MUKAYESELİ ÜSTÜNLÜKLER
ÇERÇEVESİNDE
TÜRKİYE’NİN BANKACILIK
VE SİGORTACILIK HİZMETLERİNE İLİŞKİN İNCELEMELER
İÇİNDEKİLER:
ÖZET
ABSTRACT
GİRİŞ
1. TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI TİCARETTE POTANSİYEL HİZMETLERİ
2. FİNANSAL HİZMETLER
2.1. Bankacılık Hizmetleri
2.2. Sigortacılık Hizmetleri
DEĞERLENDİRME
VE SONUÇ
ÖZET
Her ülkenin
ekonomik amaçlarından biri, uluslararası ticaretten daha yüksek seviyede fayda
sağlamaktır. Bu çerçevede, mal üretiminde olduğu gibi, hizmet üretiminde de
yoğunlaşarak uluslararası ticarete dahil olmaya ve gelir elde etmeye
çalışmaktadırlar. Hangi hizmetlerde yoğunlaşmaları gerektiğini ise sahip
oldukları mukayeseli üstünlüklerden hareketle tespit etmektedirler.
Ülkeler;
beşerî sermaye, bilgi birikimi, teknolojik alt yapı, kabiliyet donanımı vb.
üstünlüklerinden hareketle özellikle bazı sektörlerde önemli potansiyel
taşımaktadırlar. Bu faktörler dikkate alındığında, Türkiye’nin de uluslararası
hizmet ticaretindeki payını artırmasına imkân sağlayacak birtakım hizmet alt
sektörleri mevcuttur. Nitekim; turizm, inşaat, ulaştırma ve bilgi-işlem ve ofis arkası hizmetler bunların başında yer
almaktadır.
Türkiye’nin,
uluslararası arenada rekabetçi yapıda olan hizmet alt sektörleri yanında bu
niteliği taşımayan bazı hizmetleri de vardır. Bankacılık ve sigortacılık bunlar
arasında yer almaktadır. Esasında, mukayeseli üstünlükler çerçevesinde;
yetişmiş insan gücü, teknolojik alt yapı vb. açılardan bu sektörlerde önemli
potansiyel mevcuttur. Ancak iç içe bulundukları bazı köklü sorunlar dolayısıyla
bunların uluslararası alanda rekabetçi bir yapıya sahip olamadıkları
belirtilebilir. Bununla beraber, her iki sektör de mevcut sorunlarının
giderilmesi sonrasında uluslararası ticarete dahil olacak ve gelir elde
edebilir hâle gelecektir.
Bu
çalışmada, Türkiye açısından stratejik nitelik taşıyan hizmet alt sektörleri
tespit edilmekte ve uluslararası rekabete hazır olmadıkları düşünülen
sektörlerden bankacılığa ve sigortacılığa ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler
yapılmaktadır.
Anahtar Kavramlar
Hizmet Sektörü, Uluslararası Hizmet Ticareti,
Liberalizasyon, Mukayeseli Üstünlükler, Bilgiye Dayalı Hizmetler, Geleneksel
Hizmetler, İnşaat, Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler, Ulaştırma, Turizm,
Finansal Hizmetler, Bankacılık, Sigortacılık.
RESEARCHES ON BANKING
AND INSURANCE SERVICES OF TURKEY
IN CONTEXT OF THE
COMPARATIVE ADVANTAGES
ABSTRACT
One of the
main economic aims of each country is to benefit much more from the
international trade. Therefore they, as in the goods’ production, intensify in
services’ production and endeavour to get income by trading with them
internationally. They determine the sectors in which they should intensify as
to their comparative advantages.
Countries
have significant potential in various services sectors in terms of their
comparative advantages such as human capital, information accumulation,
technological infrustructure, and endowment in skills. Regarding such
advantages, Turkey also has some services sub-sectors that enable him to
increase his share in international trade in services. As a matter of fact;
tourism, construction, transportation, and information-process and back office
services are leading ones among them.
Beside his
miscellaneous competitive services sub-sectors in international arena, Turkey
has some uncompetitive ones as well. Banking and insurance sectors are two of
them. Actually, these sectors have obvious potential in terms of qualified
labour force, technological infrustructure etc. in context of comparative
advantages. But it can be stated that they are not competitive sectors
internationally because of some fundamental structural problems they have.
Howeever, these sectors will be able to participate in international trade and
get earning as soon as their problems are solved.
In this
study, the strategic services sub-sectors for Turkey are determined and
detailed evaluations concerning the banking and insurance services which are
asserted not to be competitive internationally are executed.
Key Concepts
Services Sector, International Trade in Services,
Liberalization, Comparative Advantages, Information Based Services, Traditional
Services, Construction, Information-Process and Back Office Services,
Transportation, Tourism, Financial services, Banking, Insurance.
GİRİŞ
Her ekonomi
açısından stratejik nitelik taşıyan ana ve alt sektörler vardır. Ülkeler, söz
konusu sektörlere özel önem vermekte ve bunlarda uzmanlaşarak gerek ulusal
gerekse uluslararası ticaretteki paylarını artırmaya çalışmaktadırlar.
Sektörlerin
stratejik nitelikte olması, ülkelerdeki üstünlüklere bağlıdır. Sahip olunan
maliyet avantajları sayesinde söz konusu sektörlerde yüksek hacimlerde üretim
mümkün olur ve böylece ticarî payın artışı gerçekleşir. Mukayeseli Üstünlükler
Teorisi’ne göre; bir ülke mal üretiminde, sahip olduğu nispî maliyet avantajına
bağlı olarak uzmanlaşmaya gittiği takdirde uluslararası ticaret yapabilmekte ve
söz konusu üstünlüklerine bağlı olarak ticarî pay elde edebilmektedir. Mal
üretimine yönelik bu Teori’nin hizmetlere de uyarlanması mümkündür. Buradan
hareketle bir ülkenin, sahip olduğu üstünlükler sayesinde hizmet ticaretinde de
pay elde edebileceği ve bunları kullanma derecesine bağlı olarak ticarî payını
artırabileceği belirtilebilir.
Bu
çalışmada, ülkemizin -sahip olduğu mukayeseli üstünlükler çerçevesinde-
uluslararası arenada stratejik nitelik taşıyan sektörlerine dikkat çekilmekte
ve içinde bulundukları olumsuz şartlar dolayısıyla bu niteliği taşımayan
sektörlerine yönelik incelemelerde bulunulmaktadır. Bu kapsamda bankacılık ve
sigorta hizmetleri değerlendirilmeye tâbi tutulmaktadır.
1. TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI TİCARETTE POTANSİYEL HİZMETLERİ
Her ülkenin
mallarda olduğu gibi hizmetlerde de mukayeseli üstünlük kaynakları farklılık
sergileyebilir. Bunda; tarihî, tabii, beşerî ve benzeri birtakım faktörlerin
etkisi olmaktadır. Hizmet sektöründeki mukayeseli üstünlükler konusunda
farklı yaklaşımlar sergilenmektedir. Mukayeseli üstünlükleri “faktörel” ve
“kurumsal” olmak üzere iki kategoride ele alan bir sınıflandırmada şunlara yer
verilmektedir:[1]
a)
Faktörel
Üstünlükler:
Know-how ve
kabiliyet donanımı; yüksek teknoloji de dahil olmak üzere sabit sermaye vb.
fizikî alt yapı hacmi; bilgi sermayesi, yani işlenmiş ve işlenmemiş bilgi stoku
ile teknolojik yenilikleri uygulayabilme kabiliyeti,
b) Kurumsal Üstünlükler:
Üretimde
ölçek ekonomileri ve know-how oluşturulabilmesi için geniş bir iç piyasanın
varlığı; ölçek ekonomilerine bağlı olarak ihtisas ekonomileri; özel know-how ve
bilgi birikimi; bu tür ölçek ekonomilerini önleme veya daha da geliştirmeye
yönelik kamu düzenlemeleri.
Ülkelerin
hizmet ticaretindeki rekabetçiliklerinin bu faktörlerle ilgili gelişimlerini
sağladıkları dereceye kadar devam edeceği üzerinde durulmaktadır. Ülkemiz de hizmet ticareti açısından
birtakım mukayeseli üstünlüklere sahiptir. Bu çerçevede; beşerî sermaye, bilgi
birikimi, teknolojik alt yapı, kabiliyet donanımı vb. üstünlükleri olup
özellikle bazı sektörlerde önemli potansiyel taşımaktadır. Böylece ülke olarak
uluslararası hizmet ticaretindeki payımızı artırmamıza imkân sağlayacak
birtakım hizmet alt sektörlerimiz mevcuttur.
Ülkelerin
sahip oldukları mukayeseli üstünlüklerinden hareketle stratejik nitelik taşıyan
sektörlerinin tespitinde kullanılabilecek bazı sınıflandırmalar vardır. Bir
çalışmada kullanılan sınıflandırmaya göre hizmetler; teknoloji içeriklerine
göre iki grupta ele alınmaktadır. Görüleceği üzere ilk grupta daha yüksek
seviyede beşerî sermayeye ihtiyaç duyulurken, ikinci grupta ise daha basit
metotların kullanımı söz konusu olmaktadır;[2]
a) Bilgiye Dayalı Hizmet Alt Sektörleri:
Mimarlık-Mühendislik,
Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri, Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası
Hizmetler, Danışmanlık ve Meslekî Hizmetler, Finansal Hizmetler, Sigortacılık
Hizmetleri, Telekomünikasyon Hizmetleri,
b)
Geleneksel Hizmet Alt
Sektörleri:
Ulaştırma Hizmetleri,
Turizm Hizmetleri.
Bu ve
benzeri sınıflandırmalar baz alınarak her ülke kendi kaynaklarına göre sektörel
tespitlerde bulunabilir. Bu çerçevede Türkiye ile ilgili şu tespitlerde
bulunmak mümkündür: “Bilgiye dayalı hizmetler” kapsamında
“Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri” ve
“Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler”de mukayeseli üstünlüklere sahip
olduğumuz ifade edilebilir. “Geleneksel hizmetler” kapsamında ise “Ulaştırma”
ve “Turizm” hizmetlerinde mukayeseli üstünlüklere sahip olduğumuz ifade
edilebilir.
Türkiye’nin,
“Mimarlık-Mühendislik, Teknik Müşavirlik ve Müteahhitlik Hizmetleri”,
“Bilgi-İşlem ve Ofis Arkası Hizmetler”, “Ulaştırma Hizmetleri” ve “Turizm
Hizmetleri” ile ilgili avantajını rakamlar bazında da ortaya koymak mümkündür.
Bu çerçevede, söz konusu dört sektörün ihracat meblağlarının toplam hizmet
ihracat meblağındaki payı incelendiğinde, sahip olunan avantajla ilgili önemli
bir ipucu elde edilmesi mümkün hâle gelmektedir. Merkez Bankası ödemeler
dengesi ve TÜİK hizmet istatistiklerine göre, Türkiye’nin 2001 yılı toplam
hizmet ihracat meblağı 15.203 milyon Dolar’dır. İnşaat, bilgisayar ve ilgili,
ulaştırma ve turizm hizmetlerinin ihracat meblağları ise sırasıyla 654, 9,4[3],
2.854 ve 8.090 milyon Dolar’dır. Bunların toplam hizmet ihracat meblağındaki
payı %76’ya tekabül etmektedir. Bu meblağlar, yıllar itibariyle artış
göstermiştir. Nitekim 2006 yılı itibariyle, bilgisayar ve ilgili hizmetlerin
gelir meblağının aynı kaldığı varsayımıyla (Bu hizmetlere ilişkin 2006 yılı
verilerine ulaşılamamıştır.), söz konusu dört sektörün toplam hizmet
gelirindeki payı %90 seviyesine yükselmiştir. Dolayısıyla, gerekli önemin
verilmesi hâlinde uluslararası hizmet ticaretimizde bu sektörlerin katkısı daha
da artacaktır.
Buraya
kadar, Türkiye’nin uluslararası hizmet ticaretindeki payını artırma açısından
potansiyel taşıdığı sektörlere dikkat çekilmiştir. Bu stratejik nitelikli
hizmetler yanında, henüz benzer niteliğe sahip olamayan sektörler de vardır.
Esasında sahip olunan üstünlükler çerçevesinde belli ölçüde de olsa söz konusu
sektörlerde başarılar elde edilmiştir, ancak iç içe bulundukları yapısal
sorunlar dolayısıyla sağlıklı bir gelişim sergileyememişlerdir. Burada, mevcut
yapılarıyla Türkiye açısından stratejik nitelik taşımadıkları düşünülen
finansal sektörlere yer verilmektedir. Bu kapsamda bankacılık ve sigortacılık
hizmetleri ele alınmaktadır.
2. FİNANSAL HİZMETLER
GATS(General
Agreement on Trade in Services : Hizmet Ticareti Genel Anlaşması)’ın ekinde yer
alan ve özelliği olan bazı sektörlerde alınan kararlar çerçevesinde, ülkemizde
finansal hizmetlere ilişkin durum şu şekildedir:[4]
“Marakeş’te Nihaî Senet’in imzalanması aşamasında, finansal
hizmetler alanında ülkemizin taahhüt listesi geniş çerçeveli tutulmuştur. Aynı
zamanda aktif bir OECD üyesi olan ülkemizin finans sektöründeki gelişmişlik ve
rekabet edebilme seviyesi, WTO (World Trade Organization : Dünya Ticaret
Örgütü) bünyesindeki müzakereler sırasında da kendini belli etmiştir. Finansal
Hizmetlerle ilgili müzakere süreci 31 Aralık 1997 tarihinde nihayete ermiş,
ülke teklifleri Beşinci Protokol’e bağlanmış ve Türkiye bu Protokol’ü 22 Eylül
1998 tarihinde imzalamıştır.”
