GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN HİZMET TİCARETİNDEKİ
YERİ VE TÜRKİYE;
HİZMET TİCARETİNDE TÜRKİYE’NİN STRATEJİK
SEKTÖRLERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER
İÇİNDEKİLER:
GİRİŞ
1.ULUSLARARASI TİCARETTE LİBERALİZASYON SÜRECİ VE
HİZMETLER
2.GELİŞMEKTE OLAN
ÜLKELERİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE ALTERNATİF İMKÂNLARI
3.TÜRKİYE’NİN
ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE STRATEJİK SEKTÖRLERİ
3.1.Türkiye’de Hizmet
Sektörü ve Hizmetlerin Uluslararası Ticaretteki Yeri
3.2.Türkiye’nin
Uluslararası Hizmet Ticaretindeki Stratejik Sektörlerine İlişkin
Değerlendirmeler ve Teklifler:
3.2.1.Bilgiye Dayalı Hizmet Alt
Sektörleri
3.2.1.1.Mimarlık-Mühendislik,Teknik
Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri
3.2.1.1.1.Mimarlık-Mühendislik
Hizmetleri
3.2.1.1.2.Teknik Müşavirlik
Hizmetleri
3.2.1.1.3.Müteahhitlik Hizmetleri
3.2.1.2.Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası
Hizmetler
3.2.2.Geleneksel Hizmet Alt
Sektörleri
3.2.2.1.Ulaştırma Hizmetleri
3.2.2.1.1.Karayolu Ulaştırma
Hizmetleri
3.2.2.1.2.Demiryolu Ulaştırma
Hizmetleri
3.2.2.1.3.Denizyolu Ulaştırma
Hizmetleri
3.2.2.1.4.Havayolu Ulaştırma
Hizmetleri
3.2.2.1.5.Boru Hattı Ulaştırma
Hizmetleri
3.2.2.2.Turizm
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
GİRİŞ:
Tarım, sanayi
ve hizmet, ekonomideki üç temel sektördür. İlk iki sektör yani tarım ve sanayi
sektörleri, direkt olarak fizikî mal üretimine yöneliktir. Ancak, bu durum
hizmetler sektörü için geçerli değildir. Çünkü bu sektörde üretim fizikî
değildir. Diğer bir deyişle, üretimin kendisi değil; fakat sonucu fizikî
niteliklidir. Mesela, bir mimarın, mühendisin, teknik müşavirin veya
müteahhidin inşaat sürecinde sunduğu hizmet fizikî nitelikli değildir, yani
elle gösterilebilecek bir nesne üretilmemektedir. Ancak neticede ortaya çıkan
yapı fark edilebilmektedir. İnşaat faaliyeti sonrasında ortaya çıkan konut, iş
yeri vb. yapılar, söz konusu şahısların sundukları hizmet sayesinde ortaya
çıkmaktadır. Eğitim hizmeti de benzer nitelikler taşır. Bir öğretici; eğitim
faaliyeti sürecinde fizikî nitelikli herhangi bir nesne arz etmemektedir. Fakat
netice itibariyle eğitimin; bu hizmeti talep edenler üzerinde bilgi birikimi,
davranış vb. açılardan etkilerde bulunduğu bir gerçektir. Bu örneklerin sayısı
artırılabilir.
Genel gelişme
modeline göre, bir ekonomide sektörel gelişim “tarım-sanayi-hizmet”
sıralamasını takip eder. Bu çerçevede, iş gücü hareketliliği öncelikle tarımdan
sanayiye, daha sonra sanayiden hizmet sektörüne doğru gerçekleşir. Sektörel
gelişim süreci ile ilgili olarak belirtilen alternatif bir model ise şu
şekildedir: Ülkeler, ekonomik açıdan genel gelişme modeli olarak belirtilen
“tarım-sanayi-hizmet” sektörleri sürecini, bu sıralama dahilinde izleme yerine
farklı bileşimlerde bir hareketlilik sergileyebilmektedir.
Günümüzde
ülkeler açısından inceleme yapıldığında, özellikle GÜ(Gelişmiş Ülke)’lerdeki
gelişim sürecinin “genel sektörel gelişme modeli”ne uygun olduğu görülecektir.
Ancak, GOÜ(Gelişmekte Olan Ülke)’lerde durum bu eğilime uygun olmamaktadır,
olamamaktadır. Bununla ilgili sebepler temelde, söz konusu ülkelerin sahip
oldukları yapısal karakteristiklerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, GOÜ’ler
daha çok “alternatif sektörel gelişme modeli”ne uygun bir süreç izlemektedir.
Sektörel
modellerden hareketle, ekonomik gelişmenin sağlanması ve uluslararası alanda
ticarî pay artışının elde edilebilmesi amacına yönelik olmak üzere, ülke
gruplarına yönelik birtakım tekliflerde bulunulmaktadır. Bu çerçevede mesela,
GOÜ’lere yönelik teklifler şu şekildedir: GOÜ’ler, tarım sektöründe
sağladıkları gelişim sonrasında, sanayi sektöründe de belli bir alt yapıya
sahip olmalı ve hizmet sektöründe yoğunlaşmaya çalışmalıdır. Bu şekilde
üretecekleri hizmetleri, uluslararası pazarlara arz ederek ticarî alandaki
paylarını artırmaya çalışmalıdırlar. Söz konusu ülkeler, hangi alan(lar)da
uzmanlaşmaları gerektiğini ise sahip oldukları kaynakları dikkate alarak tespit
etmelidir. Teorik olarak bu tespit, mesela, “mukayeseli üstünlükler” dikkate
alınarak gerçekleştirilebilir.
Konuya Türkiye
açısından bakıldığında, durumun geçerliliğini koruduğu ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, gerek tarımda ve gerekse sanayi alanında belli derecede alt yapısı
olan bir ülkedir. Birtakım sorunları olmakla birlikte her iki sektörde de
belirli bir büyüklüğe ulaşmış hâldedir. Oranlar incelendiğinde bu durumun teyit
edildiği görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye de hizmet sektöründe yoğunlaşmalı
ve uluslararası hizmet ticaretindeki payını artırmaya çalışmalıdır.
Çalışma
ile; GOÜ’lerin ve bu grupta yer alan bir ülke olarak Türkiye’nin, hangi hizmet
faaliyet(ler)inde yoğunlaşarak ve dünya hizmet ticaretinde ne şekilde yer
alarak gelirlerini artırabilecekleri tespit edilmeye çalışılmaktadır. Burada;
öncelikle uluslararası kurumsal liberalizasyon süreci incelenmektedir. Bundan
sonra GOÜ’lerin ve bir GOÜ olarak Türkiye’nin uluslararası sahada mukayeseli
üstünlüğe sahip olduğu düşünülen potansiyel hizmet alt sektörlerine yönelik
tespitlerde, tahlillerde ve değerlendirmelerde bulunulmaktadır.
1.ULUSLARARASI
TİCARETTE LİBERALİZASYON SÜRECİ VE HİZMETLER
Ticaretin
ulusal ve uluslararası bir boyut kazanmasında, XVIII.yüzyılın ortaları
itibariyle kaydedilen Sanayi Devrimi safhasının çok önemli bir payı vardır.
Nitekim, İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin uluslararası
ticarete katılmasında söz konusu devrimin etkisinin olduğu açıktır. Özellikle
su gücü ile çalışan makinelerin, daha sonra buhar makinesinin icadı ve bunların
üretim sürecinde kullanılmasıyla, ticarî faaliyetler hız kazanmıştır. Seri
üretime paralel olarak, ticaretin uluslararası niteliği ön plana çıkmaya
başlamıştır.
XVII.yüzyılın
ortalarından, XX.yüzyılın ilk yarısına kadarki devrede, ticarî hayatta yaşanan
gelişmeler, liberal mantığa nispeten uygun bir çerçevede gerçekleşmiştir. Bu
süreçte, ülkelerce kimi muhafazakâr politikalar izlenmekle beraber, neticede
liberal bir uluslararası ticarî sisteme doğru gidişat vardır. Söz konusu süreç,
1945 yılı itibariyle yerini farklı tarzda bir liberalizasyon sürecine terk
etmiştir. Bu seferki ise, kurumsal bir liberalizasyon sürecidir. GATT (General
Agreement on Tariffs on Trade: Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)
ile başlayan bu süreç, halihazırda WTO (World Trade Organization: DTÖ: Dünya
Ticaret Örgütü) bünyesinde devam etmektedir. Örgüt önderliğinde, muhtelif
zirvelerin tertibiyle çok taraflı müzakereler gerçekleştirilmekte ve
uluslararası ticaret ortamındaki engeller ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.
XX.yüzyılın
ikinci yarısından sonra dünya mal ticaretinde belirgin artışlar yaşanmıştır. Mesela,
1960 sonrası dönemde, 1975, 1982 ve 1993 yılları hariç, artışlar
kaydedilmiştir. Bu dönemdeki reel artış oranı yıllık olarak ortalama %6,2
civarındadır. 1960-70 dönemi yıllık ticaret hacmi artışı %8,5 civarındadır. Bu
oran 1970’lerde %6,4; 1985-92 döneminde ise %5 civarındadır.[i]
Mal
ticareti yanında, uluslararası hizmet ticaretinde de önemli artışlar olmuştur.
Mesela, 1990-2000 döneminde Dünya ticarî hizmet ihracatı ortalama yıllık %6,4
oranında bir gelişim sergilemiştir. Bu artışta GÜ’lerin payı %5,6 iken, AGÜ(Az
Gelişmiş Ülke)’lerin ve GOÜ’lerin payı bundan yüksek olup sırasıyla %6,3 ve
%8,9 oranlarında gerçekleşmiştir.[ii]
Uluslararası
seviyede gerçekleştirilen kurumsal liberalizasyon sürecinin, gerek mal ve gerekse
hizmet ticaretinde meydana gelen artışta önemli ölçüde katkı sahibi olduğu
açıktır. Nitekim, ülkeler ticaret paylarını arttırdıkça ve liberalizasyon
derecelerini yükselttikçe, beklenen tahmini gelir seviyelerinin de yükseldiği
ifade edilmektedir. Gerek statik ve gerekse dinamik şartlar dikkate alınarak
yapılan bazı çalışmalarda, hedeflenen liberalizasyon sürecine uygun hareket
edilmesi hâlinde önemli ölçüde gelir artışları yaşanacağı ortaya konmaktadır.
[3] Mesela Uruguay Turu’nda, mal ticareti
açısından sağlanan liberalizasyon sayesinde, dinamik şartların dikkate
alınmasıyla; bir tahmine göre 2005 yılı itibariyle (1990 yılı fiyatlarıyla) 184
milyar dolarlık, diğer bir tahmine göre ise 218 milyar dolarlık gelir artışı
meydana geleceği belirtilmektedir.
Kurumsal
liberalizasyon süreci, esasen, II.Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. Bu
çerçevede oluşturulan GATT’ın ve GATT kapsamındaki liberalizasyon sürecinin
dünya ticaretine olumlu etkisi olmuştur, olmaktadır. Tarihî seyri itibariyle incelendiğinde,
GATT müzakere turlarının giderek daha geniş bir kapsamla gerçekleştirildiği
görülmektedir.
Tablo
1:GATT Müzakere Turları
YIL |
MÜZAKERE TURU |
KATILIMCI SAYISI |
SONUÇ |
TARİFE İNDİRİMİ (%) |
1947 |
Geneva |
23 |
Tarifeler |
35,0 |
1949 |
Annecy |
13 |
Tarifeler |
35,1 |
1951 |
Torquay |
38 |
Tarifeler |
26,0 |
1956 |
Geneva |
26 |
Tarifeler |
15,6 |
1960-61 |
Dillon |
26 |
Tarifeler |
12,0 |
1964-67 |
Kennedy |
62 |
Tarifeler, Anti-damping tedbirleri |
45,5 |
1973-79 |
Tokyo |
102 |
Tarifeler, Tarife dışı engeller, Ticarî ilişkiler
için çerçeve anlaşmaların tesisi |
33,0 |
1986-94 |
Uruguay |
125 |
Tarifeler, Tarife dışı engeller, Tarım, Tekstil ve
Konfeksiyon, Hizmetler, Fikrî mülkiyet haklarının korunması, GATT sisteminin
işler hâle gelmesi (WTO’nun kurulması) |
40,0 |
Kaynak: a)Jesus Seade, “Results of
the Uruguay Round”, The Uruguay Round
and the Arab Countries, Papers Presented at a Seminar Held in Kuwait,
January 17-18, 1995, Ed. by Said El-Naggar, Washington, IMF, 1996, p.15.; b) Halil Seyidoğlu, Uluslararası
İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları,
2003, s.194.; c)Levent Kırval, Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları
Piyasaları:Türkiye ile AB Arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları
Piyasalarının Karşılıklı Olarak Serbestleştirilmesi, İstanbul, İKV
Yayınları, No:165, 2001, s.3.
