RİSK YÖNETİMİ VE BANKA
KRİZLERİ
İÇİNDEKİLER:
1.Risk Yönetimi ve Risk Yönetimi İhtiyacı
1.1.Tanım
1.2.Uluslararası Piyasalarda Risk Yönetimi
1.3.Risk Yönetimi Değişim Dinamikleri
2.Uluslararası Alanda Risk Yönetimi Başarısızlıkları
2.1.Banka Başarısızlıkları ve Krizleri
2.2.Geçmişteki Bazı Banka Başarısızlıkları
2.3.Günümüze Kadar Olan Dönemde Yaşanan Banka Krizleri
2.3.1.Bankhaus Herstatt Başarısızlığı
2.3.2.Franklin National Bank (FNB)
2.3.3.Banka Ambrosiano (BA)
2.3.4.Continental Illinois ve Penn Square
2.3.5.ABD Tasarruf Kurumları
2.3.6.Johnson Mattley Bankers (JMB)
2.3.7.Uluslararası Kredi ve Ticaret Bankası
2.3.8.Barings
2.3.9.ABD Ticari Banka İflasları
2.3.10.Firma Bazlı Riskler
2.3.10.1.Metallgesellschaft
2.3.10.2.Orange Country
2.3.10.3.Long Term Capital Management Fund (LTCM)
2.3.10.4.Enron
2.3.10.5.Parmalat
2.3.10.6.WorldCom
3.Banka Krizlerinin Temelleri
3.1.Bankaların Borçlarının Vadesinin Kısa, Kredilerinin
Vadesinin Daha Uzun Olması
3.2.Ekonomik Konjonktür Dalgalanmalarının Etkileri
3.3.Banka Pasiflerinin Vade ve Para Cinsi Uyumsuzluklarına
Bağlı Olarak Artması
3.4.Finansal Liberalizasyon, Kamuya Bağımlılık ve
Yöneticilerin Yetkilerini Kötüye Kullanmaları
3.5.Malî Tabloların Yetersizliği; Kamuya açıklama ve Yasal
Çerçevede Eksiklikler
3.6.Aşırı Risk Üstlenilmesi, Caydırıcı ve Düzeltici
Davranışların Sergilenmesini Teşvik Edici Güdüler
3.7.İzlenen Döviz Kuru Stratejisi
4.Bankacılıkta Risk Çeşitleri
4.1.Faiz Riski
4.2.Kredi Riski
4.3.Kur Riski
4.4.Operasyonel Risk
1.Risk Yönetimi ve
Risk Yönetimi İhtiyacı
1.1.Tanım
Risk,
kelime anlamı ile “bir zarara, bir kayba, bir tehlikeye yol açabilecek bir olayın
ortaya çıkma olasılığı; tehlike” anlamlarına gelmektedir.[i]
Kelime anlamından da anlaşıldığı üzere bir zararın henüz doğmamış olması ve
doğma tehlikesini de içinde barındırması gerekmektedir.
Bankacılığın
temel işlevlerinden birisi de riske aracılık etmesidir. Bankalar giderek
karmaşıklaşan ve çeşitlenen risklerini tespit etmek, bu riskleri doğru bir
şekilde ölçmek ve hangi riskini ne miktarda ve hangi fiyatla taşıyabileceğini
belirlemek için birçok çalışmalar yapmaktadırlar. Son on yılda bankaların yaşadığı
olumsuzluklar sadece malî bünyelerin zaafa düşmesi ile sınırlı kalmamıştır;
adeta bağımlılık yapan bir uyuşturucu gibi verimlilik ve risk yönetimi başta
olmak üzere bankacılığın evrensel ilkeleri ve temel uygulamaları konusunda da
bir rehavete neden olmuştur. Bugünün dünyasında hemen her gün duyulan olaylar
nelerdir diye bakıldığında, artan terör saldırıları, adam kaçırmalar, sıkça
duyulan finansal skandallar, yaşanılan doğal afetler ve sıkıntılı finansal
piyasalar örnek olarak gösterilebilir. Financial Times gazetesinin sayfalarında
hemen her gün şirket iflaslarını ve skandallarını değişik boyutlarda ve
özelliklerde izlemek mümkündür.[ii] Risk Yönetimi genel anlamda, risklerin
tanınması, değerlendirilmesi ve ölçülmesi neticesinde riski yönetmek için alınacak
kararların bütünüdür. Risklerin tanımının yapılması ve ölçümünün sağlanması,
her zaman yönetimlerin karar mekanizmalarında sağduyulu ve proaktif
davranmalarını sağlayan en önemli aşamadır. Belirsizliklerle mücadele edebilmek
için, riski önceden bilmek, tanımlamak ve derecelendirmek[iii]
gerekmektedir. Riskin derecelendirmesi neticesinde, en büyük zarara sebebiyet
verecek risklerle, oluşma olasılığı en fazla olan risklerin ilk önce devreden
çıkarılması sağlanabilecektir. Risk, tanımı daha önce yapıldığı üzere varlığı
önceden belli olmayan, bir belirsizlik halini ifade eder. Riskin maliyeti,
verebileceği zarara göre ölçülebilir. Doğrudan riskler (Yangın, deprem, terör
vb.) olabileceği gibi, doğrudan risklerin yol açabileceği dolaylı riskler (Kâr
kayıpları, iş durmasına yol açan riskler vb.) de mevcuttur. Risk unsurları
genellikle birbirleriyle bağlantılıdır. Sözgelimi, ilerleyen konularda
görüleceği üzere operasyonel riskler, ansızın hisse senedi değerinde düşmeye
yol açabileceği için, piyasa riskleri ile de doğrudan bağlantılıdır. Bir içecek
firmasının 1999 yılında Belçika tesislerinde karbondioksit gazının fazla
kullanımı sonucu sağlığa zarar verebileceği endişesi ile ürününü geri çağırması
neticesinde, maliyetlerinde büyük bir artış olmuştur. Artan maliyetler
neticesinde, kârlılıkta düşüş yaşanmış ve böylece iki ay içerisinde hisse
senetlerinin fiyatı yüzde 13 oranında gerilemiştir. Şirket 100 milyon USD gibi
bir miktarı ürün geri çağırma sırasında harcamıştır. Böylece net kazançlarında
da ikinci çeyrek için yüzde 21 oranında bir azalma yaşanmıştır. İnsan hataları
aynı şekilde benzer sonuçlara sebebiyet verebilmektedir. 2001 yılında FTSE 100
indeksi, bir hisse senedi aracısının yanlışlıkla 43 milyon USD hisse
satacağına, 430 milyon USD hisse satışını sisteme girmesi sonucu, yüzde 2,2
oranında düşüş göstermiştir.
Sonuçta
bankacılık, çok kısa ve özlü tanımı ile risk yönetimi faaliyeti olarak
nitelendirilebilir. Bankacılık için risk kavramından kasıt, üzerinde anlaşılan,
beklenen ya da istenilen edinimlerin yerine getirilmemesi, gelişmelerin
gerçekleşmemesi veya beklenmeyen gelişmelerin ortaya çıkması dolayısı ile
zarara maruz kalınmasıdır. [5]
1.2.Uluslararası
Piyasalarda Risk Yönetimi
Küreselleşme,
finansal işlem hacimlerini hızla arttırmış ve finansal risklerin de
çeşitlendiği bir ortam meydana getirmiştir. Gerek tek tek bankalar bazında,
gerekse finansal sistemler bazında ciddi sorunlar yaşanmış ve bunlar dönem
dönem kriz şeklinde ortaya çıkan uluslararası ölçekte ciddi ekonomik ve soysal
maliyetlere yol açmıştır. Finansal sektör, yaşanan gelişmeler karşısında
giderek karmaşıklaşan bir zemin üzerinde son derece dinamik bir yapıya
sahiptir.
Risk
Yönetişimi[6], Kurumsal Yönetişim[7];
riskleri tanıma, gözetimin etkinliğini artırma, şeffaflık ve doğru bilgi akışı
sağlamak suretiyle piyasa disiplini gerçekleştirmek gibi önemli adımlar
atılmaktadır.
Konuya
uluslararası yaklaşacak olursak, Uluslararası denetim ve gözetim otoriteleri[8] özellikle uluslararası faaliyette
bulunan bankaları kapsayan bir takım düzenlemeler hazırlamaktadır.[9]
Risk
Yönetimi’nin başlangıcını Basel 1988 Sözleşmesi olarak alabiliriz. Bankaların
kredi risklerini kapsayan bu düzenleme zaman içerisinde finansal piyasalardaki
gelişmelere yanıt verecek şekilde birçok kez gözden geçirilmiş ve takip eden
düzenlemeler için bir başlangıç oluşturmuştur. Fakat zaman içerisinde kredi
riskinin yanında en az onun kadar önemli bir başka risk belirmiştir.[10] Bu risk bankaların finansal piyasalarda
kâr amacına yönelik yaptıkları kısa vadeli alım ve satımların yol açtığı Piyasa
Riski idi.[11] Piyasa riskinin ortaya çıkması ile
Uluslararası Bankacılık Düzenleme Komitesi (BIS) 1993 yılında çalışmalarına
başlamış ve 1996 yılında “Basel Sözleşmesi’nin Piyasa Riskini de İçerecek
Şekilde Yeniden Düzenlenmesi” başlıklı bir düzenleme ortaya koymuştur.
