AB BÜTÇE VERGİ REFORMU
VE TÜRKİYE’NİN BİRLİK BÜTÇESİNE ETKİSİ
İÇİNDEKİLER:
1. AB
BÜTÇESİ
2. BİRLİK BÜTÇESİNDE
GELİRLER VE HARCAMALAR
2.1. Gelirler
2.1.1. Ortak Gümrük Vergisi
Gelirleri
2.1.2. Tarımsal Vergiler
2.1.3.Katma Değer Vergisi
Üzerinden Alınan Pay
2.1.4.Kömür ve Çelik Üretimi
Üzerinden Alınan Vergiler
2.1.5. Öz kaynaklar GSMH
Payı
2.2. Harcamalar
2.2.1. Ortak Tarım
Politikasından Kaynaklanan Harcamalar (FEOGA Garanti Bölümü)
2.2.2. Bölgesel Kalkınma
Politikası ile Ulaştırma Politikasından Kaynaklanan Harcamalar (Yapısal Fonlar)
2.2.3. Kalkınma İçin
İşbirliği Programından Kaynaklanan Harcamalar
2.2.4. Araştırma ve Enerji
Harcamaları
2.2.5. Üye Ülkelere Geri
Ödemeler, Yardım, Kredi, Kredi Garantileri
2.2.6. İdarî Harcamalar
3. AVRUPA BİRLİĞİ’NDE BÜTÇE REFORMU (Delors I
veDelors II Paketleri)
3.1. Topluluk Gelirleri
3.2. Topluluk Harcamaları
4. AB’DE VERGİ POLİTİKASI
4.1. AB'nin Temel Vergileme
İlkeleri
4.1.1. Gümrük Birliğinin Sağlanması ile İlgili Vergi
Düzenlemeleri
4.1.1.1. Gümrük Vergilerinin Kaldırılması Ortak Gümrük
Tarifelerinin Uygulanması
4.1.1.2. Eş Etkili Vergilerin Kaldırılması
4.1.1.2. Ayırımcı Vergileme Ve Aşırı Vergi İadesi
Yasağı
4.1.1.3. Devlet Yardımları Yasağı
4.1.1.4. Çifte Vergilendirilmenin Önlendirilmesi
4.1.1.5. Vergi Uyumlaştırılması
4.2. Genel Olarak AB Vergi Politikası
4.3. Avrupa
Birliği'nde Vergilerin Uyumlaştırılması
4.3.1. Vergi Uyumlaştırılması Kavramı
4.3.2. Vergi Uyumlaştırılmasının Gerekliliği
4.3.3. Dolaylı Vergilerin Uyumlaştırılması
4.3.3.1. KDV’nin Uyumlaştırılması
4.3.3.2. ÖTV’nin Uyumlaştırılması
4.3.3.3. Gümrük Vergilerinin Uyumlaştırılması
4.3.4 Dolaysız Vergilerin Uyumlaştırılması
4.3.4.1. Gelir Vergisi Uyumlaştırılması
4.3.4.2.Kurumlar Vergisi Uyumlaştırılması
5.TÜRKİYE’NİN OLASI ÜYELİĞİNİN AB BÜTÇESİNE ETKİLERİ
1. AB BÜTÇESİ
Avrupa
Toplulukları[1],
Yönetim Organlarım Birleştirme Antlaşması'nın l Temmuz 1967 tarihinde yürürlüğe
girmesiyle birlikte, l Ocak 1968'den itibaren tek bir bütçeye kavuşmuştur.[2] Daha
önce AKÇT (Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu Antlaşması Md. 78/9), AET (Roma
Antlaşması, Md.205) ve EURATOM (Roma Antlaşması, Md.179) Antlaşmalarında bütçe
konusu düzenlenmiş ve her üç Topluluk için ayrın bütçeler hazırlanmıştır.
1.1.1968'den bu yana başlangıçta iki, 1971'den sonra AKÇT de dahil üç topluluk
için tek bir bütçe yapılmasına rağmen, AKÇT’nin "işletme bütçesi" bu
uygulamanın dışında bırakılmıştır. Yukarıda sayılan antlaşma metinlerinin
dışında AB'ye katılan her ülkenin "Katılma Antlaşmaları",
"Topluluk Öz kaynaklar Sistemine Geçiş" (21.4.1970), "Topluluk
Bütçesinin Hazırlanması ve Yürütülmesine ilişkin Malî Tüzük" (21.12.1977),
bütçenin hazırlamasındaki diğer önemli hukukî belgelerdir. [3]
Malî
Tüzüğe göre Topluluk bütçesi geçerli olduğu malî yıla ilişkin Topluluk gelir ve
giderlerini tahmin eden ve bunların gerçekleştirilip uygulanmasına izin veren
bir hukukî tasarruftur. Bütçe Topluluk politikalarının yürütülmesine ilişkin
harcamalar ile bunların karşılanması için gerekli olan gelirlere ihtiyaçtan
kaynaklanmaktadır. AT’nin ortak politikalarının harcamalarına ayrılan bütçe
gelirleri AB’nin ortak politikalarından sağlanmaktadır.
AT
bütçe uygulamasından dört ilke vardır. Bütçe’nin harcama ve gelirleri birbirine
mahsup edilmeden gayri safi olarak bütçede gösterilmektedir. Buna, Genellik
İlkesi denilmektedir. Gelirler ile giderler birbirine denktir. (Denklik
İlkesi) Takvim yılı esas alınarak bir malî yıl için 1980'den bu yana ECU
(EURO) cinsinden düzenlenir. Uygulama.dönemi, istisnalar dışında bir yıldır. (Yıllık
İlkesi) Bütçe AB'nin gelir ve giderlerinin tümünü kapsar. (Birlik
İlkesi) Uygulamada, bu genel ilkelerden bazı istisnalar olabilmektedir. AB
Avrupa Yatırım Bankası kanalıyla üye ülkeler ve gelişmiş ülkelerin sermaye
piyasalarından kredi bularak birlik ülkelerine borç verebilir. Bu işlem ile
Avrupa Kalkınma Fonu'nun üye ülkelerin katkılarından oluşan gelirleri ile bu
Fon'dan yapılan harcamalar birlik ilkesinden istisnadır.[4]
Bütçenin
uygulanmasından sorumlu Topluluk Organı Komisyon'dur. Komisyon, uygulamayı Malî
Tüzük hükümleri çerçevesinde yapar. Gelir bütçesinin uygulanması, 2891/77
sayılı Tüzük hükümlerine göre ve 21.4.1970 tarihli 'Topluluk Öz kaynaklar
Sistemine Geçiş Kararı’na dayanılarak yürütülür. Öz kaynaklar sistemine
geçildikten sonra gelirlerin toplanması görevi, üye ülkelerce yapılmaktadır.
Topluluk içinde bu görevi üstlenen bir "birim" yoktur. Gelirler
yıllık görüşme olmadan otomatik olarak ayarlanmaktadır. Üye ülkelerce toplanan
vergiler Komisyon adına alacak kaydedilir. Gider bütçesi uygulamasında dört
önemli ödenek türü vardır. Taahhüt Ödeneği, içinde bulunulan ve izleyen yıllara ilişkin ödeneklerdir.
İşlerlik kazanabilmesi için ilgili yıl ödeme ödeneklerinin bütçeye girmesi
gereklidir. Ödeme ödeneği, cari
malî yıl harcamaları ile önceki malî yıllardan gelenleri de kapsar. Toplam
ödeme ödenekleri, bütçe gelirleri ile denk olmalıdır. Basit ödenek, içinde bulunulan malî yıla ilişkin taahhüt
ve ödeneklerdir. Karışık Ödenek,
yıllara geçişli ödenek türüdür. Sadece cari yıl ödenekleri ile sınırlı
değildir.[5]
2. BİRLİK BÜTÇESİNDE GELİRLER VE HARCAMALAR
2.1. Gelirler
AET’yi
ve EURATOM'u kuran Roma Antlaşması (Md.194), AT’nin gelir ve giderlerinin
dengede olmasını hükme bağlamıştır. Topluluk harcamaları, 1970 yılına kadar
Roma Antlaşması'nın 200.maddesinde yer alan oranlara göre, üye devletlerin
yaptıkları katkılarla sağlanmıştır. Anlaşma’nın 201.maddesinde Komisyon'un
Topluluğun hangi öz kaynaklara başvurabileceği konusunda Konsey'e önerilerde
bulunacağı belirtilmiştir. Konsey, 22 Nisan 1970 tarihinde, üye devletlerin
malî katkılarının yerini almak üzere öz kaynaklar sisteminin oluşturulmasını
Lüksemburg Antlaşması ile benimsemiştir. Öz kaynaklar, üye ülkelerin yetkili
organlarının ayrıca karar almasına gerek olmaksızın Topluluklar bütçesinin
finansman kapsamına giren gelirleridir. Öz kaynakların, Topluluklar tarafından
benimsenen politikalardan doğan harcamaları karşılaması ana hedeftir. Fakat
zaman içinde genişleyen Toplulukta, öz kaynakların artan harcamaları
karşılaması güçleşmiştir. Tek Avrupa Senedi ile Topluluklar bütçesinde bir
reform yapılması öngörülmüştür. Bu çerçevede, mevcut öz kaynaklar sisteminde üç
temel değişiklik önerilmiştir. Bunlar; Topluluk gelirlerinin yeni tavanının
GSMH içinde düşürülmesi. Topluluk kaynaklarının bileşiminin değiştirilmesi ve
öz kaynaklara daha esnek bir sistemin getirilmesine ilişkin öneriler olup 1988
yılında onaylanmıştır. AB’de öz kaynaklar dört temel vergiden oluşmaktadır.
2.1.1. Ortak Gümrük Vergisi Gelirleri
Üye
devletlerin gümrük vergilerine ilişkin yetkilerini Topluluğa devretmeleri
sonucunda ortak gümrük vergisi, l Ocak 1975 tarihinden itibaren Topluluk
bütçesinin finansmanında kullanılmaktadır. Bu vergiyi, üye devletlerin gümrük
idareleri Topluluk adına toplanmaktadır. Üçüncü ülkelerden yapılan ithalatta
uygulanan vergi oranları, tüm üye ülkelerde aynı orandadır. Bu durum, ithal
edilen malların ekonomik ve idarî açıdan en uygun limanlardan Birliğe girmesini
sağlamaktadır. 1998 yılında AB gelirlerinin %16‘sı gümrük gelirlerinden elde
edilmiştir.[6]
2.1.2. Tarımsal Vergiler
Tarımsal
vergiler, AT’nin uyguladığı ortak tarım politikasının sonucunda sağlanan
(prelevman ve fark giderici vergi)vergilerdir. İki çeşittir. Birincisi,
Topluluk dışı ülkelerden ithal edilen tarım ürünlerinden alınır. Topluluk
destekleme fiyatı ile normal dünya fiyatı arasındaki fark kadardır. Miktarı,
her ürün için Topluluk ve dünya piyasasının durumuna göre değişir, İkincisi,
üye ülkeler arasındaki ticarette iç fiyatlar ile ithal fiyatlar arasındaki
farkı gidermek için alınan dahili vergidir. Birinci tip tarımsal vergi ile,
üçüncü ülkelerden Birlik destekleme fiyatının altında tarımsal ürün ithali
önlenmek istenmiştir, îkinci tip vergi ile de, tarımsal ürünün yurt içi
fiyatları ile ithal fiyatları arasındaki fark ortadan kaldırılmıştır. l Ocak
1975 tarihinden itibaren üye ülkeler, şeker üretiminin düzenlenmesine ilişkin
ortak politika çerçevesinde, şeker ve glikoz üzerinden aldıktan vergileri Topluluk
bütçesine aktarmaya başlamışlardır. Ortak gümrük tarifesinin tarımsal ürünlere
uygulanması sonucunda elde edilen gelirler, bütçenin FEOGA fonunda
toplanmaktadır.
