AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

BUHRAN YILLARINDAKİ İKTİSATÇI BİR DEVLET ADAMINA İLİŞKİN PORTRE DENEMESİ; SA’İD (SAİT) PAŞA (1840 - 1914)

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

A. HAYATI

B. KİŞİLİĞİ

 

 

 

A. HAYATI

            “Küçük” lakâbı ile tanınmış olup II.Abdülhamid ve Meşrutiyet devirleri sadrazamlarındandır. Erzurum doğumludur. Babası Ali Namık Efendi, bir çok ulema yetiştirmiş olan ve Tahran Maslahatgüzârlığı vazifesinde bulunmuş önemli bir şahıstır. Sa’id Paşa, önce Erzurum’da sonra da İstanbul’da medrese tahsilini gördü. Ayrıca farklı hocalardan yeni ilimler ve Fransızca’yı öğrendi.

 

            Sa’id Paşa, babasının vefatından sonra İstanbul’da memuriyet hayatına başladı. İstanbul’da Anadolu Ordusu Tahrirat Kalemi’ne geçti. Buradan da Meclis-i Vâlâ Hulefalığı’na nakledildi ve 1861-1862’de Adakır bölgesini ihtiva eden 7.Belediye Dairesi Reisliği’ne, ek vazife ile, tayin oldu.


[1] Sa’id bey, parti içerisinde 1863’te Rumeli Teftiş Heyeti Başkâtibi sıfatıyla, Rumeli vilayetlerini dolaştı.[2] Geniş Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki parçasını tanımasına vesile olan bu görev esnasında Muhâkeme Heyeti Başkanlığı yaparak, birçok yüksek memuru muhakeme etti. Bu görevden döndükten sonra Meclis-i Vâlâ Başkâtipliği’ne yükseldi.

 

            Bu görevden sonra Sa’id Bey, 1867 Eylül’ünde Matbaa-i Âmire Müdürlüğü’ne tayin olundu. Bundan sonra esas vazifesine, devletin resmi gazetesi Takvim-i Vekayi’nin Müdürlüğü’ne atandı.[3] Ağustos 1868’te yeni kurulan Şûrâ-yı Devlet Daire Muavinliği’ne getirildi. Bu müessesenin çeşitli dairelerinde Başmuavinlik görevinde bulundu ve 1871’de Dîvan-ı Ahkâm-ı Adliye Muhakemat Dairesi Başkâtibi oldu. Sa’id Bey, daha sonra 1874’te Ticaret Nezareti Mektupçuluğu’na atandı. Bu görev esnasında Sadaret Mektupçuluğu’na terfi ettiği halde, 1875’te Maarif Nezareti Mektupçuluğu’na tayin edildi. Fakat, bu memuriyette de fazla kalmayıp Meclis-i Ticaret ve Ziraat Azalığı’na tayin edildi.[4] Sultan II.Abdülhamid’in 1876’da cülûsu ile Sa’id Bey’in siyasette bahtı daha da açıldı. Aynı gün Mabeyn Başkâtipliği’ne getirildi. Siyasî yetenek isteyen bu bölümde gösterdiği başarılı faaliyetleriyle Padişah’ın takdîrini kazandı. Bu dönemde Mithat Paşa’nın riyasetindeki (yönetimindeki) Kanun-i Esasi Tahrîr Heyeti’ne Fransız Anayasası’na mülhem lâyiha takdim etti.[5] Heyet tarafından hazırlanıp tasdike sunulan Kanun-i Esasî metninin tetkikinde de Padişah’a özel müşavirlik yaptı. Kanuni Esasi’nin (23 Kânun) 8 Mart 1877’de ilanından sonra vezir makamına yükselen ve paşa ünvanını alan Sa’id Paşa, 28 Ağustos’ta Âyan azalığına tayin olundu.[6] Sa’id Paşa aynı yıl içerisinde ek memuriyet ile Hazine-i Hassa Nazırı oldu. Daha sonra Dahiliye Nezareti’ne tayin olunduysa da Ahmed Vefik Paşa’nın baş-vekaleti kabul için ileri sürdüğü şartlardan biri de Sa’id Paşa’nın görevden azli olduğundan, 4 Şubat’ta Nezaretten ayrılmak zorunda kaldı ve 2. defa, Hazine-i Hassa Nezareti’ne atanmışsa da ancak bir buçuk ay sonra bu vazifeden de azl edildi. Sa’id Paşa, 18 Nisan 1878’de Âyan Riyaseti’ne yükseldi. Çırağan Sarayı’nı basıp orada mahpus bulunan V.Murat’ı tekrar padişah ilan etmek için Ali Suavi’nin yaptığı sonuçsuz girişim üzerine, İstanbul’dan uzaklaştırılmak maksadıyla Ankara valiliğine tayini çıktı.[7] Burada Ali Suavi olayı ile ilgisi olan Damat Mahmud Paşa’nın adamı olarak görülmesi Sa’id Paşa’yı Padişah nezdinde şüpheli kılmıştır. Bununla beraber kendisi memuriyet yerinin değiştirilmesini ricada bulunmuş ve dört gün sonra Bursa valiliğine tayini çıkarılmıştır. Sa’id Paşa, 6 ay kadar bu görevde bulunduktan sonra İstanbul’a dönmüş ve Adliye Nezareti’ne  tayin olmuştur.[8] Bu görevde bulunduğu dönemde, Osmanlı Nizamiye Mahkemeleri’nde Müdde-i Umumilik Müessesesi’nin kuruluşu Ceza Usulü ve Ticaret Usulü kanunlarının hazırlanışı onun adliye nezaretinde gerçekleştirdiği başlıca yeniliklerdendir.[9]

