AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE TÜRKİYE;

HİZMET TİCARETİNDE TÜRKİYE’NİN STRATEJİK SEKTÖRLERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

GİRİŞ

 

1.ULUSLARARASI TİCARETTE LİBERALİZASYON SÜRECİ VE HİZMETLER

 

2.GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE ALTERNATİF İMKÂNLARI

 

3.TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE STRATEJİK SEKTÖRLERİ

3.1.Türkiye’de Hizmet Sektörü ve Hizmetlerin Uluslararası Ticaretteki Yeri

3.2.Türkiye’nin Uluslararası Hizmet Ticaretindeki Stratejik Sektörlerine İlişkin Değerlendirmeler ve Teklifler:

3.2.1.Bilgiye Dayalı Hizmet Alt Sektörleri

3.2.1.1.Mimarlık-Mühendislik,Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri

3.2.1.1.1.Mimarlık-Mühendislik Hizmetleri

3.2.1.1.2.Teknik Müşavirlik Hizmetleri

3.2.1.1.3.Müteahhitlik Hizmetleri

3.2.1.2.Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler

3.2.2.Geleneksel Hizmet Alt Sektörleri

3.2.2.1.Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.1.1.Karayolu Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.1.2.Demiryolu Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.1.3.Denizyolu Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.1.4.Havayolu Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.1.5.Boru Hattı Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.2.Turizm

 

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

 

 

 

 

GİRİŞ:

            Tarım, sanayi ve hizmet, ekonomideki üç temel sektördür. İlk iki sektör yani tarım ve sanayi sektörleri, direkt olarak fizikî mal üretimine yöneliktir. Ancak, bu durum hizmetler sektörü için geçerli değildir. Çünkü bu sektörde üretim fizikî değildir. Diğer bir deyişle, üretimin kendisi değil; fakat sonucu fizikî niteliklidir. Mesela, bir mimarın, mühendisin, teknik müşavirin veya müteahhidin inşaat sürecinde sunduğu hizmet fizikî nitelikli değildir, yani elle gösterilebilecek bir nesne üretilmemektedir. Ancak neticede ortaya çıkan yapı fark edilebilmektedir. İnşaat faaliyeti sonrasında ortaya çıkan konut, iş yeri vb. yapılar, söz konusu şahısların sundukları hizmet sayesinde ortaya çıkmaktadır. Eğitim hizmeti de benzer nitelikler taşır. Bir öğretici; eğitim faaliyeti sürecinde fizikî nitelikli herhangi bir nesne arz etmemektedir. Fakat netice itibariyle eğitimin; bu hizmeti talep edenler üzerinde bilgi birikimi, davranış vb. açılardan etkilerde bulunduğu bir gerçektir. Bu örneklerin sayısı artırılabilir.

 

            Genel gelişme modeline göre, bir ekonomide sektörel gelişim “tarım-sanayi-hizmet” sıralamasını takip eder. Bu çerçevede, iş gücü hareketliliği öncelikle tarımdan sanayiye, daha sonra sanayiden hizmet sektörüne doğru gerçekleşir. Sektörel gelişim süreci ile ilgili olarak belirtilen alternatif bir model ise şu şekildedir: Ülkeler, ekonomik açıdan genel gelişme modeli olarak belirtilen “tarım-sanayi-hizmet” sektörleri sürecini, bu sıralama dahilinde izleme yerine farklı bileşimlerde bir hareketlilik sergileyebilmektedir.

 

            Günümüzde ülkeler açısından inceleme yapıldığında, özellikle GÜ(Gelişmiş Ülke)’lerdeki gelişim sürecinin “genel sektörel gelişme modeli”ne uygun olduğu görülecektir. Ancak, GOÜ(Gelişmekte Olan Ülke)’lerde durum bu eğilime uygun olmamaktadır, olamamaktadır. Bununla ilgili sebepler temelde, söz konusu ülkelerin sahip oldukları yapısal karakteristiklerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla, GOÜ’ler daha çok “alternatif sektörel gelişme modeli”ne uygun bir süreç izlemektedir.

 

            Sektörel modellerden hareketle, ekonomik gelişmenin sağlanması ve uluslararası alanda ticarî pay artışının elde edilebilmesi amacına yönelik olmak üzere, ülke gruplarına yönelik birtakım tekliflerde bulunulmaktadır. Bu çerçevede mesela, GOÜ’lere yönelik teklifler şu şekildedir: GOÜ’ler, tarım sektöründe sağladıkları gelişim sonrasında, sanayi sektöründe de belli bir alt yapıya sahip olmalı ve hizmet sektöründe yoğunlaşmaya çalışmalıdır. Bu şekilde üretecekleri hizmetleri, uluslararası pazarlara arz ederek ticarî alandaki paylarını artırmaya çalışmalıdırlar. Söz konusu ülkeler, hangi alan(lar)da uzmanlaşmaları gerektiğini ise sahip oldukları kaynakları dikkate alarak tespit etmelidir. Teorik olarak bu tespit, mesela, “mukayeseli üstünlükler” dikkate alınarak gerçekleştirilebilir.

 

            Konuya Türkiye açısından bakıldığında, durumun geçerliliğini koruduğu ortaya çıkmaktadır. Türkiye, gerek tarımda ve gerekse sanayi alanında belli derecede alt yapısı olan bir ülkedir. Birtakım sorunları olmakla birlikte her iki sektörde de belirli bir büyüklüğe ulaşmış hâldedir. Oranlar incelendiğinde bu durumun teyit edildiği görülmektedir. Dolayısıyla, Türkiye de hizmet sektöründe yoğunlaşmalı ve uluslararası hizmet ticaretindeki payını artırmaya çalışmalıdır.

 

            Çalışma ile; GOÜ’lerin ve bu grupta yer alan bir ülke olarak Türkiye’nin, hangi hizmet faaliyet(ler)inde yoğunlaşarak ve dünya hizmet ticaretinde ne şekilde yer alarak gelirlerini artırabilecekleri tespit edilmeye çalışılmaktadır. Burada; öncelikle uluslararası kurumsal liberalizasyon süreci incelenmektedir. Bundan sonra GOÜ’lerin ve bir GOÜ olarak Türkiye’nin uluslararası sahada mukayeseli üstünlüğe sahip olduğu düşünülen potansiyel hizmet alt sektörlerine yönelik tespitlerde, tahlillerde ve değerlendirmelerde bulunulmaktadır.

 

 

1.ULUSLARARASI TİCARETTE LİBERALİZASYON SÜRECİ VE HİZMETLER

            Ticaretin ulusal ve uluslararası bir boyut kazanmasında, XVIII.yüzyılın ortaları itibariyle kaydedilen Sanayi Devrimi safhasının çok önemli bir payı vardır. Nitekim, İngiltere başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin uluslararası ticarete katılmasında söz konusu devrimin etkisinin olduğu açıktır. Özellikle su gücü ile çalışan makinelerin, daha sonra buhar makinesinin icadı ve bunların üretim sürecinde kullanılmasıyla, ticarî faaliyetler hız kazanmıştır. Seri üretime paralel olarak, ticaretin uluslararası niteliği ön plana çıkmaya başlamıştır.

 

            XVII.yüzyılın ortalarından, XX.yüzyılın ilk yarısına kadarki devrede, ticarî hayatta yaşanan gelişmeler, liberal mantığa nispeten uygun bir çerçevede gerçekleşmiştir. Bu süreçte, ülkelerce kimi muhafazakâr politikalar izlenmekle beraber, neticede liberal bir uluslararası ticarî sisteme doğru gidişat vardır. Söz konusu süreç, 1945 yılı itibariyle yerini farklı tarzda bir liberalizasyon sürecine terk etmiştir. Bu seferki ise, kurumsal bir liberalizasyon sürecidir. GATT (General Agreement on Tariffs on Trade: Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) ile başlayan bu süreç, halihazırda WTO (World Trade Organization: DTÖ: Dünya Ticaret Örgütü) bünyesinde devam etmektedir. Örgüt önderliğinde, muhtelif zirvelerin tertibiyle çok taraflı müzakereler gerçekleştirilmekte ve uluslararası ticaret ortamındaki engeller ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

 

            XX.yüzyılın ikinci yarısından sonra dünya mal ticaretinde belirgin artışlar yaşanmıştır. Mesela, 1960 sonrası dönemde, 1975, 1982 ve 1993 yılları hariç, artışlar kaydedilmiştir. Bu dönemdeki reel artış oranı yıllık olarak ortalama %6,2 civarındadır. 1960-70 dönemi yıllık ticaret hacmi artışı %8,5 civarındadır. Bu oran 1970’lerde %6,4; 1985-92 döneminde ise %5 civarındadır.[i]

 

            Mal ticareti yanında, uluslararası hizmet ticaretinde de önemli artışlar olmuştur. Mesela, 1990-2000 döneminde Dünya ticarî hizmet ihracatı ortalama yıllık %6,4 oranında bir gelişim sergilemiştir. Bu artışta GÜ’lerin payı %5,6 iken, AGÜ(Az Gelişmiş Ülke)’lerin ve GOÜ’lerin payı bundan yüksek olup sırasıyla %6,3 ve %8,9 oranlarında gerçekleşmiştir.[ii]

 

            Uluslararası seviyede gerçekleştirilen kurumsal liberalizasyon sürecinin, gerek mal ve gerekse hizmet ticaretinde meydana gelen artışta önemli ölçüde katkı sahibi olduğu açıktır. Nitekim, ülkeler ticaret paylarını arttırdıkça ve liberalizasyon derecelerini yükselttikçe, beklenen tahmini gelir seviyelerinin de yükseldiği ifade edilmektedir. Gerek statik ve gerekse dinamik şartlar dikkate alınarak yapılan bazı çalışmalarda, hedeflenen liberalizasyon sürecine uygun hareket edilmesi hâlinde önemli ölçüde gelir artışları yaşanacağı ortaya konmaktadır.


[3] Mesela Uruguay Turu’nda, mal ticareti açısından sağlanan liberalizasyon sayesinde, dinamik şartların dikkate alınmasıyla; bir tahmine göre 2005 yılı itibariyle (1990 yılı fiyatlarıyla) 184 milyar dolarlık, diğer bir tahmine göre ise 218 milyar dolarlık gelir artışı meydana geleceği belirtilmektedir.

 

            Kurumsal liberalizasyon süreci, esasen, II.Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. Bu çerçevede oluşturulan GATT’ın ve GATT kapsamındaki liberalizasyon sürecinin dünya ticaretine olumlu etkisi olmuştur, olmaktadır. Tarihî seyri itibariyle incelendiğinde, GATT müzakere turlarının giderek daha geniş bir kapsamla gerçekleştirildiği görülmektedir.

 

 

Tablo 1:GATT Müzakere Turları

YIL

MÜZAKERE

TURU

KATILIMCI

SAYISI

SONUÇ

TARİFE İNDİRİMİ (%)

1947

Geneva

23

Tarifeler

35,0

1949

Annecy

13

Tarifeler

35,1

1951

Torquay

38

Tarifeler

26,0

1956

Geneva

26

Tarifeler

15,6

1960-61

Dillon

26

Tarifeler

12,0

1964-67

Kennedy

62

Tarifeler, Anti-damping tedbirleri

45,5

1973-79

Tokyo

102

Tarifeler, Tarife dışı engeller, Ticarî ilişkiler için çerçeve anlaşmaların tesisi

33,0

1986-94

Uruguay

125

Tarifeler, Tarife dışı engeller, Tarım, Tekstil ve Konfeksiyon, Hizmetler, Fikrî mülkiyet haklarının korunması, GATT sisteminin işler hâle gelmesi (WTO’nun kurulması)

40,0

Kaynak: a)Jesus Seade, “Results of the Uruguay Round”, The Uruguay Round and the Arab Countries, Papers Presented at a Seminar Held in Kuwait, January 17-18, 1995, Ed. by Said El-Naggar, Washington, IMF, 1996, p.15.; b) Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları, 2003, s.194.; c)Levent Kırval, Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları Piyasaları:Türkiye ile AB Arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları Piyasalarının Karşılıklı Olarak Serbestleştirilmesi, İstanbul, İKV Yayınları, No:165, 2001, s.3.

 

 

            GATT turlarında katılımcı sayısı; 1947’de 23 olup, Kennedy Turu’na kadarki müzakerelerde dalgalı bir seyir izlemekle beraber, bu Tur itibariyle istikrarlı bir gelişim meydana gelmiştir. Nitekim Tokyo Turu’nda katılımcı sayısı 102’ye, Nihaî Tur olan Uruguay’da ise 125’e yükselmiştir. Ele alınan konular itibariyle de gelişim söz konusudur. Kennedy Turu’na kadar sadece “tarifeler” konusunda müzakerelerde bulunulurken, bu Tur itibariyle konu sayısında artış gerçekleşmiştir. Uruguay’da ele alınan temel konu sayısı yedidir.