2.1.3.Katma Değer Vergisi Üzerinden Alınan Pay
Konsey,
22 Nisan 1970 tarihinde, 1975 yılından itibaren KDV’nin en fazla yüzde 1’lik
kısmının Topluluklar bütçesine devredilmesine karar vermiştir. 17.5.1977
tarihinde kabul edilen 6. Tüzük ile, katma değer vergisinin matrahı Topluluk
içinde uyumlaştırılmıştır. Fakat üye ülkeler, ancak 1979 yılında Tüzüğü
uygulamaya başladıkları için, bu gelir kaynağı ilk defa 1980 bütçesinde
üyelerin malî katkılarının yerini almıştır. Verginin, 1983 yılına kadar yüzde
l,l’i bütçeye aktarılmıştır. Bu pay, 7.5.1985 tarihli Konsey Karan uyarınca
yüzde 1,4'e çıkarılmış, 1988 yılbaşında yüzde 1,6'ya yükseltilmiştir. Yüzde 1,4
oranındaki kesintinin yapıldığı KDV matrahları toplamı, her üye ülkenin
yarattığı GSMH’nin yüzde 55'ini geçmeyecektir. Konsey' in 13 Mart 1988 Brüksel
Toplantısı paralelinde Komisyon tarafından getirilen bu değişiklik önerisi
1988'den bu yana dikkate alınmaktadır. KDV üzerinden yapılan kesintilerde
matrahlardaki uyumlaştırmalara ek olarak, üye ülkelerin ekonomik güçleri de
dikkate alındığından, bütçe yükleri Topluluk üyeleri arasında adaletli bir şekilde
paylaştırılmaktadır. Öz kaynaklar sisteminin en önemli gelir kalemi KDV
üzerinden alınan paylardır.
2.1.4.Kömür ve Çelik Üretimi Üzerinden Alınan Vergiler
AT içinde ilk oluşturulan Topluluk olan AKÇT’nin
bütçesinin, diğer iki Topluluk bütçesinden başlangıçta ayrı olduğuna daha önce
değinmiş idik. AKÇT' da yetersiz bir malî güç vardı. Topluluğun yürütme organı
olan Yüksek Otorite, kömür ve çelik üzerine vergi koymaya yetkili idi. Otorite,
üye devletlerin kömür ve çelik üretimleri üzerine, üretimin ortalama değerinin
yüzde l'ini geçmemek üzere bir vergi (levy) koyma yetkisine sahip idi. Oranın
yüzde l'in üzerine çıkabilmesi, ancak Konsey'in nitelikli çoğunluk ile karar
vermesine bağlı idi. (Paris Antlaşması, Md.49-50). Zaman içinde bu oran
düşürülmüş ve l Ocak 1980 tarihinde yüzde 0,31 olarak belirlenmiştir. 24
Haziran 1988 tarihli Konsey Karan ile AKÇT kapsamına giren maddelerin
ithalatından alınan gümrük vergileri Toplulukların öz kaynakları arasında
sayılarak genel bütçeye aktarılmaya başlanmıştır. Daha önce bu vergiler
AKÇT’nin "işletme bütçesi"nin finansmanında kullanılıyordu.
2.1.5. Öz kaynaklar GSMH Payı
AB'de
öz kaynakların içinde diğer bir önemli gelir kalemi, öz kaynaklar GSMH payıdır.
Öz kaynaklar içinde önemli bir kaynak olarak 1.1.1989'dan bu yana
uygulanmaktadır. Üye ülkelerin yarattıkları GSMH'lere belirli bir oranın
uygulanması sonucunda bulunan tutarlar. dördüncü kaynak olarak, diğer öz
kaynaklar ile karşılanamayan bütçe harcamalarını finanse etmek için bütçeye
aktarılmaktadır (24.6.1988 tarihli Karar). AB'de geleneksel kaynaklar (OGT
vergisi tarımsal vergiler-şeker vergisi dahil- KDV ve öz kaynaklar GSMH payı)
dışında da gelirleri vardır. Bunlar, bütçe içinde ikinci derecede önemlidirler.
Başlıcaları:
- Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu vergilerinin bir
bölümü, bu topluluğu idarî harcamalarım karşılamak üzere Topluluk bütçesine
bırakılır,
- Parasal aylıklarından yapılan kesintiler(Topluluk
organlarında çalışanların ücretlerinden kesilen gelir vergisi ile sosyal
güvenlik kesintileridir),
- Topluluk organlarınca taşınır ve taşınmaz mal
satışlarından sağlanan kira, faiz ve döviz gelirleri,
- Gecikme faiz ve zamları,
- Borç alma ve verme işlemlerinden kaynaklanan
gelirler(Topluluğun özel kredileri için yapılan ana para ve faiz ödemeleri ve
borç yükümlülüklerini yerine getirmelerinden doğan gelirleri),
- Birlik programlarına katkı, ücret karşılığı yapılan
hizmet gelirleri ve geri ödenen harcamalar
- Önceki malî yıldan devreden bakiyeler.
Bugün itibariyle Topluluğun öz kaynakları aşağıdaki
şekilde sıralanabilir:
• Tarımsal Vergiler:Tarım ürünlerinin ithalatında
alınan gümrük vergilerinin yerini alan tarımsal vergiler (prelevmanlar) üye
olmayan bir ülkeden ithal edilen tarımsal ürünler için dünya fiyatlar ile
Toplulukta uygulanan fiyatlar arasındaki farkı gidermek üzere konulan
vergilerdir.
• Gümrük Vergileri:Bu gelirler, üye olmayan ülkelerden
yapılan ithalatta uygulanan ortak gümrük tarifesinden doğan gelirlerdir. Gümrük
tarifelerinin düşürülmesi ve Avrupa Birliğinde yaşanan genişlemeler nedeniyle
bu iki kaynak, Topluluk bütçesinin finansmanına yetmemeye başlamıştır. Bu
nedenle KDV ve GSYİH katkı payları da öz kaynaklar arasına katılmıştır.
• KDV Payları:Bu kaynak, her bir üye ülkenin KDV gelirlerinden
topluluk bütçesine sağlayacağı katkıyı göstermektedir.
• GSYlH Katkı Payları:Tüm üye ülkeler GSYİH’sinin
toplamına göre her ülke kendi GSYİH’sinin büyüklüğü ölçüsünde, Topluluk
bütçesine katkı sağlamaktadır. Bu katkı payı bütçeyi dengelemek amacıyla bütçe
süreci içerisinde ve bütçe açığını dengeleyecek şekilde hesaplanmaktadır. Bu
nedenle GSYİH katkı payları ek kaynak olarak yer almaktadır. Aralık 1992
tarihinde yapılan Edinburgh Zirvesinde öz kaynaklar sistemi ile ilgili olarak
alınan yeni karar 31 Ekim 1994 tarihinde onaylanmıştır. Bu kararla öz kaynaklar
tavanı 1995 yılında GSYİH'nin %1,21'ine yükseltilmiş, daha sonraki yıllarda da
aşamalı olarak yükseltilerek 1999 yılı için GSYİH'nin %1,27'sine
yükseltilmiştir.[7]
Gündem 2000
Temmuz
1997'de Komisyon Daha Güçlü ve Geniş Bir Birlik için Gündem 2000'i
yayımlamıştır. Gündem 2000, ortak tarım politikası, ekonomik ve sosyal uyum
fonu, katılım öncesi stratejinin oluşturulması, gelecekteki genişlemenin
sonuçları ve Topluluğun finansmanı konularım kapsamaktadır. Komisyon, 2006
yılına kadar öz kaynaklara ilişkin GSYİH'nin %1,27'si oranındaki tavanda
değişiklik yapılması gerekmeksizin Topluluk politikalarının önerilen şekilde
geliştirilmesi ile bir grup aday ülkenin katılımının mümkün olduğunu gösteren ve
2000-2006 yıllarım kapsayan bir malî çerçeve oluşturmuştur. Mart 1998'de
Komisyon ortak tarım politikası reformuna ilişkin bir grup yasal düzenleme
teklifinin yanısıra 2000-2006 yıllarına ilişkin yeni malî perspektif teklifi
ile birlikte 29 Ekim 1993 tarihli Kurumlar arası Anlaşmanın uygulanması ve
yenilenmesi üzerine bir rapor yayımlamıştır.[8]
2.2. Harcamalar
Avrupa Birliği bütçesinden yapılan harcamalar, başlıca
dört başlık altında toplanabilir:
2.2.1. Ortak Tarım Politikasından Kaynaklanan
Harcamalar (FEOGA Garanti Bölümü)
Bu
tip harcamalar, ortak tarım politikasının bir sonucudur. En önemli harcama
kalemleri;tahıllar ve pirinç zeytinyağı ve yağlı bitkiler ile süt ve süt
ürünleri için yapılan harcamalardır. Bu üç tarım ürünü harcamaları Garanti
Bölümü'nün ortalama yüzde 50'den fazladır. Avrupa Topluluklarında ortak tarım
politikasının finansman giderleri, daima önemli sorunlara yol açmıştır. Çünkü
tarım sektörü harcamaları Topluluklar bütçesinin ortalama üçte ikisine yakın
bir kısmını kapsamaktadır. 30 Haziran 1965 tarihinde bu konuda ortaya çıkan
anlaşmazlık sonucunda Konsey toplantısı yanda kalmış ve Fransa, Konsey
birleşimlerine katılmayı reddetmiştir. Bu ülke, ortak gümrük tarifelerinden
elde edilen gelirlerin Tarım Fonu için kullanılmasına karşı çıkmış ve üye
ülkelerin bu Fon'a doğrudan katılmaları gerektiğini savunmuştur. Ayrıca, l
Temmuz 1967 tarihine kadar çiftçilik ürünlerindeki ticaretin tamamen
liberalleşmesini istemiştir. Fransa'nın bu tutumu üzerine, 28 Ocak 1966
tarihine kadar Konsey toplantısı yapılamamıştır. Konsey, 22 Nisan 1970
tarihinde kabul ettiği bir Karar ile Topluluğun öz kaynaklarının;tarımdan
alınanlar dahil bütün vergiler, ortak gümrük vergileri ile katma değer
vergisinin yüzde l'den oluşacağına karar vermiştir. Topluluk harcamalarının
finansmanında öz kaynakların yeterli olmaması üzerine üyeler, finansmanda eksik
kalan kısımların her ülkenin milli gelirlerine göre sağlayacağı katkılar ile
karşılanmasını kabul etmişlerdir. 1975 yılında öz kaynaklar, bütçenin yüzde
60'ını finanse ederken, 1978' de bu oran yüzde 61'e çıkmıştır. 1979 yılından
itibaren bütçe, önemli ölçüde katma değer vergisi ile finanse edilmeye
başlanmıştır. Topluluklar bütçesi, 1973 yılında Toplulukların genişlemesi ve
özellikle FEOGA harcamalarındaki artış (1973-85 döneminde yılda ortalama yüzde
15) sebebiyle önemli ölçüde büyümüştür.