DTÖ Genel
Konseyi, mevcut müzakere turu olan “Doha Kalkınma Gündemi” (Doha Development
Agenda) kapsamında 1 Ağustos 2004 tarihinde almış olduğu kararla üye ülkelerin
hizmetlerle ilgili gözden geçirilmiş tekliflerini Mayıs 2005 itibariyle
sunmalarını talep etmiştir. Türkiye, gözden geçirilmiş teklifini, ilgili
bakanlıkların ve kuruluşların değerlendirmelerini ve tavsiyelerini göz önünde
bulundurmak suretiyle nihaî şekle kavuşturmuştur. Teklif, 12 Eylül 2005
tarihinde DTÖ Yazmanlığı’na iletilmek üzere Dış İşleri Bakanlığı’na gönderilmiş
ve 29 Eylül 2005 tarihinde TN/S/O/TUR/Rev.1 referans numarasıyla
yayımlanmıştır. Bu kapsamda; telekomünikasyon, turizm, müteahhitlik, eğitim ve
diğer bazı hizmet sektörleri yanında finansal hizmetlerde de değişiklikler
yapılmıştır. Finansal hizmetler kısmında birtakım teknik değişikliklere ilave
olarak mevcut taahhütlerimizdeki bazı kısıtlamalar azaltılmış ve kimi
taahhütlerimizin ise kapsamı genişletilmiştir.[5]
Türkiye’de
finansal hizmetler kapsamında; bankacılık, sigortacılık, sermaye piyasası, ve
diğer hizmetler (leasing, faktoring, döviz alım-satımı ve kıymetli metal
borsası) olmak üzere dört ana faaliyet grubu incelemeye tâbi tutulmaktadır. Söz
konusu hizmetlerden faydalanma konusunda, yabancılara yönelik doğrudan bir
engelleme söz konusu değildir. Bununla beraber, yabancıların ülkemiz finansal
piyasalarına hizmet arz edicisi olarak girme hususunda bazı kanunî sınırlamalar
bulunmaktadır. Bu sınırlamalar, bazı izin ve kayda alma şartlarından
oluşmaktadır. Getirilen izin ve kayda alma şartları, yerli ve yabancı ayrımı
yapılmaksızın herkese eşit uygulanmaktadır. Bu şartların yerine getirilmesinde
ağırlıklı olarak Hazine Müsteşarlığı, SPK (Sermaye Piyasası Kurulu), Bakanlar
Kurulu ve ilgili Bakanlıklar ile muhatap olunmaktadır.
Türkiye,
esasında, finansal hizmetler açısından belli ölçüde alt yapıya sahip
konumdadır. Gerek teknolojik alt yapısı, gerekse sahip olduğu yetişmiş beşerî
sermayesi, finansal hizmetlerle ilgili bu iddiada bulunmaya imkân tanımaktadır.
Ancak, bu avantajlar dışındaki faktörler, söz konusu hizmetlerde rekabet
imkânımızı olumsuz etkilemektedir. Dolayısıyla uluslararası arenada finansal
hizmetlerde net mukayeseli üstünlüklere sahip olamadığımız sonucuna varmak
mümkündür. Bu hizmetlerle ilgili ihracat ve ithalât meblağları da bu iddiayı
teyit etmektedir.
Tablo 1: Türkiye’de
Finansal Hizmet İhracatındaki ve İthalâtındaki Gelişmeler (1992-2007) (Milyon
$)
Yıllar |
Gelir |
Gider |
1992 |
122 |
405 |
1993 |
124 |
410 |
1994 |
99 |
358 |
1995 |
151 |
425 |
1996 |
293 |
484 |
1997 |
313 |
603 |
1998 |
478 |
590 |
1999 |
319 |
631 |
2000 |
368 |
671 |
2001 |
331 |
722 |
2002 |
221 |
621 |
2003 |
291 |
374 |
2004 |
288 |
377 |
2005 |
345 |
386 |
2006 |
277 |
524 |
2007 (Ocak-Kasım) |
357 |
561 |
Kaynak: TCMB, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://evds.tcmb.gov.tr/cgi-bin/famecgi,
03.01.2008.
Finansal
hizmet ihracat geliri, 1994 hariç olmak üzere, 1992-1998 döneminde artış
göstermiştir. 1994 yılındaki ihracat geliri düşüşü, “5 Nisan Kararları”nın
alınmasına sebep olan finansal krizle izah edilebilir. 1999 itibariyle ise
istikrarsız bir gelişim yaşanmış ve özellikle 1997 yılında başlayan global
ekonomik krizle bağlantılı iç krizin yoğun döneminde (1999-2002) önemli ölçüde
ihracat geliri düşüşü meydana gelmiştir. Bununla beraber, belirtilmelidir ki
finansal hizmet ihracat geliri, ithalât giderinin daima altında
gerçekleşmiştir. Bu da finansal hizmetlerde mukayeseli üstünlüğümüzün yeterli
seviyede olmadığının önemli bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
2.1. Bankacılık Hizmetleri
Finans
sektörünün en önemli unsurlarından biri olan bankacılık kesimi, ülkemizde de
önemli bir paya sahip bulunmaktadır. Sahip olduğu beşerî kaynak ve teknolojik
alt yapı üstünlüğüne rağmen, iç içe bulunduğu sorunlar, gelişimi önünde önemli
birer engel niteliğindedir. Özellikle son dönemlerde meydana gelen olumsuz
gelişmeler, bankacılık kesiminin uluslararası alanda rekabet edebilir bir
yapıdan önemli ölçüde uzaklaşmasına yol açmıştır.