GATT
turlarında katılımcı sayısı; 1947’de 23 olup, Kennedy Turu’na kadarki
müzakerelerde dalgalı bir seyir izlemekle beraber, bu Tur itibariyle istikrarlı
bir gelişim meydana gelmiştir. Nitekim Tokyo Turu’nda katılımcı sayısı 102’ye,
Nihaî Tur olan Uruguay’da ise 125’e yükselmiştir. Ele alınan konular itibariyle
de gelişim söz konusudur. Kennedy Turu’na kadar sadece “tarifeler” konusunda
müzakerelerde bulunulurken, bu Tur itibariyle konu sayısında artış
gerçekleşmiştir. Uruguay’da ele alınan temel konu sayısı yedidir.
GATT
tarihindeki en önemli toplantılardan biri, Anlaşma’nın kesinlik kazandığı 1947
Cenevre Konferansı’dır. Nisan ayında başlayıp Ekim ayına kadar süren tarife
görüşmeleri, 23 ülke arasında yapılmıştır. Bu sürede, 123 anlaşma ve 20 program
yapılmış ve 45.000 tarife kalemi ele alınmıştır.[4] İlk
müzakere turu olmasına rağmen, çok sayıda anlaşma, program yapılması ve bu
kapsamda ele alınan tarife kalemleri, uluslararası ticaretin liberalizasyonu
noktasında ülkelerin iyi niyetini göstermesi açısından son derece önemlidir.
Tokyo
Turu, 100’ü aşan katılımcısı ve “tarifeler, tarife dışı engeller ve çerçeve
anlaşmaların tesisi” gibi zengin içeriğiyle turlar içinde ön plana çıkan önemli
bir müzakere sürecini içermektedir. Tur’da, toplamda %33 civarında bir tarife
indirimine gidilmesi mümkün olmuştur.
Gerçekleştirilen
her bir tur, dünya ticaretine ilişkin düzenlemelerle, uluslararası ticarî
hacmin artışına imkân sağlamıştır. Nihaî tur olan Uruguay’da da aynı durum
devam etmiştir. Zaten gerek içeriği ve gerekse katılımcı sayısı itibariyle en
zengin tur niteliğindeki Uruguay’da alınan kararların ve yapılan düzenlemelerin
Dünya ticaretine olumlu etkiye sahip olduğu açıktır. Uruguay Turu, belirtildiği
gibi, çok sayıda uluslararası ticaret meselesinin müzakerelere dahil edildiği
bir turdur. Bu kapsamda ele alınan en önemli meselelerden biri de “hizmet”tir.
Tur’da hizmetler için bir çerçeve anlaşması (GATS: General Agreement on Trade
in Services: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) da hazırlanmıştır. Ayrıca GATT;
fonksiyonlarını, 1995 yılında işlerlik kazanmasına karar verilen DTÖ’ye
devretmiştir.
Liberalizasyon
sürecinin, elbette, sadece Uruguay Turu hedefleriyle sınırlı kalmaması fakat
müteakip turlarda da devam ettirilmesi gerekmektedir. Nitekim, DTÖ yönetiminde
2001 yılında başlatılmasına karar verilen yeni tur ile (Doha Kalkınma
Gündemi:Doha Development Agenda) de liberalizasyon faaliyetlerine devam
edilmektedir. “Doha Kalkınma Gündemi” müzakerelerinin Ocak 2005’te sona ermesi
kararlaştırılmıştır. Önceki turlarda olduğu gibi, yeni turda da her ne kadar
ülke grupları (GOÜ ve GÜ) arasında menfaat mücadeleleri yaşanıyorsa da
liberalizasyona ilişkin sahip olunan niyet dolayısıyla orta ve uzun vadede
başarı elde edileceğini belirtmek mümkündür.
1995
yılında faaliyetine başlayan DTÖ, her iki yılda en az bir defa toplanan bir
Bakanlar Konferansı ve örgüt faaliyetlerini yürüten bir Genel Kurul tarafından
idare edilmektedir. Her üye, Kurul’da bir sandalyeye sahiptir. Kurul,
“anlaşmazlıkları giderme mercii” olup “ticaret politikasını gözden geçirme mekanizmasını”
işletir. Genel Kurul’un üç yardımcı konseyi mevcut olup bunlar sırasıyla mal,
hizmet ve ticarî fikrî mülkiyet hakları ile meşgul olmaktadır. Bu konseyler alt
birimler de oluşturabilmektedir.
Şema
:DTÖ’nün Organizasyonel Yapısı ve GATS’ın DTÖ’deki Yeri
|
|
BAKANLAR
KONFERANSI |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Anlaşmazlıkları Giderme |
|
GENEL
KURUL |
|
Ticaret Politikasını Gözden |
|
Mercii |
|
|
|
Geçirme Mercii |
|
|
|
|
|
|
|
Komiteler: |
|
|
|
|
|
*Ticaret
ve Gelişme |
|
|
|
|
|
*Ödemeler
Dengesi Sınırlamaları |
|
|
|
|
|
*Bütçe, Finans ve
Yönetim |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mal
Ticareti |
|
Hizmet Ticareti |
|
Ticarî
Fikrî Mülkiyet Hakları |
|
Konseyi |
|
Konseyi |
|
Konseyi |
|
|
|
|
|
|
|
Gerekli
Yardımcı Birimler |
|
Gerekli
Yardımcı Birimler |
|
Gerekli
Yardımcı Birimler |
Kaynak:EC, GATS 2000, European Commission, Directorate-General I, External
Relations, Luxembourg, 2000, pp.60-61.
Hizmetler,
GATS kapsamında ve organizasyon yapısında ayrı bir birim altında ele
alınmaktadır. DTÖ’de “Hizmet Ticareti Konseyi” adlı bir birim mevcuttur ve bu
birim hizmetlerle meşgul olmaktadır. Söz konusu Konsey, hizmet ticaretine
ilişkin düzenlemeleri gerçekleştirirken ihtiyaç duyduğu yardımcı alt
birimlerini de oluşturabilmektedir. Nitekim, halihazırda konu ile ilgili
birtakım alt birimlere de sahip bulunmaktadır.
2.GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE
ALTERNATİF İMKÂNLARI
Ülkeler,
uluslararası ticaretten pay elde edebilmek amacıyla, kendi piyasa yapılarına
uygun sektörlere ağırlık vermektedir. GÜ’ler, sigortacılık ve finansal
hizmetlere ağırlık verirken, GOÜ’ler ise taşımacılık ve mühendislik
hizmetlerinde yoğunlaşmaktadır. Kimi ülkeler ise bu konuya istisna teşkil
etmekte olup, sektörlerini rekabete açma taraftarı değildir. Ülkelerin dahilî
sektörlerini koruma altına alma ve bunları geliştirme-güçlendirme güdüsü, bu
tür engellerin temelinde yatan asıl faktördür. Dolayısıyla ülkeler, stratejik
nitelikteki sektörlerini dış rekabete açmamaktadır. Bu durum ya sürekli bir hâl
almakta ya da yüksek rekabet gücü elde edilene kadar devam etmektedir.
Grafik
:Ülke Gruplarının Ticarî Hizmetlerdeki Payları (2001) (%)
(*)
Diğer Ticarî Hizmetler; Telekomünikasyon, inşaat, sigorta, bilgi-işlem ve diğer
meslekî hizmetleri kapsamaktadır.
Kaynak: WTO, “Doha Development
Agenda: Services Negotiations”, Press
Release, Press/300, http://www.wto.org,
28 June 2002, (02-3693), p.7.
Uluslararası
hizmet ticaretinin günümüzdeki yapısı incelendiğinde, köklü bazı gelişmeler
meydana geldiği anlaşılmaktadır. Dünya hizmet ticaretindeki sektörel paylara
bakıldığında; ağırlığın diğer ticarî hizmetler başlığı altında yer alan
telekomünikasyon, inşaat, sigorta, bilgi-işlem ve diğer meslekî hizmetlere ait
olduğu görülmektedir. 2001 itibariyle toplam hizmet ticaretinin yarısına yakın
kısmını oluşturan bu hizmetlerin yanında, turizm sektörünün payı %31,8 ve ulaştırma
sektörünün payı %23,3’tür. Ülke grupları açısından bakıldığında, GÜ’lerin
paylarında GOÜ’ler lehine değişmeler olduğu görülmektedir. En fazla paya sahip
oldukları sektörler; %47,8 ile diğer ticarî hizmetler, %29,3 ile turizm ve
%22,9 ile ulaştırma hizmetleridir. GOÜ’lere gelince… 1990’lı yılların başlarına
kadarki negatif performanslarıyla kıyaslandığında, önemli ölçüde ilerleme
kaydettikleri ortaya çıkmaktadır. Sırasıyla diğer ticarî hizmetlerdeki payları
%39,2 olan GOÜ’lerin, turizm ve ulaştırma sektörlerindeki payları %37,8 ve
%23’tür. GÜ’lerle karşılaştırıldığında, diğer ticarî hizmetlerde daha düşük
payı olan GOÜ’ler, turizm ve ulaştırma sektörlerinde daha fazla paya sahiptir.
Tablo 2:Bölgeler
İtibariyle Ticarî Hizmetler İhracatındaki ve İthalâtındaki Gelişmeler (Milyar
$) (%)
|
İHRACAT |
|
İTHALÂT |
||||||||||
Değer |
|
Yıllık %
Değişim |
|
Değer |
|
Yıllık %
Değişim |
|||||||
2001 |
|
90-00 |
1999 |
2000 |
2001 |
|
2001 |
|
90-00 |
1999 |
2000 |
2001 |
|
Dünya |
1.440 |
|
6 |
3 |
6 |
-1 |
|
1.430 |
|
6 |
2 |
6 |
-1 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Kuzey Amerika |
298 |
|
7 |
5 |
9 |
-4 |
|
227 |
|
7 |
3 |
14 |
-6 |
ABD |
263 |
|
7 |
5 |
9 |
-3 |
|
188 |
|
7 |
3 |
16 |
-7 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Latin Amerika |
58 |
|
7 |
0 |
11 |
-4 |
|
72 |
|
7 |
-5 |
12 |
2 |
Meksika |
13 |
|
7 |
-3 |
17 |
-7 |
|
17 |
|
5 |
11 |
19 |
1 |
Diğer Latin
Amerika Ülkeleri |
45 |
|
7 |
1 |
9 |
-3 |
|
55 |
|
8 |
-9 |
10 |
2 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Batı Avrupa |
670 |
|
5 |
2 |
1 |
0 |
|
631 |
|
5 |
3 |
1 |
0 |
AB (15) |
604 |
|
5 |
3 |
1 |
1 |
|
589 |
|
5 |
3 |
1 |
0 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
GSÜ Ekonomileri |
55 |
|
… |
-14 |
10 |
10 |
|
57 |
|
… |
-8 |
18 |
11 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Afrika |
30 |
|
5 |
10 |
0 |
… |
|
38 |
|
4 |
-2 |
7 |
… |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Orta Doğu |
31 |
|
8 |
9 |
15 |
… |
|
56 |
|
4 |
2 |
10 |
… |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Asya |
298 |
|
9 |
4 |
12 |
-2 |
|
351 |
|
7 |
5 |
8 |
-3 |
Japonya |
63 |
|
5 |
-2 |
13 |
-7 |
|
107 |
|
3 |
3 |
1 |
-8 |
Gelişen Asya |
215 |
|
11 |
6 |
12 |
1 |
|
233 |
|
11 |
6 |
13 |
0 |
Çin |
31 |
|
18 |
10 |
15 |
3 |
|
36 |
|
24 |
17 |
16 |
2 |
Hong Kong, Çin |
43 |
|
9 |
3 |
13 |
2 |
|
23 |
|
8 |
-4 |
2 |
0 |
Kore
Cumhuriyeti |
28 |
|
12 |
4 |
12 |
-2 |
|
33 |
|
13 |
11 |
23 |
-1 |
Singapur |
26 |
|
8 |
26 |
13 |
-2 |
|
20 |
|
10 |
8 |
13 |
-6 |
Taipei, Çin |
21 |
|
11 |
3 |
18 |
3 |
|
24 |
|
6 |
0 |
10 |
-8 |
Hindistan |
20 |
|
14 |
27 |
26 |
14 |
|
24 |
|
13 |
20 |
15 |
21 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
GOÜ |
334 |
|
9 |
3 |
11 |
-2 |
|
390 |
|
8 |
2 |
12 |
0 |
Kaynak:WTO, “Doha Development Agenda: Services
Negotiations”, Press Release,
Press/300, http://www.wto.org, 28 June 2002,
(02-3693), p.8.
