AKADEM<İ>KTİSAT

 

 

RİSK YÖNETİMİ VE BANKA KRİZLERİ

 

 

 

İÇİNDEKİLER:

 

1.Risk Yönetimi ve Risk Yönetimi İhtiyacı

1.1.Tanım

1.2.Uluslararası Piyasalarda Risk Yönetimi

1.3.Risk Yönetimi Değişim Dinamikleri

 

2.Uluslararası Alanda Risk Yönetimi Başarısızlıkları

2.1.Banka Başarısızlıkları ve Krizleri

2.2.Geçmişteki Bazı Banka Başarısızlıkları

2.3.Günümüze Kadar Olan Dönemde Yaşanan Banka Krizleri

2.3.1.Bankhaus Herstatt Başarısızlığı

2.3.2.Franklin National Bank (FNB)

2.3.3.Banka Ambrosiano (BA)

2.3.4.Continental Illinois ve Penn Square

2.3.5.ABD Tasarruf Kurumları

2.3.6.Johnson Mattley Bankers (JMB)

2.3.7.Uluslararası Kredi ve Ticaret Bankası

2.3.8.Barings

2.3.9.ABD Ticari Banka İflasları

2.3.10.Firma Bazlı Riskler

2.3.10.1.Metallgesellschaft

2.3.10.2.Orange Country

2.3.10.3.Long Term Capital Management Fund (LTCM)

2.3.10.4.Enron

2.3.10.5.Parmalat

2.3.10.6.WorldCom

 

3.Banka Krizlerinin Temelleri

3.1.Bankaların Borçlarının Vadesinin Kısa, Kredilerinin Vadesinin Daha Uzun Olması

3.2.Ekonomik Konjonktür Dalgalanmalarının Etkileri

3.3.Banka Pasiflerinin Vade ve Para Cinsi Uyumsuzluklarına Bağlı Olarak Artması

3.4.Finansal Liberalizasyon, Kamuya Bağımlılık ve Yöneticilerin Yetkilerini Kötüye Kullanmaları

3.5.Malî Tabloların Yetersizliği; Kamuya açıklama ve Yasal Çerçevede Eksiklikler

3.6.Aşırı Risk Üstlenilmesi, Caydırıcı ve Düzeltici Davranışların Sergilenmesini Teşvik Edici Güdüler

3.7.İzlenen Döviz Kuru Stratejisi

 

4.Bankacılıkta Risk Çeşitleri

4.1.Faiz Riski

4.2.Kredi Riski

4.3.Kur Riski

4.4.Operasyonel Risk

 

 

 

1.Risk Yönetimi ve Risk Yönetimi İhtiyacı

 

1.1.Tanım

            Risk, kelime anlamı ile “bir zarara, bir kayba, bir tehlikeye yol açabilecek bir olayın ortaya çıkma olasılığı; tehlike” anlamlarına gelmektedir.[i] Kelime anlamından da anlaşıldığı üzere bir zararın henüz doğmamış olması ve doğma tehlikesini de içinde barındırması gerekmektedir.

 

            Bankacılığın temel işlevlerinden birisi de riske aracılık etmesidir. Bankalar giderek karmaşıklaşan ve çeşitlenen risklerini tespit etmek, bu riskleri doğru bir şekilde ölçmek ve hangi riskini ne miktarda ve hangi fiyatla taşıyabileceğini belirlemek için birçok çalışmalar yapmaktadırlar. Son on yılda bankaların yaşadığı olumsuzluklar sadece malî bünyelerin zaafa düşmesi ile sınırlı kalmamıştır; adeta bağımlılık yapan bir uyuşturucu gibi verimlilik ve risk yönetimi başta olmak üzere bankacılığın evrensel ilkeleri ve temel uygulamaları konusunda da bir rehavete neden olmuştur. Bugünün dünyasında hemen her gün duyulan olaylar nelerdir diye bakıldığında, artan terör saldırıları, adam kaçırmalar, sıkça duyulan finansal skandallar, yaşanılan doğal afetler ve sıkıntılı finansal piyasalar örnek olarak gösterilebilir. Financial Times gazetesinin sayfalarında hemen her gün şirket iflaslarını ve skandallarını değişik boyutlarda ve özelliklerde izlemek mümkündür.[ii] Risk Yönetimi genel anlamda, risklerin tanınması, değerlendirilmesi ve ölçülmesi neticesinde riski yönetmek için alınacak kararların bütünüdür. Risklerin tanımının yapılması ve ölçümünün sağlanması, her zaman yönetimlerin karar mekanizmalarında sağduyulu ve proaktif davranmalarını sağlayan en önemli aşamadır. Belirsizliklerle mücadele edebilmek için, riski önceden bilmek, tanımlamak ve derecelendirmek[iii] gerekmektedir. Riskin derecelendirmesi neticesinde, en büyük zarara sebebiyet verecek risklerle, oluşma olasılığı en fazla olan risklerin ilk önce devreden çıkarılması sağlanabilecektir. Risk, tanımı daha önce yapıldığı üzere varlığı önceden belli olmayan, bir belirsizlik halini ifade eder. Riskin maliyeti, verebileceği zarara göre ölçülebilir. Doğrudan riskler (Yangın, deprem, terör vb.) olabileceği gibi, doğrudan risklerin yol açabileceği dolaylı riskler (Kâr kayıpları, iş durmasına yol açan riskler vb.) de mevcuttur. Risk unsurları genellikle birbirleriyle bağlantılıdır. Sözgelimi, ilerleyen konularda görüleceği üzere operasyonel riskler, ansızın hisse senedi değerinde düşmeye yol açabileceği için, piyasa riskleri ile de doğrudan bağlantılıdır. Bir içecek firmasının 1999 yılında Belçika tesislerinde karbondioksit gazının fazla kullanımı sonucu sağlığa zarar verebileceği endişesi ile ürününü geri çağırması neticesinde, maliyetlerinde büyük bir artış olmuştur. Artan maliyetler neticesinde, kârlılıkta düşüş yaşanmış ve böylece iki ay içerisinde hisse senetlerinin fiyatı yüzde 13 oranında gerilemiştir. Şirket 100 milyon USD gibi bir miktarı ürün geri çağırma sırasında harcamıştır. Böylece net kazançlarında da ikinci çeyrek için yüzde 21 oranında bir azalma yaşanmıştır. İnsan hataları aynı şekilde benzer sonuçlara sebebiyet verebilmektedir. 2001 yılında FTSE 100 indeksi, bir hisse senedi aracısının yanlışlıkla 43 milyon USD hisse satacağına, 430 milyon USD hisse satışını sisteme girmesi sonucu, yüzde 2,2 oranında düşüş göstermiştir.


[4]

 

            Sonuçta bankacılık, çok kısa ve özlü tanımı ile risk yönetimi faaliyeti olarak nitelendirilebilir. Bankacılık için risk kavramından kasıt, üzerinde anlaşılan, beklenen ya da istenilen edinimlerin yerine getirilmemesi, gelişmelerin gerçekleşmemesi veya beklenmeyen gelişmelerin ortaya çıkması dolayısı ile zarara maruz kalınmasıdır. [5]

 

 

1.2.Uluslararası Piyasalarda Risk Yönetimi

            Küreselleşme, finansal işlem hacimlerini hızla arttırmış ve finansal risklerin de çeşitlendiği bir ortam meydana getirmiştir. Gerek tek tek bankalar bazında, gerekse finansal sistemler bazında ciddi sorunlar yaşanmış ve bunlar dönem dönem kriz şeklinde ortaya çıkan uluslararası ölçekte ciddi ekonomik ve soysal maliyetlere yol açmıştır. Finansal sektör, yaşanan gelişmeler karşısında giderek karmaşıklaşan bir zemin üzerinde son derece dinamik bir yapıya sahiptir.

 

            Risk Yönetişimi[6], Kurumsal Yönetişim[7]; riskleri tanıma, gözetimin etkinliğini artırma, şeffaflık ve doğru bilgi akışı sağlamak suretiyle piyasa disiplini gerçekleştirmek gibi önemli adımlar atılmaktadır.

 

            Konuya uluslararası yaklaşacak olursak, Uluslararası denetim ve gözetim otoriteleri[8] özellikle uluslararası faaliyette bulunan bankaları kapsayan bir takım düzenlemeler hazırlamaktadır.[9]

 

            Risk Yönetimi’nin başlangıcını Basel 1988 Sözleşmesi olarak alabiliriz. Bankaların kredi risklerini kapsayan bu düzenleme zaman içerisinde finansal piyasalardaki gelişmelere yanıt verecek şekilde birçok kez gözden geçirilmiş ve takip eden düzenlemeler için bir başlangıç oluşturmuştur. Fakat zaman içerisinde kredi riskinin yanında en az onun kadar önemli bir başka risk belirmiştir.[10] Bu risk bankaların finansal piyasalarda kâr amacına yönelik yaptıkları kısa vadeli alım ve satımların yol açtığı Piyasa Riski idi.[11] Piyasa riskinin ortaya çıkması ile Uluslararası Bankacılık Düzenleme Komitesi (BIS) 1993 yılında çalışmalarına başlamış ve 1996 yılında “Basel Sözleşmesi’nin Piyasa Riskini de İçerecek Şekilde Yeniden Düzenlenmesi” başlıklı bir düzenleme ortaya koymuştur.