1997
yılında Güney Doğu Asya’da başlayarak tüm dünyayı saran global ekonomik kriz,
Türkiye’de kendisini 1999 yılında hissettirmeye başlamış ve 2001 yılında
şiddetli yüzünü göstermiştir. Söz konusu kriz, özellikle finansal kesimde büyük
sarsıntılara sebep olarak diğer sektörlere de sıçramıştır. Bu kapsamda,
ülkemizde bankacılık sektörü, bir süredir, Cumhuriyet tarihinin en zor dönemini
yaşamaktadır. Yaşanan kriz sürecinde, sektörde büyük boyutlu olumsuzluklar
ortaya çıkmıştır. Olumsuzlukların giderilmesi ve sorunun tüm ekonomiyi daha
derinden etkilememesi için bazı tedbirler alınmaya çalışılmıştır. Bu süreçte,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK), 20 civarında bankanın
yönetimine el koymuş ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) kapsamına
almıştır. Bu bankaların, başta yapısal olmak üzere çeşitli problemleri
mevcuttur. Devredilen bankalar ve bunların dışında kalan diğer yerli bankalar,
malî yapılarını alt üst eden faiz/kur/likidite riski ile karşı karşıya
kalmıştır. 2000-2001 döneminde yaşanan krizler, bankaların varlıklarının önemli
bir kısmını oluşturan Devlet İç Borçlanma Senetlerinin (DİBS) değerlerini
düşürmüş, 7500’lerle ifade edilen faiz oranları ile bankalar tarafından
piyasadan para talep edilmiş ve/veya döviz borçları olan bankalar, sabit kurdan
dalgalı kura geçilmesi nedeniyle bir gün sonra farkıyla döviz borçları için %40
fazla ödeme mecburiyetiyle karşılaşmıştır. Bu durum, 06.09.2001 tarihi
itibariyle %100’lere kadar çıkarak sürmüştür. Bunun sonucunda kârlılık
gerilemiş veya negatif olmuş, bazı bankaların sermayeleri büyük ölçüde erimiş
ve de bankalar kredi verme fonksiyonlarını yerine getiremez olmuştur.[6]
1999
yılında 81 olan banka sayısı, 2000 ve 2001 yıllarında sırasıyla 79’a ve 68’e
inmiştir. 2002’nin üçüncü çeyreği itibariyle bu sayı 55’e inmiştir. BDDK
bilgilerine göre, Türkiye’de, 2008 yılı başı itibariyle banka sayısı 46 olup
bunların dağılımı şöyledir:[7] Kamu
kalkınma/yatırım-4; Kamu mevduat-3; Özel yatırım-5; Özel mevduat-12; TMSF-1;
Türkiye’de kurulu yabancı yatırım-4; Türkiye’de kurulu yabancı mevduat-10;
Yabancı banka şubeleri-7. Aynı şekilde katılım bankalarında (özel finans
kurumu) da tasfiyeler ve birleşmeler yaşanmıştır. Nitekim, 1999’da 6 olan
katılım bankası sayısı, 2008 yılı itibariyle 4’e gerilemiştir. Sayılardaki bu
azalışlar (tasfiyeler, birleşmeler), sektördeki sorunlara ve bunların
rehabilitasyonu sürecine ilişkin önemli ipuçları sunmaktadır.
Sistemde
sorunların giderilmesine yönelik çok önemli adımlar atılmış ve birtakım
düzenlemeler yapılmış olmakla beraber, olumsuzlukların tamamen ortadan
kalktığını ifade etmek güçtür. Bankacılık kesiminde mevcut olan sorunlardan bir
kısmı şöyle sıralanabilir:[8]
·
Yeni
Bankalar Kanunu ve BDDK ile önemli ölçüde mesafe kat edildiyse de henüz tam
manasıyla rahat bir sürece girildiğinden bahsedilemez. Zaten denetim, gözetim
ve eğitim süreci devam etmektedir.
·
Türkiye’de
bankalar, temel bankacılık faaliyetlerinden ziyade faizde, vadede ve kurda
piyasa riski alarak yaptığı kamu kağıdı alış verişinden, döviz ve bankalar
arası işlemlerden kâr elde etmiştir. Bankaların faaliyet dışı kârlarının
azaldığı ifade edilebilir ancak henüz tam manasıyla temel bankacılık çizgisine
geldikleri belirtilemez. Bununla beraber dönüşüm süreci devam etmektedir.
·
Yerli
bankalar, malî sistemin sığlığından da kaynaklanan optimum olmayan büyüklükleri
ve operasyon masraflarının yüksekliği dolayısıyla yabancı bankalar karşısında
zayıf bir rekabet gücüne sahiptir. Yabancı banka sayısı arttıkça bu rekabet
dengesizliği daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
·
Yerli
bankalar, üçlü denetim ve aktiflerinin yeniden değerleme operasyonu neticesinde
bile bankacılık için önemli olan “serbest sermaye” konusunda ciddi sorunlarla
iç içedir.
“The
Banker” dergisinin, 2001 itibariyle “Avrupa’nın En Büyük 300 Bankası”
sıralamasında ülkemizden sekiz banka yer almıştır. Bu bankalardan ilk üçüne
ilişkin sermaye ve aktif mevcudu bilgileri şu şekildedir:
·
Ziraat
Bankası:
2 milyar 50 milyon dolarlık
sermayesi ile 68.sırada,
20 milyar 36 milyon dolarlık aktifi
mevcudu ile 104.sırada.
·
İş
Bankası:
1 milyar 396 milyon dolarlık
sermayesi ile 92.sırada,
11,3 milyar dolarlık aktif mevcudu
ile 144.sırada.
·
Akbank:
1 milyar 290 milyon dolarlık
sermayesi ile 95.sırada,
11 milyar 759 milyon dolarlık aktif
mevcudu ile 139.sırada.
Buna karşılık sermaye gücü açısından HSBC Holdings, 35
milyar 74 milyon dolar ile lider konumunda iken; Credit Agricole Groupe, 28,8
milyar dolar ile ikinci; Deutsche Bank ise 21,8 milyar dolar ile üçüncü
sıradadır. Toplam aktif mevcudu açısından ise Deutsche Bank 809,2 milyar dolar
ile ilk sırada yer almaktadır.[9]
Bankacılık
kesimimizdeki temel sorunlardan biri ölçekle ilgilidir. Bahsi geçen araştırma
verilerinde de ortaya çıktığı gibi, ülkemiz bankalarının sahip olduğu
sermayeleri ve aktif mevcutları son derece düşüktür. Sıralamaya giren
bankalarımızdan ilk üçünün sermayeleri toplamı 5 milyar dolar civarında iken,
üçüncü olan Deutsche Bank’ın tek başına sermayesi 22 milyar dolar civarındadır.
Dahası, aynı bankanın toplam aktif mevcudu 810 milyar dolar civarında iken,
sıralamaya giren bankalarımızdan ilk üçünün toplam aktif mevcudu ise sadece 43
milyar dolar civarında olup, kabaca hesapla bu bankanın aktif mevcudunun %5’ine
tekabül etmektedir.
Aynı
derginin 2004 yılında,
1000 bankanın 2003'e ilişkin malî tablolarında ana sermaye, mal varlığı,
kârlılık oranı gibi unsurları göz önüne alarak oluşturduğu listede 14 Türkiye
bankası yer almıştır. Bunların ilk 200 arasında yer alanları sırayla şöyledir:
Ziraat Bankası 115., Akbank 131. ve İş Bankası 144.
sıra.[10]
Benzer
şekilde “The Banker”in 2007 yılında, 1000 bankanın 2006'ya ilişkin aynı
unsurları göz önüne alarak oluşturduğu listede 13 Türkiye bankası yer almıştır.
