlıktır)

 

 

 

GİRİŞ

            Bilim tarihi incelendiğinde, Metodoloji ile ilgili farklı görüşlerin dile getirildiği görülmektedir. Bu konuda bilim adamları arasında bir konsensüs oluşmuş değildir.

 

            Bu çerçevede iktisat bilim tarihi de aynı şekilde incelemeye tâbi tutulduğunda benzeri fikir ayrılıklarının, iktisatçılar arasında da mevcut olduğu görülmektedir.

 

            Kimi iktisatçılar, metodolojinin gereksiz olduğunu, iktisat bilimi için bir şey ifade etmediğini belirtmektedirler. Hatta metodoloji için “zaman israf etmek için iyi bir araç” şeklinde nitelendirmelerde bulunulduğu da görülmektedir. Dolayısıyla, metodolojinin ne iktisatçıların ne de iktisat biliminin gündemine girmemesi gerektiğini ileri sürmektedirler bu iktisatçılar.

 

            Öte yandan, tabii olarak, metodolojinin lehinde görüş bildiren iktisatçılar da vardır. Bunlar ise tam tersine, metodolojinin son derece önemli olduğunu ve bundan dolayı iktisatçıların ve iktisat biliminin metodolojiden mutlaka faydalanması gerektiğini ifade etmektedir. Bu gruptakiler, metodolojinin, iktisat biliminde sağlam bir teorik yapıya sahip olunabilmesi için gerekli olduğunu, metodoloji karşıtlığının ise mevcut durumu devam ettirme yani sabit fikirli olma, değişmeye-gelişmeye karşı olma anlamına geldiğini ileri sürmektedir.

 

            Çalışmada, her iki görüşe de yer vererek, konu ile ilgili olarak, belli çerçevede bilgi verilmesine çalışılmıştır. Öncelikle metodoloji aleyhindeki görüşlere yer verilmiş, ardından lehteki görüşler sunulmuştur. Konu ile ilgili başvuru kaynaklarına çalışmanın sonunda verilmiştir.

 

 

 

I. METODOLOJİ İLGİLİ OLUMSUZ YAKLAŞIMLAR

 

1. Pratik İtirazlar

            Metodolojiye pratik itiraz, Frank Hahn tarafından şiddetli bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Emekliliği sırasında RES Haber Bültenine bazı fikirler sunması için davet edildiğinde, o bunları gençlere tavsiyeler şeklinde sıralamayı tercih eder. Gençleri yapabildikleri taktirde, “keşfetmenin büyük hazzını elde etmeye” yönelik uyardıktan sonra tavsiyelerine şu şekilde devam eder:

 

“Ekonominin krizde olduğu şeklindeki çığlıkları göz ardı edin; veba gibi, ekonomide matematik tartışmalarından kaçının ve metodolojiyle ilgili hiçbir fikir katkısında bulunmayın.”

 

            Meydan okuduğunda, Hahn metodolojiyle ilgili eleştirisinin teorik temelli olmadığını fakat deneye dayalı olduğunu ifade eder. Metodoloji literatürünün steril ve “tekdüze bir şekilde düşük kalitede” olduğunu iddia eder. Metodoloji okumanın eğlendirici olabileceğini, ancak bunun insanı ciddi çalışmalardan uzaklaştırdığını belirtir.

 

            Irving Fisher da metodoloji ile ilgili benzer tarzda düşüncelere sahiptir.

 

            Hahn ve Fisher’a göre metodoloji, en iyi şekilde, gerçekten ekonomi ile meşgul olurken iyi bir vakit israf aracı olabilir. En kötü halde ise, etkileri açıkça zararlı olan bir şeydir.

 

 

2. Tarihçilerin İtirazları

            Tarihçilerin metodolojiye itirazı, bu tür tartışmaları bir adım daha ileri götürür. Tartışmalar, iki aşamada olmaktadır:

·         Ekonomistler, metodolojinin hiçbir reçetesini izlememişlerdir.

·         Ekonomistlerin oldukları gibi davranma konusunda iyi sebepleri vardır.

·         Dolayısıyla, ekonomiyi felsefi şemaya uydurma teşebbüsleri yanlıştır.