2.2.2. Bölgesel Kalkınma Politikası ile Ulaştırma
Politikasından Kaynaklanan Harcamalar (Yapısal Fonlar)
Ortak
bölgesel kalkınma ve ulaştırma politikalarının yürütülmesine ilişkin harcamalardır.
Bunlar;FEOGA Yön verme Bölümü (balıkçılık dahil) Bölgesel Fon ile Sosyal
Fon'dur. Yön verme Bölümünden yapılan harcamaların amacı, tarımsal yapımın
geliştirilmesidir. Ortak balıkçılık politikasının amacı balıkçılığın
desteklenmesidir. Ortak ulaştırma politikasının amacı ise, Birlik içinde
ulaştırma altyapı projelerinin gerçekleştirilmesini sağlamaktır. 22 Nisan 1970
tarihli Konsey Karan gereğince Sosyal Fon, o tarihten bu yana genel bütçe
dışından finanse edilmeye başlanmıştır.
2.2.3. Kalkınma İçin İşbirliği Programından
Kaynaklanan Harcamalar
Avrupa
Birliği'nin üçüncü ülkelere yönelik Kalkınma Programı'nın başlıca iki malî
kaynağı vardır. Bunlar;Birlik Bütçesi'nde "Development Cooperation"
ana başlığı altında yer alan miktarlar ile Avrupa Yatırım Bankası öz
kaynaklarından üçüncü ülkelere ayrılan "fonlar"’dır. Çeşitli
anlaşmalar ve kararlar ile hukukî çerçevesi çizilen Kalkınma Programı'nın
Uygulama Bölümü (bütçe tahsisleri dahil) Birlik adına Avrupa Yatırım Bankası tarafından
yürütülür. Bu programdan yakın zamana kadar Lome Sözleşmelerine taraf olan
Afrika, Karayip ve Pasifik ülkeleri ile 12 Akdeniz ülkesi yararlanmakta idi.
1989 yılında Orta ve Doğu Avrupa'da ortaya çıkan gelişmeler çerçevesinde
Topluluk, bu ülkeler ile de ilişki kurmuştur. Avrupa Konseyi'nin, Avrupa
Yatırım Bankası'nı, olağan borç verme kriterleriyle Polonya ve Macaristan'daki
yatırım projelerine finansman kaynağı sağlamaya davet etmesiyle başlatılan
PHARE Programı, daha sonra Bulgaristan, Çekoslovakya, Romanya ve Yugoslavya'yi
da içine alacak şekilde genişletilmiştir.
Bütçeden ayrılan fonların önemli bir kısmı hibe veya
özel şartlı kredilerdir. Dolayısıyla, AYB öz kaynaklarından sağlanan fonlardan
çok daha avantajlıdır. Birlik bütçesinden kalkınma programına ayrılan paylar,
1979-1993 yılları arasında ortalama yüzde 4 civarında seyretmiş ve zaman içinde
istikrarım korumuştur. Buna karşılık AYB öz kaynaklarından üçüncü ülkelere
verilen kredilerin AYB öz kaynaklarından verilen toplam kredi ve garantiler
içindeki payında, 1985 yılından sonra düşme gözlenmiştir. 1959-1983 döneminde
bu pay yüzde 11,4 iken 1985'te yüzde 10,3 olmuştur. 1986'da yüzde 5,3 olan pay,
1991'de yüzde 5,2'ye gerilemiştir.
2.2.4. Araştırma ve Enerji Harcamaları
AB'nin
araştırma ve geliştirme ile enerji politikaları çerçevesinde yapılan
harcamalardır. Birlik A+G'ye büyük önem vermektedir. Bu konudaki harcamalar,
bütçe harcamalarının ortalama yüzde 3'ü kadardır. Enerji harcamaları enerji
planlaması, nükleer güvenlik, modern teknolojilerin geliştirilmesi,
biyoteknoloji alanlarında yapılan harcamaları kapsamaktadır.
2.2.5. Üye Ülkelere Geri Ödemeler, Yardım, Kredi,
Kredi Garantileri
AB'ye
üye ülkeler, tarımsal vergiler ve ortak gümrük tarifesine ilişkin bütçe
gelirlerim tahsil ederken, bu gelirlerin yüzde 10'nu maliyet olarak
kesmektedirler. Bu kesintiler bütçe gelirlerinde yüzde 10 oranında azaltma
yaptığı için, bir çeşit harcamadır ve üye ülkelere bu miktarlar geri
ödenmektedir. Birlik, bütçe dışından kullandığı kaynaklar için bir garanti
sağlamaktadır. Ayrıca, yeni üye ülkelere katılma anlaşmaları çerçevesinde
yapılan geri ödemeler de bu bölüm kapsamındadır.
2.2.6. İdarî Harcamalar
AB'de
idarî harcamalar kapsamına Birlik organları olan Parlamento, Konsey, Komisyon,
Adalet Divanı, Sayıştay ve Komitelerin tüm idarî harcamaları girmektedir. Bu
tip harcamalar, Birlik bütçesinde oldukça küçük bir paya sahiptir. Yıllara göre
değişmekle beraber bütçe harcamalarının ortalama yüzde 4-5'i arasındadır.
AT’nin
fakir Güney ülkelerine genişlemesi ile birlikte Bütçe'ye yeni kaynak bulma
konusundaki arayışlar hız kazanmıştır. Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın
ekonomilerinde tarım sektörüne bağımlılık, diğer Topluluk ülkelerine göre daha
fazladır. Topluluk bütçe harcamalarının %50'den fazlasının ortak tarım politikasının
finansmanından kaynaklandığını göz önüne alırsak, ikinci ve üçüncü genişlemeyle
birlikte bütçeye gelen ek yük kendiliğinden ortaya çıkar. Aslında ekonomisi
büyük ölçüde tarıma bağlı olan Türkiye'nin Gümrük Birliğinin ötesinde AB'ye tam
üye olamamasının altında yatan temel gerekçelerden biri de, Türkiye'nin tam
üyeliği durumunda ortak tarım politikası kapsamına girecek Türk tarımının AB
bütçesindeki dengeleri alt üst etmesinden korkulmasıdır. Yunanistan'ın üye
olduğu 1980'li yılları başlarında dünya tarım ürünleri fiyatları, AT lehine
idi. Bu sebeple Yunanistan'ın katılımı Bütçe'ye ek bir yük getirmemiştir.
1986
da İspanya ve Portekiz'in AT’ye üye olmasıyla birlikte, Topluluk bütçesinde
yeni uygulamalara gidilmiştir. 1986 yılında Delors I Paketi olarak adlandırılan
reformla birlikte ekonomi ve sosyal politikalara Topluluk seviyesinde kaynak
sağlanması ve bu kaynakların Ortak Tarım Politikası için harcanamayacağı kuralı
konmuştur. Pakete göre, bütçe disiplini getirilecek ve yapısal politikalar için
finansman sağlanacaktır. Delors I paketinde özellikle tarım harcamaları için
getirilen düzenlemeye göre, tarım harcamalarındaki artış, Topluluk GSMH'nin
yüzde 74’ten fazla olmayacaktır. Ayrıca bütçeye parasal reserve adı altında bir
başlık eklenerek dolar ve Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve Destekleme Fonu için
harcanan ECU arasındaki döviz kuru dalgalanmaları finanse edilecektir.
Genişlemeden sonra Delors I ve Delors II Paketleri ile yeni kaynakların tarım
politikaları için kullanılmasına sınır getirilmiştir. Bütün bu önlemlere
rağmen, 1996 bütçe tasarısında tarım için yapılan harcamalar 1995 yılma göre
artış göstermiştir. Tahmin edilen harcama 890 milyon ECU'dür. 1996 geçici bütçe
taslağında, dördüncü genişlemede göz önüne alınarak 15 ülke taslağa alınırken,
1999 yılma kadar geçerli olan malî perspektif içinde Türkiye'ye yer
verilmemiştir. Bunun anlamı şudur:1999 yılma kadar Türkiye'nin AB'de tam üyelik
yolu kapalıdır.
3. AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
BÜTÇE REFORMU (Delors I veDelors II Paketleri)
Tek
Avrupa Senedi'nin kabulü ile birlikte, 1992 yılına kadar istikrarlı, garantili
ve yeterli bütçe kaynaklarına ulaşabilmesi için, Komisyon tarafından yeni bir
sistem önerilmiştir. Komisyon'un bu öneri paketi (Delors I), Konsey'in
88/376/EEC sayılı ve 24 Haziran 1988 tarihli Karan ile kabul edilmiştir. Paket,
Topluluğun 1988-92 önemindeki 5 yıllık malî perspektifini ortaya koymuştur.
Topluluğun
mevcut kaynaklarının Tek Pazar hedefine ulaşmada yeterli olamayacağı
belirtilerek, mevcut durumun geliştirilmesi istikrarın sağlanması ve ortak
politikaların uygulanabilmesi için Topluluk gelirlerinin garanti altına
alınması, öz kaynakların genişletilmesi ve üye ülkelerin Topluluk bütçesine
yaptıkları ödemelerin ülkelerin ödeme güçleriyle paralel bir duruma getirilmesi
hedeflenmiştir. Bu amaçlarla Topluluk bütçesinde yer alan öz kaynaklar
tavanının, 1992 yılına kadar Topluluk GSMH'nin yüzde 1,20'sine yükseltileceği
ve yıllar itibariyle parantez içindeki oranları (1988:%1,15, 1989:%1,17,
1990:%1,18, 1991:%1,19, 1992:%1,20) aşamayacağı belirtilmiştir.
Böylece,
Topluluk gelirlerinde istikrarsızlığın ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.
Ayrıca, bütçede öngörülmeyen harcamalar için (ECU/dolar paritesi dalgalanma
giderleri gibi)toplam GSMH'nin yüzde 0,03'ü oranında "yedek ödenek"
ayrılacaktır. 1984 Fontainebleau Zirve'sinde kabul edilen ve İngiltere'nin
bütçeye aktardığı KDV ile Topluluk harcamalarındaki oransızlığı gidermek için
benimsenen "telafi mekanizması"’da değiştirilinceye kadar
uygulanacaktır. Paket ile, her üye ülkenin KDV matrahına sabit olarak uygulanan
1,4 oranının o ülkenin GSMH'sinin yüzde 55'ini aşamayacağı belirtilmiş ve AKÇT
kapsamındaki ürünlere uygulanan gümrük vergileri de Topluluk öz kaynakları
arasına dahil edilmiştir.
1988-1992
yılları için malî perspektif hazırlanırken bütçe disiplininin sağlanmasına
yönelik bazı ilkeler de benimsenmiştir. Buna göre, bütçe harcamalarının en
önemli kısmını oluşturan FEOGA'nın Garanti Bölümü harcamalarının söz konusu
dönem içinde Topluluk GSMH'sindeki artışın, yüzde 74'ü seviyesindeki bir sınır
içinde arttırılması planlanmıştır. Tarımsal stokların değer kaybından
kaynaklanan maliyetlerin karşılanması amacıyla bütçede Tarımsal Yön verme
bölümünün dışında, 1988 yılı için 1,2 milyar ECU'lük kaynak ayrılması ve bu
miktarın 1992 yuma kadar 1,4 milyar ECU'ye yükseltilmesi kabul edilmiştir.