Bunların ilk 200 arasında yer alanları sırayla şöyledir: İş Bankası 102.,
Akbank 132., Ziraat Bankası 150., Vakıfbank 178., Garanti Bankası 186. ve Yapı
ve Kredi Bankası 198. sıra.[11]
Sıralamalarda Türkiye bankaları yer almakla beraber, genel itibariyle
bankacılık sektörümüzde yukarıda bahsi geçen ölçek sorunu mevcuttur ve bu
olumsuzluk, kurumların sağlam zeminde faaliyette bulunmalarını da
engellemektedir.
Türkiye
bankacılık sektöründeki muhtemel sorunlardan bir diğeri de sermaye yapılarında
değişikliklere ilişkindir. Ülkemizde bankacılık sektörü ileri derecede liberal
bir yapıya sahip bulunmaktadır. Nitekim, yabancılar sektörde serbestçe
faaliyette bulunabilmektedirler. Bu çerçevede yabancı yatırımcılarla
ortaklıklar, birleşmeler ve satın almalar gerçekleştirilmektedir.
Yabancıların
piyasaya girişi, rekabetin artması ve yeni finansal araçların kullanıma
sunulması gibi açılardan faydalıdır. Dahası, bankaların uluslararası alanda
faaliyete geçmesi açısından da olumludur. Ancak yabancı payının artması,
ileride finansal piyasalarda inisiyatifin kaybedilmesi manasına da
gelebilecektir. Halihazırda %25’lerden bahsedilmektedir ki bu oran, böyle bir
ihtimalin belirmesi için yeterli görünmektedir.
Çözümlerden
biri, liberalizasyona aykırı olduğundan, yabancı paylarını sınırlandırmak değil
fakat gerekli yerlerde bankacılık sektörüyle ilgili kurumların ve kuruluşların
müdahale imkânını ve kabiliyetini sağlamaktır. Böylece, piyasayı bozucu bir
harekette bulunulması durumunda söz konusu mekanizmalar devreye girerek gerekli
müdahalelerde bulunulabilecektir.
Bankacılık
sektörümüzdeki diğer bir sorun da banka aracılık maliyetleri konusunda baş
göstermiştir. 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında yeniden yapılanan
finans sektöründe özellikle yabancı yatırımcıların girmesiyle yeni bir dönem
başlamıştır. Ancak, bu yeni dönem; banka aracılık maliyetleri ve
uygulamalarında bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmiştir. Nitekim
bankalar; ücret, komisyon, hesap işletim ücreti gibi hizmetler adı altında birtakım
masraflar talep etmektedirler.[12] Söz
konusu uygulamalar, bankacılıkta rekabeti engelleyici nitelik taşımaktadır.
Bankacılık
sektörünün temel fonksiyonu, fon talep edenlerle fon arz edenler arasında
aracılık etmektir. Bu anlamda bankaların etkin bir şekilde aracılık
fonksiyonunu yerine getirebilmeleri için aracılık maliyetlerinin yüksek
olmaması önem arz etmektedir. Yüksek aracılık maliyetleri beraberinde rekabeti
bozucu etki yapmakta, bankacılık sisteminin etkin çalışmasına engel olmaktadır.
Aracılık maliyetlerinin etkinliğinin ölçülmesinde dikkatler faiz marjına
yönelmektedir. Diğer bir ifadeyle, tasarruf sahibine ödenen faiz gideri ile
kredi kullandırılandan talep edilen faiz geliri arasındaki fark üzerinden
hesaplanan faiz marjı içerisinde kamusal yükümlülüklerin payı aracılık
maliyetlerinin yüksekliği/düşüklüğü açısından karar verilmesinde temel teşkil
etmektedir. Bankalar üzerindeki kamusal yükümlülüklerin ağırlığı ise düşen
enflasyon ve nominal faiz oranlarıyla daha belirgin bir hâle gelmektedir.[13]
Bir
ekonomide faaliyetlerin akıcı ve sağlıklı bir şekilde sağlanabilmesi için,
gerekli fonları yerinde ve zamanında sunan bir finansal kesimin varlığı
şarttır. Bu kapsamda bankacılık kesimi hayatî önemi haiz bir konumda
bulunmaktadır. Ancak ülkemizde bu kesim, birçok sorunla iç içedir. Bankalar;
öncelikle iç piyasanın, bu çerçevede reel kesimin faaliyetlerini
kolaylaştıracak finansal kaynağı uygun şartlarda sağlayabilecek bir yapıya
kavuşturulmalıdır. Müteakiben; sahip olunan beşerî sermaye, bilgi birikimi ve
teknolojik alt yapı ile uluslararası alanda faaliyete hazır hâle
getirilmelidir. Her türlü olumsuzluğa rağmen, sahip olunan potansiyelle bu
ilerlemenin kaydedilmesi imkânsız değildir.
2.2. Sigortacılık Hizmetleri
Mevcut
durumu itibariyle incelendiğinde, sigortacılık taahhüt listemiz, yüksek
derecede liberal bir seviyededir. Sigortacılık mevzuatında, pazara giriş
şartları bakımından yabancılar aleyhine ayrımcı uygulamalar bulunmamakta,
yerlilere ve yabancılara eşit muamele prensibi gözetilmektedir. Sektörün
liberal niteliği, hem olumlu hem de olumsuz sonuçları barındırmaktadır. Mesela,
Türkiye-AB arasında hizmetlerin serbest dolaşımı ile; rekabetin, ürün
kalitesinin ve ürün çeşitliliğinin artması, AB ülkelerinde uygulanmakta olan
farklı sigorta türlerinin Türkiye’de uygulamaya konulması, tüketici haklarının
artması ve yerli şirketlerin dışa açılımının kolaylaşması gibi olumlu
gelişmeler beklenmektedir. Öte taraftan, gelişmiş ve ileri bir sigortacılık
tekniğine sahip AB sigorta sektörünün, iç rekabeti ve özellikle şirketlerin
malî durumunu olumsuz yönde etkileyebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.[14]
Belli
ölçüde mukayeseli üstünlüğe sahip olmakla beraber, sorunları dolayısıyla
uluslararası hizmet ticaretinde önemli ölçüde pay elde etmemize imkân
sağlayamayacağını düşündüğümüz sektörlerden bir diğeri de sigortacılıktır.
Nitekim ülkemizde, mesela sektörün ürettiği prim tutarı uluslararası arenada
rekabet edebilecek seviyede değildir.