 

            GATT tarihindeki en önemli toplantılardan biri, Anlaşma’nın kesinlik kazandığı 1947 Cenevre Konferansı’dır. Nisan ayında başlayıp Ekim ayına kadar süren tarife görüşmeleri, 23 ülke arasında yapılmıştır. Bu sürede, 123 anlaşma ve 20 program yapılmış ve 45.000 tarife kalemi ele alınmıştır.[4] İlk müzakere turu olmasına rağmen, çok sayıda anlaşma, program yapılması ve bu kapsamda ele alınan tarife kalemleri, uluslararası ticaretin liberalizasyonu noktasında ülkelerin iyi niyetini göstermesi açısından son derece önemlidir.

 

            Tokyo Turu, 100’ü aşan katılımcısı ve “tarifeler, tarife dışı engeller ve çerçeve anlaşmaların tesisi” gibi zengin içeriğiyle turlar içinde ön plana çıkan önemli bir müzakere sürecini içermektedir. Tur’da, toplamda %33 civarında bir tarife indirimine gidilmesi mümkün olmuştur.

 

            Gerçekleştirilen her bir tur, dünya ticaretine ilişkin düzenlemelerle, uluslararası ticarî hacmin artışına imkân sağlamıştır. Nihaî tur olan Uruguay’da da aynı durum devam etmiştir. Zaten gerek içeriği ve gerekse katılımcı sayısı itibariyle en zengin tur niteliğindeki Uruguay’da alınan kararların ve yapılan düzenlemelerin Dünya ticaretine olumlu etkiye sahip olduğu açıktır. Uruguay Turu, belirtildiği gibi, çok sayıda uluslararası ticaret meselesinin müzakerelere dahil edildiği bir turdur. Bu kapsamda ele alınan en önemli meselelerden biri de “hizmet”tir. Tur’da hizmetler için bir çerçeve anlaşması (GATS: General Agreement on Trade in Services: Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) da hazırlanmıştır. Ayrıca GATT; fonksiyonlarını, 1995 yılında işlerlik kazanmasına karar verilen DTÖ’ye devretmiştir.

 

            Liberalizasyon sürecinin, elbette, sadece Uruguay Turu hedefleriyle sınırlı kalmaması fakat müteakip turlarda da devam ettirilmesi gerekmektedir. Nitekim, DTÖ yönetiminde 2001 yılında başlatılmasına karar verilen yeni tur ile (Doha Kalkınma Gündemi:Doha Development Agenda) de liberalizasyon faaliyetlerine devam edilmektedir. “Doha Kalkınma Gündemi” müzakerelerinin Ocak 2005’te sona ermesi kararlaştırılmıştır. Önceki turlarda olduğu gibi, yeni turda da her ne kadar ülke grupları (GOÜ ve GÜ) arasında menfaat mücadeleleri yaşanıyorsa da liberalizasyona ilişkin sahip olunan niyet dolayısıyla orta ve uzun vadede başarı elde edileceğini belirtmek mümkündür.

 

            1995 yılında faaliyetine başlayan DTÖ, her iki yılda en az bir defa toplanan bir Bakanlar Konferansı ve örgüt faaliyetlerini yürüten bir Genel Kurul tarafından idare edilmektedir. Her üye, Kurul’da bir sandalyeye sahiptir. Kurul, “anlaşmazlıkları giderme mercii” olup “ticaret politikasını gözden geçirme mekanizmasını” işletir. Genel Kurul’un üç yardımcı konseyi mevcut olup bunlar sırasıyla mal, hizmet ve ticarî fikrî mülkiyet hakları ile meşgul olmaktadır. Bu konseyler alt birimler de oluşturabilmektedir.

 

 

Şema :DTÖ’nün Organizasyonel Yapısı ve GATS’ın DTÖ’deki Yeri

 

 

BAKANLAR KONFERANSI

 

 

 

 

 

 

 

 

Anlaşmazlıkları Giderme

 

GENEL KURUL

 

Ticaret Politikasını Gözden

Mercii

 

 

 

Geçirme Mercii

 

 

 

 

 

 

Komiteler:

 

 

 

 

 

*Ticaret ve Gelişme

 

 

 

 

 

*Ödemeler Dengesi

  Sınırlamaları

 

 

 

 

 

*Bütçe, Finans ve

  Yönetim

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Mal Ticareti

 

Hizmet Ticareti

 

Ticarî Fikrî Mülkiyet Hakları

Konseyi

 

Konseyi

 

Konseyi

 

 

 

 

 

 

Gerekli Yardımcı Birimler

 

Gerekli Yardımcı Birimler

 

Gerekli Yardımcı Birimler

Kaynak:EC, GATS 2000, European Commission, Directorate-General I, External Relations, Luxembourg, 2000, pp.60-61.

 

 

            Hizmetler, GATS kapsamında ve organizasyon yapısında ayrı bir birim altında ele alınmaktadır. DTÖ’de “Hizmet Ticareti Konseyi” adlı bir birim mevcuttur ve bu birim hizmetlerle meşgul olmaktadır. Söz konusu Konsey, hizmet ticaretine ilişkin düzenlemeleri gerçekleştirirken ihtiyaç duyduğu yardımcı alt birimlerini de oluşturabilmektedir. Nitekim, halihazırda konu ile ilgili birtakım alt birimlere de sahip bulunmaktadır.

 

 

2.GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE ALTERNATİF İMKÂNLARI

            Ülkeler, uluslararası ticaretten pay elde edebilmek amacıyla, kendi piyasa yapılarına uygun sektörlere ağırlık vermektedir. GÜ’ler, sigortacılık ve finansal hizmetlere ağırlık verirken, GOÜ’ler ise taşımacılık ve mühendislik hizmetlerinde yoğunlaşmaktadır. Kimi ülkeler ise bu konuya istisna teşkil etmekte olup, sektörlerini rekabete açma taraftarı değildir. Ülkelerin dahilî sektörlerini koruma altına alma ve bunları geliştirme-güçlendirme güdüsü, bu tür engellerin temelinde yatan asıl faktördür. Dolayısıyla ülkeler, stratejik nitelikteki sektörlerini dış rekabete açmamaktadır. Bu durum ya sürekli bir hâl almakta ya da yüksek rekabet gücü elde edilene kadar devam etmektedir.

 

 

Grafik :Ülke Gruplarının Ticarî Hizmetlerdeki Payları (2001) (%)


(*) Diğer Ticarî Hizmetler; Telekomünikasyon, inşaat, sigorta, bilgi-işlem ve diğer meslekî hizmetleri kapsamaktadır.

Kaynak: WTO, “Doha Development Agenda: Services Negotiations”, Press Release, Press/300, http://www.wto.org, 28 June 2002, (02-3693), p.7.

 

 

            Uluslararası hizmet ticaretinin günümüzdeki yapısı incelendiğinde, köklü bazı gelişmeler meydana geldiği anlaşılmaktadır. Dünya hizmet ticaretindeki sektörel paylara bakıldığında; ağırlığın diğer ticarî hizmetler başlığı altında yer alan telekomünikasyon, inşaat, sigorta, bilgi-işlem ve diğer meslekî hizmetlere ait olduğu görülmektedir. 2001 itibariyle toplam hizmet ticaretinin yarısına yakın kısmını oluşturan bu hizmetlerin yanında, turizm sektörünün payı %31,8 ve ulaştırma sektörünün payı %23,3’tür. Ülke grupları açısından bakıldığında, GÜ’lerin paylarında GOÜ’ler lehine değişmeler olduğu görülmektedir. En fazla paya sahip oldukları sektörler; %47,8 ile diğer ticarî hizmetler, %29,3 ile turizm ve %22,9 ile ulaştırma hizmetleridir. GOÜ’lere gelince… 1990’lı yılların başlarına kadarki negatif performanslarıyla kıyaslandığında, önemli ölçüde ilerleme kaydettikleri ortaya çıkmaktadır. Sırasıyla diğer ticarî hizmetlerdeki payları %39,2 olan GOÜ’lerin, turizm ve ulaştırma sektörlerindeki payları %37,8 ve %23’tür. GÜ’lerle karşılaştırıldığında, diğer ticarî hizmetlerde daha düşük payı olan GOÜ’ler, turizm ve ulaştırma sektörlerinde daha fazla paya sahiptir.

 

 

Tablo 2:Bölgeler İtibariyle Ticarî Hizmetler İhracatındaki ve İthalâtındaki Gelişmeler (Milyar $) (%)

 

İHRACAT

 

İTHALÂT

Değer

 

Yıllık % Değişim

 

Değer

 

Yıllık % Değişim

2001

 

90-00

1999

2000

2001

 

2001

 

90-00

1999

2000

2001

Dünya

1.440

 

6

3

6

-1

 

1.430

 

6

2

6

-1

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kuzey Amerika

298

 

7

5

9

-4

 

227

 

7

3

14

-6

ABD

263

 

7

5

9

-3

 

188

 

7

3

16

-7

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Latin Amerika

58

 

7

0

11

-4

 

72

 

7

-5

12

2

Meksika

13

 

7

-3

17

-7

 

17

 

5

11

19

1

Diğer Latin Amerika Ülkeleri

45

 

7

1

9

-3

 

55

 

8

-9

10

2

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Batı Avrupa

670

 

5

2

1

0

 

631

 

5

3

1

0

AB (15)

604

 

5

3

1

1

 

589

 

5

3

1

0

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GSÜ Ekonomileri

55

 

-14

10

10

 

57

 

-8

18

11

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Afrika

30

 

5

10

0

 

38

 

4

-2

7

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Orta Doğu

31

 

8

9

15

 

56

 

4

2

10

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Asya

298

 

9

4

12

-2

 

351

 

7

5

8

-3

Japonya

63

 

5

-2

13

-7

 

107

 

3

3

1

-8

Gelişen Asya

215

 

11

6

12

1

 

233

 

11

6

13

0

Çin

31

 

18

10

15

3

 

36

 

24

17

16

2

Hong Kong, Çin

43

 

9

3

13

2

 

23

 

8

-4

2

0

Kore Cumhuriyeti

28

 

12

4

12

-2

 

33

 

13

11

23

-1

Singapur

26

 

8

26

13

-2

 

20

 

10

8

13

-6

Taipei, Çin

21

 

11

3

18

3

 

24

 

6

0

10

-8

Hindistan

20

 

14

27

26

14

 

24

 

13

20

15

21

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GOÜ

334

 

9

3

11

-2

 

390

 

8

2

12

0

Kaynak:WTO, “Doha Development Agenda: Services Negotiations”, Press Release, Press/300, http://www.wto.org, 28 June 2002, (02-3693), p.8.

 

 

            2001 yılı itibariyle; uluslararası hizmet ihracatı hacmi 1.440 milyar dolar, ithalât hacmi ise 1.430 milyar dolar civarındadır. İhracat ve ithalât arasındaki küçük farkın sebebi, ticarî hacme ilişkin veri yetersizliğiyle ve hesaplama farklılıklarıyla açıklanabilir. Ülke grupları açısından; GÜ’lerin ticaret hacmi, GOÜ’lerinkinden fazladır. Kuzey Amerika ülkelerinin ihracat hacmi 298 milyar dolar, ithalâtı ise 227 milyar dolardır. Burada en fazla pay ABD’ye aittir. Batı Avrupa ülkelerinin ihracatı 670 milyar dolar, ithalâtı ise 631 milyar dolardır. Bu gruptaki ağırlıklı pay, AB ülkelerine aittir. GSÜ(Geçiş Sürecindeki Ülke)’lerin hizmet ihracatı 55 milyar dolar, ithalâtı ise 57 milyar dolardır. GOÜ’lerin ihracatı toplamda 334 milyar dolar, ithalâtı ise 390 milyar dolardır. GOÜ ihracat hacmi içinde en fazla pay Hong Kong(Çin)’a aittir. Ülke grupları arasında karşılaştırmalar yapıldığında ortaya ilginç sonuçlar çıkmaktadır. Mesela, GOÜ toplam ihracat hacmi, AB ülkeleri ihracat hacminin %55’i civarındadır. Tek başına ABD’nin ihracat hacmi ise GOÜ ihracat hacminin %80’i civarındadır. Ayrıca, GÜ’lerde ihracatın ithalâtı karşılama oranı pozitif iken, bu oran GOÜ’lerde negatif değerlidir. Hizmet ihracatında ilk üç ülke ABD, İngiltere ve Almanya olup payları sırasıyla 293, 108 ve 80 milyar dolar civarındadır. Hizmet ithalâtında ise ABD yine ilk sırada yer almakla beraber, diğer ülkeler Almanya ve Japonya’dır. Sırasıyla ithalât değerleri de 188, 128 ve 107 milyar dolar civarındadır.