Haziran
1999 tarihinde Basel Komitesi, yeni bir taslak hazırlamıştır. Bu taslakta risk
duyarlılığı üst seviyededir.[12] Ocak 2001 tarihinde ikinci bir taslak
ortaya koyulmuş ve Mayıs 2001 sonuna kadar bu taslağa ilişkin görüşler ortaya
koyulmuştur. Bu görüşlere göre 2004 yılında uygulamaya geçilmesi
kararlaştırılmıştır. Son olarak uygulama tarihi defalarca değişen ve revizyona
tabi tutulan Basel II Uluslararası Bankacılık Düzenleme (BIS) komitesince
Haziran 2004 tarihinde son halini almış ve 2006 yılının sonu 2007 yılının ise
başında uygulamaya geçmesi planlanmıştır. Yeni Basel II sözleşmesinin önerisi,
operasyonel riskleri de sermaye yeterliliğinin hesaplamasında dikkate almasıdır.[13]
Firmalar
finansal kazaların birçoğuna hazır olmakla birlikte piyasalarda şiddetli
finansal şoklar yaşanabilmektedir. Biraz önce isimleri geçen piyasa, kredi ve
operasyonel risklerin ölçülmesi konusunda uluslararası alanda birçok çalışmalar
yapılmaktadır. Sözgelimi bugün piyasa riskinin ölçülmesinde Riske Maruz Değer[14] olarak ifade edilen gelişmiş yöntemler
kullanılmaktadır. Bu sistemi kısaca tanımlayacak olursak; bir finansal kurumun
taşıdığı portföyün, faiz oranı, döviz kuru mal fiyatları şeklinde piyasa risk
faktörlerinden dolayı, %95-%99 gibi önceden belirlenmiş bir güven düzeyinde,
bir ya da on gün gibi elde tutma süresinde uğrayabileceği maksimum zarar
tutarını ifade etmektedir. Tecrübeler göstermiştir ki, yaşanan finansal skandal
ve şokların tamamı piyasa riskinden kaynaklanmamakta, kredi ve özellikle
operasyonel riskler de çok ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Uluslararası
platformda son 15-20 yıl içinde yaşanan finansal şoklarda risk yönetiminin
önemi bir defa daha ortaya çıkmıştır.[15]
Sonuçta riskin tanımlanması ve ölçülmesi sürecinde gözlenen değişiklikler,
istatistik ve matematik bilimlerinin de katkıları ile birlikte artış
göstermiştir.
Geçmişte
Aktif-Pasif yönetimi olarak başlayan ve günümüzde Risk Yönetimi olarak
gelişimini sürdüren uygulamalar bankacılık sektöründe oldukça hızlı bir ivme
kaydetmektedir. Her iki yöntemin de amacı finansal riskleri ölçmek, izlemek ve
kontrol etmektir. Bu alanda yapılan çalışmaların amacı daha proaktif yönetim
stilinin banka içerisine adapte edilmesidir.
Uluslararası
Finans piyasalarında son 25 yılda yaşanan finansal şokların maliyetleri tabloda
gösterilmiştir.
Tarih |
Yaşanan Sonuçlar |
Maliyet (% GSMH) |
Maliyet (Milyar USD) |
A.B.D.
(01-03) |
Kurumsal Şirketlerin İflası |
3 |
300 |
Japonya
(90-03) |
Batık krediler, düşen varlık değerleri |
14 |
550 |
Çin
(90’lar) |
4 büyük kamu bankasının tasfiyesi |
47 |
498 |
A.B.D.
(84-91) |
1400 bankada yönetim değişikliği, 1300’ünün iflası |
2,7 |
150 |
Güney
Kore (98’ler) |
Banka sektörünün yeniden yapılanması |
28 |
90 |
Meksika
(95’ler) |
20 banka’ya sermaye desteği |
28 |
90 |
Türkiye
(00-01) |
20’nin üzerinde banka tasfiyesi, banka birleşmeleri |
25 |
50 |
Arjantin
(80-82) |
70 finansal kurum iflası |
55 |
46 |
Tayland
(97’ler) |
Bankacılık Sektörü Krizi |
32 |
36 |
İspanya
(77-85) |
20 banka’nın kamulaştırılması |
17 |
28 |
Malezya
(97’ler) |
Bankacılık Sektörü Krizi |
35 |
25 |
İsveç
(91-94) |
5 bankanın kurtarılması |
4 |
15 |
Venezüella
(94’ler) |
Banka iflasları |
20 |
14 |
Fransa
(94-95) |
Credit Lyonnais |
0,7 |
10 |
Kaynak: Jorion, Philippe “Value at Risk”, 2nd Edition, Mc –
Graw Hill, sayfa: 36, 2000.
1.3.Risk Yönetimi
Değişim Dinamikleri
Bu bölüm
için Türkiye örneğini vermek uygun olacaktır. 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan
iki kriz sonrasında alınan tedbir ve yapılan düzenlemeler ile birlikte, Türk
Bankacılık sisteminde ki değişim gözlemlendiğinde sistemin yeni bir çehreye
kavuştuğu ve eski uygulamalardan uzaklaştığı görülür. Özellikle kur ve faiz
riski ile karşı karşıya kalan finansal sektör, yaşanan iki kriz sonrasında
kredi riski ile de karşılaşmıştır.[16] Net faiz marjında yaşanan daralma ile
birlikte artan kredi hacimleri ve adetleri kredi riski yönetimi ihtiyacını
arttırmıştır. Buna bağlı olarak, kredi riski içsel risk derecelendirme
sistemleri, kredi derecelendirme risk izleme fonksiyonları banka iç bünyesinde
daha da önem kazanmıştır. Özellikle banka ürünlerinin her geçen gün daha da
karmaşıklaşması ile birlikte sistemsel hataları en asgari düzeye indirmek için
operasyonel risk yönetim sistemlerine de oldukça ağırlık verilmesi
gerekmektedir.[17]
Geliştirilen
Riske Maruz değer sistemlerinin tamamı portföy teorisine dayalı olmamış,
bazıları tarihi kâr ve zarar rakamlarını kullanmış, bazıları ise, Monte Carlo
Simülasyon tekniğine dayalı olarak geliştirilmiştir.[18]
Piyasa
riskinde Riske Maruz Değer, riskin belirlenmesi noktasında standart istatistik
teknikleri kullanan bir metottur.[19] Belirlenen bir güven aralığında ve
normal piyasa şartları altında (ceteris paribus), tanımlanan zaman dilimi
içinde beklenen en fazla kaybın ölçülmesi olarak kısaca ifade edilebilir. Bir
örnek verecek olursak; X bankası 100 milyon USD karşılığı menkul kıymet portföyünün
%99 güven aralığı altında bir günlük Riske Maruz Değer (VaR) miktarını 1 milyon
USD olarak açıklamış olsun. Bu VaR rakamı, normal piyasa koşulları altında 100
günün sadece 1 adedinde “muhtemel” zarar miktarının 1 milyon USD’nin üzerinde
olabileceği anlamına gelmektedir. Neticede, yatımcılar ve bankanın üst yönetimi
mevcut risk düzeyine, üst limitleri hesaplanan VaR rakamına bağlı olarak karar
vereceklerdir.[20]
Riske Maruz Değer metodunda görülen hızlı gelişim temelde şu
faktörlere bağlanabilir:
a)Finansal risklerin daha iyi kontrol edilmesi için artan
yasal düzenleyici baskılar,
b)Finansal piyasalarda küreselleşme ile birlikte risk
faktörlerinin volatilitelerinin artması ve buna bağlı olarak Riske Maruz Değer
(VaR)’in artması,
c)Teknolojik gelişmeler
Genel kabul
gören argümanlara göre, krizin etki alanının genişleyerek finansal sistemi
çökertme noktasına getirmesinin ardında finansal kurumların zayıf risk yönetimi
uygulamalarını kullanmakta olmalarının yattığı söylenebilir.[21] Sonuçta, raporlama sistemleri daha
şeffaf bir şekilde düzenlenebilmiş olsaydı, birçok kurumun bankacılık ve
finansal krizlerden kaçınabileceği öne sürülmektedir.
2.Uluslararası Alanda
Risk Yönetimi Başarısızlıkları
Risk
yönetimine artan ilgi, özellikle piyasalarda yaşanan finansal skandal ve kriz
sayısının artış göstermesi ile doğru orantılıdır.[22]
Finansal piyasaların küreselleşmesi ile birlikte, gelişmekte olan piyasalara
sıcak para olarak ifade edilen kısa vadeli sermaye girişi bu piyasalardaki
volatiliteyi arttırmaktadır. Risk yönetimi son dönemde her kesim tarafından
ilgi gören bir konu olmasına rağmen, 1990 yılından bu yana yaşanan finansal
başarısızlıkların ekonomik maliyeti milyarlarca dolar seviyesinde
gerçekleşecek, bölgesel piyasalar için oldukça yıkıcı sonuçlar doğurmuştur.
2.1.Banka
Başarısızlıkları ve Krizleri
Banka
krizleri genellikle kötü kredi politikaları ile bağlantılıdır. Kötü kredi
politikalarına;
a)Politik baskılar (Genellikle kamu bankaları), özel
bankalarda patron baskısı,
b)Kötü veya agresif banka yönetimi,
c)Yolsuzluk[23] vb. neden olmaktadır.
Bir
bankanın finansal anlamda iflas ettiği ya da öngörülebilir gelecekte iflas
edecek duruma geldiği iki şekilde saptanabilir;
a)Aktiflerinin piyasa değeri pasiflerinin piyasa değerinin
altına düşebilir. (Yükümlülükler › Varlıklar )
b)Genel kabul görmüş muhasebe standartlarına göre net
sermaye ve rezervleri negatif değer olabilir.