 

            Sa’id Paşa 1879’da Başvekalet’e getirildi. Böylece en küçük memuriyetten başlayıp, devletin çeşitli dairelerinde tecrübe kazandıktan sonra sadaret makamına erişmişti. Sa’id Paşa ilk sadrazamlığı döneminde maliyeyle uğraştı. Devlet 1875 yılında dış borçların faizini bile ödeyemeyecek duruma düşmüştü. Sa’id Paşa, hazine açığını kapatmak ve devlet bütçesini denkleştirmek maksadı ile, tasarruf tedbirleri alarak memur maşlarını azalttı. Bu arada kendi maaşını da 90 bin kuruştan 25 bin kuruşa indirdi.[10] Vükela Heyeti’nde son bütçe tetkikleri, daha perişan bir manzara göstermekteydi. Sa’id Paşa 1902’de bütçe görüşülmesi sırasında Maarif Nazırı, Hariciye Müsteşarı, Dahiliye Nazırı, Devlet Şurası Reisi, Bahriye Nazırı, Şeyhülislam Efendi’nin “maliyeden anlamadıklarını öne sürerek, bir kısmının hiç söze karışmadığını diğer kısmının da rey’e iştirak etmek istemediğini” ifade etmektedir.[11] Meclis-i Vükela'da Padişahın hal’i müzakere edildiğine göre Yıldız Sarayı’na verilen bir jurnal üzerine 9 Haziran 1880’de Başvekâletten azl edildi.

 

            Sa’id Paşa bir müddet ma’zül kaldı ve 7 Eylül’de ikinci defa Başvekalet’e getirildi. Bu dönemin ilk aylarında Tunus meselesiyle meşgul oldu. Ancak Fransa’nın 7 Nisan 1881’de Tunus eyaletini işgalini önleyemedi.[12] Daha sonra dış borçların miktarını ve ödeme imkânlarını, alacaklıların temsilcileri ile müzakere sonucu tespit ederek 1881’de Düyun-ı Umumiye İdaresi’ni kurdu. Çıkarılan kararnameye göre, Maliye Nezareti dışında müstakil bir Düyun-u Umumiye İdaresi kuruluyordu. Yedi kişilik bir konsey bu iradeyi sağlayacaktı. Konseyde bir İngiliz delegesi, bir Fransız delegesi, bir Alman, bir İtalyan, bir Avusturya – Macaristan, bir Osmanlı delegesi de mensup oldukları memleketlerin alacaklılarını bundan başka, bir temsilci de Galata Bankerleri’ni temsil edeceklerdi. Temsilciler, alacaklılar tarafından beş yıl için seçilecekti. Şartname’ye göre temsilcilerin yeniden seçilmeleri caizdir.[13] Borçların faizi ve amortismanı içinde; tütün, tuz, müskirat, ipek altı vasıtalı vergi gelirleri alacaklılara bırakılmıştır.[14] Burada Sa’id Paşanın müspet icraatları içerisinde, Osmanlı tacirlerinin meslek haklarını korumak gayesiyle, Dersaâdet Ticaret Odası’nı kurması zikr olunmalıdır.[15] Yine Polis Teşkilatı’nı ıslah edişi de belirtilmelidir. Burada yapılan yeniliklerle Osmanlı’da ilk defa Serkomiserlik ihdas olundu.