 

            Haziran 1999 tarihinde Basel Komitesi, yeni bir taslak hazırlamıştır. Bu taslakta risk duyarlılığı üst seviyededir.[12] Ocak 2001 tarihinde ikinci bir taslak ortaya koyulmuş ve Mayıs 2001 sonuna kadar bu taslağa ilişkin görüşler ortaya koyulmuştur. Bu görüşlere göre 2004 yılında uygulamaya geçilmesi kararlaştırılmıştır. Son olarak uygulama tarihi defalarca değişen ve revizyona tabi tutulan Basel II Uluslararası Bankacılık Düzenleme (BIS) komitesince Haziran 2004 tarihinde son halini almış ve 2006 yılının sonu 2007 yılının ise başında uygulamaya geçmesi planlanmıştır. Yeni Basel II sözleşmesinin önerisi, operasyonel riskleri de sermaye yeterliliğinin hesaplamasında dikkate almasıdır.[13]

 

            Firmalar finansal kazaların birçoğuna hazır olmakla birlikte piyasalarda şiddetli finansal şoklar yaşanabilmektedir. Biraz önce isimleri geçen piyasa, kredi ve operasyonel risklerin ölçülmesi konusunda uluslararası alanda birçok çalışmalar yapılmaktadır. Sözgelimi bugün piyasa riskinin ölçülmesinde Riske Maruz Değer[14] olarak ifade edilen gelişmiş yöntemler kullanılmaktadır. Bu sistemi kısaca tanımlayacak olursak; bir finansal kurumun taşıdığı portföyün, faiz oranı, döviz kuru mal fiyatları şeklinde piyasa risk faktörlerinden dolayı, %95-%99 gibi önceden belirlenmiş bir güven düzeyinde, bir ya da on gün gibi elde tutma süresinde uğrayabileceği maksimum zarar tutarını ifade etmektedir. Tecrübeler göstermiştir ki, yaşanan finansal skandal ve şokların tamamı piyasa riskinden kaynaklanmamakta, kredi ve özellikle operasyonel riskler de çok ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Uluslararası platformda son 15-20 yıl içinde yaşanan finansal şoklarda risk yönetiminin önemi bir defa daha ortaya çıkmıştır.[15] Sonuçta riskin tanımlanması ve ölçülmesi sürecinde gözlenen değişiklikler, istatistik ve matematik bilimlerinin de katkıları ile birlikte artış göstermiştir.

 

            Geçmişte Aktif-Pasif yönetimi olarak başlayan ve günümüzde Risk Yönetimi olarak gelişimini sürdüren uygulamalar bankacılık sektöründe oldukça hızlı bir ivme kaydetmektedir. Her iki yöntemin de amacı finansal riskleri ölçmek, izlemek ve kontrol etmektir. Bu alanda yapılan çalışmaların amacı daha proaktif yönetim stilinin banka içerisine adapte edilmesidir.

 

            Uluslararası Finans piyasalarında son 25 yılda yaşanan finansal şokların maliyetleri tabloda gösterilmiştir.

 

 

Tarih

Yaşanan Sonuçlar

Maliyet

(% GSMH)

Maliyet

(Milyar USD)

A.B.D. (01-03)

Kurumsal Şirketlerin İflası

3

300

Japonya (90-03)

Batık krediler, düşen varlık değerleri

14

550

Çin (90’lar)

4 büyük kamu bankasının tasfiyesi

47

498

A.B.D. (84-91)

1400 bankada yönetim değişikliği, 1300’ünün iflası

2,7

150

Güney Kore (98’ler)

Banka sektörünün yeniden yapılanması

28

90

Meksika (95’ler)

20 banka’ya sermaye desteği

28

90

Türkiye (00-01)

20’nin üzerinde banka tasfiyesi, banka birleşmeleri

25

50

Arjantin (80-82)

70 finansal kurum iflası

55

46

Tayland (97’ler)

Bankacılık Sektörü Krizi

32

36

İspanya (77-85)

20 banka’nın kamulaştırılması

17

28

Malezya (97’ler)

Bankacılık Sektörü Krizi

35

25

İsveç (91-94)

5 bankanın kurtarılması

4

15

Venezüella (94’ler)

Banka iflasları

20

14

Fransa (94-95)

Credit Lyonnais

0,7

10

Kaynak: Jorion, Philippe “Value at Risk”, 2nd Edition, Mc – Graw Hill, sayfa: 36, 2000.

 

 

1.3.Risk Yönetimi Değişim Dinamikleri

            Bu bölüm için Türkiye örneğini vermek uygun olacaktır. 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan iki kriz sonrasında alınan tedbir ve yapılan düzenlemeler ile birlikte, Türk Bankacılık sisteminde ki değişim gözlemlendiğinde sistemin yeni bir çehreye kavuştuğu ve eski uygulamalardan uzaklaştığı görülür. Özellikle kur ve faiz riski ile karşı karşıya kalan finansal sektör, yaşanan iki kriz sonrasında kredi riski ile de karşılaşmıştır.[16] Net faiz marjında yaşanan daralma ile birlikte artan kredi hacimleri ve adetleri kredi riski yönetimi ihtiyacını arttırmıştır. Buna bağlı olarak, kredi riski içsel risk derecelendirme sistemleri, kredi derecelendirme risk izleme fonksiyonları banka iç bünyesinde daha da önem kazanmıştır. Özellikle banka ürünlerinin her geçen gün daha da karmaşıklaşması ile birlikte sistemsel hataları en asgari düzeye indirmek için operasyonel risk yönetim sistemlerine de oldukça ağırlık verilmesi gerekmektedir.[17]

 

            Geliştirilen Riske Maruz değer sistemlerinin tamamı portföy teorisine dayalı olmamış, bazıları tarihi kâr ve zarar rakamlarını kullanmış, bazıları ise, Monte Carlo Simülasyon tekniğine dayalı olarak geliştirilmiştir.[18]

 

            Piyasa riskinde Riske Maruz Değer, riskin belirlenmesi noktasında standart istatistik teknikleri kullanan bir metottur.[19] Belirlenen bir güven aralığında ve normal piyasa şartları altında (ceteris paribus), tanımlanan zaman dilimi içinde beklenen en fazla kaybın ölçülmesi olarak kısaca ifade edilebilir. Bir örnek verecek olursak; X bankası 100 milyon USD karşılığı menkul kıymet portföyünün %99 güven aralığı altında bir günlük Riske Maruz Değer (VaR) miktarını 1 milyon USD olarak açıklamış olsun. Bu VaR rakamı, normal piyasa koşulları altında 100 günün sadece 1 adedinde “muhtemel” zarar miktarının 1 milyon USD’nin üzerinde olabileceği anlamına gelmektedir. Neticede, yatımcılar ve bankanın üst yönetimi mevcut risk düzeyine, üst limitleri hesaplanan VaR rakamına bağlı olarak karar vereceklerdir.[20]

 

Riske Maruz Değer metodunda görülen hızlı gelişim temelde şu faktörlere bağlanabilir:

a)Finansal risklerin daha iyi kontrol edilmesi için artan yasal düzenleyici baskılar,

b)Finansal piyasalarda küreselleşme ile birlikte risk faktörlerinin volatilitelerinin artması ve buna bağlı olarak Riske Maruz Değer (VaR)’in artması,

c)Teknolojik gelişmeler

 

            Genel kabul gören argümanlara göre, krizin etki alanının genişleyerek finansal sistemi çökertme noktasına getirmesinin ardında finansal kurumların zayıf risk yönetimi uygulamalarını kullanmakta olmalarının yattığı söylenebilir.[21] Sonuçta, raporlama sistemleri daha şeffaf bir şekilde düzenlenebilmiş olsaydı, birçok kurumun bankacılık ve finansal krizlerden kaçınabileceği öne sürülmektedir.

 

 

2.Uluslararası Alanda Risk Yönetimi Başarısızlıkları

            Risk yönetimine artan ilgi, özellikle piyasalarda yaşanan finansal skandal ve kriz sayısının artış göstermesi ile doğru orantılıdır.[22] Finansal piyasaların küreselleşmesi ile birlikte, gelişmekte olan piyasalara sıcak para olarak ifade edilen kısa vadeli sermaye girişi bu piyasalardaki volatiliteyi arttırmaktadır. Risk yönetimi son dönemde her kesim tarafından ilgi gören bir konu olmasına rağmen, 1990 yılından bu yana yaşanan finansal başarısızlıkların ekonomik maliyeti milyarlarca dolar seviyesinde gerçekleşecek, bölgesel piyasalar için oldukça yıkıcı sonuçlar doğurmuştur.

 

 

2.1.Banka Başarısızlıkları ve Krizleri

            Banka krizleri genellikle kötü kredi politikaları ile bağlantılıdır. Kötü kredi politikalarına;

a)Politik baskılar (Genellikle kamu bankaları), özel bankalarda patron baskısı,

b)Kötü veya agresif banka yönetimi,

c)Yolsuzluk[23] vb. neden olmaktadır.

 

            Bir bankanın finansal anlamda iflas ettiği ya da öngörülebilir gelecekte iflas edecek duruma geldiği iki şekilde saptanabilir;

a)Aktiflerinin piyasa değeri pasiflerinin piyasa değerinin altına düşebilir. (Yükümlülükler › Varlıklar )

b)Genel kabul görmüş muhasebe standartlarına göre net sermaye ve rezervleri negatif değer olabilir.