Tipik bir banka krizinin beş aşaması vardır:
i-Başlama (Tohumlama) Aşaması: Kredi veya risk kontrolü
zayıf olan bankalar tarafından “zehirli” zarar tohumlarının gizlice ekilmesi
aşamasıdır.
ii-Yeşerme Aşaması: Bankalarda risk denetimi/yönetimi için
gereken gereken motivasyonun azaltılmasına başlanması ve bankanın malî durumu
hakkında daha bilgili olan mevduat sahiplerinin bankayı sessizce terk etmeleri
aşamasıdır.
iii-İlk Yardım Aşaması: Kamuoyunun bankacılık sistemine olan
güveninin kaybolması ve bankaların denetim ve gözetiminden sorumlu kamu
görevlilerinin ortaya çıkan banka zararlarının nasıl karşılanması gerektiği konusunda
kamuoyu önünde tartışmaya başlamaları aşamasıdır.
iv-Kurtarılacak Bankaların Seçimi ve Yeni Sermaye
Aktarılması Aşaması: “Zombileşmiş” bankaların tasfiyesi ve “iyileşmesi” umudu
olan bankalardaki zararların karşılanması için bu bankalara nakdi ve gayri
nakdi sermaye aşılanması aşamasıdır.
v-Reform ve Suçlu Arama Aşaması: Banka denetim ve
gözetiminin daha sağlıklı yapılabilmesi için yeni mevzuatın kabulü ve hükûmet
tarafından banka krizinden sorumlu oldukları iddia edilen banka yöneticilerinin
cezalandırılması ve yeni mevzuattaki boşlukların bir sonraki krizin tohumlarını
ekmeye başlaması aşamasıdır.
2.2.Geçmişteki Bazı
Banka Başarısızlıkları
Geçmişten
günümüze her ülkede banka başarısızlıklarına rastlanmaktadır. Geçmişte en ünlü
banka başarısızlıklarını Victoria İngiltere’sinde ve 1930 -1933 yılları
arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde görülmüştür. İngiltere’de 1762 yılında
kurulan Barings Brother’s bankası en büyük uluslar arası ticaret[24] bankasıydı. Avrupa’daki tekstil
ticaretini finanse etmek için kurulmuştu. Portföyünü çok hızlı büyüten banka
1888 ve 1890 yılları arasında Arjantin ve Uruguay hükûmetlerine çok büyük ödünç
garantilerinde bulundu. 1890 yılının sonuna gelindiğinde bu ödünçler Barings’in
toplam portföyünün dörtte üçünü oluşturuyordu. Ancak Arjantin ve Uruguay’daki
bankalarda yaşanan yapısal sorunlar, ödemelerin ertelenmesine ve banka
paniklerine yol açmıştır. Barings’in Arjantin menkul kıymetleri üçte bir
oranında değer yitirmiştir. Barings’in Londra bankalarından büyük ölçüde borçlanmasına
rağmen, Kasım 1890’da İngiltere Bankası’na krizi rapor etti. Sonuçta, sekiz gün
içinde bankanın likidite boşluğunu herkes öğrendi. Ancak önemli bir run[25] olayı yaşanmadı. Barings, kısmen
tasfiye edildi. Ve Barings ailesinin ve dostlarının koyduğu sermaye ile sınırlı
yükümlülüklü bir banka olarak faaliyetini sürdürdü.
1850’li
yıllara kadar Overend Gurney, bir güçlü finansal firmaydı. 1856 ve 1857’deki
yönetim değişikliğinden sonra kalitesi kuşkulu senetleri iskonto etmeye ve
teminatı eksik kredi vermeye başladı. 1865’de firma 3 - 4 milyon pound zarar
rapor etti ve kısıtlı bir şirket olarak faaliyetin sürdürdü. 10 Mayıs 1966’da
firmanın İngiltere Bankası’ndan talep ettiği yardım reddedildi. Aynı gün
öğleden sonra Gurney borçlarını ödeyemeyeceğini deklare etti. Bunun üzerine
birçok taşra bankasına doğru run olayı başladı. Panik olgusunun yaygınlaşması
karşısında İngiltere Bankası[26] son başvurulacak mercii işlevini
üstlenmiştir.
En önemli
banka başarısızlıkları Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelmiştir. Ekim
1929’da yaşanan borsa çöküşü bir depresyonun yaşanmasına neden olurken genel
bir belirsizlik iklimine sebep oldu. İlk ciddi banka krizi Kasım 1930’da
başladı ve 256 banka battı. Banka iflas dalgası bütün ülkeye yayıldı ve Aralık
1931’de ikinci devre banka iflasları yaşandı. Neticede bu iflasların dünya
üzerine yansıması da çabuk oldu; Mayıs 1931’de Avusturya’nın en büyük özel
bankası olan Kreditanstalt iflas etti. Diğer Avrupa ülkelerinde ve özellikle
Almanya’da bankalar battı. Bu durum 1933 yılına kadar devam etti. Bankalardan
gelen teklif ile beraber Başkan Roosevelt “mevduat çekişini engellemek için” 6
Mart 1933’te ülke çapında bankaları tatil etti.[27]
2.3.Günümüze Kadar
Olan Dönemde Yaşanan Banka Krizleri
2.3.1.Bankhaus
Herstatt Başarısızlığı
1974
yılında yabancı döviz piyasalarındaki kayıplarından dolayı iflas eden bir Batı
Almanya bankasıdır. 1984 Şubat’ında banka genel müdürü haklı bir şekilde
gizlenen yabancı döviz kaybının bankanın 1973 yılı hesaplarında 100 milyon DM
olduğunu açıklamıştır.
2.3.2.Franklin
National Bank (FNB)
Amerika
Birleşik Devletleri’nin en büyük yirminci bankası olan FNB (mevduatları 3
milyar USD dolayındaydı), Mayıs 1974’te bir krizle karşılaştı. Çok büyük döviz
kaybına uğradığını ve üç aylık dividantı ödeyemeyeceğini ilan eden FNB mevduat
çıkışlarını da Federal Rezerv’den 1.75 milyar USD ödünç alarak karşılamaya
çalıştı.[28] 1974’de borçlarını yedi Avrupa
bankasının oluşturduğu bir konsorsiyum tarafından üstlenildi.[29]
2.3.3.Banka Ambrosiano
(BA)
Merkezi Milano’da
olan ve Milano Borsası’na kayıtlı bir ticari bankaydı. Bankanın Lüksemburg,
Nikaragua ve Peru gibi ülkelerde bir dizi şubesi vardı. Haziran 1982’de banka
genel müdürü Roberto Calvi’nin kaybolduktan 10 gün sonra Londra’da Blackfriars
köprüsünde asılı cesedi bulunduktan sonra mudiler arasında bir güven bunalımı
yaşandı. Yedi İtalyan Bankası 325 milyon USD yardımda bulundu. Ağustos 1982
sonunda BA iflasını deklare etti.[30]
2.3.4.Continental
Illinois ve Penn Square
1982
yılında önemli sayıda Continental Illinois müşterisi petrol fiyatlarındaki
düşüşten dolayı aldıkları ödünçleri geri ödemede zorlanmaya başladı. Petrol
fiyatlarındaki düşüş bu kredilerin karşılığında alınan teminatların değerinin
düşmesine neden olmuştur. Bu arada, Penn Square birçok enerji kredisini
Continental Illinois’e geçirdiği için bu iki banka birbirleriyle dolaylı
ilişkiliydi. Sonuçta Penn Square iflas edince, Continental Illinois 63,1 dolar
zarar ve batık kredilerinin 1,3 milyar dolardan fazla olduğunu açıkladı.[31]
2.3.5.ABD Tasarruf
Kurumları
Amerika
Birleşik Devletleri’nde 1980 ve 1993 yılları arasında 1300 tasarruf kurumu
iflas etmiştir. 1960’lı yılların ortalarında enflasyon ve yüksek faiz
oranlarının fonlama sorunu oluşturmasıyla bir rahatsızlık yaşanmaya başlanmıştır.
Portföylerde uzun vadeli sabit faiz oranlı ipotekler yoğunlaşmıştır. Mevduat
faiz oranları konut kredilerinin getiri oranlarının üstüne çıkmıştı. Faiz
oranlarının yükselmesi tasarruf kurumlarının sahip olduğu menkul kıymetlerin
dengesini düşürmüş ve tasarruf kurumlarının kredilerinin sabit faiz oran yükünü
üstlenmesine zorlamıştır.
2.3.6.Johnson Mattley
Bankers (JMB)
JMB, altın
külçe ve kıymetli madenlerle ilgilenen John Mattley’in banka koluydu. JMB’nin
genel müdürü, JMB’nin sorunlarının tüm grubu tehdit ettiği düşüncesiyle Ekim
1984’te İngiltere Bankası’na kurtarılmak için müracaat etti. JMB olayı
İngiltere’de raporlama sistemindeki iki boşluğu ortaya koymuştur.
a)Audit linn (denetçilerin) İngiltere Bankası ile herhangi
bir bağlantıları yoktu.
b)İngiltere Bankası için hazırlanan istatistik veriler banka
görüşlerine dayanıyordu, bağımsız bir denetçi firmanın görüşleri alınmıyordu.
1987 Bankacılık yasası ile denetçilere kuşkulu durumları İngiltere Bankasına
bildirmeleri konusunda destek verilmiştir ayrıca Hazine’nin de içinde bulunduğu
bir komitenin kurulması öngörülmüştür.