Komisyon'da
10 Şubat 1992 tarihinde kabul edilen ve Komisyon Başkanı Delors' un Topluluğun
1993-1997 yıllan arasındaki malî çerçevesi üzerine hazırladığı bütçe öneri
paketi (Delors II Paketi), gelecek beş yıl içinde
Birlik Bütçesinde büyük bir artış yapılmasını öngörmüştür. Buna göre 1997’de
Bütçe 63 milyar ECU’den 83 milyar ECU’ye yükselecektir. Artması öngörülen 20
milyar ECU’nün 11 milyarlık kısmı ekonomik ve sosyal yakınlaşma 3 milyarlık
kısmı rekabetin arttırılması 2,6 milyar AB'nin dış ülkelerdeki faaliyetleri
(insani yardım v.b.) ve 4,2 milyar ECU ise ortak tarım politikası için
ayrılmıştır. Tarım ve insani yardım gibi bazı yeni harcama kalemleri, doğrudan
Maastricht Antlaşma sı'ndan kaynaklanmamaktadır.
Delors II Paketi'nin hedefleri şunlardır:Ekonomik ve
sosyal bütünleşmeye katkıda bulunmak, böylece Ekonomik ve Parasal Birliğin tüm
üye ülkelerin en geniş katılımını sağlamak. Topluluk ekonomisinin rekabet gücünü
yükseltmek. Birliğin üretim ve ihracat kapasitesini koruyarak ortak tarım
politikası reformunu başarmak, Birliğin daha az gelişmiş bölgelerinin
kalkındırılmasını gerçekleştirmek ve malî dayanışmayı mümkün kılmaktadır.
Paket, bu hedefler çerçevesinde Birliğin malî yapısının yeniden yapılanması
için aşağıdaki hususları öngörmüştür.
3.1. Topluluk Gelirleri
Günümüzde
yüzde 1,20 olan Birlik öz kaynakları tavanının Birlik GSMH'nin yüzde 1,37'sine
yükseltilmesi öngörülmektedir. Birlik bütçesinde yıllık ortalama yüzde 5'lik
büyüme gerçekleştirilerek, 1997 yılına kadar 20 milyon ECU'lük bir artış
sağlanacaktır. Bu ek kaynak ile, 1997 yılında Birlik Bütçesi'nden yapılabilecek
ve 1992' de 62.8 milyar ECU olan harcama tutarı da, 83,2 milyar ECU'ye
yükselecektir. Pakette belirtilen hedeflere ulaşılabilmesi için Birliğin gelir
kaynaklarının bileşiminde önemli değişiklikler yapılması da öngörülmüştür.
Böylece, daha zengin olan üye ülkelerin ortak harcamalara, daha fazla katkıda
bulunmalarının sağlanması amaçlanmıştır. Bunun için Birlik bütçesinde yapılması
öngörülen değişiklikler şunlardır:
- Dördüncü Kaynak olarak bilinen ve üye ülkelerin
GSMH'leri ile KDV matrahı arasındaki farka belli bir oranın uygulanması yoluyla
hesaplanan ve aynı zamanda üye ülkelerin GSMH'leri oranında bütçeye yaptıkları
katkıları gösteren kaynağın, toplam bütçe gelirleri içindeki payını yüzde
15'ten, yüzde 40 seviyesine yükseltmek,
- Buna karşılık KDV den sağlanan gelirlerin toplam
bütçe gelirleri içindeki payını yüzde 55'ten, yüzde 35'e düşürmek,
- Geleneksel kaynaklar olarak bilinen gümrük vergisi
ve tarımsal prelevmanlardan sağlanan gelirlerin, toplam gelirler içindeki
payını da azaltmaya devam ederek, yüzde 25'e düşürmek.
3.2. Topluluk Harcamaları
Pakette
belirtilen hedeflere uygun olarak bütünleşmeye yönelik harcamaların düzenli
olarak arttırılması öngörülmektedir. Bu amaçla yapısal fonların, 1977 yılında
11 milyar ECU civarında bir artışla, 29,3 milyar ECU'ye çıkartılması gerekli
görülmüştür. Bu fonların az gelişmiş bölgelerin geliştirilmesi, sanayinin
rekabet gücünün yükseltilmesi tarımsal yapının modernizasyonu ve kırsal kesimin kalkındırılması
hedeflerine yönelik olarak kullanılması öngörülmekledir. Aynen, balıkçılık ile
ilgili faaliyetlerin de yapısal politikalar
içine dahil edilmesi düşünülmektedir.
Ekonomik
bütünleşme ve uyum hedefine ulaşılabilmesi için İspanya, İrlanda, Yunanistan ve
Portekiz'e yönelik "Uyum Fonu"na mümkün olan en kısa süre içinde
işlerlik kazandırılması hedeflenmektedir. Topluluğun rekabet gücünün arttırılması
için kullanılabilecek kaynakların 1997 yılında 3,5 milyar ECU'ye ulaşacağı
tahmin edilirken, şirketlere sübvansiyon ve diğer doğrudan müdahalelerle destek
sağlanmaması ilkesi benimsenmektedir. Pakette;tarımsal harcamalardaki artış
hızının diğer harcamalara oranla daha düşük olacağı belirtilmekte (1992'de 35,3
milyar ECU'den 1997’de 39,6 milyar ECU'ye Birliğin artan uluslararası
yükümlülüklerine bağlı olarak Birlik dışına yapılacak harcamaların 1993 yılında
artmaya başlayacağı hususu da yer almaktadır. Birlik dışına açılacak kredilerin
tutarının 1992'de 3,6 milyar ECU'den, 1997 yılında yaklaşık 6,3 milyar ECU'ye
ulaşacağı öngörülmektedir.[9]
4. AB’DE
VERGİ POLİTİKASI
4.1. AB'nin Temel Vergileme İlkeleri
Ekonomik
entegrasyon sürecinde, iktisat teorisi;bütünleşme çabası içindeki ülke
ekonomilerinin birbirlerine yakınlaşmasının gerekliliğini vurgulanmaktadır. Bu
hususta para ve maliye politikalarının uyumlaştırılması en önemli unsur olarak
görülmektedir.
Bu
nedenle AB'de serbest dolaşım ve rekabetin tesisi amacıyla malî alanda vergi
politikalarına yön verecek temel vergileme ilkeleri benimsenmiştir. AB uyumlu
bir vergi politikası gümrük birliğinin sağlanması aşaması kadar bu aşamadan
sonra da oluşturulan Avrupa Tek Pazarı'nın etkin çalışması için de hayati bir
önem arz etmektedir. AB'de bu amaçla temel vergi ilkeleri benimsenmiştir.
4.1.1.
Gümrük Birliğinin Sağlanması ile İlgili Vergi Düzenlemeleri
4.1.1.1.
Gümrük Vergilerinin Kaldırılması Ortak Gümrük Tarifelerinin Uygulanması
Roma
anlaşması AB içinde gümrüklerden arındırılmış ortak bir iç pazarın
oluşturulmasını düzenlemektedir. 1958'de yürürlüğe giren adı geçen anlaşma ile
(başlangıçta 6 ülke) üye ülkeler arasındaki gümrük vergilerinin kaldırılması ve
üçüncü ülkelere karşı ortak gümrük tarifelerinin uygulanması düzenlenmiştir.
Avrupa
Komisyonu'nun 1958'de onayladığı Beyaz Kitap ya da Avrupa Tek Senedi ile gümrük
birliği uygulaması daha ileri düzeye getirilmiş ve tek pazarın önündeki fiziki,
teknik ve malî engellerin konusu düzenlenmiştir. Roma Anlaşması'nda da bu
konuda malların serbest dolaşımı, gümrük birliği ve üye ülkeler arasında miktar
kısıtlamaların kaldırılması düzenlenmiştir.
4.1.1.2. Eş
Etkili Vergilerin Kaldırılması
Roma
Anlaşması hükümleri;üye ülkelerin arasındaki gümrük vergilerinin kaldırılması
yanında, var olan eş etkili vergilerin kaldırılmasını da içermektedir. Eş
etkili vergi kavramı Adalet Divanı tarafından şu şekilde tanımlanmıştır:
'Üye ülkelerce tek yanlı olarak, ithalat sırasında ya
da ithalat gerçekleştikten sonra, benzer yerli mallara uygulanmayıp sadece üye
ülkelerden ithal edilen mallara özel olarak uygulanan ve böylece söz konusu
malın fiyatını yükselterek, malların serbest dolaşımı üzerinde bir gümrük
vergisi etkisi yapan vergiler.
4.1.1.2. Ayırımcı Vergileme Ve Aşırı Vergi
İadesi Yasağı
Ayırımcı
vergileme ve vergi iadesi yasağı ile, üye ülkelerin kendi aralarındaki ithalatı
caydırıcı ve ihracatı özendirici önlemler almalarının önlenmesi
amaçlanmaktadır. Roma Anlaşması'nın 90.maddesi, üye ülkelerin diğer üye ülke
mallarını, benzer yerli mallardan daha yüksek oranlarda vergilenmesini veya
yerli ürünlere uygulanan istisnaların ithal ürünlere uygulanmamasını
yasaklamaktadır.
Ayrımcı
vergileme yasağı aynı ürünler kadar benzer ürünler içinde geçerlidir. 'Benzer
Ürün' deyimi ile birbirinin yerine ikame edilebilir ürünler kastedilmektedir.
Anlaşmanın 91.maddesi ise, aşırı vergi iadesi gibi yollarla ihracatı teşvik
edici önlemler yasaklanmaktadır. İhracatta yapılacak vergi iadesinin, aynı
ürünün yurt içinde satışında alınan vergiden daha fazla olmaması gereği vardır.
Ayrıca anlaşma 92.madde ile dolaysız vergileri de kapsayacak şekilde
genişletilmemiştir.
4.1.1.3.
Devlet Yardımları Yasağı
Devlet
yardımları yasağı, ortak rekabet politikasının bir parçası olarak
öngörülmüştür. Haksız rekabetin önlenmesini amaçlayan ortak rekabet politikası
ile ilgili düzenlemeler, Roma Anlaşmasının 81-89. maddeleri arasında
düzenlenmiştir. AB'nin ortak rekabet politikası üç temel prensip üzerine
oturtulmuştur:
·İşletmeler arasında, anlaşmalar yoluyla tekel
oluşturulmasının engellenmesi,
·Bir ya da birkaç işletmenin usulsüz yollarla,
ortak pazarda hakim duruma gelmesinin önlenmesi,
·Devlet yardımlarında ve kamu işletmelerinde
ayrımcılığın kaldırılması.