Tipik bir banka krizinin beş aşaması vardır:

i-Başlama (Tohumlama) Aşaması: Kredi veya risk kontrolü zayıf olan bankalar tarafından “zehirli” zarar tohumlarının gizlice ekilmesi aşamasıdır.

ii-Yeşerme Aşaması: Bankalarda risk denetimi/yönetimi için gereken gereken motivasyonun azaltılmasına başlanması ve bankanın malî durumu hakkında daha bilgili olan mevduat sahiplerinin bankayı sessizce terk etmeleri aşamasıdır.

iii-İlk Yardım Aşaması: Kamuoyunun bankacılık sistemine olan güveninin kaybolması ve bankaların denetim ve gözetiminden sorumlu kamu görevlilerinin ortaya çıkan banka zararlarının nasıl karşılanması gerektiği konusunda kamuoyu önünde tartışmaya başlamaları aşamasıdır.

iv-Kurtarılacak Bankaların Seçimi ve Yeni Sermaye Aktarılması Aşaması: “Zombileşmiş” bankaların tasfiyesi ve “iyileşmesi” umudu olan bankalardaki zararların karşılanması için bu bankalara nakdi ve gayri nakdi sermaye aşılanması aşamasıdır.

v-Reform ve Suçlu Arama Aşaması: Banka denetim ve gözetiminin daha sağlıklı yapılabilmesi için yeni mevzuatın kabulü ve hükûmet tarafından banka krizinden sorumlu oldukları iddia edilen banka yöneticilerinin cezalandırılması ve yeni mevzuattaki boşlukların bir sonraki krizin tohumlarını ekmeye başlaması aşamasıdır.

 

 

2.2.Geçmişteki Bazı Banka Başarısızlıkları

            Geçmişten günümüze her ülkede banka başarısızlıklarına rastlanmaktadır. Geçmişte en ünlü banka başarısızlıklarını Victoria İngiltere’sinde ve 1930 -1933 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde görülmüştür. İngiltere’de 1762 yılında kurulan Barings Brother’s bankası en büyük uluslar arası ticaret[24] bankasıydı. Avrupa’daki tekstil ticaretini finanse etmek için kurulmuştu. Portföyünü çok hızlı büyüten banka 1888 ve 1890 yılları arasında Arjantin ve Uruguay hükûmetlerine çok büyük ödünç garantilerinde bulundu. 1890 yılının sonuna gelindiğinde bu ödünçler Barings’in toplam portföyünün dörtte üçünü oluşturuyordu. Ancak Arjantin ve Uruguay’daki bankalarda yaşanan yapısal sorunlar, ödemelerin ertelenmesine ve banka paniklerine yol açmıştır. Barings’in Arjantin menkul kıymetleri üçte bir oranında değer yitirmiştir. Barings’in Londra bankalarından büyük ölçüde borçlanmasına rağmen, Kasım 1890’da İngiltere Bankası’na krizi rapor etti. Sonuçta, sekiz gün içinde bankanın likidite boşluğunu herkes öğrendi. Ancak önemli bir run[25] olayı yaşanmadı. Barings, kısmen tasfiye edildi. Ve Barings ailesinin ve dostlarının koyduğu sermaye ile sınırlı yükümlülüklü bir banka olarak faaliyetini sürdürdü.

 

            1850’li yıllara kadar Overend Gurney, bir güçlü finansal firmaydı. 1856 ve 1857’deki yönetim değişikliğinden sonra kalitesi kuşkulu senetleri iskonto etmeye ve teminatı eksik kredi vermeye başladı. 1865’de firma 3 - 4 milyon pound zarar rapor etti ve kısıtlı bir şirket olarak faaliyetin sürdürdü. 10 Mayıs 1966’da firmanın İngiltere Bankası’ndan talep ettiği yardım reddedildi. Aynı gün öğleden sonra Gurney borçlarını ödeyemeyeceğini deklare etti. Bunun üzerine birçok taşra bankasına doğru run olayı başladı. Panik olgusunun yaygınlaşması karşısında İngiltere Bankası[26] son başvurulacak mercii işlevini üstlenmiştir.

 

            En önemli banka başarısızlıkları Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelmiştir. Ekim 1929’da yaşanan borsa çöküşü bir depresyonun yaşanmasına neden olurken genel bir belirsizlik iklimine sebep oldu. İlk ciddi banka krizi Kasım 1930’da başladı ve 256 banka battı. Banka iflas dalgası bütün ülkeye yayıldı ve Aralık 1931’de ikinci devre banka iflasları yaşandı. Neticede bu iflasların dünya üzerine yansıması da çabuk oldu; Mayıs 1931’de Avusturya’nın en büyük özel bankası olan Kreditanstalt iflas etti. Diğer Avrupa ülkelerinde ve özellikle Almanya’da bankalar battı. Bu durum 1933 yılına kadar devam etti. Bankalardan gelen teklif ile beraber Başkan Roosevelt “mevduat çekişini engellemek için” 6 Mart 1933’te ülke çapında bankaları tatil etti.[27]

 

 

2.3.Günümüze Kadar Olan Dönemde Yaşanan Banka Krizleri

 

2.3.1.Bankhaus Herstatt Başarısızlığı

            1974 yılında yabancı döviz piyasalarındaki kayıplarından dolayı iflas eden bir Batı Almanya bankasıdır. 1984 Şubat’ında banka genel müdürü haklı bir şekilde gizlenen yabancı döviz kaybının bankanın 1973 yılı hesaplarında 100 milyon DM olduğunu açıklamıştır.

 

 

2.3.2.Franklin National Bank (FNB)

            Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük yirminci bankası olan FNB (mevduatları 3 milyar USD dolayındaydı), Mayıs 1974’te bir krizle karşılaştı. Çok büyük döviz kaybına uğradığını ve üç aylık dividantı ödeyemeyeceğini ilan eden FNB mevduat çıkışlarını da Federal Rezerv’den 1.75 milyar USD ödünç alarak karşılamaya çalıştı.[28] 1974’de borçlarını yedi Avrupa bankasının oluşturduğu bir konsorsiyum tarafından üstlenildi.[29]

 

 

2.3.3.Banka Ambrosiano (BA)

            Merkezi Milano’da olan ve Milano Borsası’na kayıtlı bir ticari bankaydı. Bankanın Lüksemburg, Nikaragua ve Peru gibi ülkelerde bir dizi şubesi vardı. Haziran 1982’de banka genel müdürü Roberto Calvi’nin kaybolduktan 10 gün sonra Londra’da Blackfriars köprüsünde asılı cesedi bulunduktan sonra mudiler arasında bir güven bunalımı yaşandı. Yedi İtalyan Bankası 325 milyon USD yardımda bulundu. Ağustos 1982 sonunda BA iflasını deklare etti.[30]

 

 

2.3.4.Continental Illinois ve Penn Square

            1982 yılında önemli sayıda Continental Illinois müşterisi petrol fiyatlarındaki düşüşten dolayı aldıkları ödünçleri geri ödemede zorlanmaya başladı. Petrol fiyatlarındaki düşüş bu kredilerin karşılığında alınan teminatların değerinin düşmesine neden olmuştur. Bu arada, Penn Square birçok enerji kredisini Continental Illinois’e geçirdiği için bu iki banka birbirleriyle dolaylı ilişkiliydi. Sonuçta Penn Square iflas edince, Continental Illinois 63,1 dolar zarar ve batık kredilerinin 1,3 milyar dolardan fazla olduğunu açıkladı.[31]

 

 

2.3.5.ABD Tasarruf Kurumları

            Amerika Birleşik Devletleri’nde 1980 ve 1993 yılları arasında 1300 tasarruf kurumu iflas etmiştir. 1960’lı yılların ortalarında enflasyon ve yüksek faiz oranlarının fonlama sorunu oluşturmasıyla bir rahatsızlık yaşanmaya başlanmıştır. Portföylerde uzun vadeli sabit faiz oranlı ipotekler yoğunlaşmıştır. Mevduat faiz oranları konut kredilerinin getiri oranlarının üstüne çıkmıştı. Faiz oranlarının yükselmesi tasarruf kurumlarının sahip olduğu menkul kıymetlerin dengesini düşürmüş ve tasarruf kurumlarının kredilerinin sabit faiz oran yükünü üstlenmesine zorlamıştır.

 

 

2.3.6.Johnson Mattley Bankers (JMB)

            JMB, altın külçe ve kıymetli madenlerle ilgilenen John Mattley’in banka koluydu. JMB’nin genel müdürü, JMB’nin sorunlarının tüm grubu tehdit ettiği düşüncesiyle Ekim 1984’te İngiltere Bankası’na kurtarılmak için müracaat etti. JMB olayı İngiltere’de raporlama sistemindeki iki boşluğu ortaya koymuştur.

a)Audit linn (denetçilerin) İngiltere Bankası ile herhangi bir bağlantıları yoktu.

b)İngiltere Bankası için hazırlanan istatistik veriler banka görüşlerine dayanıyordu, bağımsız bir denetçi firmanın görüşleri alınmıyordu. 1987 Bankacılık yasası ile denetçilere kuşkulu durumları İngiltere Bankasına bildirmeleri konusunda destek verilmiştir ayrıca Hazine’nin de içinde bulunduğu bir komitenin kurulması öngörülmüştür.