2.3.7.Uluslararası
Kredi ve Ticaret Bankası
5 Temmuz
1991 Cuma günü İngiltere Bankası Lüksemburg ve Cayman Adaları otoriteleri ile
birlikte BBCI’nin tüm şubelerini kapattı ve tüm mevduatlarını dondurdu.[32]
2.3.8.Barings
26 Şubat
1995 Pazartesi günü 1762’de kurulmuş olan Birleşik Krallığın en eski ticari
bankası Barings alışverişi durdurdu ve yönetim altına alındı. Bankanın 800
milyon pound finansal türev borcuna karşılık 540 milyon poundluk bir sermaye
karşılığı vardı.[33]
2.3.9.ABD Ticari Banka
İflasları
1980 ve
1993 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde 1.300 tasarruf kurumunun
iflasına ek olarak 1.500 ticari banka iflas etmiştir. Ticari bankaların iflas
sorununun gerisinde enerji sektörüne yapılan yatırımlar ve bunun teminatı
olarak gayrimenkullerin gösterilmesidir. Amerika Birleşik Devletleri’nde banka
iflaslarının %25’ten fazlası Teksas eyaletinde meydana gelmiştir. Petrol
fiyatları düştüğü zaman Teksas’taki gayrimenkullerin fiyatları da düşmüştür.
Mevduat sahipleri sigortalanmamış mevduatlarını daha güvenli bankalara
yöneltmişlerdir. (Aynı sırada Amerika Birleşik Devletleri’nin 15. büyük bankası
olan New England Bankası büyük miktarda geri dönmeyen ödünçlerden dolayı
1991’de iflas etti.)
2.3.10.Firma Bazlı
Riskler
Risk
yönetimini bankalar için olduğu kadar firmalar için de önemlidir. Dünya
üzerinde ki kimi dev ölçekli firmalar, Türkiye’de dev olarak gözüken büyük
bankaların çok üstünde bir finansal güce sahiptirler. Bu gibi firmalardan örnek
verecek olursak:
2.3.10.1.Metallgesellschaft
Almanya’nın
Amerikan ortaklı 58.000 çalışanı ile 14. büyük sanayi grubu olan
Metallgesellschaft Refining & Marketing (MGRM) şirketi vadeli işlem
piyasalarında realize ettiği zararlar nedeniyle neredeyse iflas etmiştir.
MGRM’de yapılan denetim sonuçları göstermiştir ki; etkin risk denetim
sistemleri kurum içerisine kurulmuş olsa, piyasa riskleri ölçülse ve pozisyon
limitlemesi uygulamaları yapılsa bu kadar büyük bir hata yapılmayacaktı. Çok
büyük bir sanayi devini çöküşün eşiğine getiren bu hatalar zinciri risk
yönetimi ilkelerini kuruma yerleştirmeden sadece kâr hedefi ile hareket etmenin
çok büyük sorunlara yol açacağını göstermiştir.
2.3.10.2.Orange
Country
Yerel
hükûmet fonunun aşırı kontrolsüz şekilde yönetilmesine ve piyasa riski yönetimi
anlayışından yoksunluk konusuna aşırı bir örnektir. Bob Citron bölge fon
yöneticisi olarak belediye gelirlerinden oluşan 7,5 milyar USD tutarında bir
portföyü yönetmekteydi. Gerçek portföy maliyetini raporlayamayan Citron,
portföyü 1,81 milyar USD’lik bir zarara sürüklemiştir. Bu skandal sonrasında
belediyelerin yönettiği fonlara ilişkin yasal boşluklar giderilerek etkin
denetim/gözetim sistemi oluşturulmuştur.
2.3.10.3.Long Term
Capital Management Fund (LTCM)
1994
yılında Salomon Brothers eski tahvil dealer’larından John Meriwether, LTCM
adında bir Hedge Fon oluşturmuştur. Bu yapının amacı ile akademik model
destekli brokerların piyasa yorumlama ve sonuçlandırma kabiliyetlerinin aynı
takımda buluşturulması hedefleniyordu.[34]
Başlangıçta duyulan güven havasına rağmen fon 1998 Eylül’ünde yatırımcıların
sermayelerini yitirmeleri üzerine, iflas noktasına gelmiştir. Fakat ekonomi
üzerindeki olumsuz etkilerinden endişelenen FED 3,5 milyar USD finansal yardım
paketi ile fonun yaşatılmasını sağlamıştır.
2.3.10.4.Enron
2000 yılı
içerisinde Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük yedinci şirketi olan Enron,
1985 yılında birkaç şirketin birleşmesi ile kurulmuş ve kurulduktan hemen sonra
da en büyük doğalgaz dağıtım şirketi haline gelmiştir.[35]
Şirketi batağa götüren en önemli olay yasadışı uygulanan bir takım muhasebe
kuralları ve Enron dışında kurulmuş birçok başka şirket kanalı ile risklerin ve
oluşan zararların bilânço dışına çıkarılarak gizlenmesi olmuştur. Bu işlemler
şirket bünyesinde kârlı gösterilmek suretiyle şirketin hisse senedi fiyatı suni
biçimde yükseltilmiştir. Hisse senedi fiyatları 100 USD’den Ekim ayı içerisinde
30 USD’ye ve 2002 yılı başında da 0,10 USD’ye kadar inmiştir. Bu derece yaşanan
derin fiyat düşüşü sonucunda hisse senedi yatırımcıları, emeklilik fonları ve
çalışanlar ciddi kayıplara uğramışlardır. Amerika Birleşik Devletleri gibi
kapitalizmin kalesi olan bir ülkede kurumsal yönetişim kavramlarının hiçe sayılarak
bu tipte bir manipülasyonun yapılması oldukça ilgi çekicidir.[36] Son olarak, şirket ile birlikte zor
durumda kalan bir başka kurum daha vardı, bu kurum denetim firması olan “Arthur
Andersen” idi. Enron şirketinin bağımsız denetim ve danışmanlık faaliyetlerini
bu şirket yürütmekteydi. Denetim raporlarının bazılarının Arthur Andersen
tarafından saklanmaya çalışıldığının anlaşılması firmanın denetim sektöründen
çekilmesine yol açmıştır.[37]
2.3.10.5.Parmalat
2001
yılında yaşanan Enron skandalı, küresel iş dünyasının tanık olduğu en büyük
skandallardan biri olarak tarihe geçmiştir. 2003 yılı sonunda patlak veren
Parmalat skandalı “Avrupa’nın Enron’u” olarak değerlendirilmektedir. 1961
yılında Calisto Tanzi tarafından bir aile ve gıda şirketi olarak kurulan
Parmalat, hızla büyüyerek bugün itibarı ile 7,6 milyar Euro’luk yıllık ciro ile
İtalya’nın en büyük gruplarından biri haline gelmiştir. Bankalar Parmalat’a her
zaman kârlı bir müşteri gözü ile bakmışlar ve şirketin bilânçosunda ki
belirsizlikleri görmezden gelmişlerdir. Parmalat özellikle off-shore
iştiraklerini de devreye sokarak, karmaşık yapılar kurmakta swap, opsiyon gibi
bilânço dışı türev ürünlerini sık olarak kullanma isteği ile bankaları
zorluyordu. Skandalı tetikleyen olay, Parmalat’ın 2003 Şubat ayında 500 milyon
Euro’luk bono ihracını piyasa olumsuzluklarını bahane ederek iptal etmek
zorunda kalması olmuştur. Sonuç olarak Parmalat Grubu’nun bütçe açığının 7 ila
13 milyar Euro arası olduğu belirtilmektedir. Enron olayında olduğu gibi olayda
da gözler denetim firmalarına çevrilmiştir. Bu olayla beraber İtalya’da denetim
ile ilgili birçok yapısal değişikliğe gidilmiştir.[38]
2.3.10.6.WorldCom
Tarihler 25
Haziran 2002’yi gösterdiğinde Enron’u hatırlatırcasına Amerika Birleşik
Devletleri’nin iletişim devi WorldCom’un, 3,8 milyar USD’lik muhasebe
usulsüzlüğü yaptığı ortaya çıktı.[39] WorldCom’dan yapılan açıklamada,
WorldCom’a ait harcamaların “ilgisiz hesaplarda saklanarak, şirketin malî durumunun
gerçeğe aykırı bir biçimde gösterildiği” kabul edilmiş ve bu durumdan sorumlu
tutulan baş muhasebe yetkilisi Scott Sullivan’ın işine de son verildiği
bildirilmişti. Şirket açıklamasında, “ortaya çıkarılan usulsüzlüğün WorldCom
yönetimini şoke ettiği”’ni belirtirken, Sullivan’ın kovulmasının yanı sıra,
başkan yardımcısı ve denetçilik görevlerini yürüten David Myers’ın istifasının
da kabul edildiğini bildirmişti.[40] Amerika Birleşik Devletleri’nde enerji
devi Enron’un batışıyla gündeme gelen büyük şirketlerin karıştığı yolsuzluk ve
usulsüzlük skandallarının son örneği olarak kabul edilen bu gelişme, New York
Borsası’nda dalgalanmalara neden olmuştur. Bu son örnekte de görüldüğü üzere
gelişmiş kapitalist toplumlarda dev ölçekli firmaların insan riskine karşı
hazırlıksız yakalanabilecekleri görülmektedir. Basel II komitesinin bankaların
sermaye yapıları için zorunlu tutacağı Operasyonel Risk kavramının içerisinde
önemli bir yere sahip olan “İnsan” faktörünün önemi finans dünyasında yakın
tarihlerde yaşanan skandallarla kendisini göstermektedir. Yapılabilecek çok
küçük bir hata finans piyasalarında kelebek etkisine yol açabilmektedir.[41]
3.Banka Krizlerinin
Temelleri
3.1.Bankaların
Borçlarının Vadesinin Kısa, Kredilerinin Vadesinin Daha Uzun Olması
Bankalar
doğal olarak kısa vadeli borçlanır ve uzun vadeli kredi verirler. Böylece
bankalar yüksek kaldıraçla (düşük sermaye) ve düşük karşılık ayırarak
çalışırlar. Ancak bu durumda da ülkenin makro ekonomik büyüklüklerindeki ani
bir değişme ticari banka sistemini olumsuz bir şekilde etkiler. Bu makro
ekonomik dalgalanmaların nedenlerini sıralayacak olursak;
a)Dış ticaret hadlerindeki önemli dalgalanmalar (bankacılık
krizi yaşayan yükselen ülkelerin %75’inde bankacılık krizi öncesi ticaret
hadlerinde en azından %10 düşüşle karşılaştıkları gözlenmiştir.),
b)Uluslararası faiz oranlarında değişkenlik ve bunun özel
sermaye akımları üzerindeki etkisi,
c)Reel döviz kurlarındaki değişme,
d)İçsel bir etmen olan, enflasyon ve büyüme oranlarının
değişkenliği.