2001
yılı itibariyle; uluslararası hizmet ihracatı hacmi 1.440 milyar dolar, ithalât
hacmi ise 1.430 milyar dolar civarındadır. İhracat ve ithalât arasındaki küçük
farkın sebebi, ticarî hacme ilişkin veri yetersizliğiyle ve hesaplama
farklılıklarıyla açıklanabilir. Ülke grupları açısından; GÜ’lerin ticaret
hacmi, GOÜ’lerinkinden fazladır. Kuzey Amerika ülkelerinin ihracat hacmi 298
milyar dolar, ithalâtı ise 227 milyar dolardır. Burada en fazla pay ABD’ye
aittir. Batı Avrupa ülkelerinin ihracatı 670 milyar dolar, ithalâtı ise 631
milyar dolardır. Bu gruptaki ağırlıklı pay, AB ülkelerine aittir. GSÜ(Geçiş
Sürecindeki Ülke)’lerin hizmet ihracatı 55 milyar dolar, ithalâtı ise 57 milyar
dolardır. GOÜ’lerin ihracatı toplamda 334 milyar dolar, ithalâtı ise 390 milyar
dolardır. GOÜ ihracat hacmi içinde en fazla pay Hong Kong(Çin)’a aittir. Ülke
grupları arasında karşılaştırmalar yapıldığında ortaya ilginç sonuçlar
çıkmaktadır. Mesela, GOÜ toplam ihracat hacmi, AB ülkeleri ihracat hacminin
%55’i civarındadır. Tek başına ABD’nin ihracat hacmi ise GOÜ ihracat hacminin
%80’i civarındadır. Ayrıca, GÜ’lerde ihracatın ithalâtı karşılama oranı pozitif
iken, bu oran GOÜ’lerde negatif değerlidir. Hizmet ihracatında ilk üç ülke ABD,
İngiltere ve Almanya olup payları sırasıyla 293, 108 ve 80 milyar dolar
civarındadır. Hizmet ithalâtında ise ABD yine ilk sırada yer almakla beraber,
diğer ülkeler Almanya ve Japonya’dır. Sırasıyla ithalât değerleri de 188, 128
ve 107 milyar dolar civarındadır.
DTÖ
tarafından, ihracat gelişimi, %15 üstü, %10-15 arası ve %10 altı olmak üzere
hazırlanan tasnifli istatistiklerde ilginç birtakım sonuçlar ortaya
çıkmaktadır.[5]
Bu verilere göre GOÜ’ler, 1990-2000 döneminde faal ihracatçı konumundadır.
Nitekim bu kapsamda hakkında bilgi verilen ülkelerin büyük bir kısmı GOÜ
statüsündedir. GSÜ’lere ilaveten az sayıda GÜ, bahsedilen dönemde faal hizmet ihracatçısı
konumundadır. İhracat gelişimi %15 üstü olan ülkelerin nispî olarak
sergiledikleri gelişim de dikkat çekicidir. Bu grupta yer alan Estonya,
Belarus, Litvanya ve Latviya, GSÜ statüsünde olup sağladıkları bu olumlu
gelişim, piyasa ekonomisine geçişlerine ve bu piyasaya geçiş süreçlerine
paralellik göstermektedir. Bu açıdan söz konusu ülkelerin, aynı trendi devam
ettirmeleri hâlinde, gelecekte güçlü hizmet ihracatçısı olacakları ifade
edilebilir. İhracat
gelişimi %10 altı olan, fakat global ortalamanın (%6,4) üstünde olan ülkeler
incelendiğinde, bunların çoğunluğunun GOÜ’lerden oluştuğu görülmektedir.
Türkiye de bu kategoride yer almaktadır. Bu grupta az sayıda GÜ yer almakta
olup bunlar sırasıyla; İngiltere, İzlanda, ABD, Kanada ve İspanya’dır. Bu ülkelerin
ortalama ihracat gelişimi %7,5 civarında olup, birçok GOÜ oranının altında
bulunmaktadır.
Hizmet
ihracat ve ithalât paylarındaki gelişmeler incelendiğinde, ülkelerin 2001 yılı hizmet
ticaretindeki payları açısından ağırlıklı olarak negatif gelişim sergiledikleri
görülmektedir. Bunun sebepler, temelde iki faktöre dayandırılabilir:
1. Dünya
ekonomisinde meydana gelen genel duraklama, mal ticaretinde olduğu gibi hizmet
ticaretine de yansımıştır.
2. 2001, 11
Eylül’ünde ABD’nin çeşitli bölgelerine gerçekleştirilen birtakım saldırılar,
hizmet ticareti üzerinde olumsuz etkiye sebep olmuştur.
Hizmet
sektörünün önemi tüm ülkelerce anlaşılmıştır. Bu anlayış değişikliği ve bazı
GOÜ’lerin dünya ticaretine dahil olması sonrasında, hizmetler alanında
liberalizasyon büyük bir anlam kazanmıştır. Böylece ülkeler, mecburen uyulmak
durumunda olunan bir süreç yerine, gerekli olduğu için gerçekleştirilen bir
süreç olarak nitelendirmiş ve liberalizasyon faaliyetlerine katkı sağlamaya
çalışmıştır. Bu sürece ilişkin ülke örnekleri de verilebilir. Mesela, temel
ticarî reformlar açısından Latin Amerika ülkelerinde liberalizasyon süreci,
80’li yılların ortalarından başlayıp 90’lı yılların ortalarına doğru tamamlanmıştır.
Başta hizmet ticareti olmak üzere diğer alanlardaki liberalizasyon süreci ise
aşama aşama devam etmektedir.[6] Arap ülkeleriyle ilgili olarak, hizmet ticareti
liberalizasyonu ve ticarî faaliyetler içinde yer alma hususları açısından ise
bazı farklılıklar söz konusudur. Kimileri taraftar iken, kimi ülkeler aleyhte
bir tutum sergilemektedir. Genel olarak
değerlendirildiğinde, GOÜ’lerin hizmet ticaretinde kat ettiği gelişim süreci
dikkat çekici niteliktedir. Özellikle kimi ülkelerin sahip olduğu imkânları iyi
değerlendirerek ulaştığı hizmet ticareti kapasitesi, büyük bir önem
taşımaktadır. Bunlardan diğer GOÜ’lerin de çıkaracağı önemli dersler vardır.
GOÜ’lerin uluslararası hizmet ticaretinde aktif hâle
gelebilmesi için sahip olduğu mukayeseli üstünlüklerinin farkında olması ve
bunlardan faydalanması lazımdır. Aksini iddia edenler olmakla beraber, genel
kanaat, GOÜ’lerin söz konusu üstünlüklerini dikkate alması hâlinde ticarî
payını artırabileceği yönündedir.
Sahip olunan mukayeseli üstünlükler açısından GÜ’ler
ve GOÜ’ler arasında birtakım farklılıklar söz konusudur. Hizmet sektöründeki
mukayeseli üstünlükler konusunda farklı yaklaşımlar sergilenmektedir.
Mukayeseli üstünlükleri “faktörel” ve “kurumsal” olmak üzere iki kategoride ele
alan bir sınıflandırmada şunlara yer verilmektedir:[7]
Faktörel Üstünlükler:
Know-how ve kabiliyet donanımı;
yüksek teknoloji de dahil olmak üzere sabit sermaye vb. fizikî alt yapı hacmi;
bilgi sermayesi, yani işlenmiş ve işlenmemiş bilgi stoku ile teknolojik
yenilikleri uygulayabilme kabiliyeti,
Kurumsal Üstünlükler:
Üretimde ölçek ekonomileri ve
know-how oluşturulabilmesi için geniş bir iç piyasanın varlığı; ölçek
ekonomilerine bağlı olarak ihtisas ekonomileri; özel know-how ve bilgi
birikimi; bu tür ölçek ekonomilerini önleme veya daha da geliştirmeye yönelik
kamu düzenlemeleri.
GOÜ’lerin, hizmet ticaretindeki
rekabetçiliklerinin bu faktörlerle ilgili gelişimlerini sağladıkları dereceye
kadar devam edeceği üzerinde durulmaktadır. Belirtilmelidir ki aynı durum,
GÜ’ler için de geçerlidir.
GOÜ’ler,
hizmet ticaretindeki paylarını artırma amaçlı faaliyetlerde bulunurken bazı
sorunlarla da iç içedir. Yani tamamen steril bir ortamda değildirler. Zaten,
liberalizasyon sürecinin amacı da söz konusu steril ortamı hazırlamaktır. Bu
ortamın hazırlanmasına yönelik çalışmalar bir yandan sürerken, yani
liberalizasyon süreci devam ederken, öte yandan ticarî faaliyetlerin bazı
engellerle karşılaştığı görülmektedir. Bunlardan bir kısmı GÜ’lerden kaynaklanırken,
bir kısmı bizzat GOÜ’lerde mevcut olan olumsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Bu
kapsamda, GOÜ’lerin hizmet ticaretindeki yeri açısından önem taşıyan
sorunlardan biri de fikrî mülkiyet hakları ile ilgilidir. O hâlde GOÜ’lerin,
fikrî mülkiyet hakları ile ilgili olumsuzlukları, birtakım düzenlemelerle
gidermeleri gerekmektedir. Esasında, “hak” kavramı çerçevesinde düşünüldüğünde
fikrî mülkiyet hakları, sadece bazı ülkelere ve işletmelere lazım olan bir
uygulama değildir. Fakat aynı zamanda gerekli düzenlemeyi yapmayan ülkelere ve
işletmelere de lazımdır. Çünkü bunlara uyulmadığı takdirde, dolaylı biçimde
bizzat olumsuz şartlara sahip olan ülkenin mal ve hizmetleri de zarar
görmektedir.
Yapılan
bir sınıflandırmaya göre hizmetler, “teknoloji içeriklerine” göre alt
başlıklara ayrılmaktadır. Buna göre hizmetler; “bilgiye dayalı” ve “geleneksel”
hizmet sektörleri olmak üzere ikili bir kategoride değerlendirilmektedir.[8]
Bilgiye dayalı hizmet sektörleri arasında; Bankacılık, Sigortacılık, Bilgi
Teknolojisi, Danışmanlık, Müteahhitlik ve Teknik Hizmetler, Reklamcılık ve
Dağıtım, Sağlık, Eğitim, Kamu Hizmetleri vb. yer almaktadır. Geleneksel hizmet
sektörleri arasında yer alan faaliyetler ise Ticaret, Turizm, Taşımacılık,
Sosyal Hizmetler vb.’dir.
GOÜ’ler,
sahip oldukları mukayeseli üstünlüklerden hareketle, bu hizmet alt
sektörlerinde uzmanlaşabilir ve uluslararası hizmet ticaretindeki payını
artırabilir.
3.TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE STRATEJİK
SEKTÖRLERİ
3.1.Türkiye’de Hizmet Sektörü ve Hizmetlerin Uluslararası Ticaretteki
Yeri
Ülke ekonomilerindeki sektörel değişimler, daha evvel
de belirtildiği gibi, gelişme modelleriyle açıklanmakta olup bu amaçla “genel”
ve “alternatif” olmak üzere iki gelişme modelinden faydalanılmaktadır. Genel
gelişme modeline göre, ekonomik faaliyetlerdeki gelişmeye paralel olarak
sektörlerdeki iş gücü hareketlenmesi “tarım-sanayi-hizmet” sıralaması şeklinde
gerçekleşmektedir.[9]
Alternatif gelişme modelinde ise, temelde böylesi bir hareketlilik kabul
edilmekle beraber, farklı gelişmelerin olabileceğine de dikkat çekilmektedir.
Türkiye’nin
bir hizmet ekonomisi sayılıp sayılamayacağı sorusunun cevabı, genel gelişme
modeline göre olumsuzdur. Çünkü ülkemizde iş gücü hareketliliğinde
“tarım-sanayi-hizmet” sıralaması takip edilememiştir. Bunun yerine alternatif
gelişme modeline uygun bir değişim olduğu görülmektedir. Nitekim, tarımdan hem
sanayiye hem de hizmetlere doğru bir hareketlilik olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu
sebeple ülkemizde “hizmet-sanayi bütünü” şeklinde bir gelişim olduğu ifade
edilebilir.
Ülkemizde,
sektörlerin GSMH’ye katkıları yıllar itibariyle incelendiğinde, kısmen genel
sektörel gelişme modeline uygun bir değişim görülmekle beraber, esasında
alternatif sektörel gelişim modeli öngörüsünün gerçekleştiği ortaya
çıkmaktadır. DİE istatistiklerine göre, cari fiyatlarla ülkemizde 1970-2001
döneminde, tarım sektörünün GSMH içindeki payında düşüşler yaşanmış, buna
karşılık hem sanayi hem de hizmet sektörü paylarında artışlar meydana
gelmiştir. Her ne kadar oranlarda birtakım değişiklikler olmuşsa da genel
gelişim bu yöndedir. Nitekim, cari fiyatlarla, sanayi sektörünün GSMH içindeki
payı; 1970 yılında %16,6 iken, bu oran 1980 yılında %18,3, 1990 yılında %24,8,
2001 yılında %24 olarak gerçekleşmiştir. Hizmet sektörünün payı ise 1970
yılında %46,7 iken, bu oran 1980 yılında %56,2, 1990 yılında %58,4, 2001
yılında %63,5 olarak gerçekleşmiştir.[10]
Türkiye,
hizmet ticaretindeki liberalizasyon sürecinde hep lehte bir tavır
sergilemiştir. Ülkemizin taahhüt ve derogasyon listelerinin hazırlanmasıyla
ilgili çalışmalar ve ikili müzakereler, 4-5 yıllık bir sürede
gerçekleştirilebilmiştir. Bu süreçte; tüm hizmet dalları için Hazine
Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yetkili kamu
kurum ve kuruluşları ile ilgili meslek odalarının da desteği alınarak taahhüt
ve derogasyon listelerimiz hazırlanmış ve bunlar DTÖ Sekretaryası’na arz
edilmiştir.[11]
Türkiye,
taahhüt listesi açısından GÜ’ler seviyesinde bulunmaktadır. Çünkü birçok hizmet
sektöründe liberalizasyona gitmiş bulunmaktadır. Bununla beraber, kimi
sektörlerde de ülke menfaati gereği birtakım sınırlandırmalara gidilmiştir.