 

            Bunu, ekonomik araştırma yönetiminin başarılı bir şekilde yapılmasını sağlayan kuralları ortaya koyma teşebbüsü olarak algılanan ekonomik metodolojinin sadece sonuçsuz olduğu değil, fakat aynı zamanda tehlikeli olduğu iddiası izler. Geçmişi felsefe objektifi ile okumak; bozulmuş, çok kolaylaşmış ve “cılız” bir tarihle sonuçlanır.

 

            Bunun sebebi, dünyanın, basit felsefi çerçeveye sığdırılamayacak kadar kompleks olmasıdır. McCloskey şöyle der:

“Belki içinde, bilginin gelişiminin ilginç bir şekilde felsefeleştirilebildiği bir dünya hayal edilebilir. Fakat o bizim dünyamız gibi görünmez.”

 

            O, felsefenin, araştırdığı konuların kolaylığı dolayısıyla, basit olduğunu ileri sürer. Felsefe, tarihin zengin çeşitliliğini göz önünde bulundurmaz ve bundan dolayı hem ekonomik düşünce tarihi için, hem de ekonominin kendisi için zayıf bir rehberdir. McCloskey, uygulanması gereken kuralların sadece herhangi bir konuşmayı düzenleyen etik kurallar, yani Habernas’ın Sprachethik’i olduğu şeklinde bir sonuca ulaşır.

 

            Bilimsel araştırmaları yapmayı sağlayan evrensel kuralları ortaya koymayı mümkün hale getirebilecek illüzyonu besleyen metodoloji, araştırma sürecini keyfi bir şekilde engellediği için tehlikeli olduğu şeklinde nitelendirilmektedir.

 

 

3. Post-Modernist İtiraz

            Metodolojinin önde gelen eleştirmeni, 1983’te yazdığı etkili makalesi dolayısıyla McCloskey’dir. Onun iddiası ,kısaca, herhangi bir metodolojinin, metodolojistin bilgiye ulaşmada ayrıcalıklı olması ve bu olmaksızın metodolojistin ekonomistlere işlerini nasıl yapmaları gerektiği konusunda tavsiyede bulunma pozisyonunda olamayacağı varsayımına dayalı olmasıdır. McCloskey, böylesi bir tanrı gözü pozisyonunun basitçe var olmayacağını ifade eder. Onun vardığı sonuç, ekonomik tartışmalarla uğraşan kişileri, retorik lehine - ekonomistlerin gerçekten birbirlerini ikna için kullandığı araçların analizinin lehine - terk etmelidir. Retoriğin analizinin amacı değer biçmek değil; fakat ekonomistlerin birbirlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmak – aralarındaki konuşmaları daha da iyi hale getirmektir.

 

            Tartışmalarının birçoğunda, McCloskey bunu “modernizm” olarak adlandırmayı tercih ettiği perspektife karşı yöneltilmiş bir şekilde sunmaktadır. Modernizm, tüm kesin bilgilerin; 19. yüzyıl fiziğinin belirli kısımlarının, 20. yüzyılın başlarındaki anlayışıyla modellendiği fikrine dayalı bir perspektiftir. Modernizm, ekonominin “resmi retorik”ini oluşturur.

 

            McCloskey, modernizmin asıl özelliğinin kesin bilgiyi araştırmak olduğunu iddia eder.

“Modernizm birçok yönden elmas sertliğinde parıldar ve bu kelime sadece kullanım amaçlı olarak tam anlamıyla tanımlanabilir. Fakat ilk aşamada ,edebiyat eleştirmeni Wayne Booth’un da ortaya koyduğu gibi, sadece şüphe edemeyeceğimizi bildiğimiz ve sadece kabul edebileceğimizi bilemeyeceğimiz fikri olarak belirtilebilir... Felsefi olarak konuşmak gerekirse, modernizm 17. yüzyıldan beri hükmeden Descartes’ın radikal şüphe kurumu ile ilgili bilginin oluşturulması programıdır.”

 

            Pragmatist felsefe, retorik, edebiyat eleştirisi ve bilimsel bilgi sosyolojisinden alınan tartışmaları kullanarak McCloskey, kesin bilgi gibi bir şey olamayacağını iddia eder. Bilgi için güvenli kurumlar olmadığını iddia eder. Bu, modernist projenin çöktüğü anlamına gelmektedir. O, şüpheden uzak hiçbir bilginin olamayacağı sonucuna ulaşır. Bunu “herhangi bir metodun kibirli ve kendine fazla güvendiği” iddiası izler.