 

            DTÖ tarafından, ihracat gelişimi, %15 üstü, %10-15 arası ve %10 altı olmak üzere hazırlanan tasnifli istatistiklerde ilginç birtakım sonuçlar ortaya çıkmaktadır.[5] Bu verilere göre GOÜ’ler, 1990-2000 döneminde faal ihracatçı konumundadır. Nitekim bu kapsamda hakkında bilgi verilen ülkelerin büyük bir kısmı GOÜ statüsündedir. GSÜ’lere ilaveten az sayıda GÜ, bahsedilen dönemde faal hizmet ihracatçısı konumundadır. İhracat gelişimi %15 üstü olan ülkelerin nispî olarak sergiledikleri gelişim de dikkat çekicidir. Bu grupta yer alan Estonya, Belarus, Litvanya ve Latviya, GSÜ statüsünde olup sağladıkları bu olumlu gelişim, piyasa ekonomisine geçişlerine ve bu piyasaya geçiş süreçlerine paralellik göstermektedir. Bu açıdan söz konusu ülkelerin, aynı trendi devam ettirmeleri hâlinde, gelecekte güçlü hizmet ihracatçısı olacakları ifade edilebilir. İhracat gelişimi %10 altı olan, fakat global ortalamanın (%6,4) üstünde olan ülkeler incelendiğinde, bunların çoğunluğunun GOÜ’lerden oluştuğu görülmektedir. Türkiye de bu kategoride yer almaktadır. Bu grupta az sayıda GÜ yer almakta olup bunlar sırasıyla; İngiltere, İzlanda, ABD, Kanada ve İspanya’dır. Bu ülkelerin ortalama ihracat gelişimi %7,5 civarında olup, birçok GOÜ oranının altında bulunmaktadır.

 

            Hizmet ihracat ve ithalât paylarındaki gelişmeler incelendiğinde, ülkelerin 2001 yılı hizmet ticaretindeki payları açısından ağırlıklı olarak negatif gelişim sergiledikleri görülmektedir. Bunun sebepler, temelde iki faktöre dayandırılabilir:

1.      Dünya ekonomisinde meydana gelen genel duraklama, mal ticaretinde olduğu gibi hizmet ticaretine de yansımıştır.

2.      2001, 11 Eylül’ünde ABD’nin çeşitli bölgelerine gerçekleştirilen birtakım saldırılar, hizmet ticareti üzerinde olumsuz etkiye sebep olmuştur.

 

            Hizmet sektörünün önemi tüm ülkelerce anlaşılmıştır. Bu anlayış değişikliği ve bazı GOÜ’lerin dünya ticaretine dahil olması sonrasında, hizmetler alanında liberalizasyon büyük bir anlam kazanmıştır. Böylece ülkeler, mecburen uyulmak durumunda olunan bir süreç yerine, gerekli olduğu için gerçekleştirilen bir süreç olarak nitelendirmiş ve liberalizasyon faaliyetlerine katkı sağlamaya çalışmıştır. Bu sürece ilişkin ülke örnekleri de verilebilir. Mesela, temel ticarî reformlar açısından Latin Amerika ülkelerinde liberalizasyon süreci, 80’li yılların ortalarından başlayıp 90’lı yılların ortalarına doğru tamamlanmıştır. Başta hizmet ticareti olmak üzere diğer alanlardaki liberalizasyon süreci ise aşama aşama devam etmektedir.[6] Arap ülkeleriyle ilgili olarak, hizmet ticareti liberalizasyonu ve ticarî faaliyetler içinde yer alma hususları açısından ise bazı farklılıklar söz konusudur. Kimileri taraftar iken, kimi ülkeler aleyhte bir tutum sergilemektedir. Genel olarak değerlendirildiğinde, GOÜ’lerin hizmet ticaretinde kat ettiği gelişim süreci dikkat çekici niteliktedir. Özellikle kimi ülkelerin sahip olduğu imkânları iyi değerlendirerek ulaştığı hizmet ticareti kapasitesi, büyük bir önem taşımaktadır. Bunlardan diğer GOÜ’lerin de çıkaracağı önemli dersler vardır.

 

            GOÜ’lerin uluslararası hizmet ticaretinde aktif hâle gelebilmesi için sahip olduğu mukayeseli üstünlüklerinin farkında olması ve bunlardan faydalanması lazımdır. Aksini iddia edenler olmakla beraber, genel kanaat, GOÜ’lerin söz konusu üstünlüklerini dikkate alması hâlinde ticarî payını artırabileceği yönündedir.

 

            Sahip olunan mukayeseli üstünlükler açısından GÜ’ler ve GOÜ’ler arasında birtakım farklılıklar söz konusudur. Hizmet sektöründeki mukayeseli üstünlükler konusunda farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. Mukayeseli üstünlükleri “faktörel” ve “kurumsal” olmak üzere iki kategoride ele alan bir sınıflandırmada şunlara yer verilmektedir:[7]

Faktörel Üstünlükler:

Know-how ve kabiliyet donanımı; yüksek teknoloji de dahil olmak üzere sabit sermaye vb. fizikî alt yapı hacmi; bilgi sermayesi, yani işlenmiş ve işlenmemiş bilgi stoku ile teknolojik yenilikleri uygulayabilme kabiliyeti,

Kurumsal Üstünlükler:

Üretimde ölçek ekonomileri ve know-how oluşturulabilmesi için geniş bir iç piyasanın varlığı; ölçek ekonomilerine bağlı olarak ihtisas ekonomileri; özel know-how ve bilgi birikimi; bu tür ölçek ekonomilerini önleme veya daha da geliştirmeye yönelik kamu düzenlemeleri.

GOÜ’lerin, hizmet ticaretindeki rekabetçiliklerinin bu faktörlerle ilgili gelişimlerini sağladıkları dereceye kadar devam edeceği üzerinde durulmaktadır. Belirtilmelidir ki aynı durum, GÜ’ler için de geçerlidir.

 

            GOÜ’ler, hizmet ticaretindeki paylarını artırma amaçlı faaliyetlerde bulunurken bazı sorunlarla da iç içedir. Yani tamamen steril bir ortamda değildirler. Zaten, liberalizasyon sürecinin amacı da söz konusu steril ortamı hazırlamaktır. Bu ortamın hazırlanmasına yönelik çalışmalar bir yandan sürerken, yani liberalizasyon süreci devam ederken, öte yandan ticarî faaliyetlerin bazı engellerle karşılaştığı görülmektedir. Bunlardan bir kısmı GÜ’lerden kaynaklanırken, bir kısmı bizzat GOÜ’lerde mevcut olan olumsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Bu kapsamda, GOÜ’lerin hizmet ticaretindeki yeri açısından önem taşıyan sorunlardan biri de fikrî mülkiyet hakları ile ilgilidir. O hâlde GOÜ’lerin, fikrî mülkiyet hakları ile ilgili olumsuzlukları, birtakım düzenlemelerle gidermeleri gerekmektedir. Esasında, “hak” kavramı çerçevesinde düşünüldüğünde fikrî mülkiyet hakları, sadece bazı ülkelere ve işletmelere lazım olan bir uygulama değildir. Fakat aynı zamanda gerekli düzenlemeyi yapmayan ülkelere ve işletmelere de lazımdır. Çünkü bunlara uyulmadığı takdirde, dolaylı biçimde bizzat olumsuz şartlara sahip olan ülkenin mal ve hizmetleri de zarar görmektedir.

 

            Yapılan bir sınıflandırmaya göre hizmetler, “teknoloji içeriklerine” göre alt başlıklara ayrılmaktadır. Buna göre hizmetler; “bilgiye dayalı” ve “geleneksel” hizmet sektörleri olmak üzere ikili bir kategoride değerlendirilmektedir.[8] Bilgiye dayalı hizmet sektörleri arasında; Bankacılık, Sigortacılık, Bilgi Teknolojisi, Danışmanlık, Müteahhitlik ve Teknik Hizmetler, Reklamcılık ve Dağıtım, Sağlık, Eğitim, Kamu Hizmetleri vb. yer almaktadır. Geleneksel hizmet sektörleri arasında yer alan faaliyetler ise Ticaret, Turizm, Taşımacılık, Sosyal Hizmetler vb.’dir.

 

            GOÜ’ler, sahip oldukları mukayeseli üstünlüklerden hareketle, bu hizmet alt sektörlerinde uzmanlaşabilir ve uluslararası hizmet ticaretindeki payını artırabilir.

 

 

3.TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI HİZMET TİCARETİNDEKİ YERİ VE STRATEJİK SEKTÖRLERİ

3.1.Türkiye’de Hizmet Sektörü ve Hizmetlerin Uluslararası Ticaretteki Yeri

            Ülke ekonomilerindeki sektörel değişimler, daha evvel de belirtildiği gibi, gelişme modelleriyle açıklanmakta olup bu amaçla “genel” ve “alternatif” olmak üzere iki gelişme modelinden faydalanılmaktadır. Genel gelişme modeline göre, ekonomik faaliyetlerdeki gelişmeye paralel olarak sektörlerdeki iş gücü hareketlenmesi “tarım-sanayi-hizmet” sıralaması şeklinde gerçekleşmektedir.[9] Alternatif gelişme modelinde ise, temelde böylesi bir hareketlilik kabul edilmekle beraber, farklı gelişmelerin olabileceğine de dikkat çekilmektedir.

 

            Türkiye’nin bir hizmet ekonomisi sayılıp sayılamayacağı sorusunun cevabı, genel gelişme modeline göre olumsuzdur. Çünkü ülkemizde iş gücü hareketliliğinde “tarım-sanayi-hizmet” sıralaması takip edilememiştir. Bunun yerine alternatif gelişme modeline uygun bir değişim olduğu görülmektedir. Nitekim, tarımdan hem sanayiye hem de hizmetlere doğru bir hareketlilik olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple ülkemizde “hizmet-sanayi bütünü” şeklinde bir gelişim olduğu ifade edilebilir.

 

            Ülkemizde, sektörlerin GSMH’ye katkıları yıllar itibariyle incelendiğinde, kısmen genel sektörel gelişme modeline uygun bir değişim görülmekle beraber, esasında alternatif sektörel gelişim modeli öngörüsünün gerçekleştiği ortaya çıkmaktadır. DİE istatistiklerine göre, cari fiyatlarla ülkemizde 1970-2001 döneminde, tarım sektörünün GSMH içindeki payında düşüşler yaşanmış, buna karşılık hem sanayi hem de hizmet sektörü paylarında artışlar meydana gelmiştir. Her ne kadar oranlarda birtakım değişiklikler olmuşsa da genel gelişim bu yöndedir. Nitekim, cari fiyatlarla, sanayi sektörünün GSMH içindeki payı; 1970 yılında %16,6 iken, bu oran 1980 yılında %18,3, 1990 yılında %24,8, 2001 yılında %24 olarak gerçekleşmiştir. Hizmet sektörünün payı ise 1970 yılında %46,7 iken, bu oran 1980 yılında %56,2, 1990 yılında %58,4, 2001 yılında %63,5 olarak gerçekleşmiştir.[10]

 

            Türkiye, hizmet ticaretindeki liberalizasyon sürecinde hep lehte bir tavır sergilemiştir. Ülkemizin taahhüt ve derogasyon listelerinin hazırlanmasıyla ilgili çalışmalar ve ikili müzakereler, 4-5 yıllık bir sürede gerçekleştirilebilmiştir. Bu süreçte; tüm hizmet dalları için Hazine Müsteşarlığı Banka ve Kambiyo Genel Müdürlüğü koordinasyonunda yetkili kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili meslek odalarının da desteği alınarak taahhüt ve derogasyon listelerimiz hazırlanmış ve bunlar DTÖ Sekretaryası’na arz edilmiştir.[11]

 

            Türkiye, taahhüt listesi açısından GÜ’ler seviyesinde bulunmaktadır. Çünkü birçok hizmet sektöründe liberalizasyona gitmiş bulunmaktadır. Bununla beraber, kimi sektörlerde de ülke menfaati gereği birtakım sınırlandırmalara gidilmiştir. Türkiye’nin özel taahhütleri incelendiğinde, bunların GATS’ın sektörel sınıflandırma listesinde yer alan 155 hizmet faaliyetinden 72’sine karşılık geldiği görülmektedir. Türkiye’nin özel taahhütler listesindeki kapsama oranı %47 civarında olup, GOÜ’ler ortalamasının (%18) iki katından daha yüksektir. Bu oran, söz konusu ülke grubu içinde en yükseklerinden birini teşkil etmektedir.[12]

 

            DTÖ verilerine göre, dünyanın belli başlı 46 ülkesinin toplam ihracatının %19,3’ü ticarî hizmetlerden oluşurken; Türkiye için bu oran %28,4’tür. Hizmet ithalâtı açısından bu oranlar sırasıyla %19,6 ve %12,3’tür. Bu durum, Türkiye’nin dünya ortalamasının üzerinde bir ihracatçı ve dünya ortalamasının altında bir ithalâtçı olduğunu ortaya koymaktadır.[13]

 

            Türkiye’nin hizmet gelir ve gider meblağları, genel olarak olumlu bir gelişim göstermektedir. Mal ticaretine paralel olarak hizmet ticaretimiz de artmaktadır. Türkiye’nin hizmet ticaretine ilişkin inceleme yapıldığında, göze çarpan bazı önemli hizmet ticareti işlemleri şöyledir: İnşaat, Ulaştırma, Turizm ve Diğer hizmetler. Ulaştırma hizmetlerinde asıl pay ise navluna aittir.