Türkiye’nin özel taahhütleri incelendiğinde, bunların GATS’ın sektörel
sınıflandırma listesinde yer alan 155 hizmet faaliyetinden 72’sine karşılık
geldiği görülmektedir. Türkiye’nin özel taahhütler listesindeki kapsama oranı
%47 civarında olup, GOÜ’ler ortalamasının (%18) iki katından daha yüksektir. Bu
oran, söz konusu ülke grubu içinde en yükseklerinden birini teşkil etmektedir.[12]
DTÖ
verilerine göre, dünyanın belli başlı 46 ülkesinin toplam ihracatının %19,3’ü
ticarî hizmetlerden oluşurken; Türkiye için bu oran %28,4’tür. Hizmet ithalâtı
açısından bu oranlar sırasıyla %19,6 ve %12,3’tür. Bu durum, Türkiye’nin dünya
ortalamasının üzerinde bir ihracatçı ve dünya ortalamasının altında bir
ithalâtçı olduğunu ortaya koymaktadır.[13]
Türkiye’nin
hizmet gelir ve gider meblağları, genel olarak olumlu bir gelişim göstermektedir.
Mal ticaretine paralel olarak hizmet ticaretimiz de artmaktadır. Türkiye’nin
hizmet ticaretine ilişkin inceleme yapıldığında, göze çarpan bazı önemli hizmet
ticareti işlemleri şöyledir: İnşaat, Ulaştırma, Turizm ve Diğer hizmetler.
Ulaştırma hizmetlerinde asıl pay ise navluna aittir.
Tablo
3:Türkiye’nin Hizmet İhracatındaki ve İthalatındaki Gelişmeler
(1984-2003)
(Milyon $)
YILLAR |
HİZMET GELİRİ |
HİZMET GİDERİ |
1984 |
2.475 |
1.489 |
1985 |
3.160 |
1.560 |
1986 |
3.123 |
1.533 |
1987 |
3.945 |
1.783 |
1988 |
5.919 |
2.086 |
1989 |
6.569 |
2.541 |
1990 |
8.083 |
3.117 |
1991 |
8.446 |
3.282 |
1992 |
9.564 |
3.757 |
1993 |
10.919 |
4.179 |
1994 |
11.076 |
4.024 |
1995 |
14.939 |
5.319 |
1996 |
13.430 |
6.773 |
1997 |
19.910 |
8.998 |
1998 |
23.686 |
10.180 |
1999 |
16.800 |
9.313 |
2000 |
20.364 |
8.996 |
2001 |
16.030 |
6.900 |
2002 |
14.785 |
6.905 |
2003 |
17.431 |
8.368 |
Kaynak:TCMB, Ödemeler Dengesi
İstatistikleri, http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/cbt.html,
15.04.2004.
Hizmet
ihracat gelirinde, 1984-1998 döneminde -1986 ve 1996 yılları hariç- giderek
artan bir seyir söz konusudur. Ancak 1999 yılında önemli ölçüde düşüş meydana
gelmiştir. 1998’de 23,7 milyar dolar olan ihracat geliri, 1999’da 16,8 milyar
dolara gerilemiştir. Bunda, 1997 yılında başlayıp Türkiye’de kendini 1999
yılında hissettiren global ekonomik krizin etkisinin olduğu ifade edilebilir.
Nitekim krizin yoğun bir şekilde devam ettiği 1999-2002 döneminde değişen
meblağlarda hizmet ihracat geliri elde edilmiştir. 2002 yılı itibariyle ise
tekrar artış sürecine girildiği görülmektedir.
Hizmet
ithalat giderinde 1984-1998 döneminde de -1986 ve 1994 yılları hariç- giderek
artan meblağlar söz konusudur. Ancak, bu yıl itibariyle düşüş eğilimine
girilmiştir. İthalat giderindeki bu düşüşü, kriz dolayısıyla meydana gelen iç
talep azalması şeklinde ifade etmek mümkündür. Hizmet ihracatında olduğu gibi,
2002 itibariyle ise tekrar artış eğilimine girilmiştir. Belirtilmelidir ki
1984-2003 döneminde hizmet ihracat geliri, ithalat giderinin daima üstünde
olmuştur. Yani ödemeler dengesinde hizmet kalemi her zaman fazla vermiştir.
Türkiye,
hizmet ticaretindeki payını her geçen yıl biraz daha artırmaktadır. DTÖ
tarafından ortaya konan 2001 yılı verilerine göre ülkemizin hizmet ihracat
meblağı 14,8 milyar dolara (TCMB istatistiklerine göre bu meblağ 16,03 milyar
dolardır.[14])
yükselmiştir. Bu hâliyle dünya hizmet ihracatındaki payı da %1’e çıkmıştır.
Ancak uluslararası sıralamada, 25.ülke konumunda bulunmaktadır. Hizmet
ticaretindeki payımızı daha üst seviyelere çıkarmamız gerektiği açıktır.
Ülkemiz, ayrıca “1990-2000 Döneminde Ticarî Hizmetlerde Faal Olan İhracatçı
Ülkeler” sınıflamasında da %9’luk payı ile “İhracat Gelişimi %10 Altı Olan, Fakat Global
Ortalamanın Üstünde Olan Ülkeler” kategorisinin üst sıralarında yer almaktadır.[15] Ancak, bu oranın
daha yükseğe çıkarılması gerekliliği vardır. Çünkü GSÜ’ler ve coğrafî anlamda
yanı başımızda yer alan ve %30 oranı ile en aktif ihracatçı konumunda bulunan
Arnavutluk ile kıyaslandığında, %9 gibi bir oran, ülkemiz açısından son derece
düşük kalmaktadır. Dolayısıyla, bu durumu dikkate alarak hizmet ihracatı
gelişim oranımızı yükseğe çıkarma yönünde adım atmamız kaçınılmaz bir hâl
almaktadır.
Ülkemizin,
uluslararası hizmet ticaretindeki payının daha üst seviyelere çıkarılabilmesi
için bazı adımlar atılması gerekmektedir. Bu çerçevede, sahip olduğumuz
mukayeseli üstünlüklerden hareketle, ülkemizin uluslararası arenada ticarî
payını artırma potansiyeline sahip alt sektörler tespit edilmeli ve faaliyetler
bunlarda yoğunlaştırılmalıdır.
3.2.Türkiye’nin Uluslararası Hizmet Ticaretindeki Stratejik
Sektörlerine İlişkin Değerlendirmeler ve Teklifler:
GOÜ’ler
açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olunan sektörlerin tespitinde faydalanılan
sınıflandırma çerçevesinde ülkemizle ilgili sektörel tespitlerde bulunmak da
mümkündür. “Teknoloji” içeriklerine göre yapılan sınıflandırma çerçevesinde
ülkemizle ilgili şu tespitlerde bulunulabilir:
a) “Bilgiye dayalı hizmetler”
kapsamında şu sektörlerde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz
belirtilebilir:
·
Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve
Müteahhitlik Hizmetleri,
·
Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetleri.
b) “Geleneksel hizmetler” kapsamında
ise şu sektörlerde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz belirtilebilir:
·
Ulaştırma Hizmetleri,
·
Turizm Hizmetleri.
Türkiye’nin,
“Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri”,
“Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler”, “Ulaştırma Hizmetleri” ve “Turizm
Hizmetleri” ile ilgili avantajını rakamlar bazında da ortaya koymak mümkündür.
Bu çerçevede, söz konusu dört alt sektör hizmet ihracat meblağlarının, toplam
hizmet ihracat meblağındaki payı incelendiğinde, sahip olunan avantajla ilgili
önemli bir ipucu elde edilmesi mümkün hale gelmektedir. Bu amaçla, sadece 2001
meblağlarına bakmak yeterli olacaktır. Merkez Bankası ödemeler dengesi ve DİE
hizmet istatistiklerine göre, Türkiye’nin 2001 yılı toplam hizmet ihracat
meblağı 16.030 milyon dolardır. İnşaat, bilgisayar ve ilgili, ulaştırma ve
turizm hizmetlerinin ihracat meblağları ise sırasıyla 654, 9,4, 2.854 ve 8.090
milyon dolardır. Bunların toplam hizmet ihracat meblağındaki payı %72’ye
karşılık gelmektedir. Bu meblağlar, yıllar itibariyle artış göstermiştir. Söz
konusu meblağlar itibariyle toplam hizmet ihracatının 3/4’üne yakınını
oluşturan bu dört alt sektörün, ülkemiz açısından stratejik niteliğe sahip
olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, gerekli önemin verilmesi halinde
uluslararası hizmet ticaretindeki payımız açısından, bu sektörlerin katkısının
giderek artacağını ifade etmek mümkündür.
3.2.1.Bilgiye
Dayalı Hizmet Alt Sektörleri
3.2.1.1.Mimarlık-Mühendislik,Teknik
Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri
3.2.1.1.1.Mimarlık-Mühendislik
Hizmetleri
İnşaat
sektörü, bir faaliyetler zinciri olarak ele alındığında, “mimarlık-mühendislik”
hizmetlerinin bu zincirin ilk halkası niteliğinde olduğu görülecektir. İlk
aşamada yer alması dolayısıyla taşıdığı önem de artmaktadır. Sağlıklı bir
inşaat sektörü için kaliteli mimarlık-mühendislik hizmeti şarttır.
Türkiye’de
mimarlık ve mühendislik hizmetlerine ilişkin temel sorunlar; “maddî, eğitimle
ilgili ve uluslararası standartlara uyum” başlıkları altında toplanabilir. Bu
temel sorunlar ve çözümlerine yönelik teklifler şöyledir:[16]
·
Mimar ve mühendis için ödenen ücretler düşük
olmaktadır. Böyle olunca mimarlık ve mühendislik büroları; teknik donanım,
eleman niteliği ve mekan açılarından kısıtlı imkânlarla çalışmak durumunda
kalmaktadır. Neticede bütçesi olmayan, hatalı keşiflerle ve projesiz ihalelerle
iş alınmak durumunda kalınmaktadır.
·
Mimarlık ve mühendislik alanındaki en önemli
sorunlardan biri de eğitimle ilgilidir. Bu konuda şu üç temel sorundan
bahsedilmektedir:
1. Meslekî
eğitimde yeterli bir kalite seviyesinin sağlanamaması,
2. Dört yıllık
eğitim süresinin yetersiz kalması,
3. Eğitim
sürecinde meslekî uygulamalara yeterince zaman ayrılmaması.
·
Mimarlık mesleğinin en üst kuruluşu, Uluslararası
Mimarlar Birliği(UIA:Union of International Architects)’dir. Bu kuruluş,
mimarların uyması gereken kurallara ve standartlara ilişkin tespitlerde
bulunmakta ve bunları yayımlamaktadır. Yayımlanan belgelerle mimarların uyması
gereken ölçülerle ilgili tartışma ve uyum süreci başlatılmaktadır. Uluslararası
belgelerde, bir mimarda aranan temel şartlara da yer verilmektedir. Türkiye’de
de uluslararası standartlara uyum sağlama açısından bu ve benzeri (mesela, AB
metinleri) belgelerin incelenmesi gerekmektedir.
İnşaat
sektörünün önemli alt faaliyet alanlarından olan mimarlık-mühendislik, iç içe
bulunduğu sorunlar dolayısıyla sektörün gerektiği ölçüde faaliyette bulunmasını
engellemektedir. Bahsedilen temel sorunların giderilmesi, sektörün arzu edilir
ölçüde faaliyeti için gereklidir. Sektörde faaliyette bulunan mimar ve
mühendislerin hizmetlerini karşılayıcı maddî imkânlara sahip olması, kaliteyi
de direkt olarak etkileyecektir. Eğitim ise mutlaka halledilmesi gereken bir
meseledir. Konu ile ilgili tespit edilecek politikalar ve bunların hayata
geçirilmesi, gerek ulusal gerekse uluslararası alanda faaliyette bulunmayı da
kolaylaştıracaktır. Özellikle uluslararası standartlara uyum konusu da bunu
tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır ki bununla ilgili olarak kişiler ve
kurumlar bazında gereken özen gösterilmelidir.