Avrupa
Komisyonu uygulamasına ve Adalet Divanı karalarına göre, 'yardım' kavramı,
dolaylı-dolaysız tüm yardım türlerini ve vergi avantajlarını kapsamakta ve dört
grupta oluşmaktadır:
·Nakdî yardımlar, öz kaynak katılımları, tercihli
koşullarda mal ve hizmet karşılanması,
·Piyasa şartlarının altında krediler ve faiz
indirimleri,
·Borç garantileri,
·Vergi indirimleri ve vergi ertelemeleri,
Diğer
taraftan, devlet yardımları yasağı, AB'nin ortak teşvik politikası çerçevesinde
geçerliliğini yitirmektedir. AB ortak teşvik politikası ile ortak ticaret
politikası çerçevesinde, yapılmasına izin verilen devlet yardımları
belirlenmektedir. Bu teşvik politikaları arasında:
·KOBİ'lerin kurulması ve geliştirilmesi ile
ilgili olanlar,
·İşletmelerin AR-GE faaliyetlerinin desteklenmesi
ile ilgili olanlar,
·Çevrenin korunması ile ilgili olanlar,
·Tarımsal yardımlar sayılabilir.
AB'de
teşvik ve devlet yardımları konusunda genel kabul görmüş ölçüt bu yardımların
genel nitelikte yapılıyor olmasıdır. İhracatta uygulanacak devlet yardımı
yasağı, doğal olarak üye ülkeler arasındaki ticarette geçerlidir. Üye
ülkelerden üçüncü ülkelere yapılan ihracatta ise, yoğun teşvik uygulaması
vardır. Roma Anlaşması'nın 132.maddesinde, üçüncü ülkelere yapılan ihracatla
ilgili mevzuatın, aşamalı olarak uyumlaştırılmasının öngörülmesine rağmen, hala
ihracatın teşvikine ilişkin ortak düzenlemeler oluşturulamadığı, ve bu alanda
hala milli mevzuatların geçerliliğini sürdürdüğü görülmektedir.
4.1.1.4. Çifte
Vergilendirilmenin Önlendirilmesi
Çifte
vergilendirme hukukî ve ekonomik anlamda ortaya çıkabilmektedir. Hukukî anlamda
çifte vergilendirme, aynı kişi ve aynı vergi konusu üzerinden, aynı dönemde
birden fazla devlet tarafından vergi alınmasını ifade etmektedir. Ekonomik
anlamda çifte vergilendirme ise, birden fazla kişinin aynı vergi konusu
üzerinden ayrı ayrı vergilendirilmesini ifade eder.
Roma
Anlaşması'nın 293.maddesi üye devletlerin aralarında, çifte vergilendirilmenin
önlenmesi için, anlaşmalar yapmasını öngörmektedir. Burada kastedilen hukuki
anlamda çifte vergilendirilmedir. Bu hüküm temelinde üye ülkeler, aralarında
ikili anlaşmalar imzalamışlardır. Bu anlaşmalar genel olarak, gelir ve servet
vergileri alanındaki çifte vergilendirilmenin önlenmesine dönük imzalanan
anlaşmalardır.
4.1.1.5.
Vergi Uyumlaştırılması
Avrupa
Tek Pazar uygulaması çerçevesinde malların serbest dolaşımı, sermayenin serbest
dolaşımı, iş gücünün serbest dolaşımı ve yerleşme özgürlüğünün sağlanması,
serbest rekabetin önündeki engellerin kaldırılması için ekonomik yapıların
ülkeler arasında uyumlaştırılması için Roma Anlaşması ile vergilerin
uyumlaştırılması konusunda da uygulamalar yapılmıştır. Bu konu ayrı bir başlık
altında incelenecektir.[10]
4.2. Genel
Olarak AB Vergi Politikası
AT da
vergi politikası, ekonomik bütünleşmeye göre belirlenen ikincil bir
politikadır. Roma Antlaşması'nın vergi ile ilgili hükümleri (Md.95-99, 100 ve
220)topluluğun temel ilkeleri arasında değil[11],
Topluluk Politikası başlıklı üçüncü kısımda rekabet hükümlerinden sonra yer
almıştır. Üye devletler, vergi ile ilgili düzenlemeleri malî ihtiyaçları ile
izledikleri ekonomik ve sosyal politika amaçlarına göre kendileri belirlerler.[12] Buna
rağmen vergi politikası, Topluluğun temel amaçlarına ulaşılmasında önemli rol
oynar. Bu politika, iç vergilendirmedeki farkların azaltılması ve vergi
mevzuatlarının harmonize edilerek özellikle sermaye kaçışının ve üyeler
arasında özel tüketim harcamaları sapmasının önlenmesi amacıyla
yürütülmektedir.
AT’de
ekonomik ve parasal birlik üye devlet ekonomilerinin dengeli bir biçimde
bütünleştirilmesini öngörmektedir. Söz konusu denge, üye devletler arasında
vergi politikalarının uygulama farklılıklarından dolayı ciddi bozulmalar ile
karşı karşıya kalabilmektedir. Bir Topluluk ülkesinin diğerlerine oranla bir
"vergi cenneti" olması, diğerlerinin aleyhine olacak şekilde bütün
sermayenin ve yatırımların bu ülkeye kayması ile sonuçlandırabilmektedir.
Ayrıca AT sektörlerinin dengeli gelişmesine katkıda bulunabilecek nitelikte çok
sayıda ortak politika üstlenilmiştir. Üye devletlerin uygulayacağı vergi
politikalarının. Bu ortak politikaların öngördüğü hedeflerin aksine sonuçlar
doğurması ve bu politikaların gerçekleşmesine katkıda bulunması gerekir. Bu
doğrultuda üye devletlerin vergi politikalarının, işletmelerin Topluluğun ortak
politikalarına katılımlarını engelleyecek şekilde farklılıklar veya vergi
engelleri yaratması gerekir.
AT’de
dolaysız vergiler alanında (özel ve tüzel kişilerin gelirleri üstünden alınan
vergiler ile veraset vergisi)"çifte vergilendirme" sorunu, AET
Antlaşmasının 220. maddesinde düzenlenmiştir. Fakat bu konuda bugüne kadar
Topluluk tarafından gerçekleştirilen herhangi bir anlaşma ya da düzenleme
yoktur. Bu kapsamda yer alan eksiklik, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde
giderilmeye çalışılmıştır.
AT’de
tüketim vergileri alanında çifte vergilendirmenin ve milliyete dayalı
ayrımcılığın engellenmesi konusundaki uluslararası uygulama, malın sınır
geçişlerinde vergisi statüye kavuşturulup girdiği yeni vergi alanı usullerine
göre yeniden vergilendirilmesidir. Roma Antlaşması'nın 95'den 98'e kadar olan
maddeleri, bu durumu düzenlemeye yöneliktir. Bu maddelerde düzenlenen bir diğer
önemli unsur ise, gerek vergi iadesi, gerekse vergi tahakkuku esnasında malın
menşeine bağlı olarak ayrımcı bir muamele yapılamamasıdır.
Aslında
AB'de vergi konularının tümünü kapsayan bir politikanın olmamasının iki
gerekçesi vardır. Bunlar: vergi konusu ile devletin, egemenlik hakları arasında
mutlak bir ilişki olduğu için kamu ile ilgili yeterli yetkinin AT’na verilmemiş
olması ve Topluluğun kurucu antlaşmaları yapılırken dikkatlerin mal serbest
dolaşımı alanına dönük olarak bir gümrük birliğinin oluşturulması üzerinde
yoğunlaşmasıdır. Dolayısıyla AB’de ortak bir vergi politikası yerine, üye
devletlerdeki mevcut vergi sistemlerinin yarattığı farklılıkların giderilmesine
yönelik bir politika geçerli olmuştur. AT’nin kurucu antlaşmasında yer verilen
vergi politikasına ilişkin hükümler aşağıda özetlenmiştir:
- Dolaylı tüketim vergilerinde milliyete dayalı
ayırımcı uygulamalar ile çifte vergilendirmeyi engellemeye yönelik 95'den
98(dahil)'e kadar olan maddeler;
- Dolaylı tüketim vergilerine ilişkin (işlem hacmi
üstünden vergiler, özel tüketim vergileri vs.) ulusal mevzuatı uyumlaştırmayı
öngören 99.madde;
-Topluluk içinde çifte vergilendirmeyi önlemeye
yönelik 220.madde;
- Genel olarak Topluluk kurumlarım yetkilendiren 100
ve 145 maddeler.
AT’de
vergi uyumlaştırması Konsey'in çıkardığı direktiflerle yapılmaktadır. Roma
Antlaşması'nın Avrupa Tek Senedi ile değişik 99’ncu maddesi dolaylı vergiler
alanındaki uyumlaştırmayı hükme bağlamıştır, Buna göre Konsey, Komisyon'un
önerişi üzerine ve Avrupa Parlamentosuna danıştıktan sonra muamele vergilerine
özel tüketim vergilerine ve diğer dolaylı vergilere ilişkin mevzuatlarının
uyumlaştırılmasıyla ilgili hükümleri, 8-A maddesinde öngörülen süre içinde ve
uyumlaştırmanın iç pazarın kurulmasını ve işleyişini sağlamakta gerekli olduğu
ölçüde oybirliği ile kararlaştırmakla görevlendirilmiştir. Antlaşmanın 100’ncü
maddesi hükmüne göre, dolaylı vergilerde uyumlaştırma çalışmaları direktifler
aracılığıyla yapılmaktadır. Çünkü direktifler, bu alanda tüzüklerden daha uygun
bir araçtır. Çünkü üye ülkelerde vergi düzenlemeleri, milli parlamentoların yetkisindedir.
Böylece direktiflerin iç hukuka dönüştürülmesi sürecinde hukukî şekil ve araç
seçmede ülkelere bir esneklik kazandırılmış olmaktadır. Fakat en önemli
uyumlaştırmanın yapıldığı katma değer vergisine ilişkin olarak çıkarılan,
ikinci ve altıncı direktiflerde, çok ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiş ve
ülkelerin, serbestileri önemli ölçüde kısıtlanmıştır. AT’de üye devletler
arasında vergi ile ilgili sorunlar üç başlık altında özetlemek mümkündür.
Bunlar;
- Çifte vergilendirme,
-Vergi kaçakçılığı (çifte ya da daha fazla
vergilendirmeye tabi olmama bahanesi ile hiçbir vergi ödememe),
- Verginin milliyete dayalı olarak ayırımcı bir
şekilde uygulanması.
AT’de
bu sorunlar, bir gümrük birliğinin gerçekleşmesi ile birlikte daha da önem kazanmıştır.
Çünkü gümrük birliği ile birlikte gümrük vergisi, fon miktar kısıtlaması gibi
koruma tedbirleri kalkmış fakat bunların yerine iç vergi ayarlamaları yolu ile
yeni bir koruma aracının ortaya çıkmaması için mutlaka AT üyelerinde vergilerin
uyumlaştırılması gereği ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede AT’nın vergi
politikasının iki temel hedefi şekillenmiştir Bunlar:
- İç vergi uygulamasında milliyete bağlı ayırımcılığı
engellemek suretiyle iç pazarın oluşumuna hizmet etmek;
-Vergi
politikasını ortak politikaların gereklerine tabi tutmak veya en azından bu
politikalar ile çelişmesini önlemek suretiyle de ekonomik birliğin
gerçekleşmesine katkıda bulunmaktır.