Tablo 2: Sigortacılık Sektöründe Ülkeler İtibariyle Toplam Prim Üretimi
(2005)
Ülke |
Toplam Prim Üretimi |
||
Primler (Milyon $) |
Pay (%) |
Büyüme (Reel) (%) |
|
ABD |
1.109.796 |
32,24 |
-3,0 |
Japonya |
478.170 |
13,89 |
1,9 |
İngiltere |
336.157 |
9,77 |
13,0 |
Fransa |
220.232 |
6,40 |
9,8 |
Almanya |
197.964 |
5,75 |
1,8 |
Güney Kore |
85.308 |
2,48 |
10,1 |
Hollanda |
59.578 |
1,73 |
-2,2 |
Finlandiya |
17.695 |
0,51 |
7,4 |
Lüksemburg |
13.859 |
0,40 |
20,8 |
Polonya |
9.446 |
0,27 |
10,3 |
Malezya |
6.977 |
0,20 |
4,1 |
Tayland |
6.376 |
0,19 |
6,4 |
TÜRKİYE |
5.691 |
0,17 |
7,4 |
Arjantin |
4.619 |
0,13 |
1,8 |
Şili |
4.519 |
0,13 |
-0,6 |
Endonezya |
4.035 |
0,12 |
5,8 |
Ukrayna |
2.508 |
0,07 |
-41,7 |
Romanya |
1.516 |
0,04 |
17,7 |
Hırvatistan |
1.236 |
0,04 |
7,4 |
Bulgaristan |
679 |
0,02 |
22,0 |
Ekvator |
543 |
0,02 |
11,0 |
Ürdün |
309 |
0,01 |
10,7 |
Morityus |
273 |
0,01 |
10,9 |
Kaynak: Sigortacılık Genel Müdürlüğü, http://www.sigortacilik.gov.tr,
13.01.2008.
Dünyada,
2005 yılı itibariyle sigortacılık sektörü toplam prim tutarı dikkate alınarak
yapılan sınıflandırmada, Türkiye orta sıralarda yer almaktadır. Ülkemiz 5,7
milyar dolar civarındaki toplam prim tutarıyla dünya toplam prim üretiminde %0
17’lik paya sahiptir. Reel büyüme hızı %8 civarındadır. Türkiye’nin ürettiği
prim meblağı 1999 yılı itibariyle 2,3 milyar dolar civarında idi ve dünya
toplam prim üretiminde %0 1’lik paya sahipti. Reel büyüme hızı ise %10 civarında
idi. 2005 yılı meblağına ve payına bakıldığında, ülkemizin sigorta sektöründe
önemli gelişmeler meydana geldiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Bununla beraber,
reel büyüme hızının düşük olduğu ortaya çıkmaktadır. Özellikle deprem sonrası
olmak üzere kriz döneminde belirgin bir düşüş trendi sergilendiği ifade
edilebilir. Zaten sektör, potansiyelini tam manasıyla ortaya çıkaramamaktadır.
Sektörün
2003 yılı başı itibariyle ekonomide sahip olduğu paya ilişkin veriler şu
şekilde sıralanabilir:[15]
·
Faaliyette
bulunan şirket sayısı 65’tir.
·
Üretilen
toplam prim 2,6 milyar YTL’dir.
·
Toplam
hasar ödemesi 1,6 milyar YTL’dir.
·
Faaliyette
bulunan şirketlerin toplam aktif toplamı 4,3 milyar YTL’dir.
·
Teknik
kâr meblağı 201,6 milyon YTL’dir.
·
Üretimin
GSYİH’ye oranı %1,42’dir.
·
Portföyün
iç borç stokuna oranı %1,41’dir.
·
İstihdam
edilen kişi sayısı 12.529 kişidir.
·
Satılan
poliçe sayısı 17.332.000 adettir.
·
Şirketlere
bağlı acente sayısı 15.632’dir.
Verilerden
de anlaşılacağı üzere, 2003 yılı itibariyle ülkemizde sigortacılık sektörü çok
önemli büyüklüklere sahip bulunmamaktadır. Toplam aktif büyüklüğü 4,5 milyar
YTL civarında olan sektör, son birkaç yıldır önemli sıkıntılarla
karşılaşmıştır. Öncelikle 1999 yılında meydana gelen deprem felaketleri,
ardından ülke olarak yaşanan ekonomik kriz süreci, diğer birçok sektörde olduğu
gibi sigortacılık sektöründe de ciddi tahribata yol açmıştır. Bu süreçte; bazı
şirketler iflas etmiş, bir kısmı ise birleşme yoluna gitmiştir. Malî açıdan zor
duruma düşen bazı şirketlere ise Hazine Müsteşarlığı’nca el konulmuş, bunların
bir kısmı tasfiye sürecine girmiş bir kısmı ise gözetim altında faaliyetlerine
devam etmiştir.
2004 yılı
verilerine bakıldığında sigortacılık sektörünün içinde bulunduğu olumsuz
şartlara ilişkin bazı ipuçları daha net bir şekilde görülebilmektedir. Sektörün
2004 yılı ilk yarısı itibariyle durumu şöyledir:[16]
·
Toplam
47 sigorta şirketi faaliyette bulunmaktadır. Bunların 40’ı özel, 2’si kamu
şirketi, 5’i Türkiye’de kurulu yabancı şirket statüsündedir.
·
Şirketlerin
9’u hayat, 11’i emeklilik, 15’i hayat dışı, 12’si ise karma sigortacılık
faaliyetinde bulunmaktadır.
·
15
şirketin faaliyeti durdurulmuş ve bu şirketlerden 5’i de iflas etmiştir.
·
Kurulu
üç reasürans şirketi olmakla beraber, bunlardan biri prim üretimini
durdurduğundan, faal reasürans şirket sayısı ikidir ve her ikisi de aynı
sermaye grubuna aittir.
·
Prim
üretimi açısından, sektördeki en büyük 10 şirketin payı %63,8’dir.
·
Sektördeki
en büyük 10 şirket; toplam aktiflerin %63,6’sına, toplam öz kaynakların
%69,9’una sahiptir. Bu büyük şirketlerden bazıları aynı sermaye grubuna ait
bulunmaktadır.
Türkiye
sigortacılık sektörünün 2007 yılı verileri ise şöyle bir görünüm arz
etmektedir:[17]
·
Toplam
şirket sayısı; 46’sı sigorta 1’i reasürans olmak üzere 47’dir.
·
Şirketlerin
25’i hayat dışı, 10’u hayat/emeklilik, 10’u hayat, 1’i emeklilik hizmetleri
faaliyetinde bulunmaktadır.
·
Sigortacılık,
bankacılık sektöründe olduğu gibi, Türkiye’de liberalizasyonun üst seviyelerde
olduğu hizmet faaliyetlerindendir. Nitekim, sermaye yapılarına göre şirketlerin
31’i yerli iken 16’sı yabancıdır.