 

 

Tablo 3:Türkiye’nin Hizmet İhracatındaki ve İthalatındaki Gelişmeler

(1984-2003) (Milyon $)

YILLAR

HİZMET GELİRİ

HİZMET GİDERİ

1984

2.475

1.489

1985

3.160

1.560

1986

3.123

1.533

1987

3.945

1.783

1988

5.919

2.086

1989

6.569

2.541

1990

8.083

3.117

1991

8.446

3.282

1992

9.564

3.757

1993

10.919

4.179

1994

11.076

4.024

1995

14.939

5.319

1996

13.430

6.773

1997

19.910

8.998

1998

23.686

10.180

1999

16.800

9.313

2000

20.364

8.996

2001

16.030

6.900

2002

14.785

6.905

2003

17.431

8.368

Kaynak:TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/cbt.html, 15.04.2004.

 

 

            Hizmet ihracat gelirinde, 1984-1998 döneminde -1986 ve 1996 yılları hariç- giderek artan bir seyir söz konusudur. Ancak 1999 yılında önemli ölçüde düşüş meydana gelmiştir. 1998’de 23,7 milyar dolar olan ihracat geliri, 1999’da 16,8 milyar dolara gerilemiştir. Bunda, 1997 yılında başlayıp Türkiye’de kendini 1999 yılında hissettiren global ekonomik krizin etkisinin olduğu ifade edilebilir. Nitekim krizin yoğun bir şekilde devam ettiği 1999-2002 döneminde değişen meblağlarda hizmet ihracat geliri elde edilmiştir. 2002 yılı itibariyle ise tekrar artış sürecine girildiği görülmektedir.

 

            Hizmet ithalat giderinde 1984-1998 döneminde de -1986 ve 1994 yılları hariç- giderek artan meblağlar söz konusudur. Ancak, bu yıl itibariyle düşüş eğilimine girilmiştir. İthalat giderindeki bu düşüşü, kriz dolayısıyla meydana gelen iç talep azalması şeklinde ifade etmek mümkündür. Hizmet ihracatında olduğu gibi, 2002 itibariyle ise tekrar artış eğilimine girilmiştir. Belirtilmelidir ki 1984-2003 döneminde hizmet ihracat geliri, ithalat giderinin daima üstünde olmuştur. Yani ödemeler dengesinde hizmet kalemi her zaman fazla vermiştir.

 

            Türkiye, hizmet ticaretindeki payını her geçen yıl biraz daha artırmaktadır. DTÖ tarafından ortaya konan 2001 yılı verilerine göre ülkemizin hizmet ihracat meblağı 14,8 milyar dolara (TCMB istatistiklerine göre bu meblağ 16,03 milyar dolardır.[14]) yükselmiştir. Bu hâliyle dünya hizmet ihracatındaki payı da %1’e çıkmıştır. Ancak uluslararası sıralamada, 25.ülke konumunda bulunmaktadır. Hizmet ticaretindeki payımızı daha üst seviyelere çıkarmamız gerektiği açıktır. Ülkemiz, ayrıca “1990-2000 Döneminde Ticarî Hizmetlerde Faal Olan İhracatçı Ülkeler” sınıflamasında da %9’luk payı ile “İhracat Gelişimi %10 Altı Olan, Fakat Global Ortalamanın Üstünde Olan Ülkeler” kategorisinin üst sıralarında yer almaktadır.[15] Ancak, bu oranın daha yükseğe çıkarılması gerekliliği vardır. Çünkü GSÜ’ler ve coğrafî anlamda yanı başımızda yer alan ve %30 oranı ile en aktif ihracatçı konumunda bulunan Arnavutluk ile kıyaslandığında, %9 gibi bir oran, ülkemiz açısından son derece düşük kalmaktadır. Dolayısıyla, bu durumu dikkate alarak hizmet ihracatı gelişim oranımızı yükseğe çıkarma yönünde adım atmamız kaçınılmaz bir hâl almaktadır.

 

            Ülkemizin, uluslararası hizmet ticaretindeki payının daha üst seviyelere çıkarılabilmesi için bazı adımlar atılması gerekmektedir. Bu çerçevede, sahip olduğumuz mukayeseli üstünlüklerden hareketle, ülkemizin uluslararası arenada ticarî payını artırma potansiyeline sahip alt sektörler tespit edilmeli ve faaliyetler bunlarda yoğunlaştırılmalıdır.

 

 

3.2.Türkiye’nin Uluslararası Hizmet Ticaretindeki Stratejik Sektörlerine İlişkin Değerlendirmeler ve Teklifler:

            GOÜ’ler açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olunan sektörlerin tespitinde faydalanılan sınıflandırma çerçevesinde ülkemizle ilgili sektörel tespitlerde bulunmak da mümkündür. “Teknoloji” içeriklerine göre yapılan sınıflandırma çerçevesinde ülkemizle ilgili şu tespitlerde bulunulabilir:

a) “Bilgiye dayalı hizmetler” kapsamında şu sektörlerde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz belirtilebilir:

·         Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri,

·         Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetleri.

b) “Geleneksel hizmetler” kapsamında ise şu sektörlerde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz belirtilebilir:

·         Ulaştırma Hizmetleri,

·         Turizm Hizmetleri.

 

            Türkiye’nin, “Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri”, “Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler”, “Ulaştırma Hizmetleri” ve “Turizm Hizmetleri” ile ilgili avantajını rakamlar bazında da ortaya koymak mümkündür. Bu çerçevede, söz konusu dört alt sektör hizmet ihracat meblağlarının, toplam hizmet ihracat meblağındaki payı incelendiğinde, sahip olunan avantajla ilgili önemli bir ipucu elde edilmesi mümkün hale gelmektedir. Bu amaçla, sadece 2001 meblağlarına bakmak yeterli olacaktır. Merkez Bankası ödemeler dengesi ve DİE hizmet istatistiklerine göre, Türkiye’nin 2001 yılı toplam hizmet ihracat meblağı 16.030 milyon dolardır. İnşaat, bilgisayar ve ilgili, ulaştırma ve turizm hizmetlerinin ihracat meblağları ise sırasıyla 654, 9,4, 2.854 ve 8.090 milyon dolardır. Bunların toplam hizmet ihracat meblağındaki payı %72’ye karşılık gelmektedir. Bu meblağlar, yıllar itibariyle artış göstermiştir. Söz konusu meblağlar itibariyle toplam hizmet ihracatının 3/4’üne yakınını oluşturan bu dört alt sektörün, ülkemiz açısından stratejik niteliğe sahip olduğu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, gerekli önemin verilmesi halinde uluslararası hizmet ticaretindeki payımız açısından, bu sektörlerin katkısının giderek artacağını ifade etmek mümkündür.

 

 

3.2.1.Bilgiye Dayalı Hizmet Alt Sektörleri

3.2.1.1.Mimarlık-Mühendislik,Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri

3.2.1.1.1.Mimarlık-Mühendislik Hizmetleri

            İnşaat sektörü, bir faaliyetler zinciri olarak ele alındığında, “mimarlık-mühendislik” hizmetlerinin bu zincirin ilk halkası niteliğinde olduğu görülecektir. İlk aşamada yer alması dolayısıyla taşıdığı önem de artmaktadır. Sağlıklı bir inşaat sektörü için kaliteli mimarlık-mühendislik hizmeti şarttır.

 

            Türkiye’de mimarlık ve mühendislik hizmetlerine ilişkin temel sorunlar; “maddî, eğitimle ilgili ve uluslararası standartlara uyum” başlıkları altında toplanabilir. Bu temel sorunlar ve çözümlerine yönelik teklifler şöyledir:[16]

·         Mimar ve mühendis için ödenen ücretler düşük olmaktadır. Böyle olunca mimarlık ve mühendislik büroları; teknik donanım, eleman niteliği ve mekan açılarından kısıtlı imkânlarla çalışmak durumunda kalmaktadır. Neticede bütçesi olmayan, hatalı keşiflerle ve projesiz ihalelerle iş alınmak durumunda kalınmaktadır.

·         Mimarlık ve mühendislik alanındaki en önemli sorunlardan biri de eğitimle ilgilidir. Bu konuda şu üç temel sorundan bahsedilmektedir:

1.      Meslekî eğitimde yeterli bir kalite seviyesinin sağlanamaması,

2.      Dört yıllık eğitim süresinin yetersiz kalması,

3.      Eğitim sürecinde meslekî uygulamalara yeterince zaman ayrılmaması.

·         Mimarlık mesleğinin en üst kuruluşu, Uluslararası Mimarlar Birliği(UIA:Union of International Architects)’dir. Bu kuruluş, mimarların uyması gereken kurallara ve standartlara ilişkin tespitlerde bulunmakta ve bunları yayımlamaktadır. Yayımlanan belgelerle mimarların uyması gereken ölçülerle ilgili tartışma ve uyum süreci başlatılmaktadır. Uluslararası belgelerde, bir mimarda aranan temel şartlara da yer verilmektedir. Türkiye’de de uluslararası standartlara uyum sağlama açısından bu ve benzeri (mesela, AB metinleri) belgelerin incelenmesi gerekmektedir.

 

            İnşaat sektörünün önemli alt faaliyet alanlarından olan mimarlık-mühendislik, iç içe bulunduğu sorunlar dolayısıyla sektörün gerektiği ölçüde faaliyette bulunmasını engellemektedir. Bahsedilen temel sorunların giderilmesi, sektörün arzu edilir ölçüde faaliyeti için gereklidir. Sektörde faaliyette bulunan mimar ve mühendislerin hizmetlerini karşılayıcı maddî imkânlara sahip olması, kaliteyi de direkt olarak etkileyecektir. Eğitim ise mutlaka halledilmesi gereken bir meseledir. Konu ile ilgili tespit edilecek politikalar ve bunların hayata geçirilmesi, gerek ulusal gerekse uluslararası alanda faaliyette bulunmayı da kolaylaştıracaktır. Özellikle uluslararası standartlara uyum konusu da bunu tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır ki bununla ilgili olarak kişiler ve kurumlar bazında gereken özen gösterilmelidir.

 

 

3.2.1.1.2.Teknik Müşavirlik Hizmetleri

            İnşaat sektörünün alt faaliyet alanlarından bir diğeri de teknik müşavirlik hizmetleridir. İnşaat sektörünü, mimarlık-mühendislik ve müteahhitlik alt dallarının yanında tamamlayan diğer bir faaliyet alanıdır. Bu yönü itibariyle önemli bir fonksiyonu yerine getiren teknik müşavirlik hizmetleri, inşaat sektörünün ulusal alanda önemli bir yeri olan ve uluslararası alanda ticarî payımızı artırmada katkı sağlayan hayati bir role sahip alt dalı konumundadır.

 

            Teknik müşavirlik hizmetlerinin, ülkemiz inşaat sektörü açısından taşıdığı öneme karşılık, sahip olduğu bazı ciddi sorunları da vardır. Bu hizmetlerle ilgili karşılaşılan sorunların bir kısmı şöyledir:[17]

·         Teknik müşavir kavramının ve teknik müşavirlik hizmetlerinin proje üretimi ve denetimi üzerindeki rolü yeterince bilinmemektedir.