3.2.1.1.2.Teknik
Müşavirlik Hizmetleri
İnşaat
sektörünün alt faaliyet alanlarından bir diğeri de teknik müşavirlik
hizmetleridir. İnşaat sektörünü, mimarlık-mühendislik ve müteahhitlik alt dallarının
yanında tamamlayan diğer bir faaliyet alanıdır. Bu yönü itibariyle önemli bir
fonksiyonu yerine getiren teknik müşavirlik hizmetleri, inşaat sektörünün
ulusal alanda önemli bir yeri olan ve uluslararası alanda ticarî payımızı
artırmada katkı sağlayan hayati bir role sahip alt dalı konumundadır.
Teknik
müşavirlik hizmetlerinin, ülkemiz inşaat sektörü açısından taşıdığı öneme
karşılık, sahip olduğu bazı ciddi sorunları da vardır. Bu hizmetlerle ilgili
karşılaşılan sorunların bir kısmı şöyledir:[17]
·
Teknik müşavir kavramının ve teknik müşavirlik
hizmetlerinin proje üretimi ve denetimi üzerindeki rolü yeterince
bilinmemektedir.
·
Teknik müşavirlik hizmetleri, bir yatırım için
öncelikle yapılan fizibilite hizmetlerinden itibaren başlatılması gerektiği hâlde
müşavirin devreye girmesi geciktirilmektedir.
·
Yatırım bütçelerindeki teknik müşavirlik hizmet
bedelleri çok düşük belirlenmektedir.
·
Bu hizmetleri veren firmalara sağlanan devlet
destekleri, inşaat firmalarına sağlanandan azdır.
·
Kamu iştirakli müşavirlik şirketleri, üniversiteler ve
inşaat firmalarının yan kuruluşları, bağımsız teknik müşavirlik firmalarına
karşı haksız rekabet içindedir.
·
Dış kredili yatırımlardaki kredi şartlarına göre
yabancı teknik müşavir kullanımının mecburî oluşu, yerli teknik müşavirlik
sektörünü olumsuz etkilemektedir.
Teknik
müşavirlik hizmetleri ile ilgili en önemli sorunların başında, kavram bazlı ve
gerçekleştirilen meslekî uygulama ile ilgili bilgi eksikliği gelmektedir.
Dolayısıyla inşaat sektöründeki yerinin ve öneminin tam olarak anlaşılmamış
olmasını en önemli sorunların başında sıralamak gerekmektedir. İnşaat sürecinde
teknik müşavirin meslekî fonksiyonunu gerçekleştirmesi konusunda karşılaşılan
geciktirilme sorunu da önemle dikkate alınmalıdır. Uzmanlaşma olgusunun, daha
sağlıklı faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için “olmazsa olmaz” şartlardan biri
olduğu düşüncesinden hareketle bu olumsuzluğun büyük bir önem taşıdığı ifade
edilebilir. Mimarlık-mühendislik hizmetlerindeki temel sorunlar arasında
belirtilen “maddî sorunlar”, teknik müşavirlik hizmetlerinde de geçerliliğini
korumaktadır. Bunun da giderilmesi gereği vardır. Ayrıca yerli ve yabancı
firmalar arasında ortaya çıkan “fırsat eşitsizliği” ve rekabet açısından sahip
olunan dezavantaj da bu alt hizmet dalındaki faaliyetlere “ket” vurucu nitelik
taşımaktadır.
3.2.1.1.3.Müteahhitlik
Hizmetleri
İnşaat
sektörünün alt faaliyet dallarından diğer biri müteahhitlik hizmetleridir.
Müteahhitlik hizmetleri, inşaat faaliyetinin son aşaması niteliğinde olması
dolayısıyla ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü bu hizmetler, ortaya fizikî
yapıların çıkarılması ile ilgilidir.
Uluslararası
Hizmet Ticareti ile olan yakın ilgisi dolayısıyla Yurt Dışı Müteahhitlik
Hizmetleri(YDMH)’ne ilişkin alınması gereken bazı önlemler vardır. Bunlardan bir
kısmı şu şekilde sıralanabilir: YDMH firmalarının her türlü finansman ve
teminat mektubu sorunu giderilmelidir; Müteahhit ve yatırımcı firmaların yurt
dışındaki işlerinin politik ve ekonomik risklere karşı sigortalanmasını
sağlayacak mekanizmalar hayata geçirilmelidir; Firmalarımıza orta ve uzun
vadede iş imkânı sağlamak amacıyla hedef pazar ülkelere yönelik finansal destek
mekanizmalarının hayata geçirilmesi lazımdır; Sektörün uluslararası piyasalarda
daha aktif bir şekilde iş yapabilmesine yönelik teknik destek verilmeli, bu
kapsamda pazar araştırmaları yapılarak, potansiyel yatırım bölgeleri
belirlenmeli ve firmalar buralara yönlendirilmelidir.
Yurt
Dışı Müteahhitlik Hizmetleri, yurt içinde yapılan hizmetlere nazaran daha
karmaşık olup daha fazla çaba sarf edilmesini gerektirir. Bu çerçevede, normal
faaliyetlerin gerçekleştirilmesine ilişkin zorluklar yanında esas sorunlar;
sosyal, politik, ekonomik vb. alanlarda meydana gelen belirsizliklerden
kaynaklanmaktadır. YDMH; savaş, ülkenin işgali, terör olayları, iç karışıklık,
ambargo, ihtilal, işverenin ilişkili olduğu hükûmetin iktidarını kaybetmesi,
hükûmetin firmaya karşı tavrında değişiklik olması, aleyhte kanunî
düzenlemeler, grev, kamuoyu tepkileri vb. gelişmelere son derece duyarlıdır. Bu
tür gelişmelerin YDMH’yi etkileyici nitelikte olması hâlinde birtakım risklerin
varlığı söz konusu olmaktadır. Bunların sonucu ise; projenin ya da sözleşmenin
iptal edilmesi, resmî muhatabın meşruiyetini kaybetmesi, hak ediş ödemelerinin
durdurulması veya aksatılması, projede radikal değişikliklere gidilmesi,
çalışma emniyetinin kalmaması, malzemenin ve işçi tedarikinin engellenmesi,
ödemelerin belirlenen para birimi dışında yapılması ve kazancın yurt dışına
transferinin engellenmesi vb. şekillerde ortaya çıkar. Bu tür olumsuzlukların
etkisini giderme yönünde kurumsal bazda atılabilecek adımlar vardır.[18]
Mesela, bir kurum oluşturulması yoluna gidilebilir. Bu kamu kuruluşu, özel
niteliği haiz kamu kuruluşu veya direkt olarak yetkili bir özel kuruluş, iş
yapılabilecek potansiyel ülke/ülkeler tespitinde bulunabilir ve oluşturulacak
mekanizma sayesinde sürekli analiz yapma görevini yerine getirerek riskleri en
aza indirebilir. Şöyle ki, söz konusu kuruluş, YDMH firmalarını, belirlediği
potansiyel ülkelere yönlendirir ve bu ülkeleri sürekli gözetim altında tutar.
Ortaya çıkabilecek herhangi bir risk durumunda gerekli önlemlerin alınması
yönünde gerek devlet ve gerekse yerli firmalar bazında uyarılarda bulunur.
Haliyle erken uyarı sistemi ile uygun önlemlerin alınması mümkün olabilecek ve
risk minimize edilebilecektir
Günümüz
şartları; finansman kaynağı belli, projesi hazır olan uluslararası ihaleye
çıkarılan projelere teklif veren müteahhit firma yerine, girişimci, yatırımcı,
proje finansmanını yeni modellerle sağlama yeteneğine sahip işveren kişilerle
ve kuruluşlarla rahatça ilişki kurabilen müteahhit modelini gerektirmektedir.
Uluslararası alanda başarı elde edilebilmesi ve ticarî payımızın
artırılabilmesi için yerli firmalarımızın da bu değişime ayak uydurması
gerekmektedir.[19]
3.2.1.2.Bilgi-İşlem
ve Ofis Arkası Hizmetler
Bilgiye
dayalı hizmet alt sektörleri arasında, mukayeseli üstünlükler açısından Türkiye
için önem taşıyan hizmetlerin başında “bilgi-işlem ve ofis arkası” hizmet
faaliyetleri gelmektedir. Beşerî sermayemiz ve teknolojik alt yapımız, bu
alanlarda mukayeseli üstünlüğe sahip olmamızı sağlamaktadır. Sahip olduğumuz potansiyele dayanarak uluslararası
ticaretteki payımızı artırmamız mümkündür.
Hızlı
bir gelişim sürecinde olan bilgi-işlem ve ofis arkası hizmetler, geniş bir
faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bu çerçevede; elektronik yayıncılık, web
sitesi tasarımı ve yönetimi, müşteri çağrı merkezi, tıbbî kayıt yönetimi, otel
rezervasyonu, kredi kartı işlemleri, uzaktan sekreterya hizmetleri, posta
listesi yönetimi, teknik bilgi-işlem desteği, endeksleme hizmeti, araştırma ve
teknik yazım hizmetleri ve teknik kopyalama gibi hizmetler icra edilmektedir.[20]
Ülke grupları açısından incelendiğinde, bu hizmetlerde
uluslararası ticarî payını artıranların, GOÜ’ler olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu
gelişmenin sebeplerinden başta geleni, GÜ’lerin bu tür hizmetleri GOÜ’lere
transfer ediyor olmasıdır. GÜ’ler, ekonomik açıdan daha avantajlı olması
dolayısıyla söz konusu hizmetlerini GOÜ’lere kaydırmakta, GOÜ’ler de sahip
oldukları mukayeseli üstünlüklerini uygun bir şekilde değerlendirerek hizmet
ticaretindeki paylarını artırabilmektedir. Ülkemiz de sahip olduğu potansiyele
dayanarak bu ülkeler arasındaki yerini alabilir.
Bilişim
sektöründe önemli ve son derece hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Donanım
(bilgi-işlem ve iletişim donanımları), yazılım (sistem ve uygulama yazılımları)
ve ilgili hizmetlerden (içerik, servis sağlayıcılığı, danışmanlık, bakım ve
tamirat hizmetleri ve dış kaynak kullanımı) oluşan bilişim sektörü, sahip
olduğu bu dinamik yapısıyla ekonomiler açısından da büyük bir önem
taşımaktadır. Çünkü bu sektörde meydana gelen gelişimler, beraberinde
ekonomilerde de değişimlere yol açmakta yeni bazı fırsatlar sunmaktadır.
Bunlardan biri istihdam sahasında sebep olduğu değişimlerdir. Nitekim bilişim
sektörü, bazı yeni iş alanlarının da ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır. Bu
çerçevede düşünüldüğünde, ülkemizin de temel sorunlarından biri olan istihdam,
belli kısmı itibariyle bilişim sektörünün sunduğu bu fırsatlarla çözüme
kavuşturulabilir. Bu kapsamda ortaya çıkan ve ülkemiz açısından da önem taşıyan
iş kolları şöyle sıralanabilir:
·
Elektronik komisyonculuk,
·
Web sitesi içerik uzmanlığı,
·
Çağrı merkezi uzmanlığı,
·
Servis sağlayıcı operatörlüğü,
·
Sanal topluluk yöneticiliği,
·
Elektronik eğitim program geliştiriciliği,
·
Elektronik güvenlik uzmanlığı,
·
Yazılım geliştiriciliği,
·
Süreç uzmanlığı,
·
e-dönüşüm uzmanlığı.
Bu faaliyetlerin, dünyadaki tüm
müşteriler için ülkemizde gerçekleştirilebilmesi mümkündür. Nitekim, bu tür
gelişmelerin meydana geldiği görülmektedir. Mesela, SBS firması, Toshiba
firmasının dünyadaki çağrı merkezini İstanbul’da kurmuş hâldedir. Benzer
şekilde Innova isimli yazılım firması, ülkemizde geliştirdiği faturalama
yazılımlarını İsrail’e satmaktadır. Telenity isimli bir firma da dünyaya
sattığı telekomünikasyon yazılımlarını İstanbul Yeşilköy Serbest Bölgesi’ndeki
ofisinde geliştirmektedir.[21]
Ülkemizde,
bilgi-işlem ve ofis arkası hizmet faaliyetlerinin kolaylıkla
gerçekleştirilebilmesi için oluşturulacak uygun atmosferle daha fazla firmanın
ülkemizi tercih etmesi ve burada faaliyette bulunarak ekonomimize katkı
sağlamaları mümkün olacaktır. Bu çerçevede, ülkemiz istihdamı da olumlu
etkilenecektir. Söz konusu faaliyetler, istihdamımıza sağladıkları katkı
yanında, teknolojik alt yapımıza da olumlu etkide bulunacaktır. Sonuçta,
uluslararası hizmet ticaretindeki payımızda artışa imkân sağlanacaktır.