 

            Sa'id Paşa, 2 Mayıs 1882’de Başvekaletten azl olunmuştur. Buna Hidiv Tevfik Paşa tarafından tevkif ettirilen, Mısır’lı zabitlerin İstanbul’da muhakeme edilmeleri hususunda, Padişah nezdinde yaptıkları teşebbüsün, Mısır Muhtariyet Antlaşması gereğince, kabulüne imkân bulunmadığını arz etmesi gerekçe gösterilmiştir.[16] Sa’id Paşanın mazuliyeti bu dönemde yine kısa sürdü ve 11 Temmuz’da üçüncü defa Başvekalete getirildi. Bu seferki baş vekilliğinde Mısır meselesi yeniden patlak vermiştir. İngiltere’nin silahlı müdahalesine meydan bırakmamak için, Mısır’da Arabî Paşa isyanını durdurmaya çalıştı ise de muvaffak olamadı. Neticede 13 Eylül günü bir İngiliz donanması İskenderiye önüne gelerek, şehri topa tuttu; arkasından da ülkeyi işgale başladı. Bu olay Avrupa’da ve daha çok Osmanlı İmparatorluğu ile İstanbul konferansı üzerinde bunaltıcı tesirler yaptı. İlgili İngiliz makamları bu tesiri hafifletmek hususunda gayret sarf etmekten de çekinmediler. Amiral Seymour, büyük Britanya’nın Mısır’ı fethetmeyi ve onun imtiyazlarına halel getirmeyi hiçbir surette düşünmekte olmadığını ilan etti. İstanbul’daki İngiliz elçisi Dufferin’de İngiltere’nin Mısır’da hiçbir imtiyaz, hatta iktisadî imtiyaz bile aramadığı hususunda teminat verdi. Mısır’daki İngiliz kuvvetleri komutanı da İngiliz ordusunun, Hidiv’in otoritesini yeniden tesis etmek için geldiğini beyan etti.*[17] Sadrazam Sa’id Paşa, Mısır’a kuvvet gönderilmesini muvafık görmüştü. Vükelâ Heyeti’de onun fikrinde idi. Fakat II. Abdülhamid, Mısır meselesinin Berlin muahedesi devletlerini hiçbir suretle alakadar etmediğini ve İngiltere’nin, buraya asker gönderilmesine muhalif bulunduğunu sebep göstererek Vükela Heyeti’nin arzını tasdik etmekten çekiniyordu. İskenderiye’deki kanlı olay, büyük devletler üzerinde hissî bir tesir oluşturduğu için bunlar, Osmanlı Hükümeti’nin iştiraki olmaksızın da söz konusu konferansın toplanmasına karar verilmiştir.[18] Bu dönemde Sa’id Paşa, yine Başvekaletten azl olundu. Hassa ordusu mensubu Dağıstanlıların, Padişah’ı hal’etmek üzere Seryâver, Müşir Fuat Paşa’nın reisliğinde emniyet kurduklarından şüphelenilerek Fuat Paşa sorguya çekildi ve tedbir almamakla itham olunan Başvekil makamından alındı. Sa’id Paşa da bu olaydan sorumlu tutularak azil olayını müteakip, on sekiz saat Yıldız’da haps olundu ve İngiltere Büyükelçisi Lord Duffer’in müdahalesi neticesinde Sa’id Paşa, serbest bırakıldı.[19] Sa’id Paşa bu olaydan iki gün geçmeden tekrar eski makamına tayin olundu. Bu defa Başvekalet unvanı, 1878’ten önce olduğu gibi, Sadaret’e çevrilmiş idi.[20]

 

