Hasankeyf’i Yaşatalım Sempozyumu Sonuç Bildirgesi

( 18-19 Şubat 2006, Diyarbakır)

2005 yılının Aralık ayında DSİ X. Bölge Müdürlüğü ve Ilısu Konsorsiyumu adına Nurol Inşaat ve Ticaret AŞ.’nin düzenlediği bilgilendirme toplantılarıyla başlayan ve resmi makamlar tarafından verilen gazete demeçleriyle devam eden süreçte, yapımı daha önce durdurulan Ilısu Barajı Projesi’nin inşaatına önümüzdeki Mart ayında tekrar başlanacağı kamuoyuna duyurulmuştur. Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi tarafından 18-19 Şubat 2006 tarihlerinde Diyarbakır’da düzenlenen bu sempozyumun amacı Ilısu Barajı havzasındaki binlerce yıllık kültürel ve doğal mirası gereği gibi gözetmeyen planlama anlayışına karşı bilimsel ve toplumsal bir duruş sergilemek; merkezine insanı, doğal, tarihi ve kültürel mirası alan bir kalkınma perspektifiyle üretilecek alternatif projelerle sadece Hasankeyf’te değil Türkiye’nin birçok yöresinde benzeri tehditler altında bulunan antik kentlerimizi kurtarmanın sadece elzem değil, mümkün de olduğunu anlatmaya çalışmak; ve Hasankeyf antik kentinin sular altında bırakılmamasına dair nihai bir sonuca ulaşacak, geleceğe yönelik ve kalıcı bir çözüm stratejisi oluşturulmasına aracı olmaktır.

Sempozyum programı kapsamında dört ana başlık altında beş oturum düzenlenmiştir: Uluslararası ve Ulusal Düzlemde Hasankeyf Mirası (2 farklı oturum); Çevre, Insan ve Enerji Bağlamında Hasankeyf ve Ilısu Barajı; Ilısu Barajı ve Etkilenen İnsanlar; Halka Açık Forum: Hasankeyf, Ilısu Projesi, Çözüm Önerileri. Çok sayıda akademisyen, belediye başkanı, sivil toplum örgütleri ve meslek odaları temsilcileri tarafından yapılan sunumlar ve katılımcıların da  katkısıyla oluşturulan aşağıdaki temel tespit ve öneriler kamuoyunun bilgisine/değerlendirmesine sunulmuştur:

Tespitler:

  1. Hasankeyf 1978 yılından beri 1. Derece Arkeolojik Sit Alanıdır. Dicle Nehri’nin yüzbin yıllık aşındırmasıyla şekillenen kaya yamaçlarıyla Hasankeyf, tarihsel ve kültürel miras alanı olmasının yanısıra bir ‘Doğal Anıt’ niteliğindedir. Yasa gereği burada yapılacak olan müdahaleler, ancak ilgili resmi kurul olan Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun onayından geçerek gerçekleştirilebilir. Ilısu Barajı Projesi çerçevesinde Hasankeyf’e yapılacak olan müdahaleler konusunda şu ana kadar bu kurula hiçbir başvuru yapılmamıştır.
  2. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası'nın 20.maddesine göre; "Taşınmaz kültür varlıkları ve parçalarının, bulundukları yerlerde korunmaları esastır". Türkiye, 1999 yılında AB’ye uyum süreci çerçevesinde 1992 Valetta/Malta Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ni onaylamıştır. Bu konvansiyona göre arkeolojik veriler yenilenemez kaynaklardır, insanlığın bilgi edinme kaynaklarıdır ve her türlü bayındırlık projesinde bunların korunması esastır. Bu sözleşmeye imza koyan Sözleşmeci Devletler, “…arkeolojik mirasın korunması için gerekli önlemleri almak, arkeolojik araştırma faaliyetlerini bilimsel güvence altına almak, arkeolojik mirasın tercihen bulunduğu yerde korunması ve bakımını sağlamayı …” taahhüt etmişlerdir. 
  3. Hasankeyf Kazı ve Araştırmaları için uluslararası standartların öngördüğü hemen hemen hiçbir temel ihtiyaç giderilmemiştir. Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam’ın Hasankeyf Kazısı Başkanı olarak yaptığı açıklamalar göstermektedir ki bakanlığın ayırdığı bütçenin çok büyük bir bölümü bürokratik engeller nedeniyle kullanılamamış, alanın güvenliği sağlanamamış, yapılması gereken ihaleler yapılamamış, restorasyon çalışmalarında  ilerleme sağlanamamıştır.
  4. Hasankeyf’in dünya mirası olması için yapılan girişimler ise uluslararası kriterlere uygunluk sağlanmasına karşın, yine aynı kriterlerin ilgili dosyanın hükümet tarafından UNESCO’ya sunulmasını şart koşması ve Kültür Bakanlığının da bu başvuruyu yapmayı reddetmesi nedeniyle sonuçsuz kalmıştır.
  5. Finansmanının tamamının dış kredi ile sağlanması planlanan Ilısu Barajı Projesi çerçevesinde, kredinin ilgili yabancı hükümetlerce onayı için sağlanması gereken uluslararası mevzuat kapsamında hazırlanan Çevre Etki Değerlendirme Raporu (ÇEDR), Dünya Bankası’nın OP 4.01 ve OP 4.04 şartlarını sağlamamaktadır.
  6. Hasankeyf’in üzerinde kurulu olduğu jeolojik birim, kaya ortamı gözenekli bir kayadan oluşmaktadır. Kolay kazılır özelliğe sahiptir. 12 bin yıllık antik kent Hasankeyf’in taşınması mümkün değildir. Hasankeyf’in sular altında kalması halinde ise; su düzeyi alçalıp yükseldiğinde; kayayı oluşturan karbonat kırıntıları ve çimentosu kolayca suda çözünecektir. Bu nedenle, Hasankeyf su altında kaldıktan sonra bir daha kurtulması olanaksızdır.
  7. Ilısu Baraj gölü, 6.000 hektar tarım yapılabilen alanı su altında bırakacaktır. Cizre Barajı yapılıp Cizre Baraj gölü de oluştuğunda sulanabilecek alandan daha büyük bir tarım alanı su altında kalıp elden çıkacaktır. Dicle’nin aşağı ovalara taşıdığı, tarımsal toprağı besleyen malzeme barajlarda tutulacağı için orta ve uzun dönemde tarım toprakları yoksullaşacaktır. Barajdan gelecek suyla sulanacak tarım alanları, bu uygulamadan sonra tuzlanacaktır.
  8. Ilısu Baraj gölü, dolu durumda 300 km2’nin üzerinde bir alanı kaplayacaktır. Kurak ve nemli mevsimlerde bu alan 100 km2 kadar azalabilecek ve yeniden eski durumuna gelecektir. Buralar, salgın hastalıkların kaynağı olacaktır.
  9. Ilısu Barajı Projesi kapsamında hazırlanan Yeniden Yerleşim Eylem Planı (YYEP) yerel halkın ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde değildir ve içeriğinde paydaşların görüşlerine dair çarpıtılmış, eksik ve/veya nötralize edilmiş yorumlar olduğu kanıtlanmıştır.
  10. Şubat ayının ilk haftası içerisinde İsviçre, Almanya ve Avusturya’daki İhracat Kredi Ajanslarından Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi'nin ilgili mektubuna cevaben gönderilen resmi yazılarda, Ilısu Konsorsiyumuna uluslararası finansman desteği sağlanması konusunda yürütülen çalışmaların iki aydan önce bitmesinin öngörülmediği belirtilmektedir. Bunun yanında, İsviçre’deki İhracat Kredi Ajansı ÇEDR ve YYEP hakkındaki görüşlerini bildirmeleri için 20 Şubat 2006’ya kadar halka tanıdıkları süreyi, Türkçesi ancak 20 Ocak 2006’da yayınlanan YYEP için 20 Mart 2006’ya kadar uzatmıştır. Henüz Türkçesi yayınlanmamış olan ÇEDR için halkın son görüş bildirme tarihinin ise ancak rapor Türkçe’de de yayınlandıktan sonra açıklanacağı belirtilmiştir.