 

            McCloskey, modernizmin ilkelerinin diğer bilimlerde uygulandığı şeklindeki yanlış kanaatleri dolayısıyla, iktisatçıların modernizme sarıldıklarını iddia eder. Bununla birlikte, ne yazık ki, iktisatçılar bunu uygulamada ihmal ederler, çünkü aksi halde ekonomik araştırma yapmak imkânsız hale gelecektir.

 

            Post-modernizm ,isminin de ima ettiği gibi, modernizme karşı bir reaksiyon içermektedir. Post-modernizm, kesin bilginin elde edilmesinin imkânsızlığını kabul eder ve farklı problemlere uygun görünen metotları ve teorileri birleştirmekten uzak bir hareketi içerir.

 

            İktisat metodolojisinin post-modernist eleştirisi, genel anlamda bilginin daha geniş eleştirisinin bir parçasıdır. Dolayısıyla, metodolojinin hem pratik hem de tarihsel eleştirisinden çok daha radikaldir. Metododojinin post-modernist eleştirisine cevap verebilmek için, felsefi tartışmaların detaylı bir şekilde göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Ancak, bundan önce verilmesi gereken bazı ön cevaplar vardır; daha iyi veya daha kötü, metodolojinin kaçınılmaz olduğu, metodolojinin önemli olduğu, ve metodoloji karşıtlığının mevcut statünün korunması anlamına geldiği gibi...

 

 

 

II. METODOLOJİ İLE İLGİLİ OLUMLU YAKLAŞIMLAR

 

1. Metodoloji Kaçınılmazdır

            Metodolojiye yapılan itirazlar, onun kaçınılmaz olduğunu ima eder. İktisatçılar, eğer tercih ederlerse, metodoloji tarafından denetlenmeyen iktisatla ilgilenebilirler. Fakat bu gerçekçi olmaz.

 

            Burada birçok nokta vardır. Birincisi; ister kabul edilsin ister edilmesin, metodolojinin açık tartışmalarına katılmak isteyen ekonomistlerin her zaman var olacağıdır. Fisher’ın deyimiyle, bazı karmaşık ekonomik meseleleri çözme konusunda kabiliyetlerini ispat etmiş olan Robbins, Friedman, Koopmans, Samuelson, Lipson ve Hendry gibi seçkin iktisatçıların tümü, tahminen söylenmesi gereken önemli şeyler olduğunu düşünmüş olduklarından, metodoloji üzerinde yazmayı tercih etmişlerdir. Ortodoksiyi terk etmeyi düşünen iktisatçılar arasında, sadece yeni çıkış için soy oluşturmayı araştırma uygulaması değil, fakat aynı zamanda bunun geçmişle metodolojik bir kopukluğunun olduğu iddiasının araştırılması da hemen hemen evrensel niteliktedir. Avusturyalı iktisatçıların; Kurumcu, Marksist, veya Post-Keynesyen iktisatçıların metodoloji hakkında herhangi bir ifadeyi kesip atacaklarını düşünmek son derece güçtür. Ortodoks metodolojinin meydan okuyuşu, bu tür hareketlerin bir toplamıdır.

 

            Fakat metodolojiye karşı konulmazlık, bunun yanında gelişmektedir. Aktif bir şekilde metodolojiyi karalayanlar bile metodolojik ifadeler kullanmaktadırlar. Hahn’ın düşünceleri iyi bir örnek oluşturur. Yarım sayfalık makalesinde şu iddiaları görmekteyiz:

·         Aslında, hemen her şeyin sorulması, mesela rasyonellik varsayımı, bir kriz belirtisi değildir. Fakat kuvvetli bir tecrübedir.

·         Tabii ki tüm teoriler tahmin içerir. Fakat bunların test edilmesi henüz dikkate değer bir başarı sağlamamıştır. Ben bunu can sıkıcı bulmuyorum.

·         Eğer bir sayfaya hapsolmasaydım, gidip “anlama”nın övgüsüne dair şarkı söylerdim.

·         İnancınızı seleksiyona tâbi tutarsınız. Eğer matematiğin ekonomide kullanımı, birilerinin inandığı gibi boş bir şeyse o zaman matematiğin kullanımı bozucu olacaktır. Eğer değilse, o zaman iyileştirmeye devam edecektir.