3.2.2.Geleneksel
Hizmet Alt Sektörleri
3.2.2.1.Ulaştırma
Hizmetleri
3.2.2.1.1.Karayolu
Ulaştırma Hizmetleri
Karayolu
ulaşım hizmetleri, ekonomimizde en büyük paya sahip olan alt sistem
konumundadır. Ülkemizde taşımacılığa ilişkin bazı istatistikler incelendiğinde,
karayolunun sahip olduğu ezici üstünlüğü görmek mümkündür. Mesela; yolcu
taşımacılığının %94,5’i karayolları ile yapılmaktadır.[22]
Türkiye’nin
2003 itibariyle sahip olduğu 63.000 km. civarındaki karayolunun 8.300 km.’lik
kısmı asfalt betondan yani sıcak karışım ve sıkıştırma ile yapılan asfalt
yoldan oluşurken, 50.000 km.’lik kısmı ise sathî asfaltlamadan oluşmaktadır.
Türkiye Hazır Beton Birliği(THBB)’nin hazırladığı rapora göre; ülkemizde büyük
kısmı asfalttan oluşan otoyol ve köprülerin bakımı ve tamiratı için her yıl 1,3
katrilyon TL civarında harcama yapılmaktadır. Buna karşılık elde edilen gelir
ise sadece 250 trilyon TL civarındadır. Bu durum dikkate alınarak, düşük
maliyetli olması ve diğer avantajları dolayısıyla beton yol yapımına öncelik
verilmelidir.[23]
Ulaştırma,
petrole bağımlı bir sektördür. Dolayısıyla enerji talebi de tercih edilen
ulaşım sistemiyle bağlantılı olarak değişiklik gösterir. Ülkemizde toplam
enerjinin %22’si ulaştırma sektöründe kullanılmakta olup, bunun da büyük bir
kısmı karayoluna aittir. Ulaştırma hizmetlerinde sarf edilen enerjinin %82’si
karayoluna ait olup, petrolde dışarı olan bağımlılılık oranımızın %90 civarında
olduğu düşünüldüğünde, ulaştırma alt sistemleri açısından değişikliğe
gidilmesinin ne derecede hayati öneme sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.[24]
3.2.2.1.2.Demiryolu
Ulaştırma Hizmetleri
Cumhuriyet’in
kurulmasından önce demiryolu ağımızın uzunluğu, 15.000 km.’dir. Ancak,
Cumhuriyet’in kurulmasıyla beraber, elimizde bu yatırımın sadece 4.500 km. civarındaki
kısmı kalmıştır.[25]
Cumhuriyet’in ilanı ile Osmanlı Devleti’nden devralınan demiryolu 3.714 km.’si
ana hat, 845 km.’si de tali hat olmak üzere toplam 4.559 km.’dir. 1923-1931
yılları arasında toplam hat uzunluğu 6.011 km.’ye 1940 yılında 8.637 km.’ye,
1950 yılında ise 9.204 km.’ye ulaşmıştır. Günümüzde ise toplam demiryolu
uzunluğu 10.508 km.’dir. Yani mevcut demiryollarımızın %43'ü Cumhuriyet’in
ilanından önce inşa edilmiştir. 1923-1950 arasında ilave 4.645 km. demiryolu
yapılmış ve bu dönemde yılda ortalama 172 km. demiryolu inşa edilmiştir. Ancak
1950'den sonra demiryolu yapımı neredeyse durduğu gibi, rehabilitasyon
faaliyetlerine dahi kaynak ayrılmamış ve yılda ortalama 27,5 km. yol
yapılmıştır. 1920-1940 yılları arasındaki Türkiye'nin imkânları ve teknolojisi
ile günümüz Türkiye'sinin imkânları ve teknolojisi birbirinden çok farklı
olmakla beraber, demiryolu inşası konusunda yeterince çaba sarf edilmediği
görülmektedir.[26]
Demiryolu,
hem yük hem de yolcu taşımacılığında önemli avantajları barındıran bir
ulaştırma alt sistemidir. Bununla beraber, ülkemizde bu avantajlardan yeterince
faydalanıldığı ifade edilemez. Mesela yük taşımacılığı incelendiğinde,
demiryolunda taşınan toplam yük miktarının çok yüksek olmadığı ve mevcudun da
yıllar itibariyle dalgalanmalar gösterdiği, bu haliyle istikrarlı bir yapı
sergilemediği görülmektedir. Nitekim, genel itibariyle de bir düşüş eğilimi
görülmektedir. 1995 yılında taşınan toplam yük miktarı 15.288.035 ton iken, bu
miktar 1996’da 18.856.693 tona çıkmıştır. Ancak 1996 itibariyle 2000 yılına
kadar bir düşüş sürecine girilmiştir. Bununla beraber, 2000 yılında taşınan
miktar olan 18.528.273 tonla her ne kadar 1996 yılı miktarına yaklaşılmış olsa
da 2001 ve 2002 yıllarında önemli ölçüde düşüşler meydana geldiği görülmektedir.
Bu yıllarda taşınan yük miktarları sırasıyla 14.364.473 ve 14.425.726 tondur.[27]
Taşınan yük miktarlarında yurt içi ve yurt dışı ayrımına göre analiz yapılacak
olursa ortaya çıkan sonuç, yurt dışı taşımalarının yurt içindekilere nazaran
daha istikrarlı olduğu yönündedir. Bununla beraber belirtilmelidir ki yıllar
itibariyle karşılaştırıldığında, yurt dışı taşıma miktarları, yurt içi
miktarlarının 1/10’una bile ulaşamamaktadır. Buna göre, yurt dışı taşımalara
daha fazla önem verilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
Ulaştırma
alanında önemli bazı açılımlar meydana gelmiştir. Bunlardan biri kombine
taşımacılıktır. Sağladığı ekonomik avantajlardan hareketle kombine taşımacılığa
yönelik yatırımlar yapılmalı ve konu ile ilgili politikalar oluşturulmalıdır.
Bu çerçevede, ulaşım alt sistemlerinde kombine taşımacılığa uygun
entegrasyonların oluşumuna yönelik zemin oluşturulmalı; gerek
denizyolu-demiryolu-karayolu, gerekse demiryolu-karayolu vb. kombinasyonların
gerçekleştirilmesine çalışılmalıdır.
3.2.2.1.3.Denizyolu
Ulaştırma Hizmetleri
Dünya
deniz filosundaki gelişmeler genel itibariyle olumlu yönde olup, ufak bazı
dalgalanmalar haricinde istikrarlı bir yapı sergilemiştir. 1993 yılında toplam
633,5 DWT’lik kapasiteye sahip olan dünya filosu, 1995’te bunu 651,2 DWT’ye
çıkarmıştır. 2000’deki miktar ise 730,5 DWT’dir. 2003 için öngörülen kapasite
ise 773,5 DWT’dir.[28]
Dünya
filosunun %22,7’sini bünyesinde bulunduran Panama birinci sırada yer alırken,
Liberya %9,2 ile ikinci, Bahama ise %5,9 ile üçüncü sıradadır. Ülkemiz ise 2002
yılına kıyasla 2003 yılı başı itibariyle %5,1’lik bir düşüşle 19.sıradan
20.sıraya gerilemiştir.[29]
Ülkemizin yeri, hak ettiği ölçüde değildir. Üç tarafı denizle çevrili olan ve
stratejik konumda bulunan bir ülkenin daha iyi bir paya sahip olması
gerekmektedir. Mesela Yunanistan, bu avantajını iyi kullanmakta ve dünya deniz
filosunda 4.sırada yer almaktadır. Malta bile 5., Marshall Adaları 11. ve Saint
Vincent da 18.sırada yer alıp bizden daha üstün pozisyondadır. İlk 25 ülke
arasında kendilerinden üstün konumda bulunduğumuz ülkeler ise sadece Almanya,
Rusya, Malezya, Filipinler ve Bermuda’dır.
Türkiye’de
denizcilik sektörünün potansiyeli ile bu potansiyelin ülke ekonomisine
sağladığı katma değer arasında bir uyumsuzluk bulunmaktadır. Türkiye;
denizcilik açısından, coğrafyası itibariyle sahip olduğu imkânlardan uygun bir
şekilde faydalanamamaktadır. Türkiye, ‘coğrafyanın, ülkelerin geleceğini
tayin’deki etkisine adeta meydan okumaktadır. Zira, üç tarafındaki denizlerle
8.000 km.’yi aşkın kıyısı bulunan, ancak, denizcilikten yeterince
faydalanamayan ve Doğu Karadeniz’deki kıyı illeri başta olmak üzere göç veren
bir ülke durumundadır. Dünya ticaretinin gelişmesinde; iletişim, çoklu taşıma
sistemleri, direkt pazarlama teknikleri, konteyner taşımacılığı, ulaşım
araçları ve liman, havalimanı gibi alt yapı hizmetlerinin gelişip
rasyonelleşmesi, ticarete ve rekabete hız kazandıran onlara tekrar talep
oluşturan faktörler olacaktır. Bu alanlarda hizmetini geliştirmeye devam eden
Türkiye, yeterli bilgiye ve donanıma sahip, genç-dinamik müteşebbis nüfusu ile
dünya ekonomisinde ve ticaretinde beklenen yerini alabilecektir.[30]
Denizyolu
ulaştırmasında, konteyner taşımacılığı özellikle ele alınması gereken ve uygun
politikalar oluşturulmasına ihtiyaç duyulan bir hizmet alanıdır. Özellikle
dökme yükler, sıvı kimyevîler ve gıda maddeleri taşımacılığının da konteynerle
yapıldığı ve bu eğilimin 2010 yılına kadar devam ederek söz konusu tarih
itibariyle bu hizmetlerde doyuma ulaşılacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla
konteyner hizmetlerinin icrasına ve ticaret payımızı artırmasına yönelik
tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Denizyolu
ulaştırma hizmetlerine olan talep, limanları ve ilgili hizmetleri artırıcı bir
etkiye yol açmıştır. Böylece, denizle ilgisi olan ülkeler, gerek kendi
ihtiyaçlarını ve gerekse dış talebi karşılama amaçlı liman tesisine ve filo
oluşumuna gitmişlerdir. Dünya ticaretindeki hacim genişlerken, nispeten düşük
masraflı olan denizyolu ulaştırmasına olan talepte de artış olmakta ve paralelinde
limana ve ilgili hizmetlere de ihtiyaç artmaktadır. Türkiye de bu konuya
ilişkin hassasiyeti göstermeli ve limanlara ve ilgili hizmetlere gereken önemi
vermelidir.
3.2.2.1.4.Havayolu
Ulaştırma Hizmetleri
Hava
taşımacılığı, teknolojik gelişmelere kısa sürede uyum sağlayabilen ve gerekli
yapısal değişikliklerin gerçekleştirilebildiği bir hizmet sektörüdür. Sektörde
meydana gelen yapısal değişikliklerden bir kısmı şöyle sıralanabilir:[31]
·
Geniş kapasiteli, yakıt tasarrufu sağlayan, düşük
gürültü ve emisyon seviyelerine sahip uçaklar geliştirilmekte; bunun da
havayolu şirketlerinin faaliyetleri, yönetimi, hizmet kalitesi ve içeriği
üzerinde büyük etkisi olmaktadır.
·
Serbestleştirme, özelleştirme, sektörün daha ticarî
bir yapıya dönüştürülmesi vb. politikalar izlenmekte, bağlantılı olarak
işbirlikleri sağlanmakta; böylece sektörde değişimler yaşanmakta ve
tüketicilerin hakim olduğu bir pazar yapısına ulaşılmaktadır.
Ülkemizde,
havayolu ulaştırma hizmetlerinde etkinlik için bu gelişmelerin gerekli biçimde
izlenerek, uygun adaptasyonların sağlanmasına çalışılmalıdır. Hizmet
ticaretindeki payımızın artmasına belirgin bir şekilde katkı sağlayabilecek
olan bu faaliyetlerin, uluslararası standartlarda gerçekleştirilmesine dikkat
edilmelidir.
Havayolu
ulaştırma hizmetleri, yapısı gereği dış gelişmelere son duyarlı bir alt
sistemdir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin çeşitli yerlerine yapılan
saldırılar, tüm dünyayı etkilemiş, bu çerçevede ülke ekonomileri değişen
derecelerde etkilenmiştir. Ekonomilerde birçok sektör olumsuz etkilenmiş
olmakla beraber, en fazla etkilenenlerin başında havayolu ulaştırma sektörü
gelmektedir. Bununla beraber, izlenen stratejilerle, THY’nin bu krizi zararsız
şekilde, hatta kârla atlatma başarısını gösterdiği ifade edilmektedir.[32]
Türkiye,
havayolu ulaştırma hizmetlerinde payını giderek artıran bir ülke konumundadır.