 

 

2.3.7.Uluslararası Kredi ve Ticaret Bankası

            5 Temmuz 1991 Cuma günü İngiltere Bankası Lüksemburg ve Cayman Adaları otoriteleri ile birlikte BBCI’nin tüm şubelerini kapattı ve tüm mevduatlarını dondurdu.[32]

 

 

2.3.8.Barings

            26 Şubat 1995 Pazartesi günü 1762’de kurulmuş olan Birleşik Krallığın en eski ticari bankası Barings alışverişi durdurdu ve yönetim altına alındı. Bankanın 800 milyon pound finansal türev borcuna karşılık 540 milyon poundluk bir sermaye karşılığı vardı.[33]

 

 

2.3.9.ABD Ticari Banka İflasları

            1980 ve 1993 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde 1.300 tasarruf kurumunun iflasına ek olarak 1.500 ticari banka iflas etmiştir. Ticari bankaların iflas sorununun gerisinde enerji sektörüne yapılan yatırımlar ve bunun teminatı olarak gayrimenkullerin gösterilmesidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde banka iflaslarının %25’ten fazlası Teksas eyaletinde meydana gelmiştir. Petrol fiyatları düştüğü zaman Teksas’taki gayrimenkullerin fiyatları da düşmüştür. Mevduat sahipleri sigortalanmamış mevduatlarını daha güvenli bankalara yöneltmişlerdir. (Aynı sırada Amerika Birleşik Devletleri’nin 15. büyük bankası olan New England Bankası büyük miktarda geri dönmeyen ödünçlerden dolayı 1991’de iflas etti.)

 

 

2.3.10.Firma Bazlı Riskler

            Risk yönetimini bankalar için olduğu kadar firmalar için de önemlidir. Dünya üzerinde ki kimi dev ölçekli firmalar, Türkiye’de dev olarak gözüken büyük bankaların çok üstünde bir finansal güce sahiptirler. Bu gibi firmalardan örnek verecek olursak:

 

 

2.3.10.1.Metallgesellschaft

            Almanya’nın Amerikan ortaklı 58.000 çalışanı ile 14. büyük sanayi grubu olan Metallgesellschaft Refining & Marketing (MGRM) şirketi vadeli işlem piyasalarında realize ettiği zararlar nedeniyle neredeyse iflas etmiştir. MGRM’de yapılan denetim sonuçları göstermiştir ki; etkin risk denetim sistemleri kurum içerisine kurulmuş olsa, piyasa riskleri ölçülse ve pozisyon limitlemesi uygulamaları yapılsa bu kadar büyük bir hata yapılmayacaktı. Çok büyük bir sanayi devini çöküşün eşiğine getiren bu hatalar zinciri risk yönetimi ilkelerini kuruma yerleştirmeden sadece kâr hedefi ile hareket etmenin çok büyük sorunlara yol açacağını göstermiştir.

 

 

2.3.10.2.Orange Country

            Yerel hükûmet fonunun aşırı kontrolsüz şekilde yönetilmesine ve piyasa riski yönetimi anlayışından yoksunluk konusuna aşırı bir örnektir. Bob Citron bölge fon yöneticisi olarak belediye gelirlerinden oluşan 7,5 milyar USD tutarında bir portföyü yönetmekteydi. Gerçek portföy maliyetini raporlayamayan Citron, portföyü 1,81 milyar USD’lik bir zarara sürüklemiştir. Bu skandal sonrasında belediyelerin yönettiği fonlara ilişkin yasal boşluklar giderilerek etkin denetim/gözetim sistemi oluşturulmuştur.

 

 

2.3.10.3.Long Term Capital Management Fund (LTCM)

            1994 yılında Salomon Brothers eski tahvil dealer’larından John Meriwether, LTCM adında bir Hedge Fon oluşturmuştur. Bu yapının amacı ile akademik model destekli brokerların piyasa yorumlama ve sonuçlandırma kabiliyetlerinin aynı takımda buluşturulması hedefleniyordu.[34] Başlangıçta duyulan güven havasına rağmen fon 1998 Eylül’ünde yatırımcıların sermayelerini yitirmeleri üzerine, iflas noktasına gelmiştir. Fakat ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinden endişelenen FED 3,5 milyar USD finansal yardım paketi ile fonun yaşatılmasını sağlamıştır.

 

 

2.3.10.4.Enron

            2000 yılı içerisinde Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük yedinci şirketi olan Enron, 1985 yılında birkaç şirketin birleşmesi ile kurulmuş ve kurulduktan hemen sonra da en büyük doğalgaz dağıtım şirketi haline gelmiştir.[35] Şirketi batağa götüren en önemli olay yasadışı uygulanan bir takım muhasebe kuralları ve Enron dışında kurulmuş birçok başka şirket kanalı ile risklerin ve oluşan zararların bilânço dışına çıkarılarak gizlenmesi olmuştur. Bu işlemler şirket bünyesinde kârlı gösterilmek suretiyle şirketin hisse senedi fiyatı suni biçimde yükseltilmiştir. Hisse senedi fiyatları 100 USD’den Ekim ayı içerisinde 30 USD’ye ve 2002 yılı başında da 0,10 USD’ye kadar inmiştir. Bu derece yaşanan derin fiyat düşüşü sonucunda hisse senedi yatırımcıları, emeklilik fonları ve çalışanlar ciddi kayıplara uğramışlardır. Amerika Birleşik Devletleri gibi kapitalizmin kalesi olan bir ülkede kurumsal yönetişim kavramlarının hiçe sayılarak bu tipte bir manipülasyonun yapılması oldukça ilgi çekicidir.[36] Son olarak, şirket ile birlikte zor durumda kalan bir başka kurum daha vardı, bu kurum denetim firması olan “Arthur Andersen” idi. Enron şirketinin bağımsız denetim ve danışmanlık faaliyetlerini bu şirket yürütmekteydi. Denetim raporlarının bazılarının Arthur Andersen tarafından saklanmaya çalışıldığının anlaşılması firmanın denetim sektöründen çekilmesine yol açmıştır.[37]

 

 

2.3.10.5.Parmalat

            2001 yılında yaşanan Enron skandalı, küresel iş dünyasının tanık olduğu en büyük skandallardan biri olarak tarihe geçmiştir. 2003 yılı sonunda patlak veren Parmalat skandalı “Avrupa’nın Enron’u” olarak değerlendirilmektedir. 1961 yılında Calisto Tanzi tarafından bir aile ve gıda şirketi olarak kurulan Parmalat, hızla büyüyerek bugün itibarı ile 7,6 milyar Euro’luk yıllık ciro ile İtalya’nın en büyük gruplarından biri haline gelmiştir. Bankalar Parmalat’a her zaman kârlı bir müşteri gözü ile bakmışlar ve şirketin bilânçosunda ki belirsizlikleri görmezden gelmişlerdir. Parmalat özellikle off-shore iştiraklerini de devreye sokarak, karmaşık yapılar kurmakta swap, opsiyon gibi bilânço dışı türev ürünlerini sık olarak kullanma isteği ile bankaları zorluyordu. Skandalı tetikleyen olay, Parmalat’ın 2003 Şubat ayında 500 milyon Euro’luk bono ihracını piyasa olumsuzluklarını bahane ederek iptal etmek zorunda kalması olmuştur. Sonuç olarak Parmalat Grubu’nun bütçe açığının 7 ila 13 milyar Euro arası olduğu belirtilmektedir. Enron olayında olduğu gibi olayda da gözler denetim firmalarına çevrilmiştir. Bu olayla beraber İtalya’da denetim ile ilgili birçok yapısal değişikliğe gidilmiştir.[38]

 

 

2.3.10.6.WorldCom

            Tarihler 25 Haziran 2002’yi gösterdiğinde Enron’u hatırlatırcasına Amerika Birleşik Devletleri’nin iletişim devi WorldCom’un, 3,8 milyar USD’lik muhasebe usulsüzlüğü yaptığı ortaya çıktı.[39] WorldCom’dan yapılan açıklamada, WorldCom’a ait harcamaların “ilgisiz hesaplarda saklanarak, şirketin malî durumunun gerçeğe aykırı bir biçimde gösterildiği” kabul edilmiş ve bu durumdan sorumlu tutulan baş muhasebe yetkilisi Scott Sullivan’ın işine de son verildiği bildirilmişti. Şirket açıklamasında, “ortaya çıkarılan usulsüzlüğün WorldCom yönetimini şoke ettiği”’ni belirtirken, Sullivan’ın kovulmasının yanı sıra, başkan yardımcısı ve denetçilik görevlerini yürüten David Myers’ın istifasının da kabul edildiğini bildirmişti.[40] Amerika Birleşik Devletleri’nde enerji devi Enron’un batışıyla gündeme gelen büyük şirketlerin karıştığı yolsuzluk ve usulsüzlük skandallarının son örneği olarak kabul edilen bu gelişme, New York Borsası’nda dalgalanmalara neden olmuştur. Bu son örnekte de görüldüğü üzere gelişmiş kapitalist toplumlarda dev ölçekli firmaların insan riskine karşı hazırlıksız yakalanabilecekleri görülmektedir. Basel II komitesinin bankaların sermaye yapıları için zorunlu tutacağı Operasyonel Risk kavramının içerisinde önemli bir yere sahip olan “İnsan” faktörünün önemi finans dünyasında yakın tarihlerde yaşanan skandallarla kendisini göstermektedir. Yapılabilecek çok küçük bir hata finans piyasalarında kelebek etkisine yol açabilmektedir.[41]

 

 

3.Banka Krizlerinin Temelleri

 

3.1.Bankaların Borçlarının Vadesinin Kısa, Kredilerinin Vadesinin Daha Uzun Olması

            Bankalar doğal olarak kısa vadeli borçlanır ve uzun vadeli kredi verirler. Böylece bankalar yüksek kaldıraçla (düşük sermaye) ve düşük karşılık ayırarak çalışırlar. Ancak bu durumda da ülkenin makro ekonomik büyüklüklerindeki ani bir değişme ticari banka sistemini olumsuz bir şekilde etkiler. Bu makro ekonomik dalgalanmaların nedenlerini sıralayacak olursak;

a)Dış ticaret hadlerindeki önemli dalgalanmalar (bankacılık krizi yaşayan yükselen ülkelerin %75’inde bankacılık krizi öncesi ticaret hadlerinde en azından %10 düşüşle karşılaştıkları gözlenmiştir.),

b)Uluslararası faiz oranlarında değişkenlik ve bunun özel sermaye akımları üzerindeki etkisi,

c)Reel döviz kurlarındaki değişme,

d)İçsel bir etmen olan, enflasyon ve büyüme oranlarının değişkenliği.