 

            Tüm bu iddialar metodolojik niteliktedir. Hepsi metodoloji literatüründe tartışılmıştır. Hahn bunları açık bir şekilde göz önünde bulunduruyor gibi görünse de hiçbiri tartışılamaz değildir. Her biri felsefi konulardan ortaya çıkmıştır.

 

            Metodolojiye karşı böylesi bir kibirlilik sergileyen ekonomistlerin, her şeye rağmen niçin metodolojik telaffuzlarda bulunuyor olduğu, genelleştirilmek istenen bir arzudur. Ekonomistler ve özellikle ekonomi teorisyenleri, genelleştirmek için eğitilmişlerdir. Dolayısıyla, disiplinlerinde neler olup bittiğini dikkate aldıklarında genelleştirmeler yapmaları kaçınılmazdır. Disiplin içindeki uygulamalarla ilgili genelleştirmeler çoğunlukla tanım iledir, yani metodolojik ifadelerledir. Kendilerini sakınabilecekleri tek yol, neler olup bittiği hakkında ekonomistlerin tamamiyle yansıtıcı olmamalarıdır. Bu, kesinlikle mümkün değildir. Mesela; eğer ekonomistler öğrencilerine ekonomik araştırmaların nasıl yapılacağını gösteremeyecek olsalardı, öğretmek zorlaşacaktı.

 

            Eğer ekonomistler bile metodolojinin açık tartışmalarından çekinselerdi, yine de, gerektiği için metodolojik yargılar kullanmak zorunda kalacaklardı. Eğer ekonomistler metodolojiden çekinseler, bunu böyle kesin bir metodolojinin analiz edilmemiş şekilde kalması gerektiği takip eder. Bunun tehlikeleri açıktır. Bunlar tam olarak, ekonomi teorilerindeki varsayımların analiz edilmesinin tehlikeleriyle aynı özelliktedir. Fakat eğer ekonomistlerin metodolojiden kaçınmaları gerektiğini kabul etsek, o zaman metodolojik olan ve olmayan iddialar arasındaki farkı nasıl anlayacağız? Tartışma pragmatik olmalıdır.

 

            Buna karşı koymak için; uygulamada metodolojinin, ekonomistlerin yaptıkları işle ilgili büyük bir değişiklik yaptığını ve açık metodolojik analizin bunu daha iyi hale getireceğini göstermek gerekmektedir.

 

 

2. Metodoloji Önemlidir

2.a) Makroekonomide Durum

            Makroekonomik teori ve politikaya yönelik tavırlar, 1970’lerin ortalarından beri önemli transformasyonlar geçirmiştir. Bunun temel özelliği, Keynesyenizmin önemini kaybetmesidir. Keynesyenizm, büyüyen stagflasyon problemine çözüm üretemez hale geldi; 60’lı ve 70’li yıllarda Friedman ve onu takip edenlerin saldırılarıyla zayıflatıldı. Keynesyen ekonominin eleştirisi, Yeni Klasik makroekonomi ile bir adım daha ileri götürüldü. Sonuçta makroekonomik düşüncede büyük bir değişim oldu. Keynesyen ekonomi 1980’lerin ortalarından itibaren yeni bir canlanma içerisinde olmasına rağmen, bu değişmelerin çoğu tersine çevrilemedi.

 

            Söz konusu değişmelerin pratik sonuçları inkar edilemez. Fakat bunlar neden olmuştur? Muhtemel bir cevap, yeni teorilerin ampirik delillere Keynesyen teorilerin daha evvel olduğundan daha uygun olmasıdır. Bu, kesinlikle Friedman tarafından ifade edilen Monetarizm için de geçerlidir. Friedmancı Monetarizm, başından beri para ve fiyatlar üzerindeki kapsamlı ampirik delillerle desteklendi. Ayrıca, 1970’lerde Kapitalist ekonomilerin mevcut problemleri niçin yaşadıkları, hükûmetin ne yapması gerektiği gibi sorulara Keynesyen ekonominin getiremediği açıklamaları sağladı. Bu, bir dereceye kadar, 1970’lerin ortasında Rasyonel beklentilerin takdimini izleyen makroekonomideki dönüşüm için de geçerlidir. Rasyonel beklentilere dayalı teoriler, anormal ampirik delilleri açıklayabiliyordu. Mesela, Dornbusch’un modeli, artan oranda hareketli sermayenin olduğu bir dünyada, denge değerlerinin ötesine geçmek için dalgalanan döviz kurlarının görünürdeki eğilimini açıkladı. Doğal oran hipotezi, Friedman tarafından 1967’de takdim edildi. Fakat Phillips eğrisinin makroekonomik politikanın oluşturulmasında neden işe yaramadığını açıklayan Rasyonel beklentiler varsayımıyla birleştirildiği zaman, bu onun başlangıç noktası oldu.