Bununla beraber sektörün karşılaştığı bazı sorunlar da mevcut olup, bunların
giderilmesi gerekmektedir. Havacılık ulaştırma hizmetlerinde, orta ve uzun
vadede meydana gelmesi ihtimali olan gelişmeler dikkate alınarak ülkemizde de
uygun politikalar oluşturulmalı ve sektörün sağlıklı faaliyetini sağlayacak
ortam hazırlanmalıdır. Bu çerçevede ülkemizde havayolu ulaştırma hizmetleriyle
ilgili olarak yapılması gerekenler arasında şunlar belirtilebilir:[33]
·
Yerli sivil havacılık sektörünün ihtiyaç duyduğu
lisanslı personelin eğitiminde, öncelikle yurt içi kaynakların kullanımı tercih
edilmeli ve bu bir devlet politikası hâline getirilmelidir.
·
Yeni hava alanları inşa etme yerine mevcutların üst ve
alt yapılarında iyileştirmelere gidilmelidir.
·
Yerli hava-taksi işletmecileri teşvik edilmelidir.
Ayrıca, yabancı ülkelerin küçük uçak ve helikopter hareketinin ülkemize
yönlendirilmesine çalışılmalıdır. Böylece yat limanları ve yat turizmi gibi,
“havacılık turizmi”ne ortam sağlanmış olacaktır.
·
İhracatı artırmaya önemli katkısı olan kargo
taşımacılığına gereken destek sağlanmalıdır.
3.2.2.1.5.Boru
Hattı Ulaştırma Hizmetleri
Boru
hattı, uluslararası taşımacılıkta önemli bir yere sahip olan ve bu önemini
giderek artıran alt ulaşım sistemlerinden biridir. Boru hattı taşımacılığı,
kendi sahasında, gerek karayolu ve demiryolu, gerekse denizyolu taşımacılığına
göre daha hızlı, güvenli ve ekonomik niteliklere sahiptir. Türkiye, bu
hizmetler açısından stratejik bir konumda bulunmaktadır. Nitekim Türkiye,
zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olan Hazar Bölgesi ve Orta Doğu Bölgesi
ülkeleri arasında bir geçiş ülkesi durumundadır. Dolayısıyla Türkiye, kendisine
hem ekonomik hem de siyasî güç kazandıracak olan uluslararası ham petrol ve
doğal gaz boru hattı taşımacılığına da önem vermelidir. Bu çerçevede;
Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim
Hattı, Mavi Akım Projesi, Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı,
Irak-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı, Mısır-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı gibi
uluslararası projelere gerekli önemi verilmelidir.[34]
Ülkemizin
uzun vadeli genel enerji dengesi içinde doğal gazın payı, enerji sektöründeki
ilgili tüm kuruluşların katılacağı bir model çalışması ile belirlenmeli ve
ortaya çıkan değerlendirmelere göre, yeni doğal gaz boru hattı ve depolama
yatırımları öncelikle arz kaynağının çeşitlendirilmesine ve arz güvenliğinin
sağlanmasına yönelik olarak planlanmalıdır. İhtiyaç duyulan ilave boru hatları
da mutlaka oluşturulmalıdır.[35]
3.2.2.2.Turizm
Geleneksel
hizmet alt sektörleri arasında, ülkemiz açısından mukayeseli üstünlüğe sahip
olduğumuzun ifade edilebileceği en önemli sektörlerden biri turizmdir. Klasik
tabiriyle, ülkemiz için “bacasız endüstri” niteliği taşıyan bu sektör, dış
ticaretimizde çok önemli bir paya sahip bulunmaktadır. Benzer şekilde turizm,
dünyanın birçok ülkesi açısından da hayati derecede öneme sahip bir hizmet
sektörüdür.
Sektörün
GSMH’deki yeri ve ihracattaki payında yıllar itibariyle birtakım dalgalanmalar
olmakla beraber, genel olarak artışlar yaşandığı görülmektedir: 1995 yılında
GSMH’ye katkı oranı %2,9 olan turizm, bu payı 2001’de %5,5’e kadar
yükseltmiştir. Benzer eğilim ihracat kaleminde de geçerlidir. 1995 yılında
ihracattaki payı %22,9 iken, sektörün 2001 yılında ulaştığı pay %25,9’dur.[36]
Ülkemizin
turizm açısından taşıdığı potansiyel, yapılan bazı çalışmalarda da açık bir
şekilde ortaya çıkmaktadır. 2001 yılındaki turist sayımızın 17.068.000’e, 2020’de
ise bu sayının 27.017.000’e ulaşacağı öngörülmektedir. 1995 yılında Akdeniz
ülkeleri arasında sahip olduğumuz pay %4,3 iken, bu payın 2020’de %7,8’e
yükseleceği tahmininde bulunulmaktadır. 1995-2020 dönemi yıllık büyüme
hızımızın ise %5,5 olacağı tahmin edilmekte olup, ülkeler arasında yapılan
sıralamada da üst kategoride yer aldığımız ortaya konmaktadır.[37]
Turizm
sektörü, yapısı itibariyle dış faktörlere karşı son derece hassastır. Gerek
yurt içinde ve gerekse yurt dışında meydana gelen olaylar, doğrudan veya
dolaylı bir biçimde sektörü etkileyebilmektedir. Nitekim son dönemde meydana
gelen bazı olaylarda da buna şahit olunmuştur. Mesela 11 Eylül 2001’de meydana
gelen saldırılar, birçok sektörü olduğu gibi turizm sektörünü de büyük ölçüde
etkilemiştir. Konu ile ilgili çalışmalar, bunu doğrulamaktadır.[38] 2003
Kasım’ında İstanbul’da gerçekleştirilen benzer saldırılar da sektörü belli
ölçüde etkilemiştir. Sektörle ilgili meydana gelen bu ve benzeri
kırılganlıkların giderilebilmesi için uygun bazı önlemlerin alınması
gerekmektedir. Mesela bu kapsamda turizm hizmetlerinde çeşitliliğe gidilebilir.
Ayrıca ülkemizin turistik kaynaklarının pazarlanmasında da “parça” temelli
tanıtım tarzlarının izlenmesi tavsiye edilmektedir.
Turizm
sektörü ile ilgili belirtilebilecek önemli konulardan biri, sektör-işletme
ilişkisi üzerinedir. Bu kapsamda KOBİ’lerin durumu özel bir önem taşımaktadır.
Turizm sektöründe faaliyette bulunan işletmelerin çoğu, diğer sektörlerde de
olduğu gibi, KOBİ statüsündedir. Türkiye ekonomisi açısından dikkate
alındığında, işletmelerin %99’una yakınını oluşturan KOBİ’ler, hayati derecede
öneme sahip kuruluşlar niteliğindedir. Genel olarak ülke ekonomisi açısından
taşıdıkları önemin, turizm sektöründe de geçerli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bununla beraber, bu işletmelerin, normal şartlarda faaliyetleri önünde engel
niteliğinde olan birtakım sorunları da mevcuttur. KOBİ’lerin çok sayıda sorunu
olmakla beraber; bunlar ana başlıklar hâlinde şöyle sıralanabilir: Tanımlanma,
örgütlenme, hukuk, bürokrasi, alt yapı, beşerî kaynak, teknoloji, ticaret ve
finans.[39] Bu
sebeple, söz konusu KOBİ’lerle ilgili sorunların en az seviyeye indirilmesi,
sektörün daha sağlam bir zeminde faaliyette bulunmasına imkân tanıyacaktır. Bu
çerçevede; işletmelerin uygun bir şekilde tanımlanması, örgütlenmelerine
yönelik uygun zeminlerin oluşturulması, hukukî, bürokratik, alt yapıya ilişkin,
beşerî kaynakla ilgili, teknolojik ve ticarî nitelikli sorunlarının giderilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, bu işletmelere uygun şartlarda finansal destekler de
sağlanmalıdır.
DEĞERLENDİRME VE
SONUÇ:
Ekonomideki
üç temel sektör olan tarım, sanayi ve hizmet içinde, günümüz itibariyle en
dikkat çekici gelişmeyi sergileyen, sonuncusudur. Hizmet sektörü, gerek ulusal gerekse
uluslararası bazda önemi giderek artan bir konuma yerleşmiştir. Ülkeler de
bunun farkında varmış olup, bu sektöre yönelik özel bazı stratejiler geliştirme
yönünde çaba sarf etmektedir.
Hizmetlerin
hem ulusal hem de uluslararası arenada önem kazanması sonrasında, ticarete
ilişkin liberalizasyon müzakerelerine bu faaliyetlerin de dahil edildiği
görülmektedir. Uluslararası ticaretteki kurumsal liberalizasyon süreci, İkinci
Dünya Savaşı sonrasında, 1947 yılında GATT ile başlamıştır. Yürürlüğe giriş tarihi
itibariyle GATT giderek artan bir katılıma sahne olmuştur. Nitekim, bu durum
gerek katılımcı sayısı gerekse müzakere konuları dikkate alındığında daha net
bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Liberalizasyon
süreci, devam etmekte olup günümüzde müzakerelere DTÖ bünyesinde devam
edilmektedir. Önceki dönemlerde olduğu gibi, her ne kadar ülke grupları (GOÜ ve
GÜ) arasında menfaat mücadeleleri yaşanıyorsa da liberalizasyona ilişkin sahip
olunan niyet dolayısıyla orta ve uzun vadede başarı elde edileceğini belirtmek
mümkündür.
2001
yılı itibariyle; uluslararası hizmet ihracatı hacmi 1.440 milyar dolar
civarındadır. Ülke grupları açısından; GÜ’lerin ticaret hacmi, GOÜ’lerinkinden
fazladır. Bununla beraber, GOÜ’lerin hizmet ticaretindeki paylarını giderek
artırdıkları ifade edilebilir.
Ülkeler,
uluslararası ticaretten pay elde edebilmek amacıyla, kendi piyasa yapılarına
uygun sektörlere ağırlık vermektedir. Bu çerçevede stratejik nitelik taşıyan
sektörlere birtakım teşvikler ve destekler sağlamakta olup, uluslararası
arenada icra edilen faaliyetlerle gelir artışı elde etmeye çalışmaktadırlar.
GOÜ’lerin uluslararası hizmet ticaretinde aktif hâle
gelebilmesi için sahip olduğu mukayeseli üstünlüklerinin farkında olması ve
bunlardan yararlanması gerekmektedir. Genel kanaat, GOÜ’lerin söz konusu
üstünlüklerini dikkate alması hâlinde ticarî payını artırabileceği yönündedir. Sahip olunan
mukayeseli üstünlükler açısından GÜ’ler ve GOÜ’ler arasında birtakım
farklılıklar söz konusudur. Önemli olan, bu farklılıkların birer avantaja
dönüştürülerek hizmet ticaretindeki payın artırılmasına çalışılmasıdır.
Hizmet
sektörüne ilişkin yapılan bir sınıflandırmaya göre hizmetler, “teknoloji
içeriklerine” göre alt başlıklara ayrılmaktadır. Buna göre hizmetler; “bilgiye
dayalı” ve “geleneksel” hizmet sektörleri olmak üzere ikili bir kategoride
değerlendirilmektedir. Bilgiye dayalı hizmet sektörleri arasında; Bankacılık,
Sigortacılık, Bilgi Teknolojisi, Danışmanlık, Müteahhitlik ve Teknik Hizmetler,
Reklamcılık ve Dağıtım, Sağlık, Eğitim, Kamu Hizmetleri vb. yer almaktadır.
Geleneksel hizmet sektörleri arasında yer alan faaliyetler ise Ticaret, Turizm,
Taşımacılık, Sosyal Hizmetler vb.’dir.
GOÜ’ler,
sahip oldukları mukayeseli üstünlüklerden hareketle, kendileri açısından
stratejik nitelikteki hizmet alt sektörlerinde uzmanlaşabilir ve uluslararası
hizmet ticaretindeki payını artırabilir.
Hizmet
sektörü, Türkiye açısından da önem taşımaktadır. Bunu sektörün GSMH ve istihdam
payına bakarak anlamak mümkündür. Sektörün taşıdığı önem dolayısıyla Türkiye,
hizmet ticaretindeki liberalizasyon sürecinde hep lehte bir tavır
sergilemiştir. Nitekim, Türkiye’nin, taahhüt listesi açısından GÜ’ler
seviyesinde bulunduğu belirtilebilir.
Hizmet
ticaretindeki payını her geçen yıl biraz daha artıran Türkiye’nin, DTÖ
tarafından ortaya konan 2001 yılı verilerine göre dünya hizmet ihracatındaki
payı %1’e çıkmıştır. Ancak uluslararası sıralamada, 25.ülke konumunda
bulunmaktadır. Hizmet ticaretindeki payımızı daha üst seviyelere çıkarmamız
gerektiği açıktır.
Ülkemizin,
uluslararası hizmet ticaretindeki payının daha üst seviyelere çıkarılabilmesi
için bazı adımlar atılması gerekmektedir. Bu çerçevede, sahip olduğumuz
mukayeseli üstünlüklerden hareketle, ülkemizin uluslararası arenada ticarî payını
artırma potansiyeline sahip alt sektörler belirlenmeli ve faaliyetler bunlarda
yoğunlaştırılmalıdır.