 

 

3.2.Ekonomik Konjonktür Dalgalanmalarının Etkileri

            Piyasadaki baloncukların patlaması krizin tetiğini çekmektedir. Böylece bir yandan banka kredilerindeki genişleme, diğer yandan da hisse senedi fiyatlarındaki düşmeler bankacılık krizlerinin öncülleri olmuştur.

 

 

3.3.Banka Pasiflerinin Vade ve Para Cinsi Uyumsuzluklarına Bağlı Olarak Artması

            Bankanın pasiflerinin büyümesi ekonominin büyüklüğüne ve uluslararası rezervlerin stoğuna göre çok hızlı ise ve banka varlıkları likidite, vade ve para cinsine göre banka pasiflerinden önemli ölçüde farklı ise, bankaların sermayesi ve kredi – zarar karşılıkları banka varlıklarının değişkenliğini karşılayacak düzeyde değilse ve ekonomide kredibilite kaybolmuşsa, bu koşullarda banka sisteminde aksaklıklar yaşanacak demektir.

 

 

3.4.Finansal Liberalizasyon, Kamuya Bağımlılık ve Yöneticilerin Yetkilerini Kötüye Kullanmaları

            Eğer faiz oranları serbest bırakılırsa, yatırımlar kendi kendini finanse eden düşük getirili yatırımlardan daha iyi enformasyon altyapısına sahip finansal sektörün aracılık yapacağı prodüktivitesi yüksek yatırımlara kayacaktır. Ayrıca hükûmetlerin politik davranışları, bankaların üst yöneticilerinin kişisel menfaatlerini ön planda tutmaları, bankaların faaliyetlerinde sapmalara neden olmakta ve bankaların kârlılığını ve etkinliğini ortadan kaldırarak bankacılık krizlerinin yaşanmasında önemli bir rol oynamaktadır.[42]

 

 

3.5.Malî Tabloların Yetersizliği; Kamuya açıklama ve Yasal Çerçevede Eksiklikler

            Birçok ülkede banka varlıkları “bozulmuş ve sorunlu” isimleri ile sınıflandırılmış ve muhasebeleştirilmiş kredilere sahiptir. Ancak hiçbir yöntem, bankaların güçlük içindeki borçlulara daha fazla kredi açarak batık kredilerini iyi göstermelerini önleyememektedir. Neticede sorunlu krediler sistematik bir şekilde düşük gösteriliyor ise, kredi zararları için karşılık ayırma yetersiz olacak ve bankanın raporlanan net gelir ve banka sermayesi ölçüleri sistematik bir şekilde yüksek gösterilecektir.

 

 

3.6.Aşırı Risk Üstlenilmesi, Caydırıcı ve Düzeltici Davranışların Sergilenmesini Teşvik Edici Güdüler

            Bankaların, sözgelimi Türkiye’de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na bağlı bankalar yeminli murakıpları tarafından denetlendiklerini bilmeleri ve banka sahiplerinin, yöneticilerinin alacakları başarısızlık halinde kaybedecekleri bir şeylerinin olduğunu bilmeleri son derece önemlidir. Bankaların iyi kredi ve banka içi risk yönetimi sistemlerinin oluşturulması banka yönetiminin görevidir. Yönetim zaafının genellikle banka iflaslarına neden olduğu söylenebilir. Bankaların zaman zaman hükûmetler tarafından kurtarılması, o ülkede yasal olarak mevduat sigortası olmasa bile, sanki varmış gibi etki yapmasına yol açmaktadır. Ayrıca banka sahiplerinde de bir keyfilik gözlenebilmektedir.

 

 

3.7.İzlenen Döviz Kuru Stratejisi

            Reel döviz kurunda birdenbire ve hızlı yükselme durumu muhtemel bankacılık krizlerinin bir göstergesi olarak düşünülmektedir. Sabit kur durumunda, bankacılık sistemi dışsal olumsuzluklara karşı kırılgan bir yapı arzeder. Esnek kur sistemine getirilen eleştiri ise, nominal döviz kurunun düşmesi durumunda bankaların varlıklarının ve yükümlülüklerinin reel değerinin düşeceği bunu da fiyatlardaki bir artışın izleyeceği olgusudur.

 

 

4.Bankacılıkta Risk Çeşitleri

            Bankalar genel olarak halktan para toplayan ve bu paraları yatırımcılara aktaran kuruluşlar olarak tanımlanabilmektedirler. Farklı bir açıklama ile bankalar tasarruf sahipleri ile yatırımcılar ve tüketiciler arasında para ticaretine aracılık eden kuruluşlardır. Bankalarda risk çeşitlerinden söz edebilmemiz için öncelikle bankanın riskle ilişkili tanımını da vermemiz gerekir, buna göre bankalar likidite ve sermaye ihtiyacını göz önünde tutarak, mevduat kabul eden, fon satın alan ve topladığı bu kaynakları tüzel kişilere ya da firmalara ticari kredi olarak, gerçek kişilere ise tüketici kredisi olarak aktaran finansal kuruluşlardır.[43]

 

Bankalar doğaları gereği iki temel özelliğe sahiptirler. Bunlar;

a)Bilanço büyüklüklerine oranla sermaye miktarlarının çok küçük olması,

b)Temel olarak pasiflerinin çoğu talep edildiği takdirde sahibine ödenmek zorundadır.[44]

 

            Yukarıda sayılan özelliklere sahip olan bankalar finansal sektörde iki fonksiyon yerine getirirler. Bunlar; kaydî para oluşturma ve finansal aracılık işlevidir. Bankalar kaydî para oluşturarak para arzını etkilerken[45] toplumun yüklenmek istemediği finansal riskleri de üstlenmektedirler. Bankaların finansal sektörde gördüğü aracılık işlevi üç şekilde sıralanabilir. Bunlar, riske aracılık, likiditeye aracılık ve vadeye aracılık olarak sıralanabilir.[46]

 

            Riske aracılık eden bankalar kredi riskine maruz kalmaktadırlar. Bankalar tasarruf sahiplerinden mevduat olarak alıp yatırımcıya plase ettikleri paraların yatırımcı tarafından ödenmemesi riskini üzerlerinde taşırlar, bu üstlendikleri riski de mevduat sahiplerine yansıtmamaktadırlar. Sonuçta bankalar taşıdıkları bu riskin bedeli olarak bir kazanç elde ederler. Bankaların bu kazançları mevduata ödenen faiz ile krediden alınan faiz arasındaki farktır. Bu fark ise kâr marjı olarak isimlendirilmektedir.

 

            Bankaların yerine getirdikleri ikinci fonksiyon ise likiditeye aracılık fonksiyonudur. Bu fonksiyonların bir sonucu olarak bankalar likidite riskine maruz kalmaktadır. Bankaların olmadığı bir ortamda, tasarruf sahipleri paralarını yatırımcıya kredi şeklinde verdiklerinde, ihtiyaç duysalar bile belli bir süreden önce paralarını geri alamayacaklardır. Aynı şekilde, yatırımcı da vadesi dolmadan önce, almış olduğu kredinin geri ödenmesinden rahatsız olmaktadır. Bu nedenlerden dolayı hem tasarruf sahibi hem de yatırımcı maruz kaldıkları bu risklerden kurtulmak için devreye finansal kuruluşları sokmuşlardır. Bankalar anılan bu riski bertaraf etmek için kaynaklarının belli bir bölümünü hazır şekilde veya atıl olarak tutmaktadırlar.[47] Bankaların likidite riski nedeniyle yüklendikleri likidite maliyeti bedeli kâr marjının içerisinde yer almakta olup, anılan alternatif maliyeti tazmin edebilecek bir seviyede olmalıdır.