 

            Bununla birlikte, ekonomistlerin bu süre boyunca mevcut olan ampirik delilleri okuyabilmiş olduğu başka yollar da vardır. Yeni makroekonomide, işsizliğin çeşitliliği, sadece doğal oranın değiştiği farz edilerek hesaplanabilmektedir. Bunu doğal oran hipotezine karşı bir delil olarak okumak mümkün hale gelmiş olmaktadır. 1980’ler boyunca Avrupa’daki kalıcı yüksek işsizlik, işgücü piyasasındaki taraflarca davranışların optimize edilmesi ve rekabetçi piyasaların varsayımlarının sarsılması olarak görülmüş olabilir. Bir iş döngüsünün inatçılığı, hasıladaki dalgalanmalara beklenmeyen parasal şokların sebep olduğu fikrinin sarsılması olarak görülmüş olabilirdi. Eğer ekonomistler ampirik kayıtları farklı bir şekilde okumak isterlerse, bunu kolaylıkla yapabilirler. Yeni klasik teorilerin 1970 ve 80’lerdeki makroekonomik tecrübelerle kesin bir şekilde yalanlandığı, tamamiyle makul olarak değerlendirilebilirdi. Fakat bu, şu ana kadar gerçekleşmemiştir.

 

            Bunun olmamasının sebebi, ekonomistlerin makroekonomik teorileri değerlendirme ile ilgili standartlarda meydana gelen köklü değişmelerdir. Lukas ve daha sonra birçok bilim adamı, bireysel rasyonellik varsayımını kabul etmiştir. Lukas, piyasaların açık olması gerektiğini, aksi halde bilgi sahibi ve rasyonel birimlerin karlı değişim fırsatlarını tersine çevireceğini ileri sürmüştür. Beklentiler, bireyler için var olan bilgilere dayalı şartlar, uygun değişkenlerin matematiksel beklentileriyle verilmeliydi, çünkü başka bir varsayım, rasyonellik varsayımıyla bağdaşmazdı. Eğer beklentiler bu anlamda rasyonel olmasaydı, beklentilerini oluşturdukları mekanizmaları değiştirme dürtüsüne sahip olacaklardı. Bu toplam rasyonellik varsayımı ve davranışların optimizasyonunda hiçbir kuruma sahip olmayan anahtar parametrelerin mevcut olduğu inandırıcı olmayan modeller için belirtilen ihtiyaç, net bir metodolojik kararı temsil eder. Bunun da test edilmesi gereklidir. Ekonomistler, her şeyin davranışların optimize edilmesi temeline dayandırıldığı makroekonominin sanki tamamiyle sert olduğunu sık sık ifade ederler. Bunlar, böylece keyfi varsayımların yapıldığı modellerden üstün olmaktadırlar. Bu tür inançlar yanlıştır.

 

            Eğer makroekonomistler farklı metodolojik tercihlerde bulunsalardı ve güçlü durumların sağlanabildiği net tercihler olsaydı, konu farklı bir şekilde gelişecekti. Metodoloji, bu durumda bir farklılığa yol açabilirdi. Böylece ekonomistler, piyasa davranışlarını farklı bir şekilde kavramlaştırmaya imkân sağlarlardı ve dünyayı farklı görebilirlerdi. Belki politika oluşturmaya da bulaşabilirlerdi.

 

 

2. b) Sanayi Ekonomisi ile İlgili Gelişmeler

            Makroekonomi ile ilgili düşüncelerin benzerleri, sanayi ekonomisindeki son gelişmeler için de söylenebilir. Son yıllarda endüstriyel ekonomi ile ilgili literatürün temel özeliklerinden biri, oyun teorisinin transformasyonu olmuştur. Şu an davranışların optimize edilmesi açısından sanayi organizasyonunun çok yönünün nasıl açıklanabileceği ile ilgili bilgilere sahibiz. Bununla birlikte, makroekonomi ile ilgili olduğu kadar bu gelişmeler, metodolojik tercihin de sonucudur. Hangisinin rasyonel olduğu tartışmaya açıktır.