·         Teknik müşavirlik hizmetleri, bir yatırım için öncelikle yapılan fizibilite hizmetlerinden itibaren başlatılması gerektiği hâlde müşavirin devreye girmesi geciktirilmektedir.

·         Yatırım bütçelerindeki teknik müşavirlik hizmet bedelleri çok düşük belirlenmektedir.

·         Bu hizmetleri veren firmalara sağlanan devlet destekleri, inşaat firmalarına sağlanandan azdır.

·         Kamu iştirakli müşavirlik şirketleri, üniversiteler ve inşaat firmalarının yan kuruluşları, bağımsız teknik müşavirlik firmalarına karşı haksız rekabet içindedir.

·         Dış kredili yatırımlardaki kredi şartlarına göre yabancı teknik müşavir kullanımının mecburî oluşu, yerli teknik müşavirlik sektörünü olumsuz etkilemektedir.

 

            Teknik müşavirlik hizmetleri ile ilgili en önemli sorunların başında, kavram bazlı ve gerçekleştirilen meslekî uygulama ile ilgili bilgi eksikliği gelmektedir. Dolayısıyla inşaat sektöründeki yerinin ve öneminin tam olarak anlaşılmamış olmasını en önemli sorunların başında sıralamak gerekmektedir. İnşaat sürecinde teknik müşavirin meslekî fonksiyonunu gerçekleştirmesi konusunda karşılaşılan geciktirilme sorunu da önemle dikkate alınmalıdır. Uzmanlaşma olgusunun, daha sağlıklı faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için “olmazsa olmaz” şartlardan biri olduğu düşüncesinden hareketle bu olumsuzluğun büyük bir önem taşıdığı ifade edilebilir. Mimarlık-mühendislik hizmetlerindeki temel sorunlar arasında belirtilen “maddî sorunlar”, teknik müşavirlik hizmetlerinde de geçerliliğini korumaktadır. Bunun da giderilmesi gereği vardır. Ayrıca yerli ve yabancı firmalar arasında ortaya çıkan “fırsat eşitsizliği” ve rekabet açısından sahip olunan dezavantaj da bu alt hizmet dalındaki faaliyetlere “ket” vurucu nitelik taşımaktadır.

 

 

3.2.1.1.3.Müteahhitlik Hizmetleri

            İnşaat sektörünün alt faaliyet dallarından diğer biri müteahhitlik hizmetleridir. Müteahhitlik hizmetleri, inşaat faaliyetinin son aşaması niteliğinde olması dolayısıyla ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü bu hizmetler, ortaya fizikî yapıların çıkarılması ile ilgilidir.

 

            Uluslararası Hizmet Ticareti ile olan yakın ilgisi dolayısıyla Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri(YDMH)’ne ilişkin alınması gereken bazı önlemler vardır. Bunlardan bir kısmı şu şekilde sıralanabilir: YDMH firmalarının her türlü finansman ve teminat mektubu sorunu giderilmelidir; Müteahhit ve yatırımcı firmaların yurt dışındaki işlerinin politik ve ekonomik risklere karşı sigortalanmasını sağlayacak mekanizmalar hayata geçirilmelidir; Firmalarımıza orta ve uzun vadede iş imkânı sağlamak amacıyla hedef pazar ülkelere yönelik finansal destek mekanizmalarının hayata geçirilmesi lazımdır; Sektörün uluslararası piyasalarda daha aktif bir şekilde iş yapabilmesine yönelik teknik destek verilmeli, bu kapsamda pazar araştırmaları yapılarak, potansiyel yatırım bölgeleri belirlenmeli ve firmalar buralara yönlendirilmelidir.

 

            Yurt Dışı Müteahhitlik Hizmetleri, yurt içinde yapılan hizmetlere nazaran daha karmaşık olup daha fazla çaba sarf edilmesini gerektirir. Bu çerçevede, normal faaliyetlerin gerçekleştirilmesine ilişkin zorluklar yanında esas sorunlar; sosyal, politik, ekonomik vb. alanlarda meydana gelen belirsizliklerden kaynaklanmaktadır. YDMH; savaş, ülkenin işgali, terör olayları, iç karışıklık, ambargo, ihtilal, işverenin ilişkili olduğu hükûmetin iktidarını kaybetmesi, hükûmetin firmaya karşı tavrında değişiklik olması, aleyhte kanunî düzenlemeler, grev, kamuoyu tepkileri vb. gelişmelere son derece duyarlıdır. Bu tür gelişmelerin YDMH’yi etkileyici nitelikte olması hâlinde birtakım risklerin varlığı söz konusu olmaktadır. Bunların sonucu ise; projenin ya da sözleşmenin iptal edilmesi, resmî muhatabın meşruiyetini kaybetmesi, hak ediş ödemelerinin durdurulması veya aksatılması, projede radikal değişikliklere gidilmesi, çalışma emniyetinin kalmaması, malzemenin ve işçi tedarikinin engellenmesi, ödemelerin belirlenen para birimi dışında yapılması ve kazancın yurt dışına transferinin engellenmesi vb. şekillerde ortaya çıkar. Bu tür olumsuzlukların etkisini giderme yönünde kurumsal bazda atılabilecek adımlar vardır.[18] Mesela, bir kurum oluşturulması yoluna gidilebilir. Bu kamu kuruluşu, özel niteliği haiz kamu kuruluşu veya direkt olarak yetkili bir özel kuruluş, iş yapılabilecek potansiyel ülke/ülkeler tespitinde bulunabilir ve oluşturulacak mekanizma sayesinde sürekli analiz yapma görevini yerine getirerek riskleri en aza indirebilir. Şöyle ki, söz konusu kuruluş, YDMH firmalarını, belirlediği potansiyel ülkelere yönlendirir ve bu ülkeleri sürekli gözetim altında tutar. Ortaya çıkabilecek herhangi bir risk durumunda gerekli önlemlerin alınması yönünde gerek devlet ve gerekse yerli firmalar bazında uyarılarda bulunur. Haliyle erken uyarı sistemi ile uygun önlemlerin alınması mümkün olabilecek ve risk minimize edilebilecektir

 

            Günümüz şartları; finansman kaynağı belli, projesi hazır olan uluslararası ihaleye çıkarılan projelere teklif veren müteahhit firma yerine, girişimci, yatırımcı, proje finansmanını yeni modellerle sağlama yeteneğine sahip işveren kişilerle ve kuruluşlarla rahatça ilişki kurabilen müteahhit modelini gerektirmektedir. Uluslararası alanda başarı elde edilebilmesi ve ticarî payımızın artırılabilmesi için yerli firmalarımızın da bu değişime ayak uydurması gerekmektedir.[19]

 

 

3.2.1.2.Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler

            Bilgiye dayalı hizmet alt sektörleri arasında, mukayeseli üstünlükler açısından Türkiye için önem taşıyan hizmetlerin başında “bilgi-işlem ve ofis arkası” hizmet faaliyetleri gelmektedir. Beşerî sermayemiz ve teknolojik alt yapımız, bu alanlarda mukayeseli üstünlüğe sahip olmamızı sağlamaktadır. Sahip olduğumuz potansiyele dayanarak uluslararası ticaretteki payımızı artırmamız mümkündür.

 

            Hızlı bir gelişim sürecinde olan bilgi-işlem ve ofis arkası hizmetler, geniş bir faaliyetler dizisinden oluşmaktadır. Bu çerçevede; elektronik yayıncılık, web sitesi tasarımı ve yönetimi, müşteri çağrı merkezi, tıbbî kayıt yönetimi, otel rezervasyonu, kredi kartı işlemleri, uzaktan sekreterya hizmetleri, posta listesi yönetimi, teknik bilgi-işlem desteği, endeksleme hizmeti, araştırma ve teknik yazım hizmetleri ve teknik kopyalama gibi hizmetler icra edilmektedir.[20]

 

            Ülke grupları açısından incelendiğinde, bu hizmetlerde uluslararası ticarî payını artıranların, GOÜ’ler olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu gelişmenin sebeplerinden başta geleni, GÜ’lerin bu tür hizmetleri GOÜ’lere transfer ediyor olmasıdır. GÜ’ler, ekonomik açıdan daha avantajlı olması dolayısıyla söz konusu hizmetlerini GOÜ’lere kaydırmakta, GOÜ’ler de sahip oldukları mukayeseli üstünlüklerini uygun bir şekilde değerlendirerek hizmet ticaretindeki paylarını artırabilmektedir. Ülkemiz de sahip olduğu potansiyele dayanarak bu ülkeler arasındaki yerini alabilir.

 

            Bilişim sektöründe önemli ve son derece hızlı gelişmeler yaşanmaktadır. Donanım (bilgi-işlem ve iletişim donanımları), yazılım (sistem ve uygulama yazılımları) ve ilgili hizmetlerden (içerik, servis sağlayıcılığı, danışmanlık, bakım ve tamirat hizmetleri ve dış kaynak kullanımı) oluşan bilişim sektörü, sahip olduğu bu dinamik yapısıyla ekonomiler açısından da büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü bu sektörde meydana gelen gelişimler, beraberinde ekonomilerde de değişimlere yol açmakta yeni bazı fırsatlar sunmaktadır. Bunlardan biri istihdam sahasında sebep olduğu değişimlerdir. Nitekim bilişim sektörü, bazı yeni iş alanlarının da ortaya çıkmasına imkân sağlamıştır. Bu çerçevede düşünüldüğünde, ülkemizin de temel sorunlarından biri olan istihdam, belli kısmı itibariyle bilişim sektörünün sunduğu bu fırsatlarla çözüme kavuşturulabilir. Bu kapsamda ortaya çıkan ve ülkemiz açısından da önem taşıyan iş kolları şöyle sıralanabilir:

·         Elektronik komisyonculuk,

·         Web sitesi içerik uzmanlığı,

·         Çağrı merkezi uzmanlığı,

·         Servis sağlayıcı operatörlüğü,

·         Sanal topluluk yöneticiliği,

·         Elektronik eğitim program geliştiriciliği,

·         Elektronik güvenlik uzmanlığı,

·         Yazılım geliştiriciliği,

·         Süreç uzmanlığı,

·         e-dönüşüm uzmanlığı.

Bu faaliyetlerin, dünyadaki tüm müşteriler için ülkemizde gerçekleştirilebilmesi mümkündür. Nitekim, bu tür gelişmelerin meydana geldiği görülmektedir. Mesela, SBS firması, Toshiba firmasının dünyadaki çağrı merkezini İstanbul’da kurmuş hâldedir. Benzer şekilde Innova isimli yazılım firması, ülkemizde geliştirdiği faturalama yazılımlarını İsrail’e satmaktadır. Telenity isimli bir firma da dünyaya sattığı telekomünikasyon yazılımlarını İstanbul Yeşilköy Serbest Bölgesi’ndeki ofisinde geliştirmektedir.[21]

 

            Ülkemizde, bilgi-işlem ve ofis arkası hizmet faaliyetlerinin kolaylıkla gerçekleştirilebilmesi için oluşturulacak uygun atmosferle daha fazla firmanın ülkemizi tercih etmesi ve burada faaliyette bulunarak ekonomimize katkı sağlamaları mümkün olacaktır. Bu çerçevede, ülkemiz istihdamı da olumlu etkilenecektir. Söz konusu faaliyetler, istihdamımıza sağladıkları katkı yanında, teknolojik alt yapımıza da olumlu etkide bulunacaktır. Sonuçta, uluslararası hizmet ticaretindeki payımızda artışa imkân sağlanacaktır.