Yukarıdaki
iki temel hedefe ulaşmak için AT dört yöntem kullanarak vergi
uyumlaştırılmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu klasik yöntemler :
- Ortak bir kural olmadığı ölçüde vergi uyumlaştırması
yoluna gidilmesi (devlet egemenliğinin esas olması),
- Topluluk içinde çifte vergilendirmenin kaldırılması
için üye devletlerin kendi aralarında malî nitelikte anlaşmalar yapmaları,
sınırlarda topluluk kapsamında geliştirilmiş yöntemler uygulayarak telafi
mekanizmasının getirilmesi
- Mevcut vergileme farklılıklarının topluluk
yapılaşmasını engellediği ölçüde mevzuat uyumlaştırmasına ve ortak kurallar
oluşturmasına yönelik çalışmalar yapılması (Bu alanda AT’nin kaydettiği en
önemli başarı, KDV yapılarının uyumlaştırılması alanında gerçekleşmiştir).
AT’de vergi politikası ile üye ülkelerin vergi
sistemlerinin karşılıklı işleyişinde, üye devletler AT hukukuna saygılı
davranmak zorundadırlar. Bunun için üye devletler, AT vergi politikası
çerçevesinde kendisinin uyrukluğunda olan özel ve tüzel kişiler ile diğer üye
ülkelerin uyrukluğunda özel ve tüzel kişilere farklı vergiler uygulayamazlar.
Vergi uygulama konusu (Topluluğun kendi gelir kaynaklarını yaratma dışında)üye
devletlerin egemenliklerine bırakılmıştır. Dolayısıyla her üye devlet kendi
vergi sistemini korumaktadır. Bir üye devlet tarafından konulacak malî amaçlı
bir vergi, gümrük birliği oluşturulurken üye ülkeler arasında hukuken
uygulanmasına imkan olmayan gümrük vergisi, fon, miktar kısıtlaması gibi koruma
amaçlı uygulamaların yerini almamak ve malî amaçlı kalmak zorundadır. Ayrıca
Üye devletlerin uyguladığı vergi politikaları ortak politikalarla çelişkili olamaz.[13]
4.3. Avrupa Birliği'nde Vergilerin
Uyumlaştırılması
AB'nin
kuruluşunu sağlayan Roma Anlaşması'nın 2 ve 3. maddeleri AB'nin ana hedeflerini
belirlemiştir. Anlaşmaya göre temel hedefler şunlardır:
·Üye ülkeler arasındaki gümrük vergilerinin ve eş
etkili diğer önlemlerin kaldırılması
·Üye ülkeler arasındaki kişilerin, sermayenin,
mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını önleyici engellerin kaldırılması,
·Tarım ve ormancılıkta ortak bir politikanın
izlenmesi,
·Üçüncü ülkeler karşı orta gümrük ve ticaret politikalarının
izlenmesi,
·Rekabetin kötüye kullanılmasını engelleyen ortak
bir sistemin kurulması,
·Üye ülkeleri ekonomi politikaları arasında bir
koordinasyonun sağlanması
Birlik
bu hedefler çerçevesinde ekonomi işbirliğini tesis ettirip, siyasi birliğin oluşumunu
sağlayacaktır. Ekonomik ve Parasal Birlik aşamasındaki AB için en önemli husus
parasal birliğin tesis edilerek, malî politikaların birbirine
uyumlaştırılmasıdır.
AB
Maastricht Anlaşması ile parasal birlik yoluyla fiyat istikrarına dayalı
merkezi bir para politikası benimsemiştir. Birlik maliye politikasında ise
adem-i merkeziyetçi bir yapıya yakın bir rejim benimseyerek;malî alanda üye
ülkelere bir özerklik sağlamıştır. Bu sayede üye ülkeler kendi sınırları
içerisinde karşılaştıkları ekonomik istikrarsızlık, gelir dağılım bozukluğu
gibi bir takım problemleri çözmek için malî araçları kullanabileceklerdir.
Malî özerkliğin sağladığı bu faydalara rağmen, entegre
olma aşamasına gelmiş ekonomilerde iktisat politikalarının ülkeler arasında
uyumlaştırılma zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Çünkü iktisat politikalarının
uyumlaştırılmaması halinde ortaya çıkabilecek parasal ve fiskal dışsallıklar
birliğin işleyişini tehlikeye sokacaktır.
4.3.1. Vergi
Uyumlaştırılması Kavramı
Vergi
uyumlaştırılması en genel ve kısa ifadeyle ekonomik birlik ve ya gümrük birliği
içinde bütünleşme yolundaki ülkelerin vergi konusunda işbirliğini ifade
etmektedir. Vergi uyumlaştırması, ekonomik işbirliği ve ekonomik entegrasyon
hedefleyen ülkelerin vergilendirme konusunda da paralellik sağlamalarını ifade
etmektedir. Vergilerde uyumlaştırma sadece oranlarda değil, aynı zamanda
matrahlarda, istisnalarda ve muafiyetlerde, tahsilatta da uyumlaştırmayı
içermektedir. Fakat uyumlaştırma ne vergi sistemlerinin aynı olmasını ne de
vergilerin eşit olmasını içermektedir.
Uyumlaştırma
konusunda sorulabilecek ilk soru uyumlaştırmanın ne kadar olacağıdır. Vergi
uyumlaştırılması ortak bir vergi politikası ya da tek bir vergi sistemi meydana
getirmek değildir. Vergi politikalarının uyumlaştırılması bütünleşme
çabalarının geliştirilmesinin bir parçasıdır. Bu da vergi politikası
sorumluluklarını yerine getirme konusunda araçların ve yetkilerin bir parçası
olmasını ifade etmektedir. Bu bakımdan vergi uyumlaştırılması ortak pazarın
etkin kılınmasını sağlayacak ve serbest ticaretin kolaylaştırılmasını
sağlayacak bir yakınlaştırmadır. Yani vergi oranlarının ve vergi sisteminin
aynı olması şart değildir. Burada önemli olan nokta ekonomideki nispi fiyat
yapısının vergilerdeki farklılık dolayısıyla değişmemesi ve böylece ticaret
saptırıcı etkilerin ortaya çıkmamasıdır.
4.3.2. Vergi
Uyumlaştırılmasının Gerekliliği
Vergilerin
uyumlaştırılması ile vergi sistemleri arasındaki farklılığın serbest dolaşımı
engellemeyecek duruma getirilmesi hedeflenmekte ve malî sınırların ortadan
kaldırılması öngörülmektedir. Zira, Roma Anlaşması ile serbest dolaşımın
gerçekleştirilmesi için sınırların kaldırılması ve ortak malî araçlarla
dayanışmanın güçlendirilmesi öngörülmüştür. 1985 yılın Avrupa Tek Senedi ile de
ortak pazarın oluşturulması için fiziki, teknik ve malî engellerin ortadan
kaldırılması öngörülmüş ve karar bağlamıştır. Bu konudaki en son adım ise
1992'de imzalanan ve 1993'de yürürlüğe giren Maastricht Anlaşması ile
tamamlanan ortak pazar ve Maastricht Kriterleri olmuştur. Hukukî açıdan ROMA
Anlaşması, Avrupa Tek Senedi ve Maastricht Kriterleri topluluğun malî
politikalarının uyumlaştırılmasının hukukî dayanağı olduğu görülmektedir. [14]Ancak
ilk anlaşma olan Roma Anlaşması'nda sadece dolaylı vergilerin uyumlaştırılması
konusunda bir düzenleme yer almaktaydı. Dolaysız vergilerdeki uyumlaştırma
düzenlemeleri daha sonra Maastricht Anlaşması ile gündeme gelmiştir. Dolaylı
vergilerde uyumlaşmanın nedeni ise Avrupa Topluluğunun önce bir gümrük birliği
şeklinde kurulması nedeniyle öncelikle mal ve hizmet dolaşımının sağlanması
amaçlanmıştır.
Dolaysız
vergilerin uyumlaştırılmasının amacı üye ülkeler arasındaki kişilerin ve
sermayenin serbest dolaşımını sağlamaktır. Kişilerin serbest dolaşım için gelir
vergilerinde uyumlaştırma yapılmakta;sermayenin serbest dolaşımının sağlanması
için ise kurumlar vergilerinde uyumlaştırma yapılamamaktadır.[15]
4.3.3.
Dolaylı Vergilerin Uyumlaştırılması
Dolaylı
vergilerin uyumlaştırılması konusu Roma anlaşmasının 95 ve 96 maddelerince
uygulanmıştır. 95.maddede Hiçbir üye ülkenin, diğer üye ülkelerin ürünlerine
doğrudan veya dolaylı olarak, benzer kendi ürünlerine doğrudan veya dolaylı
olarak uyguladıkları vergilerden daha yüksek vergilerin konulamayacağını
düzenlemiştir. 96.maddede de ihraç edilen ürünlerin tabi oldukları vergilerden
daha yüksek vergi iadesinden yararlanılamayacağı düzenlenmiştir. Bu maddelerde
ayrımcı vergi uygulaması vasıtasıyla sağlanan avantajların yasaklanması
amaçlanmıştır.[16]
AB’nin
vergi politikasının esaslarını 1962 yılında hazırlanan Neumark raporu ile
belirlenmiştir. Bu raporda AB’de ideal tek bir vergi sistemi kurulamayacağını
açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu sebeple AB’de ana hedeflerin
gerçekleşmesini engelleyecek mevzuat farklılıklarına izin verilebileceği ilke
olarak kabul edilmiştir. Bunun doğal sonucu olarak AB’de vergilerin
homojenleştirilmesi amaçlanmamış ve milli mevzuat farklılıklarının esas olduğu
bir uyumlaştırma hedefi doğrultusunda hareket edilmiştir. Neumark raporu Roma anlaşmasının
ilgili maddelerine dayanarak AB’nin refah düzeyinin yükseltilmesi için vergi
farklılıklarının kaldırılması gerektiği tezini ileri sürmüştür. Bu temel
çerçeve içinde öngörülen amaç doğrultusunda Neumark komisyonu pratik çözüm
önerilerini iki temel kavram üzerine oturtmuştur. Bu öneriler bir yandan üye
ülke vergi uygulamalarının uyumlaştırılması diğer yandan vergileme otoritesinin
belirlenmesini içerir. Ancak Böyle geniş bir operasyonun zorluğu karşısında
Neumark komisyonu ilk olarak dolaylı vergilerin uyumlaştırılmasını ele almış ve
uygulama esasları getirmiştir.[17]
4.3.3.1.
KDV’nin Uyumlaştırılması
1962
Neumark raporu çerçevesinde Yapılan
incelemelerle Katma Değer Vergisi Uygulamasına geçilmesi hususunda Bir yönerge
sunulmuş ve bu yönerge 1964’te topluluk parlamentosu tarafından kabul
edilmiştir. Bu yönerge 1970 ocağına kadar tüm üye ülkelerin ortak bir KDV
sistemi kabul etmeleri öngörülüyor.
Ayrıca
16.09.1979’da çıkarılan bir yönergede bir vergi mükellefinin başka bir üye
ülkede ödediği verginin indirimi veya iadesi konusu düzenlenmiştir. [18]Uygulamada
aynı ülkede birden fazla KDV oranı vardır Bir standart oran malların zorunlu
ihtiyaç olma durumuna göre birden fazla düşük oranlar söz konusu
olabilmektedir. Lüks mallar için Standart oranın üstünde oran uygulanması da
görülmektedir. KDV uygulaması konusunda Bakanlar Konseyi Ekim 1992 de KDV
oranlarını 1.1.1993’ten itibaren geçerli olmak üzere asgari %15 olarak
belirlemiştir.[19]
4.3.3.2.