 

            Bu tercihin özelliği, Franklin Fisher tarafından açık bir şekilde ortaya konmuştur. Fisher’ın ulaştığı sonuç şudur:

“Gerçek hayat sanayisi çalışmalarında önemli olan konulardan ziyade analitik olarak ilginç olan konularda yoğunlaşma açısından en iyi uygulayıcılarda bile güçlü bir eğilim vardır.”

 

            Bu pasajda, “analitik olarak ilginç konular” kullanılan analitik tekniklerle (genellikle matematiksel) ilgili olarak tanımlanmaktadır. “Gerçekten önemli olmak” tabiri, oligopolistlerin gerçekleştirmek istedikleri karşılıklı, ortak kar maksimizasyon dengesi altındaki şartlarla (ürün farklılaştırma derecesi, firma sayısı, iletişim kolaylığı gibi) ilgilidir. Problem, bu tür genel sonuçların tipik olarak mevcut olmamasıdır. Genel olarak, herhangi bir şey meydana gelebilir. Fisher, durumu aşağıdaki şekilde toparlamaktadır.

“Çok sayıda sonuç, mümkün gibi gözükmektedir. Teorinin oluşturduğu çevre önemlidir. Durumun önde gelen kesimi, ortak maksimizasyon sonucu ve bunun ne zaman olup olmayacağıyla ilgilenmektedir. Sonraki soruların cevabının çevre şartlarına ve oligopolistlerin tecrübelerine bağlı olduğu da bilinmektedir.

 

            Fisher, aynı kelimelerin oyun teorisinin ortaya çıkmasından uzun zaman önce 1950’lerin başlarındaki sanayi ekonomisinin özetlenmesinde de kullanılabileceğini belirtmektedir.

 

            Fisher, bu durumun kazara ortaya çıkmadığını, fakat sanayi ekonomistlerinin çok özel ve kesin stratejiler izlemelerinden kaynaklandığını iddia etmektedir.

Birincisi; “genelleştirme teorisi”ni (geniş varsayımlardan kaçınılmaz sonuçlara ilerleyen veya veri geçmiş şartlarda neler olabileceğini gösteren teori) geliştirmekten ziyade, teorisyenler özel teorik noktaları ifade etmek için boş ihtiyaçları harekete geçiren basit modeller (Fisher bunu “örnekleme teorisi” olarak adlandırmaktadır.) üzerinde yoğunlaşmaktadırlar. Örnekleme teorisi; ne olması gerektiğini söyleyemez, sadece neler olabileceğini söyleyebilir.

İkincisi; matematiksel gözlemler, yoğun şekil oyunları (tüm karar-ağacını belirleyen) ve sınırlı evren tekrarlı oyunların analizinden ziyade, sık sık normal-şekil oyunlarına (teorisyenleri direkt olarak sonuçlara götüren bir matrix hattıyla çalıştıkları yer) da yol açmıştır.

 

            Bu her iki gelişmenin sebebi, matematiğin gereksinimidir. Modeller, kendisini matematiksel olarak kolay işlenir hale getirmesi için hareket ettirilmektedir. Bununla birlikte sonuç, Fisher’ın fundamental meseleler olarak gördüklerinden uzak olmuştur. Bu meseleler: sınırsız tekrarlı oyunların sonuçları ve geçmiş şartlar arasındaki ilişkilerdir.

 

 

3. Metodoloji Karşıtlığı, Mevcut Durumun Devamını İstemektir (Muhafazakârlıktır)

            17.yüzyıl orijinli olduğu için ekonomi, dünyayı anlama ve politika yapıcılarına tavsiye sağlamayla ilgilenmiştir. Ekonomistlerin belli bir duruşu vardır ve soyut problemleri çözmeye teşebbüs etmişlerdir. Fakat bunların daha pratik ilişkiler üzerinde bazı tavırlara sahip olunduğuna inanılmıştır. Bununla birlikte, geçen 50 yıl boyunca ve sonrasında disiplin, Debreu’nun ekonomi teorisinin “matematikleşmesi” olarak adlandırdığı süreçte değişime uğramıştır. Bu sürecin kritik özelliği, matematiğin basitçe kullanımı değildir, fakat standartların değişme şeklidir. McCloskey’in de belirttiği gibi, ekonomistler matematiğin değerlerini benimsemişlerdir.