 

            Bankaların aracılık işlevleri sonucu yerine getirdikleri üçüncü fonksiyon vadeye aracılıktır. Bankalar bu fonksiyonu yerine getirirken faiz oranı riskine maruz kalmaktadırlar. Bankaların olmadığı bir ortamda, örneğin; tasarruf sahiplerinin paralarını bir ay süre ile borç vermek istediklerini ve tasarruf sahiplerinden farklı olarak yatırımcıların ise bir yıl vadeli olarak kredi talep ettiklerini varsayarsak, tasarruf sahipleri ile yatırımcılar arasında vade uyumsuzluğu belirecektir. Bankalar tasarruf sahipleri ile yatırımcıların taşımak istemedikleri faiz oranı riskini taşırlar, yani kısa vadeli borçlanıp uzun vadeli kredi verirler. Durum böyleyken faiz artışları bankaların kaynak maliyetini arttıracaktır. Bu nedenle, bankaların kâr marjı faiz dalgalanmalarından negatif yönde etkilenebilecektir. Bu dalgalanmalardan kaynaklanan zararların telafi edilmesi amacıyla bankalar, yüklendikleri ya da satın aldıkları faiz oranı riskini fiyatlayarak müşteriden tazmin etmektedirler.[48]

 

            Son olarak, uluslararası faaliyetlerde bulunan bankalar döviz kuru riskine maruz kalmaktadırlar. Sözgelimi bir tasarruf sahibinin elinde Amerikan Doları varsa aynı para biriminden borç vermek isteyecektir. Oysaki ihracat yapan bir fabrika sahibi Euro cinsinden borçlanmak isteyebilir. Aracılık faaliyetini yerine getiren banka döviz kuru riskini satın alarak her iki tarafın memnun kalmasını sağlar. Amerikan Doları ve Euro arasında meydana gelecek dalgalanmalar bankanın kâr marjını negatif yönde etkileyebilecektir. Bu riski ortadan kaldırmak isteyen bankalar ise ilave kazanç yolları araştırmaktadırlar.

 

            Bankaların maruz kaldığı finansal riskler esas itibarı ile bu dört riskten oluşmaktadır.[49] Bankaların bu risk çeşitlerini güncelleyerek dörde ayırırsak, Faiz Riski, Kredi Riski, Kur Riski ve Basel II süreciyle beraber bankaların sistemlerine giren Operasyonel Riskleri sayabiliriz.

 

 

4.1.Faiz Riski

            Makro-ekonomik istikrarsızlık ve faiz oranlarındaki belirsizlik nedeniyle faiz riski Türk bankacılığının karşı karşıya olduğu en önemli risk faktörlerinden biri olmuştur. Faiz riski bankanın aktif ve pasifleri arasındaki Bağlanma (Duration) farkının faiz oranlarındaki beklenmedik değişimler nedeniyle bankanın Net Faiz Geliri ve Ekonomik Değerini olumsuz etkilemesidir. Faiz oranlarındaki değişimler, faiz gelirlerini etkilediği gibi faiz dışı gelirleri de etkilemektedir. Bu sebeple bankanın faiz riski hesaplanırken faiz dışı gelirlere etkisi de hesaplanmalıdır.

 

Faiz riski üç ana bileşenden oluşur:

1) Yeniden Fiyatlandırma Riski (Parallel Shift Risk[50]) faiz oranlarının artması veya azalması sonucu bankanın aktif/pasif durumuna göre Net Faiz Gelirinin ve Ekonomik Değerinin olumsuz etkilenmesi riskidir.

2) Gelir Eğrisi Riski (Yield Curve Twist Risk[51]) gelir eğrisinin eğiminde oluşacak değişimlerin Net Faiz Gelirini ve Ekonomik Değerini olumsuz etkilemesi riskidir.

3) Baz Riski (Basis Risk) bankanın ikili anlaşmalarda baz olarak kullandığı iki farklı faiz oranından (örnek: LIBOR ve US T-Bill) birinin diğerine göre artması veya azalmasından oluşan riskdir.

4) Opsiyon Riski (Option Risk) bankanın içinde olduğu opsiyon anlaşmalarının değerindeki değişim riskidir.

 

            Faiz riski iyi yönetildiği taktirde bankalar için önemli bir kârlılık kaynağıdır. Faiz oranlarındaki değişimi tahmin etmek ve buna göre pozisyon almak suretiyle bankalar kârlılıklarını artırmayı amaçlarlar. Fakat unutulmamalıdır ki faiz oranındaki değişimlerin doğru tahmin edilmesi çok zordur. Bu nedenle bankaların faizlerdeki olumsuz değişimlere karşı kendini muhafazakâr bir Aktif-Pasif yönetimiyle korumalıdır.

 

            Faiz riskinin etkisi net faiz geliri ve ekonomik değer'deki değişimle ölçülebilir. Geleneksel bir yaklaşım olan net faiz geliri bankanın o dönemki gelir tablosunun nasıl etkileneceğini gösterir. Gelir tablosundaki etkiler bankanın kredi notunu ve güvenilirliğini, dolayısıyla para maliyetini artırabilir. Faiz riskinin bankanın ekonomik değeri üzerindeki etkisi ise gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerinin faiz oranlarındaki değişimlerden etkilemesi nedeniyle oluşur.[52]

 

            Faiz riskinin iyi yönetilmesi için yeterli teknolojik altyapının yanı sıra riskin düzenli olarak ölçülmesi ve limit prosedürleri ile kontrol altına alınması gerekmektedir. Bu amaçla düzenli olarak toplanacak aktif-pasif komitesi geçen dönemki performansı değerlendirmeli ve faiz oranlarındaki beklentilerine göre yeni limitler belirleyerek aktif pasif yapısını şekillendirmelidir.

 

 

4.2.Kredi Riski

            Kredi riski borçlu kişi veya kuruluşun anlaşma şartları dahilinde taahhüt ettiği yükümlülükleri yerine getirmeme olasılığıdır.  Kredi riski yönetiminin amacı bankanın kredi riskini ölçmek ve risk düzeyine uygun şekilde fiyatlama yaparak riske ayarlı getiri oranının en üst düzeye çıkarılmasıdır.

 

            Kredi riski tüm finansal kuruluşların karşı karşıya olduğu temel risk faktörlerinden biridir. Basel prensipleri çerçevesinde düzenleme ve denetleme kurullarının koymuş olduğu kurallar bu önemli riskin kontrol edilmesi ve riske karşı gerekli özkaynağın ayrılmasını sağlar. Bir çok banka için müşterilere verilen krediler, kredi riskinin en büyük kaynağı olmasına rağmen hazine işlemleri ve bilanço dışı faaliyetlerden kaynaklanan diğer kredi riskleri de unutulmamalıdır.[53] Interbank işlemleri, döviz işlemleri, vadeli işlemler ve akreditif gibi örnekler bankaların karşılaştığı müşteri kredileri dışındaki diğer kredi riskleridir. Kredi riski yönetimi münferit krediler ve işlemlerin tek tek kontrolüne ek olarak tüm portföy düzeyinde yönetimini kapsar. Belli bir sektör veya coğrafi lokasyonda oluşacak yoğunlaşma portföy riskinin artmasına neden olacaktır. Yoğunlaşmadan kaynaklanan portföy riskine ek olarak bankalar kredi riskinin piyasa ve operasyonel risk gibi diğer belli başlı risk kategorileri ile ilişkilerini göz önüne almalılardır. Bu yaklaşım bankaların uzun vadede sağlıklı işlemesini sağlayacaktır.

 

Kredi riski yönetimi dört ana adımdan oluşur.

1) Kredi kültürünün oluşturulması,

2) Kredi onay sürecinin oluşturulması,

3) Kredi onay sürecinin performansının ölçülmesi,

4) Onay sürecinde karşı karşıya kalınan riskler için gerekli kontrol mekanizmalarının oluşturulması.

 

            Her ne kadar bu dört adım farklı bankalarda banka yapısının ve kredi işlemlerinin karmaşıklığına göre farklı şekillerde uygulanabilse de genel hatları ile başarılı bir kredi riski yönetiminin temel taşlarını oluştururlar.

 

            Kredi riskinin ölçülmesinde en önemli nokta kredi riskinin kaynağının belirlenmesidir. Kredi riski iki kategoriden oluşmaktadır. i) temerrüt olasılığı ve ii) temerrüt durumunda oluşacak kayıp. Temerrüt olasılığı borçlunun finansal durumuna bağlı olup ülkenin ekonomik durumu gibi dış faktörlerden de etkilenmektedir. Temerrüt durumunda oluşacak kayıp ise bankanın kredi onayını verirken anlaşma şartlarında talep ettiği ipotek, teminat ve özel şartlara bağlıdır. Risk yönetimi temerrüt olasılığının ölçülmesi ile yüksek olasılıkların daha kapsamlı ipotek ve teminat şartları ile desteklenerek olası kayıpların en düşük düzeyde tutulmasını sağlar.[54]

 

            Temerrüt durumunda oluşacak kaybı ölçmek için geliştirilmiş model sayısı çok daha azdır. Moody’s tarafından geliştirilen LossCalc bu modellerin en yaygın örneğidir. Bankalar temerrüt durumunda oluşacak kaybı ölçmek için pahalı modeller yerine ürün bazında tarihsel kayıp ortalamalarını kullanmayı tercih ederler. RMA tarafından önde gelen 16 ABD ve Kanada bankası arasında yapılan bir araştırmaya göre bireysel kredilerde temerrüt durumunda oluşacak ortalama kayıp ürün bazında aşağıdaki gibidir.[55]

 

Ev kredileri

%15

Kredi Kartları

%95

Bireysel Leasing

%55

Öğrenci Kredileri

%65

Küçük İşletme Kredileri

%45

Bireysel Krediler

%95

Teminatlı Bireysel Krediler

%55

Kurumsal kredilerde bu oranlar teminat düzeylerine göre %5 ile %60 arasında değişmektedir.

 

 

4.3.Kur Riski

            Birçok şirket gibi bankalar da kur riskinden etkilenirler. Kur riskinin doğrudan etkisi uluslararası piyasalarda aktif olan veya yabancı para işlemi yapan bankalara olsa da, sistemdeki tüm bankalar dolaylı olarak portföylerindeki şirketlerin olumsuz etkilenmesi ve portföyün kredi riskini artmasıyla kur riskinden etkilenirler.