            Sa’id Paşa, dördüncü sadrazamlığında geniş ıslahatlarda bulundu. Mülki sahada memurların terfi ve tekaüt kararnamesini çıkardı(1883). Buna göre, memurların devlet dairelerine şehadetname veya müsabaka imtihanı ile alınmasını sağladı. Mülkî idare hastalıklarından olan rüşvet ve irtikab konusunda, II.Abdülhamid bu usulü bir dereceye kadar makbul değilse bile mazur kabul görmüştür. O’na göre: “Devlet fakir olduğu için memurlarına vermekte olduğu para, geçinmelerine yetmeyecek kadar azdır. Evinde aç insan varken bir memurun rüşvet alması tamamen insanidir ve kâbili izahtır.” Sadrazam Sa’id Paşa, rüşveti meydana gelen ahlak buhranının temeli olarak kabul ettiği için şöyle anlatmaktadır: “Ahlakı bozan başlıca şeyler: Bozgunculuk, yalan ve vatan sevgisi yokluğudur. Bunlar gittikçe yayılmakta olduğundan bir devletin felaket ve dağılma işareti olan bu halden pek korkulur. Yalnız teselli olunacak şey vardır ki oda ahlak bozukluğunun halkın aşağı tabakasına, yüksek tabakaya olduğu kadar bulaşmamış olmasıdır. Binaenaleyh devletin tümünü kaplamadan önce, bu hastalığın kaynaklarını kurutmak lazım gelir. O da memurların rüşvet almalarını şiddetle önlemek ile olur. Çünkü hamiyetsizlik, memurların birbirine düşmanlığı, bazılarının yabancılarla elbirliği, devlet menfaati aleyhine hareket etmeleri, hep rüşvetten ve şahsi menfaat gözetmekten doğar. Bu kötülükleri yok etmekle iyi harekete devam etmenin tek tedbiri rüşvetçileri ve fesatçıları meydana çıkan hareketlerinden sorumlu tutmaktır.”[21]

 

            Sa’id Paşa dördüncü sadrazamlığında ayrıca Maarif sahasında yeni mektepler açılmasına hususi bir ehemmiyet verdi. Daha ilk sadaretinde de bu gayrete devam etmiştir.[22] Sa’id Paşa, Mülkiye İdadileri’nin açılmasına çalışmıştır. Bunların kurulması ile ortaöğretimde esaslı bir gelişme vuku buldu. Bütün bu maarif müesseselerinin kurulması, hususi bir maarif vergisinin oluşturulması sayesinde gerçekleşti. Sa’id Paşa, yüksek öğrenimi de ihmal etmemişti. Nitekim 1884 yılında İstanbul’da Ticaret Mektebi ve aynı yılın içinde Hendese-i Mülkiye Mektebi’ni açtı. Diğer taraftan Beyazıt kütüphanesi halka açıldı.

 

            Sa’id Paşa’yı eğitim konusuyla uğraşmaya zorlayan başlıca sebepler şunlardır: Mebuslar Meclisi’nde cereyan etmiş olan görüşmeler, İmparatorluğun eğitim ıslahatına mecbur olduğunun anlaşılmamış bulunmasını ortaya koymuştur. Bununla birlikte uluslararası bir kongrede: Berlin kongresi’nde Osmanlı Devleti’nin eğitim müesseseleri tartışma konusu yapılmıştır. 1879’da Sa’id Paşa, II.Abdülhamid’e çok daha tafsilatlı bir layiha sunarak eğitime önem verilmesini tavsiye etmiştir. Paşa, imparatorluğun çöküşünü maarifin inhitatına bağladıktan sonra her şeyden önce genel eğitime önem verilmesini istemiştir. 1881’de önceki lahikasındaki umumi fikirlerinin geniş bir eğitim programı haline girdiği görülmektedir. Bu programa göre her eyalet merkezinde bir Üniversite, bir Teknik Üniversite, bir Öğretmen okulu, bir Ziraat, bir Yol, bir Güzel Sanatlar, bir Orman ve bir Ticaret okulu kurulacaktır. Bundan başka yine her vilayet merkezinde bir Maarif müfettişi ve bir Eğitim Meclisi bulunacaktır. Liseler sancak merkezlerinde, Rüştiye okulları da nahiye merkezlerinde bulunacaktır. Ayrıca her nahiye merkezinde bir de Genel kitaplık tesis edilecektir. Bu programın başlıca özellikleri şunlardır: Yüksek Öğretim ile Teknik Meslekî Öğretim, eyalet merkezlerinde de kurulmakla, hükümet başkentinin imtiyazı olmaktan çıkmaktadır. Bundan başka ilk defa olarak üniversitenin yanında bir de teknik üniversitesi kurulması fikri ortaya atılmıştır. İlköğretim ve küçük sanat okulları nahiyelerde, kitapları devlet parası ile sağlamak kitaplıkların kurulması da bir yeniliktir.[23] Sa’id Paşa, 1886 tarihli layihasında mevcut eğitim sistemindeki pedagojik noksanları üzerinde durmakta ve halk eğitimi ile alakalı bazı tedbirlerin alınmasını da teklif etmektedir. Şöyle ki; çeşitli dereceden olarak okullarda okutulan dersler arasında insicâm ve irtibat mevcut olmadığından, yüksek okullara veya yüksek meslek okullarına giren öğrencilerin derslerden hakkıyla faydalanmadıklarını yazmaktadır. Yüksek öğretim müesseselerinde de dersler arasında, öğrenciyi ihtisasa yöneltilecek bir ahenk kurulmamış olduğuna da işaret etmektedir.[24] Sa’id Paşa, yukarda işaret edilen layihalardan da anlaşılacağı üzere, ekonomi kadar eğitime de çok önem vermiştir. Gerek öğretim dereceleri, gerekse pedagojik usullerle hakkında alınmasını tavsiye ettiği tedbirler, Batı’da tecrübe edilip tatbik edilmekte olan tedbirlerdir.