3.2.Ekonomik
Konjonktür Dalgalanmalarının Etkileri
Piyasadaki
baloncukların patlaması krizin tetiğini çekmektedir. Böylece bir yandan banka
kredilerindeki genişleme, diğer yandan da hisse senedi fiyatlarındaki düşmeler
bankacılık krizlerinin öncülleri olmuştur.
3.3.Banka Pasiflerinin
Vade ve Para Cinsi Uyumsuzluklarına Bağlı Olarak Artması
Bankanın
pasiflerinin büyümesi ekonominin büyüklüğüne ve uluslararası rezervlerin
stoğuna göre çok hızlı ise ve banka varlıkları likidite, vade ve para cinsine
göre banka pasiflerinden önemli ölçüde farklı ise, bankaların sermayesi ve
kredi – zarar karşılıkları banka varlıklarının değişkenliğini karşılayacak
düzeyde değilse ve ekonomide kredibilite kaybolmuşsa, bu koşullarda banka
sisteminde aksaklıklar yaşanacak demektir.
3.4.Finansal
Liberalizasyon, Kamuya Bağımlılık ve Yöneticilerin Yetkilerini Kötüye
Kullanmaları
Eğer faiz
oranları serbest bırakılırsa, yatırımlar kendi kendini finanse eden düşük
getirili yatırımlardan daha iyi enformasyon altyapısına sahip finansal sektörün
aracılık yapacağı prodüktivitesi yüksek yatırımlara kayacaktır. Ayrıca
hükûmetlerin politik davranışları, bankaların üst yöneticilerinin kişisel
menfaatlerini ön planda tutmaları, bankaların faaliyetlerinde sapmalara neden
olmakta ve bankaların kârlılığını ve etkinliğini ortadan kaldırarak bankacılık
krizlerinin yaşanmasında önemli bir rol oynamaktadır.[42]
3.5.Malî Tabloların
Yetersizliği; Kamuya açıklama ve Yasal Çerçevede Eksiklikler
Birçok
ülkede banka varlıkları “bozulmuş ve sorunlu” isimleri ile sınıflandırılmış ve
muhasebeleştirilmiş kredilere sahiptir. Ancak hiçbir yöntem, bankaların güçlük
içindeki borçlulara daha fazla kredi açarak batık kredilerini iyi
göstermelerini önleyememektedir. Neticede sorunlu krediler sistematik bir şekilde
düşük gösteriliyor ise, kredi zararları için karşılık ayırma yetersiz olacak ve
bankanın raporlanan net gelir ve banka sermayesi ölçüleri sistematik bir
şekilde yüksek gösterilecektir.
3.6.Aşırı Risk
Üstlenilmesi, Caydırıcı ve Düzeltici Davranışların Sergilenmesini Teşvik Edici
Güdüler
Bankaların,
sözgelimi Türkiye’de, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na bağlı
bankalar yeminli murakıpları tarafından denetlendiklerini bilmeleri ve banka
sahiplerinin, yöneticilerinin alacakları başarısızlık halinde kaybedecekleri
bir şeylerinin olduğunu bilmeleri son derece önemlidir. Bankaların iyi kredi ve
banka içi risk yönetimi sistemlerinin oluşturulması banka yönetiminin
görevidir. Yönetim zaafının genellikle banka iflaslarına neden olduğu
söylenebilir. Bankaların zaman zaman hükûmetler tarafından kurtarılması, o
ülkede yasal olarak mevduat sigortası olmasa bile, sanki varmış gibi etki
yapmasına yol açmaktadır. Ayrıca banka sahiplerinde de bir keyfilik
gözlenebilmektedir.
3.7.İzlenen Döviz Kuru
Stratejisi
Reel döviz
kurunda birdenbire ve hızlı yükselme durumu muhtemel bankacılık krizlerinin bir
göstergesi olarak düşünülmektedir. Sabit kur durumunda, bankacılık sistemi
dışsal olumsuzluklara karşı kırılgan bir yapı arzeder. Esnek kur sistemine
getirilen eleştiri ise, nominal döviz kurunun düşmesi durumunda bankaların
varlıklarının ve yükümlülüklerinin reel değerinin düşeceği bunu da fiyatlardaki
bir artışın izleyeceği olgusudur.
4.Bankacılıkta Risk
Çeşitleri
Bankalar genel
olarak halktan para toplayan ve bu paraları yatırımcılara aktaran kuruluşlar
olarak tanımlanabilmektedirler. Farklı bir açıklama ile bankalar tasarruf
sahipleri ile yatırımcılar ve tüketiciler arasında para ticaretine aracılık
eden kuruluşlardır. Bankalarda risk çeşitlerinden söz edebilmemiz için
öncelikle bankanın riskle ilişkili tanımını da vermemiz gerekir, buna göre
bankalar likidite ve sermaye ihtiyacını göz önünde tutarak, mevduat kabul eden,
fon satın alan ve topladığı bu kaynakları tüzel kişilere ya da firmalara ticari
kredi olarak, gerçek kişilere ise tüketici kredisi olarak aktaran finansal
kuruluşlardır.[43]
Bankalar doğaları gereği iki temel özelliğe sahiptirler.
Bunlar;
a)Bilanço büyüklüklerine oranla sermaye miktarlarının çok
küçük olması,
b)Temel olarak pasiflerinin çoğu talep edildiği takdirde
sahibine ödenmek zorundadır.[44]
Yukarıda
sayılan özelliklere sahip olan bankalar finansal sektörde iki fonksiyon yerine
getirirler. Bunlar; kaydî para oluşturma ve finansal aracılık işlevidir. Bankalar
kaydî para oluşturarak para arzını etkilerken[45]
toplumun yüklenmek istemediği finansal riskleri de üstlenmektedirler.
Bankaların finansal sektörde gördüğü aracılık işlevi üç şekilde sıralanabilir.
Bunlar, riske aracılık, likiditeye aracılık ve vadeye aracılık olarak
sıralanabilir.[46]
Riske
aracılık eden bankalar kredi riskine maruz kalmaktadırlar. Bankalar tasarruf
sahiplerinden mevduat olarak alıp yatırımcıya plase ettikleri paraların
yatırımcı tarafından ödenmemesi riskini üzerlerinde taşırlar, bu üstlendikleri
riski de mevduat sahiplerine yansıtmamaktadırlar. Sonuçta bankalar taşıdıkları
bu riskin bedeli olarak bir kazanç elde ederler. Bankaların bu kazançları
mevduata ödenen faiz ile krediden alınan faiz arasındaki farktır. Bu fark ise
kâr marjı olarak isimlendirilmektedir.
Bankaların
yerine getirdikleri ikinci fonksiyon ise likiditeye aracılık fonksiyonudur. Bu
fonksiyonların bir sonucu olarak bankalar likidite riskine maruz kalmaktadır.
Bankaların olmadığı bir ortamda, tasarruf sahipleri paralarını yatırımcıya
kredi şeklinde verdiklerinde, ihtiyaç duysalar bile belli bir süreden önce
paralarını geri alamayacaklardır. Aynı şekilde, yatırımcı da vadesi dolmadan
önce, almış olduğu kredinin geri ödenmesinden rahatsız olmaktadır. Bu
nedenlerden dolayı hem tasarruf sahibi hem de yatırımcı maruz kaldıkları bu
risklerden kurtulmak için devreye finansal kuruluşları sokmuşlardır. Bankalar
anılan bu riski bertaraf etmek için kaynaklarının belli bir bölümünü hazır
şekilde veya atıl olarak tutmaktadırlar.[47]
Bankaların likidite riski nedeniyle yüklendikleri likidite maliyeti bedeli kâr
marjının içerisinde yer almakta olup, anılan alternatif maliyeti tazmin
edebilecek bir seviyede olmalıdır.