ÖTV’nin Uyumlaştırılması
Özel
Tüketim Vergisi sınırlı sayıda mala Üretim veya satış aşamasında uygulanan bir
vergidir. Roma anlaşmasının 99.maddesi Özel Tüketim Vergisi uyumuna da
değinmektedir. Halihazırda ÖTV alkollü içkilere tütün ürünlerine ve petrol
ürünlerine uygulanmaktadır. Avrupa Komisyonu ÖTV’lerinin malın üretildiği veya
ticaretin yapıldığı değil tüketildiği ülkede uygulanmasını önermiştir. Komisyon
tek bir vergi oranının uygulanmasındaki güçlükleri dikkate alarak ÖTV minimum
vergi oranları belirlemekle yetinmiştir.[20]
4.3.3.3.
Gümrük Vergilerinin Uyumlaştırılması
Roma
anlaşması AET içerisinde gümrüklerden arındırılmış ortak bir pazarın
kurulmasını düzenlemektedir. 1968 yılında üye ülkeler bu anlaşma uyarınca
Gümrük Vergilerini kaldırmışlardır. Daha sonra üye olan Danimarka, İngiltere ve
İrlanda 1977’de 1981 yılında üye olan Yunanistan 5 yıllık ve 1986’da üye olan,
İspanya ve Portekiz 7 yıllık geçiş süreleri sonunda üye ülkelere karşı gümrük
vergilerini kaldırmışlardır.[21]
4.3.4
Dolaysız Vergilerin Uyumlaştırılması
Dolaysız
vergilerin uyumu konusunda Roma anlaşmasında emredici bir hüküm
bulunmamaktadır. Ancak anlaşmanın genel nitelikli bazı maddeleri bu alanda uyum
sağlamaya yönelik kararlara teşkil edecek durumdadır. (2, 3, 100, 220,
235.maddeler).[22]
4.3.4.1.
Gelir Vergisi Uyumlaştırılması
Gelir
vergisi sermayenin ve işgücünün dolaşımında etkilidir. AB Dolaylı vergilerin en
önemlisi olan gelir vergisinin uyumlaştırılması alanında Üye ülkelerin olası
tepkilerini düşünerek kısa ve uzun dönemli vadede uyumlaştırma programına
almamıştır. Bunun yanında Avrupa komisyonu tasarruf hesaplarının faizi
üzerinden alınan vergilerin uyumlu hale getirilmesi ve azami vergi oranının
%15’ini aşmamasını önermiştir. Ancak bu öneri 1989’dan bu yana
sonuçlandırılamamış ve direktif haline dönüşememiştir.[23]
4.3.4.2.Kurumlar
Vergisi Uyumlaştırılması
Üye
ülkelerin kurumlar vergisi sistemleri Kurumlar vergisi matrahları ve oranları
arasında halen önemli farklılıklar bulunmaktadır. Özellikle vergi oranları
arasındaki farklılıklar yine emeğin ve sermayenin serbest dolaşabildiği AB’de
kurumsal farklılıkların oluşmasına sebep olabilmektedir.
AB içindeki bazı üye ülkeler dağıtılan karı önce
işletmede daha sonrada bireysel düzeyde vergilendirme ilkesine dayanan ve tam
bir çifte vergilendirme sonucu doğuran klasik kurumlar vergisi sitemi
uygulamaktadırlar. Üye ülkelerde uygulanan kurumlar vergisi oranları %10-%50
arasında geniş bir yelpaze oluşturmakta ve bu farklılıklar 1985’den bu yana
azalma eğilimindedir.
AB
komisyonu 1990 yılında bu konuda 2 direktif yayınlamış ve sonucunda bir anlaşma
imzalanmıştır. Direktiflerden birincisi :birden çok ülkede faaliyet gösteren
şirketlerin şirket şubelerinden şirket merkezlerine yapacakları kar
transferleri sırasında ortaya çıkabilecek çifte vergilendirme riskini ortadan
kaldırmaktadır. Direktiflerden ikincisi farklı üye ülkelerde faaliyette bulunan
şirketlerin birleşmeleri bölünmeleri ve birbirlerine iştirak etmeleri halinde
her türlü ek verginin ödendiği ortak bir vergi rejiminin uygulanmasını
öngörmektedir.[24]
5.TÜRKİYE’NİN
OLASI ÜYELİĞİNİN AB BÜTÇESİNE ETKİLERİ
Türkiye
ekonomisinin en önemli sorunlarından birisi kamu kesimi açığıdır. Kamu kesimi
borçlanma gereği 1991'de %10,2, 1992'de %10,6, 1993'te %12,1 ve 1994'te %7,5
olmuştur. Sadece bütçe açığını dikkate alırsak rakamlar 1991'de %5,3, 1992'de
%4,3, 1993'te %6,9 ve 1994'te %3,5 olmuştur. Faiz ödemeleri çıkarıldığında
bütçe açıkları 1991'de %1,5, 1992’de %0,6, 1993'te %0,9 olmuş, 1994'te ise
bütçe %4 fazla vermiştir. Bu rakamlar bazı yayınlarda olumsuz yönde farklı
gösterilmektedir. Kamu kesimi açığına bağlı olarak devlet borçları da tehlikeli
boyutlarda artmıştır. Öyle ki, mevcut borçlanma trendi sürdürülürse Hazinenin
1991 yılında iflasa sürükleneceği bile iddia edilmiştir. İç borç stokunun
GSMH'ye oranı 1991'de %20,7, 1992'de %23,3, 1993'te %27'dir. Dış borç stokunun
GSMH'ye oranı da uzun sürelidir %50 civarında seyretmektedir. Ancak dış borç
stokuna dahil borçların tümü kamu borcu niteliği taşımamaktadır. Enflasyon
oranının ve buna bağlı olarak faiz oranlarının AB standartlarıyla mukayese
edilmeyecek derecede yüksek olduğu bir vakadır. Fakat, 1994 krizi, ekonomik
dengelerin sağlanmasının önemini tüm toplum kesimlerine, acı bir şekilde de
olsa, kabul ettirmiş görünmektedir. Vergi yapışı açısından Türkiye'nin AB
ülkelerine büyük ölçüde uyum sağladığı söylenebilir. 1985 Yılı başından
itibaren KDV’nin uygulamaya konulması yapı benzerliğinde AB'ye uyumun
sağlanmasında önemli bir merhale olmuştur. Ancak, vergi gelirlerinin GSYİH'ye
oranı dikkate alındığında, Türkiye AB'nin epey gerisindedir. Ancak, AB
rakamlarının sosyal sigorta primlerini içerdiği dikkate alınmalıdır.
Türkiye'nin vergi alanındaki problemi
vergi yapısı ve oranlarından değil, vergi kanunlarının uygulanmasındaki zaaftan kaynaklanmakladır. Bunun
sonucu olarak GSMH'nin yaklaşık %50'si oranında kayıt dışı ekonomik faaliyetin
bulunduğu tahmin edilmektedir. Avrupa
Komisyonunca yaptırılan ülke çalışmalarında Yunanistan, İtalya ve İspanya'da da
kayıt dışı ekonomik faaliyetin vergi gelirlerinin yetersizliğinde önemli bir
rol oynadığı vurgulanmıştır.
Vatandaşların
vergi dairelerine vergi beyannamesi verme zorunluluğu açısından da Türkiye ile
AB ülkeleri arasında mukayese edilemeyecek ölçüde farklılıklar vardır. AB
ülkelerinin çoğunda vatandaşların - mükelleflerin değil - %50'sinden fazlası vergi
dairesine beyanname vermektedir. Bu oranın %80'i aştığı ülkelerde vardır.
Türkiye'de ise vatandaşların ancak %3,5'i (2.080.000 kişi) beyanname
vermektedir. Fakat kayıtdışı
ekonomik faaliyetlerin önlenmesi konusunda vergi idaresinde ciddi çalışmaların
yapıldığını görüyoruz. Vatandaşlara birer vergi numarası verilmesi, ekonomik
faaliyetlerin bilgisayar aracılığı ile takibi konusunda önemli mesafeler
katedilmektedir. Fakat, vergi idaresinin güçlendirilmesi konusunda ciddi bir
gayretten söz etmek güçtür. Vergi dairelerinin teknik donanımı yanında,
personelin kalitesinin ve maddi imkanların yükseltilmesi konusunda ilerleme
kaydedilmedikçe vergi uygulamaları kayıtdışı ekonomik faaliyetleri caydırmakta
yetersiz kalacaktır.[25]
1998
yılında tam üye olmuş olsaydı, Türkiye'nin AB Bütçesinden alacağı payı tespit
etmek için bazı varsayımlardan yola çıkılmıştır. Türkiye'nin AB Bütçesine
etkileri hesaplanırken Alman Sanayi Odaları Birliği(DIHT)Avrupa Birliği'nin
"Gündem 2000" bağlamında Doğu Avrupa ülkelerinin üyelik sonrasında AB
kasasından alacakları teşvikler konusunda hazırladığı rapor esas alındığında bu
ülkelere GSMH'lerinin yüzde 3’ü tutarında yapısal fonun gerekli olduğundan yola
çıkılmaktadır. Bu oranın AB'nin topluluk ortalamasından büyük ölçüde sapma
gösteren ülkelerine yapılan ödemelerde de uygulandığı göze batmaktadır.
Birliğin gelişmiş ülkelerine yapısal fonlardan GSMH'lerinin %0,l ile 0,2'si
arasında kaynak ödenirken, bu oran Yunanistan için %3,1, Portekiz için ise %3,5
olarak gerçekleşmiştir. Türkiye'nin gelişmişlik seviyesi açısından
karşılaştırılabilir bir yapısı olması nedeniyle bu iki sayının ortalamasının
Türkiye'ye katsayı olarak uyarlanması halinde Türkiye'nin 1998 yılında AB
kasasından alacağı teşvik miktarı 5,74
Milyar ECU olarak gözükmektedir.
AB
tarım fonlarından gelişmiş ülkeler GSMH'lerinin ortalama 0,47'sini geri
almışlardır. Ortalamadan büyük sapma gösteren üç ülke vardır. Bunların arasında
ilk iki sırada GSMH’sinin %2,5'i kadar bu kalemden pay alan Yunanistan, ve
%2,31 pay ile İrlanda yer almaktadır, İspanya ise bu kalemden GSMH’sinin yüzde
l,l’ni geri almıştır. Yapısı itibarıyla bir tarım ülkesi olarak
nitelendirilecek olan Türkiye için Yunanistan'ın katsayısı alındığında
Türkiye'nin ortak tarım politikası kapsamında AB bütçesinden alacağı kaynak
4,3850 milyar ECU'ye denk
gelmektedir. Avrupa Birliği'nin üye Ülkelere bütçeden yapılan kaynak
aktarımında yukarıda incelenen iki kalem yüzde 93,2'lik bir payla en büyük
ağırlığa sahiptir. Diğer ülkelere yapılan ödemeler hesap dışında tutulduğunda
geriye dış ve iç politika önlemleri, rezervler ve bütçe denkleştirme
kalemlerinden 15 ülkeye aktarılan toplam 4,8326 milyar ECU tutarında bir kaynak
kaldığı görülmektedir. Türkiye'nin üye olması halinde bu kalemlerden alacağı
meblağın, gelişmişlik açısından kıyaslanabilir Akdeniz ülkelerinin
miktarlarıyla karşılaştırıldığında, AB ortalaması olan 322 milyon Euro'nun çok
altında olacağından hareket edebiliriz. Yunanistan'a bu kalemlerden toplam
139,6 milyon ECU, Portekiz'e 117,9 milyon ECU ve İspanya'ya 285,9 milyon ECU
tutarında bir kaynak aktarımı yapılmıştır. Bu üç ülkenin ortalaması olan 181,1
milyon ECU Türkiye için baz alınırsa Türkiye'nin AB bütçesinden alacağı toplam
kaynak 10,308 milyar ECU olarak
hesaplanmaktadır.