 

            Sa’id Paşa, Şarkî Rumeli’de ayaklanarak eyaletin Bulgaristan Prensliği’ne katıldığını ilan eden Bulgarlara karşı asker sevkini, Sultan II.Abdulhamid’e arz etmesi üzerine 25 Eylül 1885’de sadaretten azl olundu. Bu azle Sadrazam’ın toplayacağı askerle Padişah’ı hal’edeceği vehmi sebep olmuştur. Bundan sonra Sa’id Paşa, on yıla yakın bir zaman resmî vazife ifa etmedi ve konağında oturarak geçimini verilen mazuliyet maaşı ile sağladı. 9 Haziran 1895 tarihinde beşinci defa sadarete getirildiyse de üç ay sonra yine azl olundu. Bu kez azline sebep olan durum; İstanbul’da 30 Eylül günü ayaklanıp, Babıali’ye yürüyen Ermenilere karşı halkın harekete geçişini durdurmak için şiddetli tedbir alacağını ilan eden ve asayişi korumakta acizlik gösteren Zaptiye Nazırı Nazım Paşa’nın azlini arz etmesi olmuştur.[25] Bu hadiseyi müteakiben iki ay süreyle Sa’id Paşa, Nişantaşı’ndaki konağında göz hapsinde bulunduruldu. Kendisini ziyarete gelenler tespit ediliyor, ailesi etrafı hafiyelerinin takibi ile taciz ediliyordu. Göz hapsi zamanla gevşedi ve Sa’id Paşa altıncı defa sadrazamlığa getirildi. Bu sefer Padişah kendisine sadakatle hizmet edeceğine dair yemin senedi almayı gerekli görmüş idi.[26] Sa’id Paşa, altıncı sadrazamlığında Rumeli ıslahatı meselesini halletmeye çalıştı. Bu maksatla Avrupa büyük devletlerine, Makedonya’da müşterek bir jandarma teşkilatı kurmak ve oraya vezir rütbesinde bir müfettiş-i umûmi tayin teklifini yaptı; fakat bu teklifin daha cevabını almadan 11.Kânun II.1903 tarihli tezkere ile sadâretten istifa etmek mecburiyetinde kaldı.[27] Bu istifanın nedeni ise Rumeli ordusunun iaşesini sağlayan müteahhitlerin suiistimallerini önlemek üzere, erzakın hariçten peşin para ile alınmasına müsaade etmesi, Serasker Rıza Paşa’nın buna itiraz etmesi ve ortaya çıkan anlaşmazlık olmuştur.

 

            Sa’id Paşa 22 Temmuz 1908’de tekrar sadrazamlığa getirildi. Bu yedinci sadrazamlığı devletin en karmaşık olduğu dönemdir.