 

 

3.2.2.Geleneksel Hizmet Alt Sektörleri

3.2.2.1.Ulaştırma Hizmetleri

3.2.2.1.1.Karayolu Ulaştırma Hizmetleri

            Karayolu ulaşım hizmetleri, ekonomimizde en büyük paya sahip olan alt sistem konumundadır. Ülkemizde taşımacılığa ilişkin bazı istatistikler incelendiğinde, karayolunun sahip olduğu ezici üstünlüğü görmek mümkündür. Mesela; yolcu taşımacılığının %94,5’i karayolları ile yapılmaktadır.[22]

 

            Türkiye’nin 2003 itibariyle sahip olduğu 63.000 km. civarındaki karayolunun 8.300 km.’lik kısmı asfalt betondan yani sıcak karışım ve sıkıştırma ile yapılan asfalt yoldan oluşurken, 50.000 km.’lik kısmı ise sathî asfaltlamadan oluşmaktadır. Türkiye Hazır Beton Birliği(THBB)’nin hazırladığı rapora göre; ülkemizde büyük kısmı asfalttan oluşan otoyol ve köprülerin bakımı ve tamiratı için her yıl 1,3 katrilyon TL civarında harcama yapılmaktadır. Buna karşılık elde edilen gelir ise sadece 250 trilyon TL civarındadır. Bu durum dikkate alınarak, düşük maliyetli olması ve diğer avantajları dolayısıyla beton yol yapımına öncelik verilmelidir.[23]

 

            Ulaştırma, petrole bağımlı bir sektördür. Dolayısıyla enerji talebi de tercih edilen ulaşım sistemiyle bağlantılı olarak değişiklik gösterir. Ülkemizde toplam enerjinin %22’si ulaştırma sektöründe kullanılmakta olup, bunun da büyük bir kısmı karayoluna aittir. Ulaştırma hizmetlerinde sarf edilen enerjinin %82’si karayoluna ait olup, petrolde dışarı olan bağımlılılık oranımızın %90 civarında olduğu düşünüldüğünde, ulaştırma alt sistemleri açısından değişikliğe gidilmesinin ne derecede hayati öneme sahip olduğu ortaya çıkmaktadır.[24]

 

 

3.2.2.1.2.Demiryolu Ulaştırma Hizmetleri

            Cumhuriyet’in kurulmasından önce demiryolu ağımızın uzunluğu, 15.000 km.’dir. Ancak, Cumhuriyet’in kurulmasıyla beraber, elimizde bu yatırımın sadece 4.500 km. civarındaki kısmı kalmıştır.[25] Cumhuriyet’in ilanı ile Osmanlı Devleti’nden devralınan demiryolu 3.714 km.’si ana hat, 845 km.’si de tali hat olmak üzere toplam 4.559 km.’dir. 1923-1931 yılları arasında toplam hat uzunluğu 6.011 km.’ye 1940 yılında 8.637 km.’ye, 1950 yılında ise 9.204 km.’ye ulaşmıştır. Günümüzde ise toplam demiryolu uzunluğu 10.508 km.’dir. Yani mevcut demiryollarımızın %43'ü Cumhuriyet’in ilanından önce inşa edilmiştir. 1923-1950 arasında ilave 4.645 km. demiryolu yapılmış ve bu dönemde yılda ortalama 172 km. demiryolu inşa edilmiştir. Ancak 1950'den sonra demiryolu yapımı neredeyse durduğu gibi, rehabilitasyon faaliyetlerine dahi kaynak ayrılmamış ve yılda ortalama 27,5 km. yol yapılmıştır. 1920-1940 yılları arasındaki Türkiye'nin imkânları ve teknolojisi ile günümüz Türkiye'sinin imkânları ve teknolojisi birbirinden çok farklı olmakla beraber, demiryolu inşası konusunda yeterince çaba sarf edilmediği görülmektedir.[26]

 

            Demiryolu, hem yük hem de yolcu taşımacılığında önemli avantajları barındıran bir ulaştırma alt sistemidir. Bununla beraber, ülkemizde bu avantajlardan yeterince faydalanıldığı ifade edilemez. Mesela yük taşımacılığı incelendiğinde, demiryolunda taşınan toplam yük miktarının çok yüksek olmadığı ve mevcudun da yıllar itibariyle dalgalanmalar gösterdiği, bu haliyle istikrarlı bir yapı sergilemediği görülmektedir. Nitekim, genel itibariyle de bir düşüş eğilimi görülmektedir. 1995 yılında taşınan toplam yük miktarı 15.288.035 ton iken, bu miktar 1996’da 18.856.693 tona çıkmıştır. Ancak 1996 itibariyle 2000 yılına kadar bir düşüş sürecine girilmiştir. Bununla beraber, 2000 yılında taşınan miktar olan 18.528.273 tonla her ne kadar 1996 yılı miktarına yaklaşılmış olsa da 2001 ve 2002 yıllarında önemli ölçüde düşüşler meydana geldiği görülmektedir. Bu yıllarda taşınan yük miktarları sırasıyla 14.364.473 ve 14.425.726 tondur.[27] Taşınan yük miktarlarında yurt içi ve yurt dışı ayrımına göre analiz yapılacak olursa ortaya çıkan sonuç, yurt dışı taşımalarının yurt içindekilere nazaran daha istikrarlı olduğu yönündedir. Bununla beraber belirtilmelidir ki yıllar itibariyle karşılaştırıldığında, yurt dışı taşıma miktarları, yurt içi miktarlarının 1/10’una bile ulaşamamaktadır. Buna göre, yurt dışı taşımalara daha fazla önem verilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.

 

            Ulaştırma alanında önemli bazı açılımlar meydana gelmiştir. Bunlardan biri kombine taşımacılıktır. Sağladığı ekonomik avantajlardan hareketle kombine taşımacılığa yönelik yatırımlar yapılmalı ve konu ile ilgili politikalar oluşturulmalıdır. Bu çerçevede, ulaşım alt sistemlerinde kombine taşımacılığa uygun entegrasyonların oluşumuna yönelik zemin oluşturulmalı; gerek denizyolu-demiryolu-karayolu, gerekse demiryolu-karayolu vb. kombinasyonların gerçekleştirilmesine çalışılmalıdır.

 

 

3.2.2.1.3.Denizyolu Ulaştırma Hizmetleri

            Dünya deniz filosundaki gelişmeler genel itibariyle olumlu yönde olup, ufak bazı dalgalanmalar haricinde istikrarlı bir yapı sergilemiştir. 1993 yılında toplam 633,5 DWT’lik kapasiteye sahip olan dünya filosu, 1995’te bunu 651,2 DWT’ye çıkarmıştır. 2000’deki miktar ise 730,5 DWT’dir. 2003 için öngörülen kapasite ise 773,5 DWT’dir.[28]

 

            Dünya filosunun %22,7’sini bünyesinde bulunduran Panama birinci sırada yer alırken, Liberya %9,2 ile ikinci, Bahama ise %5,9 ile üçüncü sıradadır. Ülkemiz ise 2002 yılına kıyasla 2003 yılı başı itibariyle %5,1’lik bir düşüşle 19.sıradan 20.sıraya gerilemiştir.[29] Ülkemizin yeri, hak ettiği ölçüde değildir. Üç tarafı denizle çevrili olan ve stratejik konumda bulunan bir ülkenin daha iyi bir paya sahip olması gerekmektedir. Mesela Yunanistan, bu avantajını iyi kullanmakta ve dünya deniz filosunda 4.sırada yer almaktadır. Malta bile 5., Marshall Adaları 11. ve Saint Vincent da 18.sırada yer alıp bizden daha üstün pozisyondadır. İlk 25 ülke arasında kendilerinden üstün konumda bulunduğumuz ülkeler ise sadece Almanya, Rusya, Malezya, Filipinler ve Bermuda’dır.

 

            Türkiye’de denizcilik sektörünün potansiyeli ile bu potansiyelin ülke ekonomisine sağladığı katma değer arasında bir uyumsuzluk bulunmaktadır. Türkiye; denizcilik açısından, coğrafyası itibariyle sahip olduğu imkânlardan uygun bir şekilde faydalanamamaktadır. Türkiye, ‘coğrafyanın, ülkelerin geleceğini tayin’deki etkisine adeta meydan okumaktadır. Zira, üç tarafındaki denizlerle 8.000 km.’yi aşkın kıyısı bulunan, ancak, denizcilikten yeterince faydalanamayan ve Doğu Karadeniz’deki kıyı illeri başta olmak üzere göç veren bir ülke durumundadır. Dünya ticaretinin gelişmesinde; iletişim, çoklu taşıma sistemleri, direkt pazarlama teknikleri, konteyner taşımacılığı, ulaşım araçları ve liman, havalimanı gibi alt yapı hizmetlerinin gelişip rasyonelleşmesi, ticarete ve rekabete hız kazandıran onlara tekrar talep oluşturan faktörler olacaktır. Bu alanlarda hizmetini geliştirmeye devam eden Türkiye, yeterli bilgiye ve donanıma sahip, genç-dinamik müteşebbis nüfusu ile dünya ekonomisinde ve ticaretinde beklenen yerini alabilecektir.[30]

 

            Denizyolu ulaştırmasında, konteyner taşımacılığı özellikle ele alınması gereken ve uygun politikalar oluşturulmasına ihtiyaç duyulan bir hizmet alanıdır. Özellikle dökme yükler, sıvı kimyevîler ve gıda maddeleri taşımacılığının da konteynerle yapıldığı ve bu eğilimin 2010 yılına kadar devam ederek söz konusu tarih itibariyle bu hizmetlerde doyuma ulaşılacağı ifade edilmektedir. Dolayısıyla konteyner hizmetlerinin icrasına ve ticaret payımızı artırmasına yönelik tedbirlerin alınması gerekmektedir.

 

            Denizyolu ulaştırma hizmetlerine olan talep, limanları ve ilgili hizmetleri artırıcı bir etkiye yol açmıştır. Böylece, denizle ilgisi olan ülkeler, gerek kendi ihtiyaçlarını ve gerekse dış talebi karşılama amaçlı liman tesisine ve filo oluşumuna gitmişlerdir. Dünya ticaretindeki hacim genişlerken, nispeten düşük masraflı olan denizyolu ulaştırmasına olan talepte de artış olmakta ve paralelinde limana ve ilgili hizmetlere de ihtiyaç artmaktadır. Türkiye de bu konuya ilişkin hassasiyeti göstermeli ve limanlara ve ilgili hizmetlere gereken önemi vermelidir.

 

 

3.2.2.1.4.Havayolu Ulaştırma Hizmetleri

            Hava taşımacılığı, teknolojik gelişmelere kısa sürede uyum sağlayabilen ve gerekli yapısal değişikliklerin gerçekleştirilebildiği bir hizmet sektörüdür. Sektörde meydana gelen yapısal değişikliklerden bir kısmı şöyle sıralanabilir:[31]

·            Geniş kapasiteli, yakıt tasarrufu sağlayan, düşük gürültü ve emisyon seviyelerine sahip uçaklar geliştirilmekte; bunun da havayolu şirketlerinin faaliyetleri, yönetimi, hizmet kalitesi ve içeriği üzerinde büyük etkisi olmaktadır.

·            Serbestleştirme, özelleştirme, sektörün daha ticarî bir yapıya dönüştürülmesi vb. politikalar izlenmekte, bağlantılı olarak işbirlikleri sağlanmakta; böylece sektörde değişimler yaşanmakta ve tüketicilerin hakim olduğu bir pazar yapısına ulaşılmaktadır.

 

            Ülkemizde, havayolu ulaştırma hizmetlerinde etkinlik için bu gelişmelerin gerekli biçimde izlenerek, uygun adaptasyonların sağlanmasına çalışılmalıdır. Hizmet ticaretindeki payımızın artmasına belirgin bir şekilde katkı sağlayabilecek olan bu faaliyetlerin, uluslararası standartlarda gerçekleştirilmesine dikkat edilmelidir.

 

            Havayolu ulaştırma hizmetleri, yapısı gereği dış gelişmelere son duyarlı bir alt sistemdir. 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’nin çeşitli yerlerine yapılan saldırılar, tüm dünyayı etkilemiş, bu çerçevede ülke ekonomileri değişen derecelerde etkilenmiştir. Ekonomilerde birçok sektör olumsuz etkilenmiş olmakla beraber, en fazla etkilenenlerin başında havayolu ulaştırma sektörü gelmektedir. Bununla beraber, izlenen stratejilerle, THY’nin bu krizi zararsız şekilde, hatta kârla atlatma başarısını gösterdiği ifade edilmektedir.[32]

 

            Türkiye, havayolu ulaştırma hizmetlerinde payını giderek artıran bir ülke konumundadır. Bununla beraber sektörün karşılaştığı bazı sorunlar da mevcut olup, bunların giderilmesi gerekmektedir. Havacılık ulaştırma hizmetlerinde, orta ve uzun vadede meydana gelmesi ihtimali olan gelişmeler dikkate alınarak ülkemizde de uygun politikalar oluşturulmalı ve sektörün sağlıklı faaliyetini sağlayacak ortam hazırlanmalıdır. Bu çerçevede ülkemizde havayolu ulaştırma hizmetleriyle ilgili olarak yapılması gerekenler arasında şunlar belirtilebilir:[33]

·         Yerli sivil havacılık sektörünün ihtiyaç duyduğu lisanslı personelin eğitiminde, öncelikle yurt içi kaynakların kullanımı tercih edilmeli ve bu bir devlet politikası hâline getirilmelidir.

·         Yeni hava alanları inşa etme yerine mevcutların üst ve alt yapılarında iyileştirmelere gidilmelidir.