Öneriler:

  1. Bayındırlık yatırımları ile tarih ve kültür mirasının korunmasına ilişkin projelerin mutlaka birbiriyle çelişmesi zorunlu değildir. Daha önproje aşamasından başlanarak tarih ve kültür mirasının korunması gözetilir, projeyle ilgili paydaşlar sürece dahil edilirse optimum çözümler bulunabilir. Demokratik olma iddiasındaki bir toplumda enerji yatırımlarına ilişkin kararlar içeriği ve önemi ne olursa olsun tepeden inme kararlar olarak alınamaz.
  2. Barajın yer seçimi ile ilgili değerlendirmeler kamuoyuna açıklanmalı, üzeride çalışılan 10 yer seçeneğinden 9’unun neden dışlandığı tartışılmalıdır. Söz konusu on seçenek her türlü olasılık göz önüne alınarak yeniden tartışılmalı; kamuoyu, baraj yerinin belirlenmesinde rol oynayan esas faktörün yüklenici konsorsiyumun finansal çıkarı değil halkın çıkarları olduğu konusunda ikna edilmelidir.
  3. Ilısu Barajı, GAP barajları içinde en pahalı olanıdır. Ilısu Barajı’nın Hasankeyf’i yok etmeyecek boyutta yapılmasının ekonomik fizibiliteyi nasıl etkileyeceği kamuoyu önünde tartışılmalıdır. Akademisyenlere ve mühendislere göre, böyle bir değişiklik hem Hasankeyf’i kurtaracak ve hem de projenin fizibilitesini iyileştirecektir.
  4. Hasankeyf’in tarihsel değer taşıyan yapılarının bir başka alana taşınması hem bu binaların yapım malzemelerinin özellikleri hem de bu alanda sürdürülmekte olan kazıların ancak 40-50 yıl sonra tamamlanabilecek olması dolayısıyla olanaklı değildir. Taşınma adına yapılacak sınırlı kapsamlı projeler bir kandırmacadan ibaret olacaktır. Taşınma stratejisi tümüyle ve kesin olarak terk edilmelidir.
  5. İlgili ve görevlilerin kendi üstlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeyip çeşitli güçlüklerden şikayet ederek tahribatı seyrettikleri bir işleyişi reddediyor, Hasankeyf Kurtarma kazısı çalışmalarına acil müdahale ve kaynak akışı bekliyoruz.
  6. Dış ve iç şirketlerin büyük karlar umdukları bu yatırımı yerel tepkilere rağmen gerçekleştirmek istemelerinin sonucu olarak tümüyle geçersiz, yanlış bilgilerle dolu propaganda kampanyasına sistemli, uzun vadeli bir karşı kampanyayla cevap vermek zorunludur.
  7. Acilen Diyarbakır Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na bir değerlendirme başvurusu yapılacak, konu Ankara’daki üst düzey yetkililere ve bölge milletvekillerine iletilerek Hasankeyf’in TBMM gündemine taşınması yolunda çalışmalara başlanacaktır.
  8. Hasankeyf yalnızca bölgesel ve ülkesel değil, evrensel bir miras olduğu için ve Türkiye’nin altına imza attığı uluslararası anlaşmalara uyma zorunluluğu olduğu için Hasankeyf’i koruma mücadelesi UNESCO, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği ve Avrupa Tarihi Miras Koruma Örgütleri Federasyonu (EUROPA-NOSTRA)’nun gündemine taşınacaktır.
  9. Hasankeyf tarihi öneminin de ötesinde, Güneydoğu Anadolu’da kültürel mirasın korunması alanında bir sembol haline gelmiştir. Karşılıklı anlayış, barış ikliminin geliştirilmesi, farklı etnik, dinsel ve kültürel gruplar arasında karşılıklı güvenin sağlanıp pekiştirilmesi açısından da sembolik bir değere sahip olacaktır.
  10. Hasankeyf ve bölgenin gerek kültür turizmine gerekse daha geniş çaplı bilimsel ve arkeolojik araştırmalara nasıl açılacağı, buradan nasıl daha fazla bilgi üretilebileceği ve bu bilginin nasıl her anlamda bu bölgeye geri dönüşünün olacağı hakkındaki sağlıklı tartışmalar ancak sürekli ertelenen ve bölgedeki hayatı sürüncemede bırakan Ilısu Barajı projesi hakkında nihai ve olumsuz bir karar alındıktan sonra mümkün olacaktır.