[28] Meşrutiyet idaresi Osmanlı Devleti’nde tekrar kurulmuştur. Fakat Sa’id Paşa, bu dönemde de ancak 15 gün sadrazamlık makamında kalabilmiştir. Bunun nedeni de; Harbiye ve Bahriye nazırları seçiminin padişaha bırakılması teklifinde anlaşmazlık çıkması üzerine 6 Ağustos’ta kendi istifasıyla olmuştur. Sa’id Paşa bundan sonra Meclis-i Ayan reisi oldu 31 Mart 1909 Vakası patlak verince Ayan ve Mebusan meclisleri azalarını takiben Yeşilköy’e gitti.[29] Sa’id Paşa, 7 Şevval 1911 tarihinde sadâret makamına getirildi. Bu sekizinci sadrazamlığıdır. Kendisinden Trablusgarb meselesine çare bulması istenmiştir. Sa’id Paşa reisliğinde toplanan mecliste Osmanlı kuvvetlerini iç tarafa çekip Trablusgarb’ı işgal eden İtalya’ya karşı müdafaa kararı alındı.[30] Böylece İtalya’nın Trablusgarb’ın iç bölgelere nüfuzu engellenmiş oldu. Sa’id Paşa 9 Muharrem 1911’de istifa etti. Bu kez ise istifası bir siyasî manevraydı. Meclisi Mebusan’ın yalnız padişahın iradesi ile fesh olunabilmesini mümkün kılmak için, Kanun-i Esasi’nin 35.maddesinin değiştirilmesine dair hükûmet teklifini muhalefetin reddetmesi üzerine kendisi de sadâret makamından çekilmeyi tercih etmiştir. Fakat İttihad Terakki Cemiyeti’nin desteğini arkasına almış bulunan Sa’id Paşa, ertesi gün tekrar sadaret makamına getirildi.[31] V.Mehmed’in iradesi ile kapatılan Meclis-i Mebusan, merasimle tekrar açıldı. Sa’id Paşa bu dokuzuncu sadrazamlığında mahallî imtiyazlar elde etmek için, Arnavutluk’ta çıkan isyan üzerine 16 Temmuz’da istifa etmiştir.

 

            Sa’id Paşa daha sonra şuray-i devlet riyasetine tayin olundu. 12 Haziran’da buradan Meclis-i Ayan Riyaseti’ne nakledildi. Bu son vazifesi esnasında bronşitten hastalanarak 1 Mart 1914 sabahı vefat etti. Cenazesi resmî ihtifal ile kaldırılarak Eyüp’te Hazret’i Halid türbesinde defn edildi.[32]

 

 

B. KİŞİLİĞİ

            Sa’id Paşa Osmanlı İmparatorluğu’nun çözülmesi devrinde yaşamış kuvvetli şahsiyet sahibi bir devlet adamıydı. Hususi ve resmî hayatında dürüst ahlâkı ile tanınmıştır. Birçok meslektaşının aksine rüşvet ve hediye kabul etmezdi ve jurnalciliğe karşıydı.[33] Zeki ve çabuk anlayışlı bir zattı. Çalışkan olduğu kadar da bilgiliydi. Şark kültürüne derinden vakıf olduğu gibi garbın felsefesi ve edebiyatı hakkında da malumatı vardı.[34]

 

            Bu kadar meziyetinin yanı sıra kusurlarından bazıları da şunlardı: Kıyafetine itina göstermezdi. Evhamlı olup, hareketlerinde ve sözünde aşırı derecede ihtiyatlı davranırdı.[35] Makamında kalmak için dahi olsa prensiplerinden taviz vermez aykırı bir durumla karşılaşınca istifasını vermekten çekinmezdi. Kendisi mutlakiyet devrindeki icraatını temize çıkarmak arzusu ile hatıratını da yayınlamıştır. II. Abdülhamid güç bir durumla karşılaşınca hemen Sa’id Paşa’ya başvurmuştur. Bu tercihin sebebi; Sa’id Paşa’nın muktedir bir devlet adamı oluşudur. Sa’id Paşa, ilk dört sadâretinde gerçekten müspet icraatta bulunmuştur; fakat beşinci sadâretinden sonra aynı başarıyı gösterebildiği söylenemez.[36] II.Abdülhamid’in iradesi üzerine çeşitli meseleler hakkından lâyihalar kaleme almıştır. Sa’id Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kaybetmesine engel olamamıştır. Bununla beraber Osmanlı idare, adliye ve maarif teşkilatlarının kuruluşundaki ve gelişmesindeki hizmetleri takdire şâyândır.