·         Yerli hava-taksi işletmecileri teşvik edilmelidir. Ayrıca, yabancı ülkelerin küçük uçak ve helikopter hareketinin ülkemize yönlendirilmesine çalışılmalıdır. Böylece yat limanları ve yat turizmi gibi, “havacılık turizmi”ne ortam sağlanmış olacaktır.

·         İhracatı artırmaya önemli katkısı olan kargo taşımacılığına gereken destek sağlanmalıdır.

 

 

3.2.2.1.5.Boru Hattı Ulaştırma Hizmetleri

            Boru hattı, uluslararası taşımacılıkta önemli bir yere sahip olan ve bu önemini giderek artıran alt ulaşım sistemlerinden biridir. Boru hattı taşımacılığı, kendi sahasında, gerek karayolu ve demiryolu, gerekse denizyolu taşımacılığına göre daha hızlı, güvenli ve ekonomik niteliklere sahiptir. Türkiye, bu hizmetler açısından stratejik bir konumda bulunmaktadır. Nitekim Türkiye, zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olan Hazar Bölgesi ve Orta Doğu Bölgesi ülkeleri arasında bir geçiş ülkesi durumundadır. Dolayısıyla Türkiye, kendisine hem ekonomik hem de siyasî güç kazandıracak olan uluslararası ham petrol ve doğal gaz boru hattı taşımacılığına da önem vermelidir. Bu çerçevede; Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı, Doğu Anadolu Doğal Gaz Ana İletim Hattı, Mavi Akım Projesi, Türkmenistan-Türkiye-Avrupa Doğal Gaz Boru Hattı, Irak-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı, Mısır-Türkiye Doğal Gaz Boru Hattı gibi uluslararası projelere gerekli önemi verilmelidir.[34]

 

            Ülkemizin uzun vadeli genel enerji dengesi içinde doğal gazın payı, enerji sektöründeki ilgili tüm kuruluşların katılacağı bir model çalışması ile belirlenmeli ve ortaya çıkan değerlendirmelere göre, yeni doğal gaz boru hattı ve depolama yatırımları öncelikle arz kaynağının çeşitlendirilmesine ve arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak planlanmalıdır. İhtiyaç duyulan ilave boru hatları da mutlaka oluşturulmalıdır.[35]

 

 

3.2.2.2.Turizm

            Geleneksel hizmet alt sektörleri arasında, ülkemiz açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olduğumuzun ifade edilebileceği en önemli sektörlerden biri turizmdir. Klasik tabiriyle, ülkemiz için “bacasız endüstri” niteliği taşıyan bu sektör, dış ticaretimizde çok önemli bir paya sahip bulunmaktadır. Benzer şekilde turizm, dünyanın birçok ülkesi açısından da hayati derecede öneme sahip bir hizmet sektörüdür.

 

            Sektörün GSMH’deki yeri ve ihracattaki payında yıllar itibariyle birtakım dalgalanmalar olmakla beraber, genel olarak artışlar yaşandığı görülmektedir: 1995 yılında GSMH’ye katkı oranı %2,9 olan turizm, bu payı 2001’de %5,5’e kadar yükseltmiştir. Benzer eğilim ihracat kaleminde de geçerlidir. 1995 yılında ihracattaki payı %22,9 iken, sektörün 2001 yılında ulaştığı pay %25,9’dur.[36]

 

            Ülkemizin turizm açısından taşıdığı potansiyel, yapılan bazı çalışmalarda da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. 2001 yılındaki turist sayımızın 17.068.000’e, 2020’de ise bu sayının 27.017.000’e ulaşacağı öngörülmektedir. 1995 yılında Akdeniz ülkeleri arasında sahip olduğumuz pay %4,3 iken, bu payın 2020’de %7,8’e yükseleceği tahmininde bulunulmaktadır. 1995-2020 dönemi yıllık büyüme hızımızın ise %5,5 olacağı tahmin edilmekte olup, ülkeler arasında yapılan sıralamada da üst kategoride yer aldığımız ortaya konmaktadır.[37]

 

            Turizm sektörü, yapısı itibariyle dış faktörlere karşı son derece hassastır. Gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında meydana gelen olaylar, doğrudan veya dolaylı bir biçimde sektörü etkileyebilmektedir. Nitekim son dönemde meydana gelen bazı olaylarda da buna şahit olunmuştur. Mesela 11 Eylül 2001’de meydana gelen saldırılar, birçok sektörü olduğu gibi turizm sektörünü de büyük ölçüde etkilemiştir. Konu ile ilgili çalışmalar, bunu doğrulamaktadır.[38] 2003 Kasım’ında İstanbul’da gerçekleştirilen benzer saldırılar da sektörü belli ölçüde etkilemiştir. Sektörle ilgili meydana gelen bu ve benzeri kırılganlıkların giderilebilmesi için uygun bazı önlemlerin alınması gerekmektedir. Mesela bu kapsamda turizm hizmetlerinde çeşitliliğe gidilebilir. Ayrıca ülkemizin turistik kaynaklarının pazarlanmasında da “parça” temelli tanıtım tarzlarının izlenmesi tavsiye edilmektedir.

 

            Turizm sektörü ile ilgili belirtilebilecek önemli konulardan biri, sektör-işletme ilişkisi üzerinedir. Bu kapsamda KOBİ’lerin durumu özel bir önem taşımaktadır. Turizm sektöründe faaliyette bulunan işletmelerin çoğu, diğer sektörlerde de olduğu gibi, KOBİ statüsündedir. Türkiye ekonomisi açısından dikkate alındığında, işletmelerin %99’una yakınını oluşturan KOBİ’ler, hayati derecede öneme sahip kuruluşlar niteliğindedir. Genel olarak ülke ekonomisi açısından taşıdıkları önemin, turizm sektöründe de geçerli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber, bu işletmelerin, normal şartlarda faaliyetleri önünde engel niteliğinde olan birtakım sorunları da mevcuttur. KOBİ’lerin çok sayıda sorunu olmakla beraber; bunlar ana başlıklar hâlinde şöyle sıralanabilir: Tanımlanma, örgütlenme, hukuk, bürokrasi, alt yapı, beşerî kaynak, teknoloji, ticaret ve finans.[39] Bu sebeple, söz konusu KOBİ’lerle ilgili sorunların en az seviyeye indirilmesi, sektörün daha sağlam bir zeminde faaliyette bulunmasına imkân tanıyacaktır. Bu çerçevede; işletmelerin uygun bir şekilde tanımlanması, örgütlenmelerine yönelik uygun zeminlerin oluşturulması, hukukî, bürokratik, alt yapıya ilişkin, beşerî kaynakla ilgili, teknolojik ve ticarî nitelikli sorunlarının giderilmesi gerekmektedir. Ayrıca, bu işletmelere uygun şartlarda finansal destekler de sağlanmalıdır.

 

 

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ:

            Ekonomideki üç temel sektör olan tarım, sanayi ve hizmet içinde, günümüz itibariyle en dikkat çekici gelişmeyi sergileyen, sonuncusudur. Hizmet sektörü, gerek ulusal gerekse uluslararası bazda önemi giderek artan bir konuma yerleşmiştir. Ülkeler de bunun farkında varmış olup, bu sektöre yönelik özel bazı stratejiler geliştirme yönünde çaba sarf etmektedir.

 

            Hizmetlerin hem ulusal hem de uluslararası arenada önem kazanması sonrasında, ticarete ilişkin liberalizasyon müzakerelerine bu faaliyetlerin de dahil edildiği görülmektedir. Uluslararası ticaretteki kurumsal liberalizasyon süreci, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1947 yılında GATT ile başlamıştır. Yürürlüğe giriş tarihi itibariyle GATT giderek artan bir katılıma sahne olmuştur. Nitekim, bu durum gerek katılımcı sayısı gerekse müzakere konuları dikkate alındığında daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

 

            Liberalizasyon süreci, devam etmekte olup günümüzde müzakerelere DTÖ bünyesinde devam edilmektedir. Önceki dönemlerde olduğu gibi, her ne kadar ülke grupları (GOÜ ve GÜ) arasında menfaat mücadeleleri yaşanıyorsa da liberalizasyona ilişkin sahip olunan niyet dolayısıyla orta ve uzun vadede başarı elde edileceğini belirtmek mümkündür.

 

            2001 yılı itibariyle; uluslararası hizmet ihracatı hacmi 1.440 milyar dolar civarındadır. Ülke grupları açısından; GÜ’lerin ticaret hacmi, GOÜ’lerinkinden fazladır. Bununla beraber, GOÜ’lerin hizmet ticaretindeki paylarını giderek artırdıkları ifade edilebilir.

 

            Ülkeler, uluslararası ticaretten pay elde edebilmek amacıyla, kendi piyasa yapılarına uygun sektörlere ağırlık vermektedir. Bu çerçevede stratejik nitelik taşıyan sektörlere birtakım teşvikler ve destekler sağlamakta olup, uluslararası arenada icra edilen faaliyetlerle gelir artışı elde etmeye çalışmaktadırlar.

 

            GOÜ’lerin uluslararası hizmet ticaretinde aktif hâle gelebilmesi için sahip olduğu mukayeseli üstünlüklerinin farkında olması ve bunlardan yararlanması gerekmektedir. Genel kanaat, GOÜ’lerin söz konusu üstünlüklerini dikkate alması hâlinde ticarî payını artırabileceği yönündedir. Sahip olunan mukayeseli üstünlükler açısından GÜ’ler ve GOÜ’ler arasında birtakım farklılıklar söz konusudur. Önemli olan, bu farklılıkların birer avantaja dönüştürülerek hizmet ticaretindeki payın artırılmasına çalışılmasıdır.

 

            Hizmet sektörüne ilişkin yapılan bir sınıflandırmaya göre hizmetler, “teknoloji içeriklerine” göre alt başlıklara ayrılmaktadır. Buna göre hizmetler; “bilgiye dayalı” ve “geleneksel” hizmet sektörleri olmak üzere ikili bir kategoride değerlendirilmektedir. Bilgiye dayalı hizmet sektörleri arasında; Bankacılık, Sigortacılık, Bilgi Teknolojisi, Danışmanlık, Müteahhitlik ve Teknik Hizmetler, Reklamcılık ve Dağıtım, Sağlık, Eğitim, Kamu Hizmetleri vb. yer almaktadır. Geleneksel hizmet sektörleri arasında yer alan faaliyetler ise Ticaret, Turizm, Taşımacılık, Sosyal Hizmetler vb.’dir.

 

            GOÜ’ler, sahip oldukları mukayeseli üstünlüklerden hareketle, kendileri açısından stratejik nitelikteki hizmet alt sektörlerinde uzmanlaşabilir ve uluslararası hizmet ticaretindeki payını artırabilir.

 

            Hizmet sektörü, Türkiye açısından da önem taşımaktadır. Bunu sektörün GSMH ve istihdam payına bakarak anlamak mümkündür. Sektörün taşıdığı önem dolayısıyla Türkiye, hizmet ticaretindeki liberalizasyon sürecinde hep lehte bir tavır sergilemiştir. Nitekim, Türkiye’nin, taahhüt listesi açısından GÜ’ler seviyesinde bulunduğu belirtilebilir.

 

            Hizmet ticaretindeki payını her geçen yıl biraz daha artıran Türkiye’nin, DTÖ tarafından ortaya konan 2001 yılı verilerine göre dünya hizmet ihracatındaki payı %1’e çıkmıştır. Ancak uluslararası sıralamada, 25.ülke konumunda bulunmaktadır. Hizmet ticaretindeki payımızı daha üst seviyelere çıkarmamız gerektiği açıktır.

 

            Ülkemizin, uluslararası hizmet ticaretindeki payının daha üst seviyelere çıkarılabilmesi için bazı adımlar atılması gerekmektedir. Bu çerçevede, sahip olduğumuz mukayeseli üstünlüklerden hareketle, ülkemizin uluslararası arenada ticarî payını artırma potansiyeline sahip alt sektörler belirlenmeli ve faaliyetler bunlarda yoğunlaştırılmalıdır.

 

            GOÜ’ler açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olunan sektörlerin ortaya konmasında faydalanılan sınıflandırma çerçevesinde ülkemizle ilgili sektörel tespitlerde bulunmak da mümkündür. “Teknoloji” içeriklerine göre yapılan sınıflandırma çerçevesinde ülkemizle ilgili şu tespitlerde bulunulabilir:

a) “Bilgiye dayalı hizmetler” kapsamında mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz sektörler şunlardır: “Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri”, “Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetleri.”

b) “Geleneksel hizmetler” kapsamında ise şu sektörlerde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz belirtilebilir: “Ulaştırma Hizmetleri”, “Turizm Hizmetleri.”