Bilindiği
gibi 1 Ocak 1996'dan bu yana Türkiye ile Avrupa Birliği arasında sanayi
mallarım kapsayan bir gümrük birliği oluşturmuştur. Türkiye gümrük birliğinden
sonra, AB ürünlerine karşı gümrükler sıfırlanırken, üçüncü ülkelere karşı ortak
gümrük tarifesi uygulamaktadır. Bu şartlarda Türkiye 1998 yılında 596 Milyon
ECU tutarında bir gümrük geliri elde etmiştir. Türkiye'nin AB'den ithal ettiği
tarım ürünleri payının kısıtlı olduğunu göz Önünde bulundurursak ve bu
ticaretten alınan gümrüğün toplam gümrük gelirleri içindeki cüzi payını göz ardı
edersek, Türkiye'nin üyelik durumunda ithalat kompozisyonunun değişmeyeceği
varsayımıyla AB kasasına gümrük vergisi
olarak 596 milyon ECU
ödeyeceğinden yola çıkabiliriz.
KDV
öz kaynakları ödemeleri ülke içi ticaretten toplanan KDV'lerin yüzdesi olarak
AB bütçesine aktarılmaktadır. Bu bağlamda ülkelerin paylarına bakıldığında iç
tüketimi büyük olan, dolayısıyla büyük nüfuslu ve yüksek refah seviyesine sahip
olan ülkelerin ödedikleri KDV paylarının görece büyük olduğu görülmektedir.
Buna göre gerek nüfus açısından, gerekse sosyal refah açısından AB'nin en alt
sıralarında bulunan ülkelerin nüfus basma ve mutlak olarak düşük KDV payı
ödediği ortaya çıkmaktadır. Buna göre AB Bütçesinin bu kalemine Yunanistan kişi
basma 49 ECU, Portekiz 43,3 ECU, İspanya 56,5 ECU ve İtalya 63,4 ECU
ödemişlerdir. Türkiye'deki iç tüketim ve alım gücünün bölgelere göre büyük
farklılık arz ettiği göz önünde bulundurulursa ve Türkiye'nin kişi basma milli
gelirinin AB ortalamasından sapma katsayısı hesaba katılırsa Türkiye için kişi
basma 22,8 ECU tutarında bir KDV öz kaynak payı düşmektedir. Bu da 1427,5 milyon ECU'ye denk gelmektedir. Bu
kaleme 1998 yılında Yunanistan 518,1 milyon ECU, Portekiz 432,l milyon ECU ve
nüfusu bunlardan büyük olan İspanya 2227,5 milyon ECU tutarında ödeme
yapmıştır. Buna göre satın alma gücü paritesine göre Yunanistan'ın GSMH’sinin
yüzde 6,5'ine sahip olan Türkiye'nin KDV
öz kaynaklara yapacağı 1427,5
milyon ECU'lük katkının gerçekçi bir tahmin olduğundan yola çıkılabilir.
1998 yılında AB ülkeleri GSMH'lerinin ortalama 0,47'sini AB bütçesinin GSMH öz
kaynaklar gelir kalemine aktarmışlardır. Aynı katsayı Türkiye için
uygulandığında Türkiye'nin AB bütçesinin bu gelir kalemine ödeyeceği miktar
1998 yılı için 825 milyon ECU
tutmaktadır. Ancak bu hesaplamada Türkiye'nin üyeliğinin katsayının değişmesine
yol açmayacağından hareket edilmiştir. Tarım fiyatları denkleştirme gümrük
vergisi ve şeker&glikoz vergisi gelirlerinin AB bütçesindeki payı yüzde
2,6'dır. Türkiye'nin katkı payının sabit kalınası koşuluyla ödeyeceği miktarın
37,2 milyon ECU civarında
olacağından yola çıkabiliriz.[26]
* M.Fatih İstemihan, Mehmet Gündoğan,
Marmara, İktisat Politikası, Yüksek Lisans Programı.
[1] Rıdvan Karluk , Avrupa
Birliği ve Türkiye, İstanbul, İMKB Yayınları, 1996, s:354-365 (Bu bölümde
ağırlıklı olarak bu kitaptan yararlanılmıştır.)
[2] Cihan Dura – Hayriye Atik , Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye, Ankara Nobel Yayın
Dağıtım, 2003, s:181.
[3] Ayrıntılı bilgi için bkz. Gülören Tekinalp – Ünal
Tekinalp, AB Hukuku, İstanbul, Beta
Basım Yayın, 1997, s:237-239.
[4] Bütçe ilkeleri için ayrıca bkz. Nil Karaca (çev.),
“Avrupa Birliği Bütçe Sistemi” ( Avrupa Komisyonunun The Community Budget:
Facts in Figures adlı yayınından alıntı) Maliye
Dergisi, Sayı:141, Eylül – Aralık 2002, s:43-45; Dura, y.a.g.k., s:183.
[5] Dura, y.a.g.k., s:182.
[6] Faruk Şen – Çiğdem Akaya, Avrupa Yolundaki Türkiye, İstanbul, SODEV Yayınları, 2000, s:26.
[7] Bütçe gelirleri için ayrıca bkz. Dura, y.a.g.k.,
s:185-189.
[8] Karaca, y.a.g.m., s:48-49.
[9] Karluk, y.a.g.k., s: 371-373; Dura, y.a.g.k.,
s:200-201.
[10] Nurettin Bilici, Türkiye Avrupa Birliği İlişkileri:Genel Bilgiler İktisadî-Malî Konular
Vergilendirme, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2004, s:110-120.
[11] Sebepleri: a) Vergi konusu ve devletin egemenlik
hakları arasındaki kuvvetli ilişki nedeniyle başlangıçta bu konu ile ilgili
AT’ye tam yetki verilmemiştir.
b)Topluluğun kurucu anlaşmaları
yapılırken öncelik malların serbest dolaşımı ve gümrük birliğinin önceliği
vergi sorununu ihmal ettirmiştir. Bkz. Ahmet Rüştü Çelebi, “Kamu Maliyesi ve
Vergi Politikaları: Avrupa Birliği ve Vergiler”, Yeni Türkiye Dergisi ,Yıl:6 , Sayı:36, (AB Özel Sayısı), 2000,
s:1329.
[12] Mürüfet Nohut, Avrupa Birliğinin Vergi Politikası ve
Türkiye Avrupa Birliği İlişkilerinin Vergi Boyutunda Değerlendirilmesi, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl:6, Sayı:36, 2000 (AB Özel Sayısı), s:1343.
[13] Karluk, y.a.g.k., s:317-320.
[14] Topluluk anlaşmalarında vergi uyumlaştırılması
konusu için bkz. Esfender Korkmaz, “AB ve Türk Vergi Sisteminde Uyum Sorunu” , Yeni Türkiye Dergisi, Yıl:6, Sayı:36,
2000 (AB Özel Sayısı), s:1337-1338.
[15] Kamil Güngör, “Avrupa Birliğinde Vergi
Uyumlaştırılması ve Vergi Uyumlaştırma Politikası”, Maliye Dergisi, Sayı:136, Ocak-Nisan 2001, s:52-53.
[16] Ayşe Günay – Özgür Saraç, “Avrupa Birliğinde Vergi
Sistemlerinin Uyumlaştırılması ve Tam Üyelik Sürecinde Türk Vergi Sisteminin
Durumu”, Yeni Türkiye Dergisi,
Yıl:6, Sayı:36, 2000 (AB Özel Sayısı), s:1373.
[17] Güngör, y.a.g.m., s:67; Karluk, y.a.g.k., s:320.
[18] Günay, y.a.g.m., s:1373-1374; Güngör, y.a.g.m.,
s:68.
[19] Yaşar Akgün, “Avrupa Birliğinin Maliye
Politikaları”, Gümrük Birliği Sürecinde
Türkiye Dergisi, Sayı:17-18, Ağustos-Eylül 1995 (özel sayı), s:213.
[20] Akgün, y.a.g.m., s:213.
[21] Günay, y.a.g.m., s:1374.
[22] Akgün, y.a.g.m., s:213.
[23] Günay, y.a.g.m., s:1375-1376; Güngör, y.a.g.m.,
s:70.
[24] Günay, y.a.g.m., s:1376-1377.
[25] Akgün, y.a.g.m., s:217-218.
[26] Şen, y.a.g.k., s:33-38.
KAYNAKLAR
Akgün, Yaşar, “Avrupa Birliğinin Maliye Politikaları”,
Gümrük Birliği Sürecinde Türkiye Dergisi, Sayı:17-18, Ağustos-Eylül 1995 (özel
sayı ).
Bilici, Nurettin, Türkiye
Avrupa Birliği İlişkileri:Genel Bilgiler İktisadî-Malî Konular Vergilendirme,
Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2004.
Çelebi, Ahmet Rüştü, “Kamu Maliyesi ve Vergi Politikaları:
Avrupa Birliği ve Vergiler”, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl :6, Sayı:36, (AB Özel
Sayısı), 2000.
Dura, Cihan – Hayriye Atik, Avrupa Birliği Gümrük Birliği ve Türkiye, Ankara Nobel Yayın
Dağıtım, 2003.
Günay, Ayşe – Özgür Saraç, “Avrupa Birliğinde Vergi
Sistemlerinin Uyumlaştırılması ve Tam Üyelik Sürecinde Türk Vergi Sisteminin Durumu”,
Yeni Türkiye Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 36 2000 (AB Özel Sayısı).
Güngör, Kamil, “Avrupa Birliğinde Vergi Uyumlaştırılması ve
Vergi Uyumlaştırma Politikası”, Maliye Dergisi, Sayı :136, Ocak-Nisan 2001.
Karaca, Nil (çev.), “Avrupa Birliği Bütçe Sistemi” (Avrupa
Komisyonunun The Community Budget: Facts in Figures adlı yayınından alıntı),
Maliye Dergisi, Sayı: 141, Eylül – Aralık 2002.
Karluk, Rıdvan, Avrupa
Birliği ve Türkiye, İstanbul, İMKB Yayınları, 1996.
Korkmaz, Esfender, “AB ve Türk Vergi Sisteminde Uyum
Sorunu”, Yeni Türkiye Dergisi, Yıl: 6, Sayı:36 , 2000 (AB Özel Sayısı)
Nohut, Mürüfet, “Avrupa Birliğinin Vergi Politikası ve
Türkiye Avrupa Birliği İlişkilerinin Vergi Boyutunda Değerlendirilmesi”, Yeni
Türkiye Dergisi, Yıl :6, Sayı: 36, 2000 (AB Özel Sayısı).
Şen, Faruk – Çiğdem Akaya, Avrupa Yolundaki Türkiye, İstanbul, SODEV Yayınları, 2000.
Tekinalp, Gülören – Ünal Tekinalp, AB Hukuku, İstanbul, Beta Basım Yayın, 1997.