 

Kur riskinin etkileri üç kategoride özetlenebilir:

1)Operasyonel Etkiler; Gelecekteki nakit akışlarının kurdaki değişiklik nedeniyle ortadan kalkması riskidir. (örnek: batık kredilerin artması, kredilerin zamanından önce geri ödenmesi, bazı ürünlerin pazarının yok olması v.b.)

2)İşlemsel Etkiler; Yabancı para Aktif ve yabancı para Pasifler arasındaki fark (açık pozisyon) olduğu durumlarda, kurdaki değişiklik sonucunda ortaya çıkacak farktan dolayı oluşan risktir.

3)Muhasebeleştirme Etkileri; Finansal raporlamada muhasebesel hesaplamalardan yabancı para kayıtların Türk Lirası kaydı nedeniyle kaynaklanan farkların oluşturduğu risktir.

 

            Kur riski Türk bankaları için önemli bir risk faktörüdür. 2001 yılında tüm bankacılık sisteminin kambiyo zararı yaklaşık 7 katrilyon TL olmuştur. Kur riskinin daha iyi yönetilmesi amacıyla kurulan vadeli işlem piyasası halen kur oranlarındaki volatilite nedeniyle istenilen düzeye ulaşmamıştır. Vadeli işlemlerin tabana yayılması ile bankaların portföylerindeki şirketlerin kur riskinden olumsuz etkilenmeleri en alt düzeye indirilebilir, bankalar tarafından da aktif ve pasiflerin kontrollü bir şekilde yönetilmesiyle işlemsel etkiler azaltılabilir. Böylece kur riskinin bankacılık sistemini 2001'deki gibi derinden etkileyen bir faktör olmaktan çıkarabilir.[56]

 

 

4.4.Operasyonel Risk

            Operasyonel risk, yetersiz ve sorunlu iş süreçleri, personel ve sistemlerden veya dış etkenlerden kaynaklanan kayıplardır.  Yakın geçmişte yaşanan Barings, Daiwa, Deutsche Morgan Grenfell ve Sumitomo örnekleri operasyonel riskin önemini bir kez daha gözönüne getirmiştir.[57] Teknolojinin ve ürünlerin hızla gelişmesi, iş süreçlerinin buna bağlı olarak karmaşıklaşması ve sistem üzerindeki kontrolün zorlaşması ile birlikte, hata veya doğrudan dolandırıcılıktan kaynaklanan operasyonel riskler olağanlaşmıştır. Bu gelişmeleri göz önünde bulunduran Basel Komitesi, Basel I uzlaşısına ek olarak Basel II uzlaşısında Operasyonel Riski de sermaye yeterliliği hesaplamalarına dahil etmiştir.

 

            Diğer risk kategorilerinden farklı olarak, Operasyonel Risk birçok nedenden kaynaklanabilir. Bütün bu değişik faktörlerin ölçülmesi ve buna bağlı VaR hesaplamalarıyla gerekli sermayenin belirlenmesi çok maliyetli bir işlem olabilir. Bu nedenle Basel II'de farklı yaklaşımlar önerilmektedir.

1)Temel Gösterge Yaklaşımı; Bankanın bütün faaliyetleri için tek bir gösterge kullanarak, operasyonel riski karşılamak üzere gerekli sermaye tahsisini tespit etmektedir. Bu gösterge “brüt gelir”(gross income)’dir. Temel Gösterge Yaklaşımı, bankalar arasında evrensel boyutta yaygın olarak kullanılan ve uygulaması oldukça kolay bir yaklaşımdır.[58] Bu yaklaşımda operasyonel risk için gerekli sermaye tahsisi; temel göstergenin “Alfa Faktörü-α“" ile çarpımı yoluyla hesaplanır.

K=EI×α

Burada K; Temel Gösterge Yaklaşımı altında toplam sermaye tahsisini, EI; bütün kurum için maruz kalınan risk göstergesini (brüt gelir), α ise Komite tarafından belirlenen sabit yüzdeyi temsil etmektedir.[59]

Ancak bu yaklaşım daha çok küçük ve ulusal bankaların kullanımına uygundur. Basel Komitesi, uluslararası alanda faaliyet gösteren ve önemli boyutta operasyonel riske maruz kalan büyük bankalar için daha karmaşık yaklaşımlar kullanmalarını önermektedir.[60]

 

2)Standart Yaklaşım; Bankanın her iş koluna özel bir göstergenin baz alınarak bu göstergeye bağlı oranda her iş kolu için ayrı sermaye ayrılması yaklaşımıdır. Temel Gösterge Yaklaşımı'na çok benzemekle beraber değişik iş kollarındaki farklılıkları dikkate aldığı için daha doğru sonuç vermektedir.[61]

 

3)İçsel Ölçüm Yaklaşımı; Bu yaklaşım bankanın gerçek kayıp verilerini kullanarak ortaya çıkaracağı kayıp dağılımları ve olasılıklar üzerine sermaye gerekliliğini hesaplamasıdır. Bu hesaplamanın yapılabilmesi için geçmiş verilerin detaylı bir şekilde toplanıyor olması gerekmektedir. Henüz çoğu banka bu seviyede değildir.

 

            Operasyonel risk'e karşı bankanın kendisini korumasında risk karşılığında ayrılacak sermaye kadar bir önemli faktör de bankanın olası operasyonel risklere karşı kendini sigortalaması ve operasyonlarının etkilenmesini en alt düzeye indirmek için gerekli altyapı yatırımlarını yapmış olması gerekmektedir.[62]

 

 

* Mehmet Fehmi Eken,

Marmara, Bankacılık, Yüksek Lisans Programı.

mehmetfehmieken@gmail.com

http://www.akademiktisat.net

 

 

 



DİPNOT - REFERANS

[i] Büyük Larousse Sayfa, 9843

[ii] Makale, Selda EKE, Risk Yönetimi ve Risk Yönetiminin Kurumsal Yönetim İlkeleri Açısından Önemi Nisan 2005, Sayfa:2

[iii] Risk Rating

[4] http://www.ftse.com/about_ftse/About_FTSE.jsp; (İnsan hatası ile ilgili bir diğer örnekte ilerleyen konularda ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulacak olan Barings Bank örneğidir.)

[5] Makale, Engin ARAS, Bankalarda Risk Yoğunlaşması ve Dolaylı Krediler sayfa:5; (Bunun dışında, Active ACADEMY Araştırma Merkezi’nin Bankalarda Performans ve Risk Yönetimi; Analitik Bir Çerçeve, isimli makalesinde Risk Yönetimi’nin felsefi boyutu sınıflandırılmıştır. Makaleye göre “Riskin kendisi problem değildir. Problem olan yanlış fiyatlandırılmış, yanlış yönetilmiş, yanlış anlaşılmış ve yanlış planlanmış risktir.)

[6] Risk Governance

[7] Corporate Governance

[8] BIS (Bank for International Settlement)

[9] Bu düzenlemeler tavsiye niteliğinde olmasına rağmen kısa sürede birçok ülke tarafından benimsenerek uluslararası bir standart halini almaktadır.

[10] Türk Bankacılık Sisteminde Kredi Riski ve Aktif Yönetim Şirketleri, Ersin ÖZİNCE, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı “Aktif Satışı ve Varlık Yönetim Şirketleri” Konferansı, İstanbul, 18 Haziran 2004

[11] Bankalar bu şekilde çok büyük işlem hacimlerine ulaşmışlar ve Piyasa Riski en az Kredi Riski kadar önem kazanmıştır.

[12] Risk duyarlılığının fazla olduğu bu düzenlemeye ilişkin taraflarca 200’ün üzerinde görüş bildirilmiştir.

[13] İlerleyen bölümlerde, Operasyonel Risk ayrıntısı ile açıklanacak.

[14] VaR (Value at Risk) (Bu konu ayrıntısı ile bölüm 1.4.’te anlatılacaktır.)

[15] Tarihsel bazda sıralayacak olursak; 1987 Borsa Krizi, I. Körfez savaşı, 1994 FED faiz artırımı, 1997 Rusya, Latin Amerika ve Asya Krizleri, 1999 Brezilya Krizi, 2001 Arjantin Krizi, Türkiye Krizi ve 11 Eylül Şoku, 2002 Enron ve Parmalat krizleri, (Global Terör Etkisi), II. Körfez savaşı, 2004 Irak, Avrupa’da büyümenin durması ve EUR/USD savaşı.

[16] VaR modelleri, stres testleri ve senaryo analizleri yapılarak bankanın elde edebileceği kar/zarar ölçülmektedir.

[17] Operasyonel riskleri ölçmek için en az 3 yıllık tarihsel veriye ihtiyaç vardır. Bu analizin sağlıklı yapılabilmesi için Kurumlar öncelikle Basel II normlarında database dizayn etmeli ve veri toplamaya başlamalıdır.

[18] JP Morgan; RiskMetrics’i, Kasım 1994’te ücretsiz olarak web sitesinde yayınlamaya başlamıştır. Böylece Riske Maruz Değer modellerinin kullanım alanı artmıştır.

[19] Bu bölümde de çok kısa bir şekilde VaR (Riske Maruz Değer ) üzerinde durulacak, ancak ilerleyen bölümlerde VaR ayrı bir başlıkta incelenecektir.