 

            Türkiye, söz konusu dört alt sektörde önemli ölçüde mukayeseli üstünlüğe sahiptir. Bu dört alt sektör hizmet ihracat meblağlarının, toplam hizmet ihracat meblağındaki payı yaklaşık 3/4 oranındadır. Dolayısıyla bu oran, söz konusu hizmetlerde sahip olunan avantajla ilgili önemli bir ipucu sağlamaktadır. Gerekli önemin verilmesi halinde, uluslararası hizmet ticaretindeki payımız açısından, bu sektörlerin katkısının giderek artacağı ifade edilebilir.

 

 

* Dr. Mehmet Behzat Ekinci,

mbekinci@akademiktisat.net

http://www.akademiktisat.net

** DTM, Dış Ticaret Dergisi, “Gelişmekte Olan Ülkelerin Hizmet Ticaretindeki Yeri ve Türkiye; Hizmet Ticaretinde Türkiye’nin Stratejik Sektörlerine İlişkin Değerlendirmeler”, Yıl:9, Sayı:32, Temmuz 2004, ss.43-87. (http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/DTDERGI/Dtdergi.htm)

 

 

 



DİPNOT - REFERANS

[i] John Whalley, Coleen Hamilton, The Trading System After the Uruguay Round, Washington D.C., Institute for International Economics, 1996, p.13.

[ii] WTO, “Doha Development Agenda: Services Negotiations”, Press Release, Press/300, http://www.wto.org, 28 June 2002 (02-3693), p.6.

[3] Richard Blackhurst, "Impact of the Uruguay Round", Trade Policy Issues, Papers Presented at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, 1997, p.145.

[4] Sema Kalaycıoğlu,, Dış Ticarette Korumacılık ve Liberasyon-Teori ve Dünyadaki Uygulamalar, İstanbul, Beta Basım Yayın, 1991, s.93.

[5] WTO, a.g.e, s.12.

[6] Naheed Kirmani, "Issues in the Design and Implementation of Trade Reforms-Experience in Developing and Transition Economics", Trade Policy Issues, Papers presented at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, 1997, p.31.

[7] UNCTAD, Trade in Services:Sectoral Issues, New York, UNCTAD/ITP/26, 1990, p.8.

[8] Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları., 2003, s.790-791.

[9] Colin Clark, The Conditions of Economic Progress, 3rd ed., London, Macmillan&Co.Ltd., 1957, pp.490-492.

[10] DİE, http://www.die.gov.tr/Istatistikler, 2004.

[11] DPT, Hizmet Ticaretinin Serbestleştirilmesi, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2543-ÖİK:559, http://www.dpt.gov.tr, 2000, s.52.

[12] HM, “Türkiye ve GATS”, Ankara, Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr, 2004, s.2.

[13] Levent Kırval, Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları Piyasaları:Türkiye ile AB Arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları Piyasalarının Karşılıklı Olarak Serbestleştirilmesi, İstanbul, İKV Yayınları, No:165, 2001, s.156.

[14] TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/cbt.html, 15.04.2004.

[15] WTO, a.g.e, s.10-12.

[16] DPT, İnşaat, Müteahhitlik, Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2566-ÖİK:582, http://www.hazine.gov.tr, 2001, s.5-8.

[17] DPT, İnşaat…, s.16-17.

[18] DPT, İnşaat…, s.32.

[19] DPT, İnşaat…, s.21.

[20] Dorothy I. Riddle, "Niche Markets for Service Exports", International Trade Forum, Geneva, International Trade Centre UNCTAD/WTO, Issue:1, 1998, pp.16-17.

[21] S.Şahin Tulga, “Bilişimle İstihdam”, e-Dünya, Dünya Eki, Sayı:71, 2003, s.3.

[22] Ahmet Mercan, “Taşımacılık Nasıl Verimli Hâle Gelir?”, Ekovitrin, Sayı:2, 2003, s.88.

[23] “Sektör, Beton Yolların Artmasını Bekliyor”, 5.Ulusal Beton Kongresi, Dünya Eki, 1 Ekim 2003, s.8.

[24] Hülya Zeybek, “AB ile Entegrasyona Doğru Demiryolları”, Dünya, 3 Mayıs 2003, s.11.

[25] Şükrü Sarıoğlu, “Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Röportaj”, Mimar ve Mühendis, Sayı:32, 2003, s.19.

[26] Tekin Çınar, “Aktif Bir Demiryolu Politikası Saptanmazsa Türkiye, Uluslararası Ulaşım Sistemlerinden Dışlanabilir”, http://www.dusunenadam.com.tr/demiryol(1-2-3).htm, 16 Eylül 2003, s.6.

[27] “Türkiye’deki Demiryollarının Toplam Uzunluğu”, Lojistik & Taşımacılık Dünyası, Dünya Yayıncılık, Haziran 2003, s.54.

[28] DTO, Deniz Sektörü Raporu, İstanbul, 2003, s.29.

[29] DTO, a.g.e., s.83.

[30] Ahmet İncekara, Yıldırım Kılkış, Karadeniz Limanlarının Bölgesel Ticaretin Gelişimindeki Önemi ve İşlevi, İstanbul, İTO Yayını, No:1999-50, 1999, s.13-14.

[31] DPT, Ulaştırma, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2586-ÖİK:598, http://www.dpt.gov.tr, 2001, s.8.

[32] Oya Torum, “Yeni Yılı Karşılarken Dünyada Havayolu Taşımacılığına Bakış”, Dünya, 31 Aralık 2002, s.11.

[33] DPT, Ulaştırma, s.38-40.

[34] Muhteşem Kaynak, “Ulaştırmada Yeni Eğilimler ve Türkiye’nin Bölgesel Lojistik Güç Olma Potansiyeli”, Avrasya Etüdleri, Sayı:24, 2003, s.18.

[35] DPT, Ulaştırma, s.41.

[36] a)DİE, http://www.die.gov.tr/Istatistikler, 2004.

    b)“Turizmde 2001 Yılı Düzeyinin Korunması Bekleniyor”, Turizm ve Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan 2002, s.6.

[37] “Akdeniz Bölgesi’nde Rekabet Kızıştı”, Turizm ve Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan 2002, s.11.

[38] Geniş bilgi için bkz.:

a)Sunay Ünlü Yücel, “WTO 2002 Yılından Umutlu”, TÜRSAB Dergi, Sayı:215, 2002, s.50.

b)“11 Eylül’ün Türk Turizmine Etkileri Anketi Sonuçlandı!”, TÜRSAB Dergi, Sayı:215, 2002, s.13.

[39] Detaylı bilgi için bkz.:

Mehmet Behzat Ekinci, Türkiye’de KOBİ’lerin Kurumsal Gelişimi ve Finansal Sorunları, İstanbul, Askon, 2003.

 

 

 

BİBLİYOGRAFYA

Blackhurst, Richard (1997), "Impact of the Uruguay Round", Trade Policy Issues, Papers Presented at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, pp.136-147.

 

Clark, Colin (1957), The Conditions of Economic Progress, 3rd ed., London, Macmillan&Co.Ltd.

 

Çınar, Tekin (2003), “Aktif Bir Demiryolu Politikası Saptanmazsa Türkiye, Uluslararası Ulaşım Sistemlerinden Dışlanabilir”, http://www.dusunenadam.com.tr/demiryol(1-2-3).htm, 16 Eylül, s.1-8.

 

DİE (2004), http://www.die.gov.tr/Istatistikler

 

DPT (2000), Hizmet Ticaretinin Serbestleştirilmesi, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2543-ÖİK:559, http://www.dpt.gov.tr

 

DPT (2001), İnşaat, Müteahhitlik, Mühendislik ve Müşavirlik Hizmetleri, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2566-ÖİK:582, http://www.hazine.gov.tr

 

DPT (2001), Ulaştırma, 8.BYKP, Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara, DPT:2586-ÖİK:598, http://www.dpt.gov.tr

 

DTO (2003), Deniz Sektörü Raporu, İstanbul.

 

EC (2000), GATS 2000, European Commission, Directorate-General I, External Relations, Luxembourg.

 

Ekinci, Mehmet Behzat (2003), Türkiye’de KOBİ’lerin Kurumsal Gelişimi ve Finansal Sorunları, İstanbul, Askon.

 

HM (2004), “Türkiye ve GATS”, Ankara, Hazine Müsteşarlığı, http://www.hazine.gov.tr, s.1-6.

İncekara, Ahmet, Kılkış, Yıldırım (1999), Karadeniz Limanlarının Bölgesel Ticaretin Gelişimindeki Önemi ve İşlevi, İstanbul, İTO Yayını, No:1999-50.

 

Kalaycıoğlu, Sema (1991), Dış Ticarette Korumacılık ve Liberasyon-Teori ve Dünyadaki Uygulamalar, İstanbul, Beta Basım Yayın.

 

Kaynak, Muhteşem (2003), “Ulaştırmada Yeni Eğilimler ve Türkiye’nin Bölgesel Lojistik Güç Olma Potansiyeli”, Avrasya Etüdleri, Sayı:24, s.3-18.

 

Kırval, Levent (2001), Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları Piyasaları:Türkiye ile AB Arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları Piyasalarının Karşılıklı Olarak Serbestleştirilmesi, İstanbul, İKV Yayınları, No:165.

 

Kirmani, Naheed (1997), "Issues in the Design and Implementation of Trade Reforms-Experience in Developing and Transition Economics", Trade Policy Issues, Papers presented at the seminar on Trade Policy Issues, March 6-10, 1995, Ed. by Chorng-Huey Wong, Naheed Kirmani, Washington, IMF, pp.20-48.

 

Mercan, Ahmet (2003), “Taşımacılık Nasıl Verimli Hâle Gelir?”, Ekovitrin, Sayı:2, s.88-89.

 

Riddle, Dorothy I. (1998), "Niche Markets for Service Exports", International Trade Forum, Geneva, International Trade Centre UNCTAD/WTO, Issue:1, pp.10-17, 31-32.

 

Sarıoğlu, Şükrü (2003), “Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ile Röportaj”, Mimar ve Mühendis, Sayı:32, s.18-21.

 

Seade, Jesus (1996), “Results of the Uruguay Round”, The Uruguay Round and the Arab Countries, Papers Presented at a Seminar Held in Kuwait, January 17-18, 1995, Ed. by Said El-Naggar, Washington, IMF, pp.13-34.

 

Seyidoğlu, Halil (2003), Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları.

 

TCMB (2004), Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://tcmbf40.tcmb.gov.tr/cbt.html, 15 Nisan.

 

Torum, Oya (2002), “Yeni Yılı Karşılarken Dünyada Havayolu Taşımacılığına Bakış”, Dünya, 31 Aralık, s.11.

 

Tulga, S.Şahin (2003), “Bilişimle İstihdam”, e-Dünya, Dünya Eki, Sayı:71, s.3.

 

UNCTAD (1990), Trade in Services:Sectoral Issues, New York, UNCTAD/ITP/26.

 

Ünlü Yücel, Sunay (2002), “WTO 2002 Yılından Umutlu”, TÜRSAB Dergi, Sayı:215, s.50.

 

Whalley, John, Hamilton, Coleen (1996), The Trading System After the Uruguay Round, Washington D.C., Institute for International Economics.

 

WTO, (2002), “Doha Development Agenda: Services Negotiations”, Press Release, Press/300, http://www.wto.org, 28 June, (02-3693), pp.1-8.

 

Zeybek, Hülya (2003), “AB ile Entegrasyona Doğru Demiryolları”, Dünya, 3 Mayıs, s.11.

 

“Akdeniz Bölgesi’nde Rekabet Kızıştı” (2002), Turizm ve Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan, s.11.

 

“Sektör, Beton Yolların Artmasını Bekliyor” (2003), 5.Ulusal Beton Kongresi, Dünya Eki, 1 Ekim, s.8.

 

“Turizmde 2001 Yılı Düzeyinin Korunması Bekleniyor” (2002), Turizm ve Otelcilik, Dünya Eki, 22 Nisan, s.6.

 

“Türkiye’deki Demiryollarının Toplam Uzunluğu” (2003), Lojistik & Taşımacılık Dünyası, Dünya Yayıncılık, Haziran, s.54.

 

“11 Eylül’ün Türk Turizmine Etkileri Anketi Sonuçlandı!” (2002), TÜRSAB Dergi, Sayı:215, s.13.

 

 

 

Sayfa Başı