21 Şubat 2006, Diyarbakır, Hasankeyf Deklarasyonu

 

 

TMMOB (Türkiye Mühendis Mimar Odaları Birliği) Batman Temsilcilerinin Ilısu Baraj Yapımına Karşı Ortak Basın Bildirgesi

( 03 Mart 2006, Batman)

Ülkemizde yıllardan beri “Ilısu baraj yapımı” için insanlığın ve kültürlerin ana merkezi 1978’den beri birinci derece arkeolojik sit alanı olan Hasankeyf’i yok etmeye ilişkin sistematik bir politika devam etmektedir.

Hasankeyf’in sular altında kalmasına sebep olacak olan Ilısu Barajı; Mardin, Şırnak il sınırları arasında Dargeçit ilçesinin 13 km doğusunda, Dicle nehri üzerinde yer almaktadır. Temelden yüksekliği 138 metre, maksimum su kotu 527 metredir. Göl hacmi 11 milyar metreküp, barajın kurulu gücü 1200 MW olarak planlanmaktadır.

Ilısu Barajı sadece elektrik üretecektir. Diyarbakır, Batman, Siirt, Mardin ve Şırnak il sınırlarını oluşturan 350 bin dekarlık baraj gölü içerisinde; 1 ilçe, 30 köy ve 49 mezra sular altında kalacaktır. Burada yaşayan yaklaşık 20 bin kişi göçmek zorunda kalacaktır. Bu yerleşim birimlerinin çoğu verimli topraklara sahip olduğundan tarım arazileri bu bölgede yok olacak, kendi toprakları ile geçinen bu insanlar yarın büyük kentlerin varoşlarında işsiz göçmenler olarak yaşamaya mahkum edileceklerdir

Anadolu ve Mezopotamya’nın uygarlık tarihinde çok önemli kültürel değerler olduğu bilinmektedir. Bu coğrafyanın hemen hemen her yerinde höyükler, ören yerleri, anıtlar, mağaralar ve kubbeler geçmişi günümüze taşımaktadır. Hasankeyf, Mezopotamya’da insanlığın yerleşik hayata geçtiğinin belirgin örneğidir.

Avrupa’da bulunan British, Leuvre gibi önemli müzelerde tarihi eserlerin çoğunluğunun Anadolu’dan ve Mezopotamya’dan çalıntı olduğu bilinmektedir. Ilısu Barajı’na finansman desteği verecek Avrupa ülkeleri çalamadığı tarihi eserleri de sular altında bırakarak yok etmek mi istiyor? Ilısu’ya finansörlük yapan Avrupa devletleri gelsinler, yarım kalmış barajlarımıza kredi versinler.