[20] Riske Maruz Değer (VaR) ‘in uygulama alanını sadece sabit getirili enstrümanlar ve türev enstrümanlar ile kısıtlamamak gerekir; uygulamalar piyasa riskine maruz tüm finansal enstrümanlar için kullanılabilir. (Riske Maruz Değer risk yönetiminin temel taşlarından olduğu için sık sık üzerinde durulacaktır.)

[21] Dornbush (1998) yazdığı bir makalesinde, zorunlu Riske Maruz Değer analizleriyle etkin ve verimli denetim sistemi oluşturulması gerektiğini, bu uygulamaların sadece finansal kurumlarda değil, tüm ülke genelinde yaygın bir şekilde uygulanması gerektiğine inandığını ifade etmiştir.

[22] H. Uğur KÖYLÜOĞLU, Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden Neden? Nasıl? Nisan 2001, Sayfa:4

[23] Bozulma (Corruption)

[24] Merchant

[25] Mevduatlarını alamama korkusu ile banka müşterilerinin bankaya hücum etmesi. Likidite oranı ne kadar fazla olursa olsun hiçbir banka büyük bir run olayının altından kalkamaz. Bu yüzden bankalar, mevduatın ödenmesi konusunda (söylentilere karşı) oldukça hassastırlar.

[26] İngiltere Merkez Bankası

[27] Bankalar 13-15 Mart 1933’e kadar kapalı kaldı. Bankalar tatil edilmeden önceki dönemde 17.800 ticari banka vardı. Yeni eyalet otoritesi 12.000’den daha azının açılmasına izin verdi.

[28] Küçük mevduat sahipleri Federal Mevduat Sigorta Şirketi (FDIC) tarafından korunduğundan, mevduatlarını geri çekmediler. Aksi takdirde run daha fazla olabilirdi.

[29] FNB’nin en büyük ortağı olan Michele Sindora fonları gayrimeşru olarak tüm dünyaya kanalize etmişti. Mart 1985’te banka imparatorluğunun yatırımcılarından birisini öldürttüğü suçlamasıyla İtalya’da ömür boyu hapse mahkum edildikten sonra zehirlenerek öldü.

[30] Bankanın borçlarını ödeyemez hale gelmesinin temel nedeni büyük ölçülere varan sahte işlemlerdi.

[31] Yaşanan bu durum piyasa riskine en büyük örnektir. Ayrıca küresel fiyatların etkili bir şekilde yerinden oynaması ile bütün değerler altüst olabilmektedir.

[32] BBCI 1972’de Pakistanlı iş adamı Ağa Hasan Abedi tarafından kurulmuştu. BBCI kokain ve uluslararası suç bankası olarak bilinmekteydi.

[33] Bankanın batmasına, 28 yaşındaki Nicholas Leeson adında bir dealer’ın türev enstrümanlarda yapmış olduğu işlemlerden kaynaklanan 1.3 milyar USD civarındaki zarar yol açmıştır. Zararın temel nedeni, Japon Borsasında alınan yüksek miktardaki riskli pozisyonlardır. Yapılan denetimlerde Leeson’ın alım/satım masasının yanında muhasebe ve kayıt işlemlerinin yürütüldüğü operasyon masasından (backoffice) da sorumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Japonya’da Kobe’de yaşanan deprem sonrasında Nikkei 225 endeksinde görülen hızlı düşüş Leeson’ın pozisyonundaki zararın katlanarak artmasına yol açıyor gözükse de Leeson’ın 1994 yılında Barings adına 20 milyon USD kar yapması başıboş bırakılmasına yol açmıştı.

[34] Fonun yönetim kurulunda Nobel Ekonomi ödüllü Myron Scholes, Robert Metron ve FED eski başkan yardımcısı David Mullins bulunmaktaydı.

[35] The Economist dergisi, şirketin iflasından bir yıl kadar önce Enron için mezhep, kurucusu Kenneth Lay için de Mesih benzetmesini yapmıştı. Şirketteki kötü kokuların dışarıya sızmasının ardından Enron’un eski başkanlarından biri kendi arabasında ölü bulunmuş ve intihar ettiği iddia edilmiştir.

[36] Enron’un başkanlık seçimleri sırasında Cumhuriyetçi Partiye büyük maddi destek sağlaması tartışma konusudur.

[37] Enron olayının neticesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde danışmanlık firmalarının aynı zamanda denetleme yapabilme yetkileri kaldırılmıştır.

[38] Eklenmesi gereken bir diğer nokta ise, kredi derecelendirme kuruluşu Standat & Poors’un Parmalat’ı skandal ortaya çıkana kadar BBB- (Investment Grade) olarak değerlendirmesi ve bunun, yatırımcıların Parmalat’a olan güvenini arttıran bir unsur olmasıdır.

[39] http://money.cnn.com/2002/06/25/news/worldcom/

[40] WorldCom’un malî denetimini de Enron gibi malî denetim ve danışmanlık şirketi Arthur Andersen’in yürütüyor olması da oldukça dikkat çekicidir.

[41] Operasyonel Risk’in sadece bankalar için değil, dev ölçekli firmalar için de bir gereklilik olduğu ortadadır.

[42] Kamu bankaları bugüne kadar rekabete karşı korunduklarından görev zararları Hazine’ce karşılanmış böylece borçlunun kredi yeterliliği yeteri kadar irdelenmemiş, fazla personel ve aşırı şube ağıyla çalışılmıştır.

[43] Bu tanıma, bankaların yükümlülüklerinin bir kısmını da kısa ve uzun vadeli devlet tahvili ile özel sektör tahvillerine yatırmaları da eklenebilir. (M. Hasan EKEN Türk Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılanması Sürecinde Bankalarda Finansal Risk Yönetimi Sayfa: 2)

[44] Güven, bankalar için oldukça önemlidir. Bankalar ancak toplum üzerinde bir güven tesis edebildikleri takdirde haktan mevduat toplayabilirler, halkın güvenini kaybeden bir banka eninde sonunda sahip olduğu mevduat tabanını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacaktır.

[45] M1 ve M2 (ayrıntılı bilgi için: http://ekonomik.tripod.com/ekonomik4.html)

[46] (Dr. İmre ERSOY Bankacılık, Fon Yönetimi 2005 Ders Notları) Bankalarda risk çeşitlerini dört ana bölümde de inceleyebiliriz:

1)Finansal Risk: Kredi, Likidite, Piyasa ve Spekülatif riskler olan faiz riski ile Kur riski,

2)Operasyonel Risk: Genel strateji ve politikalar ile organizasyon ve enformasyon ile ilgili riskler,

3)İş Riski: Ülkedeki makroekonomik, hukuki ve düzenleyici yapıdan ve tüm altyapıdan kaynaklanan risk,

4)Olay Riski: Bankanın operasyonlarının finansal durumu ve sermaye yeterliliğini sarsabilecek tüm dışsal riskler.

[47] Bu nedenle alternatif bir maliyete katlanmış olurlar.

[48] Türkiye’de faiz oranı riskinin yönetiminde yetersiz kalan bankaların bu riski kredi kullanıcılarına yansıtmaya çalıştıkları sıkça görülmektedir. Bu davranış finansal aracılığın doğasına aykırıdır. (M. Hasan EKEN, A.g.e. sayfa: 4)

[49] Kredi Riski, Faiz Oranı Riski, Likidite Riski ve Kur Riski

[50] http://www.marketvolume.com/glossary/p0030.asp

[51] http://www.americanbanker.com/glossary.html?alpha=Y

[52] http://www.riskyonetimi.com/faizriski.asp

[53] Bankaların İç Denetim ve Risk Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmeliğin Uygulanmasına ilişkin 1 Sayılı Tebliğ (BDDK taslağı)

[54] Temerrüt olasılığını ölçmek için geliştirilen birçok model bulunmaktadır. Bunların dünyada en yaygın kullanılanları Moody’s KMV, Moody’s RiskCalc, Risk Metrics, McKinsey Creditview ve Kamakura Risk Manager’dir. Ayrıca, Altman Z-score gibi akademik çalışmalar da birçok banka tarafından kullanılmaktadır.

[55] RMA-the Risk Management Association, Retail Credit Economic Capital Estimation-Best Practices, Şubat 2003.

[56] Merkezi Alsancak, İzmir’de olan Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası kur riskine karşı opsiyon ve futures kontratları ile korunma (hedging) imkanı sunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için; http://www.vob.org.tr/

[57] Bunlardan Barings örneğine önceki konularda değinilmiştir. Ayrıntılı bilgi için; “Calculated Risk: How banks make sure they stay off the Barings path” , Neil Hereford, Avustralya Merkez Bankası, Pazar Riski Analisti. (Ayrıca, http://www.erisk.com sitesinde, yaşanan bütün finansal riskler case study şeklinde açıklanmıştır.)

[58]  Basel Komitesi, 2001a: 6, “Operational Risk”, Consultative Document

[59]  Basel Komitesi, 2001c: 8, “Regulatory Treatment of Operational Risk”, Working Paper No.:8,

[60]  Basel Komitesi, 2001a: 6, “Operational Risk”, Consultative Document

[61] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bakınız; Melek Acar Boyacıoğlu, Operasyonel Risk ve Yönetimi, Bankacılar Dergisi, Sayı:43, 2002.

[62] Terörizm örneğini ele alırsak, HSBC'nin İstanbul'da yaşamış olduğu olay sonrasında bankacılık işlemlerinin aksamadan yürütülebilmesi, maddi zararların sigorta şirketlerince karşılanması ile olası büyük olumsuz sermaye etkileri bertaraf edilmiştir.

 

 

 

Sayfa Başı