GOÜ’ler
açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olunan sektörlerin ortaya konmasında
faydalanılan sınıflandırma çerçevesinde ülkemizle ilgili sektörel tespitlerde
bulunmak da mümkündür. “Teknoloji” içeriklerine göre yapılan sınıflandırma
çerçevesinde ülkemizle ilgili şu tespitlerde bulunulabilir:
a) “Bilgiye dayalı hizmetler”
kapsamında mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz sektörler şunlardır: “Mimarlık-Mühendislik,
Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri”, “Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası
Hizmetleri.”
b) “Geleneksel hizmetler” kapsamında
ise şu sektörlerde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz belirtilebilir:
“Ulaştırma Hizmetleri”, “Turizm Hizmetleri.”
Türkiye,
söz konusu dört alt sektörde önemli ölçüde mukayeseli üstünlüğe sahiptir. Bu
dört alt sektör hizmet ihracat meblağlarının, toplam hizmet ihracat
meblağındaki payı yaklaşık 3/4 oranındadır. Dolayısıyla bu oran, söz konusu
hizmetlerde sahip olunan avantajla ilgili önemli bir ipucu sağlamaktadır.
Gerekli önemin verilmesi halinde, uluslararası hizmet ticaretindeki payımız
açısından, bu sektörlerin katkısının giderek artacağı ifade edilebilir.
* Dr. Mehmet Behzat Ekinci,
** DTM, Dış Ticaret Dergisi,
“Gelişmekte Olan Ülkelerin Hizmet Ticaretindeki Yeri ve Türkiye; Hizmet Ticaretinde
Türkiye’nin Stratejik Sektörlerine İlişkin Değerlendirmeler”, Yıl:9, Sayı:32,
Temmuz 2004, ss.43-87. (http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/DTDERGI/Dtdergi.htm)
[i] John Whalley, Coleen Hamilton, The
Trading System After the Uruguay Round, Washington D.C., Institute for
International Economics, 1996, p.13.
[ii] WTO, “Doha Development Agenda: Services Negotiations”, Press Release, Press/300, http://www.wto.org, 28 June 2002 (02-3693), p.6.
[3] Richard Blackhurst, "Impact of the Uruguay
Round", Trade Policy Issues,
Papers Presented at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by
Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, 1997, p.145.
[4] Sema Kalaycıoğlu,, Dış
Ticarette Korumacılık ve Liberasyon-Teori ve Dünyadaki Uygulamalar,
İstanbul, Beta Basım Yayın, 1991, s.93.
[5] WTO, a.g.e, s.12.
[6] Naheed Kirmani, "Issues in the Design and Implementation of Trade
Reforms-Experience in Developing and Transition Economics", Trade Policy Issues, Papers presented
at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by Chorng-Huey
Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, 1997, p.31.
[7] UNCTAD, Trade in
Services:Sectoral Issues, New York, UNCTAD/ITP/26, 1990, p.8.
[8] Halil Seyidoğlu, Uluslararası
İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları.,
2003, s.790-791.
[9] Colin Clark, The
Conditions of Economic Progress, 3rd ed., London, Macmillan&Co.Ltd.,
1957, pp.490-492.
[10] DİE, http://www.die.gov.tr/Istatistikler,
2004.
[11] DPT, Hizmet Ticaretinin
Serbestleştirilmesi, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2543-ÖİK:559,
http://www.dpt.gov.tr, 2000, s.52.
[12] HM, “Türkiye ve GATS”, Ankara, Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr, 2004, s.2.
[13] Levent Kırval, Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları
Piyasaları:Türkiye ile AB Arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları
Piyasalarının Karşılıklı Olarak Serbestleştirilmesi, İstanbul, İKV Yayınları,
No:165, 2001, s.156.
[14] TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/cbt.html,
15.04.2004.
[15] WTO, a.g.e, s.10-12.
[16] DPT, İnşaat, Müteahhitlik,
Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu
Raporu, Ankara, DPT:2566-ÖİK:582, http://www.hazine.gov.tr,
2001, s.5-8.
[17] DPT, İnşaat…, s.16-17.
[18] DPT, İnşaat…, s.32.
[19] DPT, İnşaat…, s.21.
[20] Dorothy I. Riddle, "Niche Markets for Service Exports", International Trade Forum, Geneva, International
Trade Centre UNCTAD/WTO, Issue:1, 1998, pp.16-17.
[21] S.Şahin Tulga,
“Bilişimle İstihdam”, e-Dünya, Dünya Eki, Sayı:71,
2003, s.3.
[22] Ahmet Mercan, “Taşımacılık Nasıl Verimli
Hâle Gelir?”, Ekovitrin, Sayı:2,
2003, s.88.
[23] “Sektör, Beton
Yolların Artmasını Bekliyor”, 5.Ulusal Beton Kongresi,
Dünya Eki, 1 Ekim 2003, s.8.
[24] Hülya Zeybek, “AB ile Entegrasyona Doğru Demiryolları”, Dünya, 3 Mayıs 2003, s.11.
[25] Şükrü Sarıoğlu, “Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Röportaj”, Mimar ve Mühendis, Sayı:32, 2003, s.19.
[26] Tekin Çınar, “Aktif
Bir Demiryolu Politikası Saptanmazsa Türkiye, Uluslararası Ulaşım
Sistemlerinden Dışlanabilir”, http://www.dusunenadam.com.tr/demiryol(1-2-3).htm,
16 Eylül 2003, s.6.
[27] “Türkiye’deki
Demiryollarının Toplam Uzunluğu”, Lojistik &
Taşımacılık Dünyası, Dünya Yayıncılık, Haziran 2003, s.54.
[28] DTO, Deniz Sektörü Raporu,
İstanbul, 2003, s.29.
[29] DTO, a.g.e., s.83.
[30] Ahmet İncekara, Yıldırım Kılkış, Karadeniz Limanlarının Bölgesel Ticaretin Gelişimindeki Önemi ve İşlevi,
İstanbul, İTO Yayını, No:1999-50, 1999, s.13-14.
[31] DPT, Ulaştırma, 8.BYKP, Özel
İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2586-ÖİK:598, http://www.dpt.gov.tr, 2001, s.8.
[32] Oya Torum, “Yeni
Yılı Karşılarken Dünyada Havayolu Taşımacılığına Bakış”, Dünya,
31 Aralık 2002, s.11.
[33] DPT, Ulaştırma, s.38-40.
[34] Muhteşem Kaynak, “Ulaştırmada Yeni Eğilimler ve Türkiye’nin Bölgesel
Lojistik Güç Olma Potansiyeli”, Avrasya
Etüdleri, Sayı:24, 2003, s.18.
[35] DPT, Ulaştırma, s.41.
[36] a)DİE, http://www.die.gov.tr/Istatistikler,
2004.
b)“Turizmde 2001
Yılı Düzeyinin Korunması Bekleniyor”, Turizm ve Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan 2002, s.6.
[37] “Akdeniz
Bölgesi’nde Rekabet Kızıştı”, Turizm ve Otelcilik, Dünya
Eki, 22 Nisan 2002, s.11.
[38] Geniş bilgi için bkz.:
a)Sunay Ünlü Yücel, “WTO 2002
Yılından Umutlu”, TÜRSAB Dergi,
Sayı:215, 2002, s.50.
b)“11 Eylül’ün Türk Turizmine Etkileri Anketi
Sonuçlandı!”, TÜRSAB Dergi,
Sayı:215, 2002, s.13.
[39] Detaylı bilgi için bkz.:
Mehmet Behzat Ekinci, Türkiye’de KOBİ’lerin Kurumsal Gelişimi ve Finansal Sorunları, İstanbul, Askon,
2003.
BİBLİYOGRAFYA
Blackhurst,
Richard (1997), "Impact of the Uruguay Round", Trade Policy Issues, Papers Presented at the seminar on Trade
Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani,
Washington, IMF, pp.136-147.
Clark, Colin (1957), The
Conditions of Economic Progress, 3rd ed., London, Macmillan&Co.Ltd.
Çınar,
Tekin (2003), “Aktif Bir Demiryolu Politikası Saptanmazsa Türkiye, Uluslararası
Ulaşım Sistemlerinden Dışlanabilir”, http://www.dusunenadam.com.tr/demiryol(1-2-3).htm,
16 Eylül, s.1-8.
DİE (2004), http://www.die.gov.tr/Istatistikler
DPT (2000), Hizmet
Ticaretinin Serbestleştirilmesi, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu,
Ankara, DPT:2543-ÖİK:559, http://www.dpt.gov.tr
DPT (2001), İnşaat,
Müteahhitlik, Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri, 8.BYKP, Özel İhtisas
Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2566-ÖİK:582, http://www.hazine.gov.tr
DPT (2001), Ulaştırma, 8.BYKP, Özel
İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2586-ÖİK:598, http://www.dpt.gov.tr
DTO (2003), Deniz
Sektörü Raporu, İstanbul.
EC (2000), GATS
2000, European Commission, Directorate-General I, External Relations,
Luxembourg.
Ekinci, Mehmet Behzat (2003), Türkiye’de KOBİ’lerin Kurumsal Gelişimi ve Finansal Sorunları, İstanbul, Askon.
HM (2004), “Türkiye ve GATS”, Ankara, Hazine
Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr, s.1-6.
İncekara, Ahmet, Kılkış, Yıldırım (1999), Karadeniz Limanlarının Bölgesel Ticaretin
Gelişimindeki Önemi ve İşlevi, İstanbul, İTO Yayını, No:1999-50.
Kalaycıoğlu, Sema (1991), Dış Ticarette Korumacılık ve Liberasyon-Teori
ve Dünyadaki Uygulamalar, İstanbul, Beta Basım Yayın.
Kaynak, Muhteşem (2003), “Ulaştırmada Yeni Eğilimler
ve Türkiye’nin Bölgesel Lojistik Güç Olma Potansiyeli”, Avrasya Etüdleri, Sayı:24, s.3-18.
Kırval, Levent (2001), Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları Piyasaları:Türkiye ile AB
Arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları Piyasalarının Karşılıklı Olarak
Serbestleştirilmesi, İstanbul, İKV Yayınları, No:165.
Kirmani, Naheed (1997), "Issues in the Design
and Implementation of Trade Reforms-Experience in Developing and Transition
Economics", Trade Policy Issues,
Papers presented at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed.
by Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, pp.20-48.
Mercan,
Ahmet (2003), “Taşımacılık
Nasıl Verimli Hâle Gelir?”, Ekovitrin,
Sayı:2, s.88-89.
Riddle, Dorothy I. (1998), "Niche Markets for
Service Exports", International
Trade Forum, Geneva, International Trade Centre UNCTAD/WTO, Issue:1, pp.10-17, 31-32.
Sarıoğlu,
Şükrü (2003), “Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Röportaj”, Mimar ve Mühendis, Sayı:32, s.18-21.
Seade, Jesus (1996), “Results of the Uruguay Round”, The Uruguay Round and the Arab Countries,
Papers Presented at a Seminar Held in Kuwait, January 17-18, 1995, Ed. by Said
El-Naggar, Washington, IMF, pp.13-34.
Seyidoğlu, Halil (2003), Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı,
İstanbul, Güzem Yayınları.
TCMB (2004), Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/cbt.html, 15
Nisan.
Torum, Oya (2002), “Yeni Yılı Karşılarken Dünyada Havayolu
Taşımacılığına Bakış”, Dünya, 31 Aralık, s.11.
Tulga,
S.Şahin (2003), “Bilişimle İstihdam”, e-Dünya,
Dünya Eki, Sayı:71, s.3.
UNCTAD (1990), Trade
in Services:Sectoral Issues, New York, UNCTAD/ITP/26.
Ünlü
Yücel, Sunay (2002), “WTO 2002 Yılından Umutlu”, TÜRSAB
Dergi, Sayı:215, s.50.
Whalley, John, Hamilton, Coleen (1996), The Trading System After the Uruguay Round,
Washington D.C., Institute for International Economics.
WTO, (2002), “Doha Development Agenda: Services
Negotiations”, Press Release,
Press/300, http://www.wto.org, 28 June,
(02-3693), pp.1-8.
Zeybek,
Hülya (2003), “AB ile Entegrasyona Doğru Demiryolları”, Dünya, 3 Mayıs, s.11.
“Akdeniz
Bölgesi’nde Rekabet Kızıştı” (2002), Turizm ve
Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan, s.11.
“Sektör,
Beton Yolların Artmasını Bekliyor” (2003), 5.Ulusal
Beton Kongresi, Dünya Eki, 1 Ekim, s.8.
“Turizmde
2001 Yılı Düzeyinin Korunması Bekleniyor” (2002), Turizm
ve Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan, s.6.
“Türkiye’deki
Demiryollarının Toplam Uzunluğu” (2003), Lojistik &
Taşımacılık Dünyası, Dünya Yayıncılık, Haziran, s.54.
“11 Eylül’ün Türk Turizmine Etkileri Anketi
Sonuçlandı!” (2002), TÜRSAB Dergi,
Sayı:215, s.13.