Hasankeyf’i birinci derece sit alanı yapan en önemli özellik -bir bütün içerisinde- mağaralar, kalenin tarihi dokusu, ibadethaneler ve burada yaşayan atalarımızın mezarları, Zeynel Bey Türbesi ve kazı çalışmaları daha bitmemiş gün ışığına çıkmayı bekleyen binlerce tarihi eserler… Sular altında kalacak olan binlerce mağaranın taşınması zaten söz konusu değil. Zeynel Bey Türbesi ise yapısı gereği dış cephesindeki mozaik kaplamalardan dolayı eski özelliğini koruyamayacağı için sökülüp tekrar montaj yapılmasını imkansız kılmaktadır. Ray sistemiyle taşınma durumunda ise; Türbenin olduğu yer ile taşıması iddia edilen yer arasında yükseklik kot farkı çok olduğundan olabilecek sarsıntılardan dolayı türbenin kesinlikle yıkılacağı bir gerçektir.

Barajların planlanması ve yapımı tabii ki biz mühendislerin işidir. Ancak biz bir yapının planını yapmadan önce bireyin yaşadığı coğrafyadaki kültürel değerleri (gelenekler, dini değerler ve kültürel mekanlar) gözeterek ve araştırarak yaparız. Aksi durumda plan işlevsiz kalır, değerlere aykırı bir durum sergileyeceğinden ölü bir yatırım olur. Tabii ki bu vazgeçilmez kural, dünyanın her yerinde planlama bazında her kurum ve kuruluş için geçerlidir. Tam da bu noktada Ilısu Barajı’nın planını yapan kurum ve kuruluşlar sizce bu kuralın bilincinde midirler? Hasankeyf’in sular altında bırakılması insanlığa karşı işlenmiş bir suç değil midir?

Biz mühendisler barajın ömrünü teknik olarak saptayabiliyoruz. Barajın havzasının bulunduğu alanlardan gelecek kil, silt gibi malzemelerin ölü hacim diye tabir ettiğimiz baraj alt kotunu doldurması sonucunda baraj ömrü tükenmekte ve atıl duruma gelmektedir. Buna da maksimum 100 yıl süre biçmekteyiz. Erozyonun önlenmesi için gerekli ağaçlandırma çalışması yapılmadığından barajın ömrü 60-70 yıla düşmektedir. Bu şartlarda bir yapının İnsanlık için kazanımı çok uzun bir süre değil. 7000 yıllık geçmişe sahip, insanlık var oldukça ayakta kalacak olan Hasankeyf’in bu ölü hacmin altında kalmasına ne demeli? Bu kıyas maddiyatla ölçülebilir mi?

21.yüzyılda teknoloji çağında yaşayan insanoğlu barajların toprağa ne denli zarar verdiğini ve bir daha o topraktan verim alınamayacağını bilmez mi? Her baraj ömrü tamamlandığında geriye kocaman bir bataklık ve bitki örtülerinin yok olduğu bir havza kalmaktadır.

Dicle nehri ve bu nehre akan kollar üzerindeki yüzlerce kilometre boyunca sağlı-sollu Salma Sulama tarım yapılması sonucunda gübre ve kimyasal ilaçlar bu baraj göletinde birikecektir. Bu havza üzerinde bulunan şehir ve fabrika atıkları hala Dicle nehrine akmaktadır. Bu iki olumsuz etki sonucunda gölette birikecek olan 11 milyar metre küplük su kendi çevresindeki yer altı içme su kaynaklarını ciddi oranda kirleteceğinden gelecekte insan sağlığını olumsuz etkileyeceği kaçınılmazdır. Batman Belediyesi’nin şehir içme suyu olarak planladığı, debisi 6500 lt/sn kapasiteli Zilek suyu (Sazlık Köyü civarında) ile beraber benzer birçok su kaynağı da bu baraj göletinin altında kalacaktır.