 

 

* Mehmet Rezan Ekinci,

Ankara, Tarih, Yüksek Lisans Programı.

merekinci@hotmail.com

http://www.akademiktisat.net

 

 

 



DİPNOT - REFERANS

[1] Kuran, Ercümend; “SA’İD PAŞA md., İslam Ansiklopedisi, MEB, c.10, İstanbul, 1988, s.82.

[2] İbnü’l Emin Mahmut Kemal İnal; Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, İstanbul, 1940–1953, s.993.

[3] Abdurrahman Şeref, Tarih Muhasebeleri, İstanbul, 1939, s.352

[4] Kuran, s.83.

[5] Layiha metni için bkz: Ahmed Mithat, Üss- i İnkılap, II.cilt, s.333.

[6] İbnül Emin, a.g.e., s.1037

[7] Kuran, a.g.e, s.83.

[8] İbnül Emin, a.g.e., s.1053

[9] Uzunçarşılı, İ.Hakkı; “Sa’id Paşa’ya Dair Bazı Vesikalar”, Tarih dergisi XIII, s.114

[10] Uzunçarşılı; a.g.m, s.119.

[11] Karal, Enver Ziya; Osmanlı Tarihi, Birinci Meşrutiyet ve İstibdat devirleri (1876-1907), c. VIII, TTK, Ankara, s.421.

[12] Kuran, “SA’İD PAŞA md., İslam Ansiklopedisi, MEB, c.10, 1988, İstanbul, s.83.

[13] Karal, Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri (1876 - 1907) Osmanlı Tarihi, VIII.Cilt, TTK, Ankara, 2000, s.427.

[14] Kuran, a.g.e., s.83.

[15] Osman Nuri, Abdülhamid-i Sani ve Devri Saltanatı, İstanbul 1327, II, s.609.

[16] Türkgeldi, Ali Fuat; Görüp İşittiklerim, 2. Tab, Ankara, 1951, s.72.

* Bunun sonrasındaki olaylar, bu beyanatlarını yalanlayacak tarzda gelişmiştir.

[17] Karal, a.g.e., s.96.

[18] Karal, a.g.e., s.95.

[19] Kuran, “SA’İD PAŞA” md., s.84, İslam Ansiklopedisi, MEB, c.10, 1988, İstanbul.

[20] Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, 2.Tab, Ankara, 1951, s.54.

[21] Karal, a.g.e., s.329-330.

[22] Kuran, a.g.e., s.84.

[23] Karal, a.g.e., s.386.

[24] Karal, a.g.e., s.387.

[25] Kuran, a.g.e., s.84.

[26] Türkgeldi, a.g.e., s.76.

[27] Türkgeldi, a.g.e., s.84.

[28] Abdurrahman Şeref, Tarih Muhasebeleri, İstanbul, 1939, s.362.

[29] Türkgeldi, a.g.e., s.73.

[30] Türkgeldi, a.g.e., s.85.

[31] İbnül Emin, a.g.e., s.117.

[32] Türkgeldi, a.g.e., s.106.

[33] İbnül Emin, a.g.e.,  s.1196.

[34] Kuran, a.g.e., s.85.

[35] İbnül Emin, a.g.e., s.1207.

[36] Kuran, a.g.e., s.85.

 

 

 

FAYDALANILAN ESERLER

1) Abdurrahman ŞEREF, Tarih Muhasebeleri, İstanbul, 1939.

2) İbnül Emin Mahmut Kemal İNAL, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar, 2.cilt.

3) KARAL, Enver Ziya; Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri (1876 - 1907), Osmanlı Tarihi, VIII.Cilt, TTK kurumu, Ankara, 2000.

4) KURAN, Ercümend; “SA’İD PAŞA” md., İslam Ansiklopedisi, MEB, c.10, 1988, İstanbul.

5) Osman Nuri, Abdülhamid-i Sani ve Devri Saltanatı, İstanbul, 1327.

6) Şeyhülislam Cemaleddin Efendi, Siyasî Hatıralarım, Haz. Selim KUTSAN, Nehir Yay., İstanbul, 1990.

7) TÜRKGELDİ, Ali Fuat; Görüp İşittiklerim, 2.Tab, Ankara, 1951.

8) UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı; “Sa’id Paşa’ya Dair Bazı Vesikalar”, Tarih dergisi, XIII.

9) KODAMAN, Bayram; Abdülhamid Devri Eğitim Sistemi, TTK, Ankara, 1991.

 

 

 

Sayfa Başı