Bankaların
aracılık işlevleri sonucu yerine getirdikleri üçüncü fonksiyon vadeye
aracılıktır. Bankalar bu fonksiyonu yerine getirirken faiz oranı riskine maruz
kalmaktadırlar. Bankaların olmadığı bir ortamda, örneğin; tasarruf sahiplerinin
paralarını bir ay süre ile borç vermek istediklerini ve tasarruf sahiplerinden
farklı olarak yatırımcıların ise bir yıl vadeli olarak kredi talep ettiklerini
varsayarsak, tasarruf sahipleri ile yatırımcılar arasında vade uyumsuzluğu
belirecektir. Bankalar tasarruf sahipleri ile yatırımcıların taşımak
istemedikleri faiz oranı riskini taşırlar, yani kısa vadeli borçlanıp uzun
vadeli kredi verirler. Durum böyleyken faiz artışları bankaların kaynak
maliyetini arttıracaktır. Bu nedenle, bankaların kâr marjı faiz
dalgalanmalarından negatif yönde etkilenebilecektir. Bu dalgalanmalardan
kaynaklanan zararların telafi edilmesi amacıyla bankalar, yüklendikleri ya da
satın aldıkları faiz oranı riskini fiyatlayarak müşteriden tazmin
etmektedirler.[48]
Son olarak,
uluslararası faaliyetlerde bulunan bankalar döviz kuru riskine maruz
kalmaktadırlar. Sözgelimi bir tasarruf sahibinin elinde Amerikan Doları varsa
aynı para biriminden borç vermek isteyecektir. Oysaki ihracat yapan bir fabrika
sahibi Euro cinsinden borçlanmak isteyebilir. Aracılık faaliyetini yerine
getiren banka döviz kuru riskini satın alarak her iki tarafın memnun kalmasını
sağlar. Amerikan Doları ve Euro arasında meydana gelecek dalgalanmalar bankanın
kâr marjını negatif yönde etkileyebilecektir. Bu riski ortadan kaldırmak
isteyen bankalar ise ilave kazanç yolları araştırmaktadırlar.
Bankaların maruz
kaldığı finansal riskler esas itibarı ile bu dört riskten oluşmaktadır.[49] Bankaların bu risk çeşitlerini
güncelleyerek dörde ayırırsak, Faiz Riski, Kredi Riski, Kur Riski ve Basel II
süreciyle beraber bankaların sistemlerine giren Operasyonel Riskleri
sayabiliriz.
4.1.Faiz Riski
Makro-ekonomik
istikrarsızlık ve faiz oranlarındaki belirsizlik nedeniyle faiz riski Türk
bankacılığının karşı karşıya olduğu en önemli risk faktörlerinden biri
olmuştur. Faiz riski bankanın aktif ve pasifleri arasındaki Bağlanma (Duration)
farkının faiz oranlarındaki beklenmedik değişimler nedeniyle bankanın Net Faiz
Geliri ve Ekonomik Değerini olumsuz etkilemesidir. Faiz oranlarındaki
değişimler, faiz gelirlerini etkilediği gibi faiz dışı gelirleri de
etkilemektedir. Bu sebeple bankanın faiz riski hesaplanırken faiz dışı
gelirlere etkisi de hesaplanmalıdır.
Faiz riski üç ana bileşenden oluşur:
1) Yeniden Fiyatlandırma Riski (Parallel Shift Risk[50]) faiz oranlarının artması veya azalması
sonucu bankanın aktif/pasif durumuna göre Net Faiz Gelirinin ve Ekonomik
Değerinin olumsuz etkilenmesi riskidir.
2) Gelir Eğrisi Riski (Yield Curve Twist Risk[51]) gelir eğrisinin eğiminde oluşacak
değişimlerin Net Faiz Gelirini ve Ekonomik Değerini olumsuz etkilemesi
riskidir.
3) Baz Riski (Basis Risk) bankanın ikili anlaşmalarda baz
olarak kullandığı iki farklı faiz oranından (örnek: LIBOR ve US T-Bill) birinin
diğerine göre artması veya azalmasından oluşan riskdir.
4) Opsiyon Riski (Option Risk) bankanın içinde olduğu
opsiyon anlaşmalarının değerindeki değişim riskidir.
Faiz riski
iyi yönetildiği taktirde bankalar için önemli bir kârlılık kaynağıdır. Faiz
oranlarındaki değişimi tahmin etmek ve buna göre pozisyon almak suretiyle
bankalar kârlılıklarını artırmayı amaçlarlar. Fakat unutulmamalıdır ki faiz
oranındaki değişimlerin doğru tahmin edilmesi çok zordur. Bu nedenle bankaların
faizlerdeki olumsuz değişimlere karşı kendini muhafazakâr bir Aktif-Pasif
yönetimiyle korumalıdır.
Faiz riskinin
etkisi net faiz geliri ve ekonomik değer'deki değişimle ölçülebilir. Geleneksel
bir yaklaşım olan net faiz geliri bankanın o dönemki gelir tablosunun nasıl
etkileneceğini gösterir. Gelir tablosundaki etkiler bankanın kredi notunu ve
güvenilirliğini, dolayısıyla para maliyetini artırabilir. Faiz riskinin
bankanın ekonomik değeri üzerindeki etkisi ise gelecekteki nakit akışlarının
bugünkü değerinin faiz oranlarındaki değişimlerden etkilemesi nedeniyle oluşur.[52]
Faiz
riskinin iyi yönetilmesi için yeterli teknolojik altyapının yanı sıra riskin
düzenli olarak ölçülmesi ve limit prosedürleri ile kontrol altına alınması
gerekmektedir. Bu amaçla düzenli olarak toplanacak aktif-pasif komitesi geçen
dönemki performansı değerlendirmeli ve faiz oranlarındaki beklentilerine göre
yeni limitler belirleyerek aktif pasif yapısını şekillendirmelidir.
4.2.Kredi Riski
Kredi riski
borçlu kişi veya kuruluşun anlaşma şartları dahilinde taahhüt ettiği
yükümlülükleri yerine getirmeme olasılığıdır. Kredi riski yönetiminin
amacı bankanın kredi riskini ölçmek ve risk düzeyine uygun şekilde fiyatlama
yaparak riske ayarlı getiri oranının en üst düzeye çıkarılmasıdır.
Kredi riski
tüm finansal kuruluşların karşı karşıya olduğu temel risk faktörlerinden
biridir. Basel prensipleri çerçevesinde düzenleme ve denetleme kurullarının
koymuş olduğu kurallar bu önemli riskin kontrol edilmesi ve riske karşı gerekli
özkaynağın ayrılmasını sağlar. Bir çok banka için müşterilere verilen krediler,
kredi riskinin en büyük kaynağı olmasına rağmen hazine işlemleri ve bilanço
dışı faaliyetlerden kaynaklanan diğer kredi riskleri de unutulmamalıdır.[53] Interbank işlemleri, döviz işlemleri,
vadeli işlemler ve akreditif gibi örnekler bankaların karşılaştığı müşteri
kredileri dışındaki diğer kredi riskleridir. Kredi riski yönetimi münferit
krediler ve işlemlerin tek tek kontrolüne ek olarak tüm portföy düzeyinde
yönetimini kapsar. Belli bir sektör veya coğrafi lokasyonda oluşacak yoğunlaşma
portföy riskinin artmasına neden olacaktır. Yoğunlaşmadan kaynaklanan portföy
riskine ek olarak bankalar kredi riskinin piyasa ve operasyonel risk gibi diğer
belli başlı risk kategorileri ile ilişkilerini göz önüne almalılardır. Bu
yaklaşım bankaların uzun vadede sağlıklı işlemesini sağlayacaktır.
Kredi riski yönetimi dört ana adımdan oluşur.
1) Kredi kültürünün oluşturulması,
2) Kredi onay sürecinin oluşturulması,
3) Kredi onay sürecinin performansının ölçülmesi,
4) Onay sürecinde karşı karşıya kalınan riskler için gerekli
kontrol mekanizmalarının oluşturulması.
Her ne
kadar bu dört adım farklı bankalarda banka yapısının ve kredi işlemlerinin
karmaşıklığına göre farklı şekillerde uygulanabilse de genel hatları ile
başarılı bir kredi riski yönetiminin temel taşlarını oluştururlar.
Kredi
riskinin ölçülmesinde en önemli nokta kredi riskinin kaynağının
belirlenmesidir. Kredi riski iki kategoriden oluşmaktadır. i) temerrüt
olasılığı ve ii) temerrüt durumunda oluşacak kayıp. Temerrüt olasılığı
borçlunun finansal durumuna bağlı olup ülkenin ekonomik durumu gibi dış faktörlerden
de etkilenmektedir. Temerrüt durumunda oluşacak kayıp ise bankanın kredi
onayını verirken anlaşma şartlarında talep ettiği ipotek, teminat ve özel
şartlara bağlıdır. Risk yönetimi temerrüt olasılığının ölçülmesi ile yüksek
olasılıkların daha kapsamlı ipotek ve teminat şartları ile desteklenerek olası
kayıpların en düşük düzeyde tutulmasını sağlar.[54]
Temerrüt
durumunda oluşacak kaybı ölçmek için geliştirilmiş model sayısı çok daha azdır.
Moody’s tarafından geliştirilen LossCalc bu modellerin en yaygın örneğidir.
Bankalar temerrüt durumunda oluşacak kaybı ölçmek için pahalı modeller yerine
ürün bazında tarihsel kayıp ortalamalarını kullanmayı tercih ederler. RMA
tarafından önde gelen 16 ABD ve Kanada bankası arasında yapılan bir araştırmaya
göre bireysel kredilerde temerrüt durumunda oluşacak ortalama kayıp ürün
bazında aşağıdaki gibidir.[55]
Ev kredileri |
%15 |
Kredi Kartları |
%95 |
Bireysel Leasing |
%55 |
Öğrenci Kredileri |
%65 |
Küçük İşletme Kredileri |
%45 |
Bireysel Krediler |
%95 |
Teminatlı Bireysel Krediler |
%55 |
Kurumsal kredilerde bu oranlar teminat düzeylerine göre %5
ile %60 arasında değişmektedir.
4.3.Kur Riski
Birçok
şirket gibi bankalar da kur riskinden etkilenirler. Kur riskinin doğrudan etkisi
uluslararası piyasalarda aktif olan veya yabancı para işlemi yapan bankalara
olsa da, sistemdeki tüm bankalar dolaylı olarak portföylerindeki şirketlerin
olumsuz etkilenmesi ve portföyün kredi riskini artmasıyla kur riskinden
etkilenirler.