1980’lerden bu yana birçok baraj inşaatına başlanmış, milyar dolarlar harcanmış, ama hiçbiri (Atatürk Barajı da dahil) tam olarak tamamlanamamıştır. Gerek ödenek sıkıntıları gerekse diğer sorunlar gerekçe gösterilerek barajın bir kısmı tamamlanıp diğer kısım yarım bırakılmıştır. Yarım kalan kısımların tarım sulama kısımları olması da diğer bir konudur.Su tutulan barajlarımızın ömürleri tükenmek üzere, nedense sulama kanallarının %80’i yapılmamıştır. Baraj yapımını ısrarla sürdüren zihniyet, baraj kotunu düşürerek söz konusu Hasankeyf kalesinin üst tarafını havada bırakıp göstermelik olarak kurtaracaklarını iddia etmekteler. Hasankeyf sadece kale kısmından mevcut değil, sağ ve solunda binlerce mağara ve alt kısmında tarihi eserler mevcuttur. Ilısu Barajı’nın kurulacağı havzanın jeolojik ve jeomorfolojik olarak incelenmesi neticesinde baraj göletinin olduğu bölümün yumuşak ve kolay aşınabilen karstik kayaçlardan oluştuğu görülecektir. Mevcut kotun 60-70 metre kadar düşürülmesi ile Hasankeyf kalesi ve üst kısımlarda kalan yapıların tamamen kurtarılacağı yanılgısına düşülmektedir. Oysa bu kot düşürülecek bile olsa havzada biriken suyun kalenin üzerinde bulunduğu kayayı aşındıracağından kalenin kısa sürede yıkılacağı kesindir.

Baraj yapımında yasalarımızda ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi) raporu zorunlu kılınmamaktadır. AB ülkeleri yaptıkları her kapsamlı yapılarında ÇED raporunu istemektedirler. ÇED raporunun en önemli özelliği, yapının yapılacağı yerlerdeki sivil toplum örgütlerinin tepkileridir. DSİ X. Bölge Müdürlüğü ve Ilısu Konsorsiyumu adına Nurol İnşaat ve Ticaret A.Ş.; Avusturya, Almanya ve İsviçre’den kredi talebinde bulunmuş, bu ülkeler de Nurol İnşaat ve Ticaret A.Ş.’den ÇED raporu istemişlerdir. Bu firma gerçeklerden uzak, tuzak anket sorularla yerel sivil örgütleri baraj yapımına destek veriyormuş gibi göstermişlerdir. Oysa ki Batman’da genel kanı barajın yapılmaması yönündedir.Yani ÇED raporu yerel -özellikle Batman- sivil toplum örgütlerinin desteğini almamıştır.

İnsanoğlu tarihi mekanları görmek, atalarının geçmiş yaşam tarzlarını, kültürel değerlerini ve tarihini öğrenmek ister, hiçbir zaman Batman’daki petrol kuyularını gezip görmek istemez. Söz konusu tüm değer yargıları Hasankeyf ile bütünleşmektedir. Hasankeyf bize atalarımızdan kalan tarihi bir mirastır. Bu mirasın gelecek nesillere kalması ve korunması insanlığın temel görevidir.

Bu tarihi mekanı, Hasankeyf’i, 60-100 yıllık ömrü olan bir baraja heba etmek ne kadar doğrudur?

Biz, bu krediyi verecek kuruluşları kararlarını vermeden önce bölgeye gelmeleri ve yerel sivil toplum örgütleriyle görüşmeleri talebinde bulunuyoruz.

Bu bildirgeye imza atan TMMOB Batman Temsilcilikleri olarak her konuda olduğu gibi Hasankeyf’e siyaset üstü bir duruş sergilediğimizi belirtiyoruz. Bu konuda herkesi kültür mirasımız Hasankeyf’in sular altında kalmaması için duyarlı olmaya davet ediyoruz...

Saygılarımızla…

TMMOB BATMAN İL TEMSİLCİLİKLERİ
İnşaat Mühendisleri Odası
Makina Mühendisleri Odası
Mimarlar Odası
Elektrik Mühendisleri Odası
Jeoloji Mühendisleri Odası
Harita Mühendisleri Odası
Ziraat Mühendisleri Odası