·
Üretilen
toplam prim meblağı 9,7 milyar YTL’dir.
·
Üretilen
primlerin GSYİH’ye oranı %1,68’dir.
·
Sigorta
şirketlerinin toplam aktifleri 17,4 milyar YTL değerindedir.
·
Bu
şirketlerin toplam öz kaynakları 5 milyar YTL civarındadır.
·
Toplam
kâr meblağı 233 milyon YTL civarındadır.
·
Sigorta
ve emeklilik şirketlerinde istihdam edilen toplam kişi sayısı 13.350’dir.
·
Sektördeki
toplam broker sayısı 61’dir.
·
Şirketlere
bağlı toplam acente sayısı 15.322’dir.
Genel
itibariyle sigortacılık sektörünün mevcut yapısıyla uluslararası alanda rekabet
edebilme potansiyeline sahip olamayacağı belirtilebilir. Sektöre rekabet
yapısının kazandırılabilmesi için bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu
çerçevede, sektörün karşı karşıya bulunduğu olumsuzluklar giderilmelidir.
Sigortacılık sektörünün sahip olduğu sorunların başında gelenlerinden bir kısmı
hukukî niteliklidir. Sektörün sorunlarından bazıları şöyle sıralanabilir:[18]
·
Yeterli
denetim yapılamamaktadır.
·
Hasar
ödemesini yapan ve yapmayan şirketler aynı değerlendirmelere tâbi
tutulmaktadır.
·
Haksız
rekabet yaşanmakta, buna yönelik tedbir alınamamaktadır.
·
Zarar
edercesine fiyat indirimlerine gidilmekte, bu durum engellenememektedir.
·
Tüketici
hakları korunamamaktadır.
·
Güven
kaybı söz konusu olmakta ve bu da sektörü olumsuz etkilemektedir.
·
Sektör,
malî piyasalarda faal bir role sahip olamamaktadır. Yeterli büyüklüğe
erişilerek ekonomiye fon oluşturulamamaktadır.
Türkiye
Sigortacılık sektörünün sağlıklı bir hukukî alt yapıya kavuşturulmasına ilişkin
çalışmalar uzun bir süre devam etmiştir. Nitekim, gerek Türkiye Sigorta ve
Reasürans Şirketleri Birliği ve gerekse Hazine Müsteşarlığı tarafından
“Sigortacılık Faaliyetlerinin Düzenlenmesi ve Denetlenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı Taslağı” hazırlanmıştır. 2000’li yılların başında hazırlanan söz
konusu taslak çalışmalar, nihayet 2007 ortalarında kanun hâline gelebilmiştir.
Kanunî düzenleme ile sektörde çalışmaya ilişkin birtakım prensipler, şirket
kurucularına yönelik malî güce ve itibara sahip olma şartları, Hazine
Müsteşarlığı’nın sektörü denetleme yetkisi ve faaliyet dallarının tespitinde
ilgili Devlet Bakanlığı’nın yetkili kılınması gibi düzenlemeler yapılmıştır.[19]
Sektörde
yapılan iyileştirmeler, faaliyetlerin daha sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesine
katkı sağlamaktadır. Bununla beraber, daha evvel sıralanan olumsuz gelişmeler
dolayısıyla sektör, rekabet edebilir bir yapıya henüz sahip değildir. Ancak,
buna ilişkin potansiyelinin mevcut olduğu da belirtilmelidir. Söz konusu
sorunlarına yönelik alınacak tedbirler, sektörü içinde bulunduğu
olumsuzluklardan kurtaracağı gibi, uluslararası rekabete de hazır hâle
getirecektir.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Her
ülkenin, uluslararası bazda faaliyette bulunabilecek ana ve alt sektörleri
vardır. Bunların tespitinde dikkate alınan en önemli ölçüt, sahip olunan
mukayeseli üstünlüklerdir. Ülkeler, söz konusu üstünlüklerini dikkate alarak
stratejik nitelikli ana ve alt sektörlerini tespit ederler ve bunlarda
yoğunlaşarak uluslararası ticarî payını artırmaya çalışırlar.
Ülkemizin
de sektörlere ilişkin; bilgi birikimi, beşerî sermaye, uygun teknolojik yapı ve
fizikî alt yapı gibi mukayeseli üstünlükleri mevcuttur. Bu çerçevede bazı
sektörlerde maliyet avantajlarımız vardır. Söz konusu avantajlardan hareketle
gerçekleştirilen faaliyetlerle uluslararası arenada belli ölçüde yere sahip
olduğumuz ifade edilebilir. Ancak kimi sektörlerde bunu söylemek mümkün
değildir. Nitekim banka ve sigorta hizmetleri bunlar arasında belirtilebilir.
Bankacılık
ve sigortacılık sektörlerinde birtakım ciddi sıkıntılar mevcuttur. Her ne kadar
beşerî sermaye, teknolojik alt yapı ve benzeri mukayeseli üstünlüklerimiz olsa
da, bu sektörler köklü bazı yapısal sorunlarla iç içedir. Özellikle yaşanan
uzun süreli kriz dönemlerinde, uluslararası alanda bunlardan uygun biçimde
faydalanılması mümkün olmamıştır. Netice itibariyle, bu açıdan her iki sektör
de rekabetçiliğini büyük ölçüde yitirmiştir.
Son
ekonomik krizin zorlu devrelerini atlatma sürecindeyiz. Sağlam bir ekonomik
yapıya ulaşılmasına çalışılmakta ve bu çerçevede sektörlere yönelik rehabilite
edici ciddi tedbirlere müracaat edilmektedir. Özellikle hukukî alt yapı olmak
üzere, sektörleri rekabetçi yapıya kavuşturacak tedbirlere ağırlık
verilmektedir. Şu an olmasa bile, hedeflenen ekonomik yapıya ulaşılması
hâlinde, gerek bankacılık gerekse sigortacılık sektörlerinde uluslararası
alanda faaliyette bulunularak ülke olarak ticarî payımızın artırılması mümkün
hâle gelecektir.
* Dr. Mehmet Behzat
Ekinci, İktisat Akademisi,
Yrd. Doç. Dr. Faik Çelik, Kocaeli
Üniversitesi, Hereke Ö.İ.U. MYO.
** İktisat Dergisi, İFMC, İstanbul, Sayı: 492-493 (ISSN:
1302-3535), Ocak-Şubat 2008, s.62-69.
mbekinci@akademiktisat.net, cfaik@hotmail.com
[1] Murray Gibbs, Michiko Hayashi, “Sectoral Issues and
the Multilateral Framework for Trade in Services:An Overwiew”, Trade in Services:Sectoral Issues,
Geneva, UNCTAD/ITP/26, 1990, p.8.