 

            Matematikleşme sürecinin merkezinde genel denge analizi vardır. Genel denge analizi; buluşları içeren proje olarak tanımlanmaktadır, genel kabul gören kesin sınırlara tâbidir, ispat edilmesi mümkün şartlar setidir, dengenin mevcut olduğu tekliflerdir ve tektir veya sabittir. Genel denge analizinde oluşturulan modeller, akla uygun olmayan reel-dünya ekonomisinin kabul edilebilir tanımlayıcısıdırlar. Genel denge analizinin altında yatan entelektüel değerler, 1950’lerden bu yana meslek içinde yavaş yavaş yayılmıştır.

 

            Genel denge teorisi, doğal olarak, şiddetle eleştirilmiştir. Teori; ampirik olarak boş olduğu şeklinde (dünyanın hiçbir ülkesini sınırlamadığı ve öngörülerde bulunmadığı için), gerçekçi olmayan varsayımlara dayalı olduğundan (tam rekabet, bireysel rasyonellik, tam piyasa, işlem maliyetlerinin olmayışı gibi), dünya ile ilgili açık gerçeklere uyuşmadığı için (paranın varlığı) eleştirilmiştir. Bu eleştiriler, teori genişletilerek bir dereceye kadar karşılanmıştır (açık bir şekilde; eksik piyasa, eksik rekabet şekilleri ve ölçeğe sınırlı artan getiri ile ilgilenerek), fakat teoriyi hem heterodoks hem de az-heterodoks eleştirilere karşı savunma ihtiyacı mevcut olmuştur.

 

            1950’lerde Neo-klasik ekonomi teorisinin güçlü bir savunması Fritz Machlup’tan gelmiştir. Machlup, çoğu ekonomik teorinin direkt olarak test edilememesine rağmen, endirekt olarak test edilebileceğini ileri sürer. Ekonomi teorisi, test edilebilir önermeleri genelleştiren hipotetik-tümdengelimci sistemin bir parçası olarak dikkate alınmaktadır. Bu elde edilen önermeler test edildiğinde, bunların elde edildiği önermeler de dolaylı olarak test edilmiş sayılabilir. Bununla birlikte, Neo-klasik ekonomi teorisinin bu savunması, mantıksal pozitivizmden elde edilen bilim felsefesindeki mevcut bakış açılarıyla uygun gözükme cazibesine sahiptir. Ancak, bilim felsefesindeki “kabul edilmiş bakış açısı”nın yok oluşuyla birlikte, Neo-klasik ekonominin böyle bir savunması, görünen felsefi saygınlığını büyük ölçüde kaybetmiştir.

 

            Lakatos’un bilimsel araştırma programı metodolojisi, ekonomistlere cazip gelmiştir. Onun metodolojisinin bir uygulamasında, Weintraub genel denge analizinin, ampirik olarak gelişen araştırma programının özünde bulunuyor olduğu şeklinde savunulabileceğini ileri sürmektedir.

 

            Ancak, bu durum fazla uzun sürmemiştir. Weintraub’un pozisyonu birçok açıdan eleştiriye uğramıştır. Eleştirilerden biri, Neo-Walrasian araştırma programının ampirik olarak geliştiği iddiasını tartışmaya yöneliktir. Bu program, sonradan doğrulanan roman gerçeklerinin tahminine imkân sağlamaktadır. Weintraub, bunun böyle olduğunu ileri sürme girişiminde bulunmuştur fakat pek ikna edici olamamıştır.

 

 

Derleyen:Mehmet Behzat Ekinci,

İstanbul, İktisat, Doktora

mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

 

 

 

BİBLİYOGRAFYA

Backhouse, Roger E.   Explorations in Economic Methodology from Lakatos to Empirical Philosophy of Science, New York and London:Routledge Publishing, 1998.

 

--------------------------.   Truth and Progress in Economic Knowledge, Cheltenham, UK:Edward Elgar Publishing, 1997.

 

Boland, Lawrence A.   Critical Economic Methodology, A Personal Odyssey, New York and London:Routledge Publishing, 1997.

 

Demir, Ömer.   Bilim Felsefesi, Ankara:Vadi Yayınları, 1997.

 

 

 

Sayfa Başı