Kur riskinin etkileri üç kategoride özetlenebilir:
1)Operasyonel Etkiler; Gelecekteki nakit akışlarının kurdaki
değişiklik nedeniyle ortadan kalkması riskidir. (örnek: batık kredilerin
artması, kredilerin zamanından önce geri ödenmesi, bazı ürünlerin pazarının yok
olması v.b.)
2)İşlemsel Etkiler; Yabancı para Aktif ve yabancı para
Pasifler arasındaki fark (açık pozisyon) olduğu durumlarda, kurdaki değişiklik
sonucunda ortaya çıkacak farktan dolayı oluşan risktir.
3)Muhasebeleştirme Etkileri; Finansal raporlamada muhasebesel
hesaplamalardan yabancı para kayıtların Türk Lirası kaydı nedeniyle kaynaklanan
farkların oluşturduğu risktir.
Kur riski
Türk bankaları için önemli bir risk faktörüdür. 2001 yılında tüm bankacılık
sisteminin kambiyo zararı yaklaşık 7 katrilyon TL olmuştur. Kur riskinin daha
iyi yönetilmesi amacıyla kurulan vadeli işlem piyasası halen kur oranlarındaki
volatilite nedeniyle istenilen düzeye ulaşmamıştır. Vadeli işlemlerin tabana
yayılması ile bankaların portföylerindeki şirketlerin kur riskinden olumsuz
etkilenmeleri en alt düzeye indirilebilir, bankalar tarafından da aktif ve
pasiflerin kontrollü bir şekilde yönetilmesiyle işlemsel etkiler azaltılabilir.
Böylece kur riskinin bankacılık sistemini 2001'deki gibi derinden etkileyen bir
faktör olmaktan çıkarabilir.[56]
4.4.Operasyonel Risk
Operasyonel
risk, yetersiz ve sorunlu iş süreçleri, personel ve sistemlerden veya dış
etkenlerden kaynaklanan kayıplardır. Yakın geçmişte yaşanan Barings,
Daiwa, Deutsche Morgan Grenfell ve Sumitomo örnekleri operasyonel riskin
önemini bir kez daha gözönüne getirmiştir.[57]
Teknolojinin ve ürünlerin hızla gelişmesi, iş süreçlerinin buna bağlı olarak
karmaşıklaşması ve sistem üzerindeki kontrolün zorlaşması ile birlikte, hata
veya doğrudan dolandırıcılıktan kaynaklanan operasyonel riskler
olağanlaşmıştır. Bu gelişmeleri göz önünde bulunduran Basel Komitesi, Basel I
uzlaşısına ek olarak Basel II uzlaşısında Operasyonel Riski de sermaye
yeterliliği hesaplamalarına dahil etmiştir.
Diğer risk
kategorilerinden farklı olarak, Operasyonel Risk birçok nedenden
kaynaklanabilir. Bütün bu değişik faktörlerin ölçülmesi ve buna bağlı VaR
hesaplamalarıyla gerekli sermayenin belirlenmesi çok maliyetli bir işlem
olabilir. Bu nedenle Basel II'de farklı yaklaşımlar önerilmektedir.
1)Temel Gösterge Yaklaşımı; Bankanın bütün faaliyetleri için
tek bir gösterge kullanarak, operasyonel riski karşılamak üzere gerekli sermaye
tahsisini tespit etmektedir. Bu gösterge “brüt gelir”(gross income)’dir. Temel
Gösterge Yaklaşımı, bankalar arasında evrensel boyutta yaygın olarak kullanılan
ve uygulaması oldukça kolay bir yaklaşımdır.[58]
Bu yaklaşımda operasyonel risk için gerekli sermaye tahsisi; temel göstergenin
“Alfa Faktörü-α“" ile çarpımı yoluyla hesaplanır.
K=EI×α
Burada K; Temel Gösterge Yaklaşımı altında toplam sermaye
tahsisini, EI; bütün kurum için maruz kalınan risk göstergesini (brüt gelir),
α ise Komite tarafından belirlenen sabit yüzdeyi temsil etmektedir.[59]
Ancak bu yaklaşım daha çok küçük ve ulusal bankaların
kullanımına uygundur. Basel Komitesi, uluslararası alanda faaliyet gösteren ve
önemli boyutta operasyonel riske maruz kalan büyük bankalar için daha karmaşık
yaklaşımlar kullanmalarını önermektedir.[60]
2)Standart Yaklaşım; Bankanın her iş koluna özel bir
göstergenin baz alınarak bu göstergeye bağlı oranda her iş kolu için ayrı
sermaye ayrılması yaklaşımıdır. Temel Gösterge Yaklaşımı'na çok benzemekle
beraber değişik iş kollarındaki farklılıkları dikkate aldığı için daha doğru
sonuç vermektedir.[61]
3)İçsel Ölçüm Yaklaşımı; Bu yaklaşım bankanın gerçek kayıp
verilerini kullanarak ortaya çıkaracağı kayıp dağılımları ve olasılıklar
üzerine sermaye gerekliliğini hesaplamasıdır. Bu hesaplamanın yapılabilmesi
için geçmiş verilerin detaylı bir şekilde toplanıyor olması gerekmektedir.
Henüz çoğu banka bu seviyede değildir.
Operasyonel risk'e karşı bankanın
kendisini korumasında risk karşılığında ayrılacak sermaye kadar bir önemli
faktör de bankanın olası operasyonel risklere karşı kendini sigortalaması ve
operasyonlarının etkilenmesini en alt düzeye indirmek için gerekli altyapı
yatırımlarını yapmış olması gerekmektedir.[62]
* Mehmet Fehmi Eken,
Marmara, Bankacılık, Yüksek Lisans
Programı.
[ii] Makale, Selda EKE, Risk Yönetimi ve Risk Yönetiminin
Kurumsal Yönetim İlkeleri Açısından Önemi Nisan 2005, Sayfa:2
[iii] Risk Rating
[4] http://www.ftse.com/about_ftse/About_FTSE.jsp;
(İnsan hatası ile ilgili bir diğer örnekte ilerleyen konularda ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulacak
olan Barings Bank örneğidir.)
[5] Makale, Engin ARAS, Bankalarda Risk
Yoğunlaşması ve Dolaylı Krediler sayfa:5; (Bunun dışında, Active ACADEMY
Araştırma Merkezi’nin Bankalarda Performans ve Risk Yönetimi; Analitik Bir
Çerçeve, isimli makalesinde Risk Yönetimi’nin felsefi boyutu
sınıflandırılmıştır. Makaleye göre “Riskin kendisi problem değildir. Problem
olan yanlış fiyatlandırılmış, yanlış yönetilmiş, yanlış anlaşılmış ve yanlış
planlanmış risktir.)
[6] Risk Governance
[7] Corporate Governance
[8] BIS (Bank for International Settlement)
[9] Bu düzenlemeler tavsiye niteliğinde olmasına rağmen
kısa sürede birçok ülke tarafından benimsenerek uluslararası bir standart
halini almaktadır.
[10] Türk Bankacılık Sisteminde Kredi Riski
ve Aktif Yönetim Şirketleri, Ersin ÖZİNCE, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı
“Aktif Satışı ve Varlık Yönetim Şirketleri” Konferansı, İstanbul, 18 Haziran
2004
[11] Bankalar bu şekilde çok büyük işlem hacimlerine
ulaşmışlar ve Piyasa Riski en az Kredi Riski kadar önem kazanmıştır.
[12] Risk duyarlılığının fazla olduğu bu düzenlemeye
ilişkin taraflarca 200’ün üzerinde görüş bildirilmiştir.
[13] İlerleyen bölümlerde, Operasyonel Risk ayrıntısı ile
açıklanacak.
[14] VaR (Value at Risk) (Bu konu ayrıntısı ile bölüm 1.4.’te
anlatılacaktır.)
[15] Tarihsel bazda sıralayacak olursak; 1987 Borsa
Krizi, I. Körfez savaşı, 1994 FED faiz artırımı, 1997 Rusya, Latin Amerika ve
Asya Krizleri, 1999 Brezilya Krizi, 2001 Arjantin Krizi, Türkiye Krizi ve 11
Eylül Şoku, 2002 Enron ve Parmalat krizleri, (Global Terör Etkisi), II. Körfez
savaşı, 2004 Irak, Avrupa’da büyümenin durması ve EUR/USD savaşı.
[16] VaR modelleri, stres testleri ve senaryo analizleri
yapılarak bankanın elde edebileceği kar/zarar ölçülmektedir.
[17] Operasyonel riskleri ölçmek için en az 3 yıllık
tarihsel veriye ihtiyaç vardır. Bu analizin sağlıklı yapılabilmesi için
Kurumlar öncelikle Basel II normlarında database dizayn etmeli ve veri
toplamaya başlamalıdır.
[18] JP Morgan; RiskMetrics’i, Kasım 1994’te ücretsiz
olarak web sitesinde yayınlamaya başlamıştır. Böylece Riske Maruz Değer
modellerinin kullanım alanı artmıştır.
[19] Bu bölümde de çok kısa bir şekilde VaR (Riske Maruz
Değer ) üzerinde durulacak, ancak ilerleyen bölümlerde VaR ayrı bir başlıkta
incelenecektir.
[20] Riske Maruz Değer (VaR) ‘in uygulama alanını sadece
sabit getirili enstrümanlar ve türev enstrümanlar ile kısıtlamamak gerekir;
uygulamalar piyasa riskine maruz tüm finansal enstrümanlar için kullanılabilir.
(Riske Maruz Değer risk yönetiminin temel taşlarından olduğu için sık sık
üzerinde durulacaktır.)