[2] Halil Seyidoğlu, Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama,
15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları, 2003, s.790-791.
[3] Bilgisayar ve İlgili Hizmetlerin 2001 yılı ihracat
meblağı, TÜİK istatistiklerinden alınmış olup YTL bazındadır. Bu hizmetlerin
2001 yılı ihracat meblağı, 11,6 milyon YTL’dir. Bu ise yaklaşık 9,4 milyon
Dolar’a tekabül etmektedir. Hesaplamada, 2001 yılı ortalama Dolar kuru dikkate
alınmış olup, 1,24 YTL’dir.
[4] Hazine Müsteşarlığı, “Türkiye ve GATS”, http://www.hazine.gov.tr, 25.11.2004.
[5] Hazine Müsteşarlığı, “GATS”, http://www.hazine.gov.tr/gats/gozden_gecirilmis_teklifimize_iliskin_not.doc,
02.02.2008.
[6] Faik Çelik, Mehmet Behzat Ekinci, “Türkiye’de
Bankacılık Krizlerinin Önlenmesinde Risk Yönetiminin Yetersizliği ve Stratejik
Bir Yaklaşım”, Active, Sayı:23,
Mart-Nisan 2002, s.14.
[7] BDDK, “Türkiye’de Finansal Kuruluşlar”, http://www.bddk.org.tr/turkce/kuruluslar/bankalar/bankalar.aspx,
13.01.2008.
[8] Yavuz Canevi, “1863’ten 2002’ye ABD Bankacılığı ve Türk Bankacılığı”, Dünya, 8 Temmuz 2002, s.9.
[9] “Avrupa’nın 300 Büyük Bankası Listesinde 8 Türkiye Bankası Var”, Dünya, 18 Ekim 2002, s.7.
[10] “14 Türkiye Bankası Türkiye'yi 'Hızlı Yükselenler'
Lideri Yaptı”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/07/08/486780.asp,
05.02.2008.
[11] “ 'En Büyükler' Listesine 13 Türkiye Bankası Girdi”,
http://www.milliyet.com.tr/2007/07/05/ekonomi/eko07.html,
05.02.2008.
[13] Yasemin Türker Kaya, Ela Doğan, Bankacılık Sektöründe Aracılık Maliyetleri, BDDK ARD Çalışma
Raporları, Araştırma Dairesi, Kasım 2005, 2005/9.
[14] Ekrem Keskin, “Hizmetlerin Serbestleştirilmesi”, Rapor (Türkiye
Kanadı Rapor Taslağı), AB-Türkiye Karma İstişare Komitesi 10.Toplantısı, İzmir,
07.07.2000, s.6.
[15] “10 Yıla Yakın Süredir Yasasız Olan Sektörde Denetim ve Düzenleme
Sorunu Yaşanıyor”, Sigorta,
Dünya Eki, 19 Aralık 2002, s.1.
[16] Sigortacılık Genel Müdürlüğü, http://www.sigortacilik.gov.tr,
01.01.2005.
[17] Sigortacılık Genel Müdürlüğü, http://www.sigortacilik.gov.tr,
25.01.2008.
[18] “10 Yıla Yakın Süredir Yasasız Olan Sektörde Denetim ve Düzenleme
Sorunu Yaşanıyor”, Sigorta,
Dünya Eki, 19 Aralık 2002, s.1.
[19] “Sigortacılık Kanunu Tasarısı Kabul Edildi”, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=547477,
02.02.2008.
KAYNAKLAR:
BDDK,
“Türkiye’de Finansal Kuruluşlar”, http://www.bddk.org.tr/turkce/kuruluslar/bankalar/bankalar.aspx,
13.01.2008.
Canevi, Yavuz, “1863’ten
2002’ye ABD Bankacılığı ve Türk Bankacılığı”, Dünya, 8 Temmuz 2002, s.9.
Çelik,
Faik; Ekinci, Mehmet Behzat, “Türkiye’de Bankacılık Krizlerinin Önlenmesinde
Risk Yönetiminin Yetersizliği ve Stratejik Bir Yaklaşım”, Active, Sayı:23, Mart-Nisan 2002, s.14-20.
Gibbs,
Murray, Hayashi, Michiko, “Sectoral Issues and the Multilateral Framework for
Trade in Services:An Overwiew”, Trade in
Services:Sectoral Issues, Geneva, UNCTAD/ITP/26, 1990.
Hazine
Müsteşarlığı, “Türkiye ve GATS”, http://www.hazine.gov.tr,
25.11.2004.
Hazine
Müsteşarlığı, “GATS”, http://www.hazine.gov.tr/gats/gozden_gecirilmis_teklifimize_iliskin_not.doc,
02.02.2008.
Hazine
Müsteşarlığı-Sigorta Denetleme Kurulu Başkanlığı, 2003 Yılı Türkiye’de Sigorta ve Bireysel Emeklilik Faaliyetleri
Hakkında Rapor, http://www.hazine.gov.tr/sigortacilik.htm,
01.01.2005.
Kaya, Yasemin Türker; Doğan, Ela, Bankacılık
Sektöründe Aracılık Maliyetleri, BDDK ARD Çalışma Raporları, Araştırma
Dairesi, Kasım 2005, 2005/9.
Keskin, Ekrem, “Hizmetlerin
Serbestleştirilmesi”, Rapor (Türkiye Kanadı Rapor Taslağı), AB-Türkiye
Karma İstişare Komitesi 10.Toplantısı, İzmir, 07.07.2000.
Seyidoğlu, Halil, Uluslararası
İktisat-Teori, Politika ve Uygulama, 15.baskı, İstanbul, Güzem Yayınları,
2003.
Sigortacılık
Genel Müdürlüğü, http://www.sigortacilik.gov.tr,
01.01.2005 - 25.01.2008.
TCMB,
Ödemeler Dengesi İstatistikleri, http://evds.tcmb.gov.tr/cgi-bin/famecgi,
03.01.2008.
“Avrupa’nın 300 Büyük
Bankası Listesinde 8 Türkiye Bankası Var”, Dünya, 18 Ekim 2002, s.7.
“'En
Büyükler' Listesine 13 Türkiye Bankası Girdi”, http://www.milliyet.com.tr/2007/07/05/ekonomi/eko07.html,
05.02.2008.
“Sigortacılık Kanunu
Tasarısı Kabul Edildi”, http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=547477,
02.02.2008.
“10 Yıla Yakın Süredir
Yasasız Olan Sektörde Denetim ve Düzenleme Sorunu Yaşanıyor”, Sigorta,
Dünya Eki, 19 Aralık 2002, s.1.
“14 Türkiye Bankası
Türkiye'yi 'Hızlı Yükselenler' Lideri Yaptı”, http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/07/08/486780.asp,
05.02.2008.