[21] Dornbush (1998) yazdığı bir makalesinde, zorunlu
Riske Maruz Değer analizleriyle etkin ve verimli denetim sistemi oluşturulması
gerektiğini, bu uygulamaların sadece finansal kurumlarda değil, tüm ülke
genelinde yaygın bir şekilde uygulanması gerektiğine inandığını ifade etmiştir.
[22] H. Uğur KÖYLÜOĞLU, Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden
Neden? Nasıl? Nisan
2001, Sayfa:4
[23] Bozulma (Corruption)
[24] Merchant
[25] Mevduatlarını alamama korkusu ile banka
müşterilerinin bankaya hücum etmesi. Likidite oranı ne kadar fazla olursa olsun
hiçbir banka büyük bir run olayının altından kalkamaz. Bu yüzden bankalar,
mevduatın ödenmesi konusunda (söylentilere karşı) oldukça hassastırlar.
[26] İngiltere Merkez Bankası
[27] Bankalar 13-15 Mart 1933’e kadar kapalı kaldı.
Bankalar tatil edilmeden önceki dönemde 17.800 ticari banka vardı. Yeni eyalet
otoritesi 12.000’den daha azının açılmasına izin verdi.
[28] Küçük mevduat sahipleri Federal Mevduat Sigorta
Şirketi (FDIC) tarafından korunduğundan, mevduatlarını geri çekmediler. Aksi
takdirde run daha fazla olabilirdi.
[29] FNB’nin en büyük ortağı olan Michele Sindora fonları
gayrimeşru olarak tüm dünyaya kanalize etmişti. Mart 1985’te banka
imparatorluğunun yatırımcılarından birisini öldürttüğü suçlamasıyla İtalya’da
ömür boyu hapse mahkum edildikten sonra zehirlenerek öldü.
[30] Bankanın borçlarını ödeyemez hale gelmesinin temel
nedeni büyük ölçülere varan sahte işlemlerdi.
[31] Yaşanan bu durum piyasa riskine en büyük örnektir. Ayrıca
küresel fiyatların etkili bir şekilde yerinden oynaması ile bütün değerler
altüst olabilmektedir.
[32] BBCI 1972’de Pakistanlı iş adamı Ağa Hasan Abedi
tarafından kurulmuştu. BBCI kokain ve uluslararası suç bankası olarak
bilinmekteydi.
[33] Bankanın batmasına, 28 yaşındaki Nicholas Leeson
adında bir dealer’ın türev enstrümanlarda yapmış olduğu işlemlerden kaynaklanan
1.3 milyar USD civarındaki zarar yol açmıştır. Zararın temel nedeni, Japon
Borsasında alınan yüksek miktardaki riskli pozisyonlardır. Yapılan denetimlerde
Leeson’ın alım/satım masasının yanında muhasebe ve kayıt işlemlerinin
yürütüldüğü operasyon masasından (backoffice) da sorumlu olduğu ortaya
çıkmıştır. Japonya’da Kobe’de yaşanan deprem sonrasında Nikkei 225 endeksinde
görülen hızlı düşüş Leeson’ın pozisyonundaki zararın katlanarak artmasına yol
açıyor gözükse de Leeson’ın 1994 yılında Barings adına 20 milyon USD kar
yapması başıboş bırakılmasına yol açmıştı.
[34] Fonun yönetim kurulunda Nobel Ekonomi ödüllü Myron
Scholes, Robert Metron ve FED eski başkan yardımcısı David Mullins
bulunmaktaydı.
[35] The Economist dergisi, şirketin iflasından bir yıl
kadar önce Enron için mezhep, kurucusu Kenneth Lay için de Mesih benzetmesini
yapmıştı. Şirketteki kötü kokuların dışarıya sızmasının ardından Enron’un eski
başkanlarından biri kendi arabasında ölü bulunmuş ve intihar ettiği iddia
edilmiştir.
[36] Enron’un başkanlık seçimleri sırasında Cumhuriyetçi
Partiye büyük maddi destek sağlaması tartışma konusudur.
[37] Enron olayının neticesinde Amerika Birleşik Devletleri’nde
danışmanlık firmalarının aynı zamanda denetleme yapabilme yetkileri
kaldırılmıştır.
[38] Eklenmesi gereken bir diğer nokta ise, kredi
derecelendirme kuruluşu Standat & Poors’un Parmalat’ı skandal ortaya çıkana
kadar BBB- (Investment Grade) olarak değerlendirmesi ve bunun, yatırımcıların
Parmalat’a olan güvenini arttıran bir unsur olmasıdır.
[39] http://money.cnn.com/2002/06/25/news/worldcom/
[40] WorldCom’un malî denetimini de Enron gibi malî
denetim ve danışmanlık şirketi Arthur Andersen’in yürütüyor olması da oldukça
dikkat çekicidir.
[41] Operasyonel Risk’in sadece bankalar için değil, dev
ölçekli firmalar için de bir gereklilik olduğu ortadadır.
[42] Kamu bankaları bugüne kadar rekabete karşı
korunduklarından görev zararları Hazine’ce karşılanmış böylece borçlunun kredi
yeterliliği yeteri kadar irdelenmemiş, fazla personel ve aşırı şube ağıyla
çalışılmıştır.
[43] Bu tanıma, bankaların yükümlülüklerinin bir kısmını
da kısa ve uzun vadeli devlet tahvili ile özel sektör tahvillerine yatırmaları
da eklenebilir. (M. Hasan EKEN Türk Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılanması
Sürecinde Bankalarda Finansal Risk Yönetimi Sayfa: 2)
[44] Güven, bankalar için oldukça önemlidir. Bankalar
ancak toplum üzerinde bir güven tesis edebildikleri takdirde haktan mevduat
toplayabilirler, halkın güvenini kaybeden bir banka eninde sonunda sahip olduğu
mevduat tabanını kaybetme riski ile karşı karşıya kalacaktır.
[45] M1 ve M2 (ayrıntılı bilgi için:
http://ekonomik.tripod.com/ekonomik4.html)
[46] (Dr. İmre ERSOY Bankacılık, Fon Yönetimi 2005 Ders
Notları) Bankalarda risk çeşitlerini dört ana bölümde de inceleyebiliriz:
1)Finansal Risk: Kredi, Likidite, Piyasa ve Spekülatif riskler olan faiz
riski ile Kur riski,
2)Operasyonel Risk: Genel strateji ve politikalar ile organizasyon ve
enformasyon ile ilgili riskler,
3)İş Riski: Ülkedeki makroekonomik, hukuki ve düzenleyici yapıdan ve tüm
altyapıdan kaynaklanan risk,
4)Olay Riski: Bankanın operasyonlarının finansal durumu ve sermaye
yeterliliğini sarsabilecek tüm dışsal riskler.
[47] Bu nedenle alternatif bir maliyete katlanmış
olurlar.
[48] Türkiye’de faiz oranı riskinin yönetiminde yetersiz
kalan bankaların bu riski kredi kullanıcılarına yansıtmaya çalıştıkları sıkça
görülmektedir. Bu davranış finansal aracılığın doğasına aykırıdır. (M. Hasan
EKEN, A.g.e. sayfa: 4)
[49] Kredi Riski, Faiz Oranı Riski, Likidite Riski ve Kur
Riski
[50] http://www.marketvolume.com/glossary/p0030.asp
[51] http://www.americanbanker.com/glossary.html?alpha=Y
[52] http://www.riskyonetimi.com/faizriski.asp
[53] Bankaların İç Denetim ve Risk
Yönetimi Sistemleri Hakkında Yönetmeliğin Uygulanmasına ilişkin 1 Sayılı Tebliğ
(BDDK taslağı)
[54] Temerrüt olasılığını ölçmek için
geliştirilen birçok model bulunmaktadır. Bunların dünyada en yaygın
kullanılanları Moody’s KMV, Moody’s RiskCalc, Risk Metrics, McKinsey Creditview
ve Kamakura Risk Manager’dir. Ayrıca, Altman Z-score gibi akademik çalışmalar
da birçok banka tarafından kullanılmaktadır.
[55] RMA-the Risk Management
Association, Retail Credit Economic Capital Estimation-Best Practices, Şubat
2003.
[56] Merkezi Alsancak, İzmir’de olan Vadeli İşlem ve
Opsiyon Borsası kur riskine karşı opsiyon ve futures kontratları ile korunma
(hedging) imkanı sunmaktadır. Ayrıntılı bilgi için; http://www.vob.org.tr/
[57] Bunlardan Barings örneğine önceki konularda
değinilmiştir. Ayrıntılı bilgi için; “Calculated Risk: How banks make sure they
stay off the Barings path” , Neil Hereford, Avustralya Merkez Bankası, Pazar Riski Analisti. (Ayrıca, http://www.erisk.com sitesinde, yaşanan
bütün finansal riskler case study şeklinde açıklanmıştır.)
[58] Basel Komitesi, 2001a: 6, “Operational Risk”, Consultative Document
[59]
Basel Komitesi, 2001c: 8, “Regulatory Treatment of Operational Risk”,
Working Paper No.:8,
[60] Basel
Komitesi, 2001a: 6, “Operational Risk”, Consultative Document
[61] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bakınız; Melek Acar Boyacıoğlu, Operasyonel Risk ve
Yönetimi, Bankacılar Dergisi, Sayı:43, 2002.
[62] Terörizm örneğini ele alırsak,
HSBC'nin İstanbul'da yaşamış olduğu olay sonrasında bankacılık işlemlerinin
aksamadan yürütülebilmesi, maddi zararların sigorta şirketlerince karşılanması
ile olası büyük olumsuz sermaye etkileri bertaraf edilmiştir.